๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 20 Kasım 2010, 20:06:58



Konu Başlığı: Aşk ve Allah İçin Sevmek
Gönderen: Zehibe üzerinde 20 Kasım 2010, 20:06:58
Aşk ve Allah İçin Sevmek

Sâdık Dânâ


Zeyd b. Eslem buyurur ki:

- Kişinin durumunun kemale erdiğine delalet eden şey; sabah akşam Allah için, hiç bir zaman masiyet'e önem vermemektir. Talib takva ve zühdünü sağlamlaştırdığı zaman, nefsi ona açılır ve nefs örtüsünden çıkar. Bu kişi nefsinin nasıl hareket ettiğini, onun gizli şehvetini, desiselerini ve büründüğü muhtelif kılıflarını bilir. Sadakata sarılan kimse sağlam bir kulpa sarılmıştır.

Benî İsrail'de bir abid vardı. Kraliçelerden biri onunla aşk yapmak istedi. O da: "Benim için tenha bir yerde su hazırlayın da temizleneyim, dedi. Hemen sarayda bulunan yüksekçe biryere çıkdı. Ve kendisini boşluğa fırlattı. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk, hava meleğine:

- Kulumu tut, buyurdu. O da onu tuttu ve incitmeden yere koydu. İblis'e onu kandıramadın mı? diye sorulunca:

"Heva ve hevesine karşı muhalefet eden ve kendini Allah için adayan kimse üzerinde benim hakimiyetim yoktur" cevabını verdi. (Avarifu'l-Mearif tercümesi, s. 663)

Hace Ubeydullah Ahrar kuddise surun buyurur:

Aşıkların gamı, şenliği hep O'dur.

Kan, ücreti, hizmeti yine O'dur.

Şayed bakılırsa maşukun gayrine,

Kalmaz artık aşk, sevda sözü de boşdur.

Aşk bir güneşdir, bakan gayra bakamaz.

Aşıkı tüm yakmak maşukun yoludur.

Bir şair de der ki:

"Aşk imiş her ne var alemde

İlim bir kıyl u kal imiş ancak."

Gene Yunus Emre hazretleri der ki:

Aşk gelicek cümle eksikler biter

Düşmanımız kindir bizim

Kamu alem birdir bize

Ben gelmedim dava için

Benim işim sevi için.

Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.

KALBİNE RAHMET ELİ değen KUL


Abdülkadir Geylani kuddise sirruh hazretleri buyurur:

- Allah'ı sevmek de cidden sadık ve samimî olan bir mürid, önceleri insanları gördüğünde, onlardan her hangi bir söz işitdiğinde veya bir dünyalığa nail olduğunda, daralır, sıkılır. Öyle ki, mahlûkattan hiç bir şey görmek istemez. Kalbi şaşalar, aklı gaib olur. Gözü kayar, o derecede ki, kalbinin basma rahmet eli gelib de, kendisine sükunet getirinceye kadar, bu hal üzre devam eder. İzzet ve celal sahibi rabbına yakınlık kokusunu koklayıncaya kadar esriklikden kurtulamaz. Allah'a yakınlık esansını kokladığı an ise derhal ifakat bulur, ayılır, manevi sarhoşluk ve vecd halinden kurtulur. Tevhidde, ihlasda, rabbını tanımada, O'nu bilmede, ve O'na olan muhabbetde iyice istikrar kesbettigi zaman ise kendisine sebat gelir. Halka karşı geniş olma, ve onlara tahammül etme duygusu hasıl olur. Allahü Teala'dan kendisine bir kuvvet gelir. Böylece hiç bir külfet duymadan, halkın ağırlıklarına katlanır, onlara yaklaşır, kendilerini arar, bütün meşgalesi halkın hizmetlerini görmek olur. Bu esnada Allahü zülcelal velkemal hazretleri ile beraber olmakdan da bir an dahî geri durmaz. (Fethü'r-Rabbanî, 20. meclis)

AŞK HAKKINDA ALLAH DOSTLARININ SÖZLERİ

Bu aşkı ben bilmez idim, bu bir aceb sevdayımış

Bir zerresi- ay-u güneş, bir katresi deryayımış

Bu varlık imiş varlık kamu, iyi yavuz uçmak tamu

Geri kalanı ey amû, bir kuruca da'vayımış,

(Yunus Emre)

Amu: Amca, Kamu: Bütün, hepsi. Uçmak: Cennet. Tamu: Cehennem.

Canın aşk yoluna vermeyen aşık mıdır?

Cehdeyleyüp ol dosta ermeyen aşık mıdır?

Dost sevgisin gönülde, can ile berkitmeyen

Tul-i emel defterin dürmeyen aşık mıdır?

Aşka danışık sığmaz, değme can göğe ağmaz.

Pervaneleyin od'a yanmayan aşık mıdır?

Nefs arzusundan geçib, aşk kadehinden içib

Dost yoluna er gibi durmayan aşık mıdır?

Dün, gün riyazet çekib, halvetlerde diz çöküp

Sohbetlerde baş çatub yanmayan aşık mıdır?

Yunus şimdi ol dostun cefasına sabreyle.

Yüreğine aşk od'ın urmayan aşık mıdır?

(Yunus Emre)

Tûl-i emel: Tükenmez arzu. Od: Ateş. Riyazet: Dünya zevkinden kaçınıb, kanaat ile yaşamak. Halvet: Tenha, yalnızlık.

Meçhul bir şair de der ki:

Aşıkların al canını

Ver onlara cananını

Âşık neyler cân ü teni?

İster hemen cânânını,

Bir gün İbrahim Ethem kuddise sirruh hazretleri Cebrail aleyhisselam ile karşılaşdı. Cebrail aleyhisselam'ın elinde tomar tomar kağıtlar vardı. İbrahim Ethem hazretleri merakla sordu:

- Elindekiler nedir?

Cebrail aleyhisselam cevaben:

- Onlara Allah dostlarının isimlerini yazdım.

- Acaba benim ismim de yazılı mı?

- Hayır senin ismin yazılı değil. İbrahim Ethem hazretleri üzüldü, hüzünlendi, kırık bir kalble tekrar dedi ki:

- Amma onları seviyorum. Cebrail aleyhisselam bir müddet gaib olduktan sonra tekrar göründü ve dedi ki:

- Rabbımdan şimdi emir aldım. Senin ismini en başa yazdım.

Yunus Emre hazretleri buyurur:

Ben gelmedim dava için

Benim işim sevi için

Dostun evi gönüllerdir

Gönüller yapmağa geldim.

Gene buyurur:

Yaratılmışı severiz

Yaratandan ötürü.

Bir defasında da şöyle der:

Hakkı gerçek sevenlere

Cümle alem kardeş gelir.

Yunus Emre, bir çok şiirlerinde Resûlü ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimizi, medh ü sena etmişdir. Bu onu ifade eder ki, onun görüşleri şeriata uygun olmalıdır. Başkaları tarafından uydurulan kısımlar, ona aid olmasa gerekdir. Bu hususta müteyakkız olunmalıdır.

Hakkı gerçek sevenlere, hakikaten dünya, cennet haline gelir; çünkü onların gönüllerini Allah sevgisi öyle ihata eder ki, abes hiç bir şey göremezler. Severler, severler, severler gene severler, sevgi sözünden başka her konu onları, sıkar sıkar, huzurlarını alır. Sevgi tam kemal bulunca, o zaman yalnız Allah'ın sevdiğini severler, Allah'ın buğz ettiği müşrikleri, din düşmanlarını sevemezler, onlar da onlara buğz ederler, düşman bilirler.

Denilmiştir ki; hakiki sevgi- muhabbet üç şeyle belli olur:

1. Seven, sevdiğinin sözünü başkalarının sözüne tercih eder.

2. Kişi, sevdiğinin sohbetini, başkalarının sohbetine tercih eder.

3. Kişi sevdiğini memnun etmeği başkalarını memnun etmeğe tercih eder.

ALLAH SEVGİSİNİN ZERRESİ

Bir alime sorulur:

- Aşık kimdir ve hali nedir? Cevab verir:

- İnsanlarla az haşır- neşir olur. Rabbı ile daha çok başbaşa kalır. Görünüşü sessizdir. Fakat devamlı tefekkür halindedir. Baktığı zaman görmez, çağrıldığı zaman işitmez. Konuşulduğu zaman anlamaz. Başına bir felaket gelse üzülmez. Aç kalsa açlık hissetmez. Görünüşü pejmürdedir. Allah'dan başkasından korkmaz. Tenhalarda Allah'a münacaat eder. Dünyalık yüzünden, dünyacılarla çekişmez.

Bir gün hazreti İsa bahçe sulamakta olan bir delikanlıya rast gelir. Delikanlı hazreti İsa'ya, "Sevgisinden kendisine zerre mikdarı vermesi için Rabbından istekde bulunmasını" ister. Hazreti İsa, zerre mikdarı Allah sevgisine dayanamıyacağını söyleyince, "O halde zerrenin yarısını versin!" der. Bunun üzerine, hazreti İsa, " Ya Rabbi! Bu delikanlıya zerrenin yarısı kadar sevginden ver!" der ve geçer gider. Bir müddet sonra gene aynı yere gelince, o delikanlıyı sorar. Halk:

- O delirdi, dağa çıktı, der.

Hazreti İsa, o genci kendisine göstermesi için Allahü Teala'ya dua eder ve dağda, bir kayanın üstünde semaya yönelmiş olarak bulur. Selam verir, fakat genç selamı almaz. Bunun üzerine:

- Ben İsa'yım, diye seslenir. Fakat Allahü Teala, hazreti İsa'ya vahy yoluyla buyurur ki:

-Ey İsa, kalbinde zerrenin yarısı kadar benim sevgim bulunan bir kimse, insanların sözünü nasıl işitir. İzzetim ve celalim hakkı için söylerim, eğer o delikanlıyı testere ile kessen, bunun farkına varmaz.

Kim üç şeyi iddia eder, üç şeyden kendini temizlemez ise o aldanmışdır.

1. Allah'ın koyduğu ahlak esaslarına uymanın zevkliliğini söyler, fakat dünyanın sevgisini bırakmaz ise,

2. Amellerini sırf Allah için yapmağı sevdiğini söyler, fakat insanların da kendisine tazim etmesinden hoşlanır ise.

3. Allahü Teala'yı sevdiğini söyler, fakat nefsini terbiye etmez ise o kimse aklanmıştır.

Bir kamu demiştir ki:

Arif olan mesrur olur

Mesrur olan Aşık olur.

Aşık olan mukarreb olur

Mukarreb olan vasıl olur.

Her muradı hasıl olur.

Bir kimseyi görmüşler ki bin kamçı darb olundukda ne söyledi ne de ah eyledi. Badehu (sonra) hapis olunduğunda ona demişler ki:

- Niçin darp olundun (dövüldün)? Cevaben demiş ki:

- Aşıkım, onun için darp olundum.

Demişler ki:

- Niçün sakît oldun?

Cevaben demiş ki:

- Maşukum hazır olduğu için sükut etdim.

Demişler ki:

- Kadîm olan Maşuka arif misin?

Hemen feryad edib cansız düşmüşdür.

Aşıkın kolu kanadı aşktır. Mebde'i, matlab'ı ve mead'ı aşkdır. Aşıkın nur-u dîdesi aşkdır. Ânın sûrûr'u sînesi aşkdır. Aşıkın ruh'u atitab-ı rüşendir. Alem anın çeşminde gülşendir. Aşık aşk ile her muradın almıştır. Akıl akılla mahcûb kalmıştır. Akl-ı insan hicab-ı dîde-i candır. Anınla esrar-ı aşk ondan nihandır. Çünkü cam-ı aşk ile, can sekran olur. Akıl ol, zaman hayran olur. Esrar-ı nihan can'a ayan olur. (Ma'rifetname)

ALLAH SEVGİSİNDE SADAKAT GÖSTERENLER

Gene sevgi hakkında, Abdülkadir Geylanî kuddise sirruhu buyurur:

- Zahidler cennette yerler. Arifler, kendileri dünyada bulunduklan halde yerler.

Allah'ı sevenler ise dünyada da yemezler, ahiretde de. Onların yiyecekleri de, içecekleri de, Rabbları ile olan ünsiyetleri, ona yakınlıkları, ve onun cemaline nazarlandır, bakışlarıdır. Onlar, önce ahiret karşılığında, dünyayı satmışlardır. Allah'a olan sevgide sadakat gösterenler dünyayı da ahireti de satmışlardır. Onlar yalnız Allah'ı isterler. Ondan gayrı hiç birşeyi istemezler. Alışveriş işi tamamlandığı zaman, Allah'ın keremi galib gelir. Bunun üzerine, sırf bir mevhibe olarak dünyayı da ahireti de, onlara tekrar verir ve almalarını ister. Onlar da dünyayı da, Ahireti de, dolgun olmalarıyla beraber, hatta her ikisinden de müstağni bulundukları halde, sırf Allah'ın emrinden dolayı bu ikisini de alırlar. Bunu sırf kadere uymak ve ona karşı hüsn ü edeble hareket etmek için yaparlar. Allah'ın emri üzerine dünyayı da, ahireti de kabul edip, bu esnada şöyle derler:

- Biz bunları kabul ediyoruz. Hiç şüphe yok ki, sen, bunları alırken neyi murad etdiğimizi biliyorsun. Ey rabbımız sen biliyorsun ki, biz senden razıyız, yalnız seninle tatmin oluruz. Senden gayrısı ile hiç bir rabıtamız yoktur.

Biz açlığa, susuzluğa çıplak kalmağa hor ve hakir görülmeğe razıyız... Senin kapında atılmış olmağa da razıyız.

Onlar, bütün bunlara razı oldukları ve nefsleri ile beraber, Allah'ın huzurunda sükünete erdikleri zaman, Allahü Teala onlara, rahmet nazarı ile bakar. Kendilerini zilletden sonra aziz kılar. Fakirlikten sonra zengin yapar. Onlara dünya ve ahiret kendi zatının yakınlığını bahşeder.

Bunlar azın da azıdır. Kemalatın zirvesine ulaşmış, Mürşid-i kamiller'dir.

Ebû İdris el-Hülam hazretleri, Muaz ibni Cebel radıyallahü anh'a:

- Ben seni Allah için çok seviyorum.

dediği zaman Muaz radıyallahü anh Resûlullah'dan rivayetle şunları söyledi:

- "Cenab-ı Hakk, bir gurub insan için kıyamet günü arşın etrafında kürsîler hazırlar. Diğer insanlar korktuğu halde, onlar kendilerinden emin bir vaziyette bulunurlar. İşte onlar, kıyamet günü, üzerlerinde korku olmayan ve mahzun da olmıyacak olan Allah'ın velî kullarıdır? Bunun üzerine:

- Onlar kimlerdir ya Rasûlallah? diye soruldu.

Ve efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem:

- Allah için birbirini seven, Allah yolunda sevişenlerdir, buyurdu.

Hazreti Übâde b. es-Samit, Resûlü ekrem sallallahü aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet eder.:

- Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor: Benim yolumda birbirini seven, benim için birbirini ziyaret eden, benim rızam için birbirine bağışda bulunan ve yalnız benim için birbiriyle dost olan kimselere muhabbetini gerçekleşmişdir.

Abdülkadir Geylanî kuddise sirruh hazretleri buyurur:

Kul Allah'ı tanıdığı zaman insanlar onun kalbinde yer etmez, çıkar. Ve tıpkı kuruyan yaprakların, ağaçtan dökülmesi gibi dökülürler. Böylece onun kalbi, insanlardan tamamen arınmış, temizlenmiş olarak kalır. Bu mertebeye ulaşan kişi, kalbi ve özü yönünden insanlara karşı kördür, sağırdır, onları görmez, sözlerini işitmez... Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur:

- Sizden Allah'a en sevgili ve en yakın olanınız, başkaları ile kaynaşan ve kendisi ile kaynaşabilinen insandır. Mü'min de başkaları ile dost olan ve kendisi ile dostluk kurulabilendir.

Buradaki bu inceliğe dikkat etmek lazımdır. O da: Allah için uzleti ve yalnızlığı tercih eden ve toplumdan uzak, tek başına yaşayan kimseden başkaları ile dost olan ve kendisi ile dostluk kurulabilen kişiliğin ve bu özelliğin gitmemesi gerçeğidir. Resulü ekrem sallallahü aleyhi ve sellem, burada insanda doğuştan bulunan ahlakî bir yapıya işaret etmişdir. Böyle bir ahlak, ehliyet ve kabiliyet bakımından yetkili olan, herkesin yanında kemale erebilir. İnsanlar arasında bu vasfa en fazla sahib olanlar, önce peygamberler sonra da velîlerdir. Hepsi içinde ülfet bakımından en üstün olanı da şüphesiz Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellemdir.

Hangi peygamberin çevresi ile ülfeti daha çok ise, ümmeti de o kadar çokdur. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem ise, onlar içinde ülfeti en üstün, ümmeti de en çok olandır. Bu yüzden:

- Evleniniz! Çoğalınız! Çünkü ben sizin çokluğunuzla, kıyamet günü diğer ümmetlere karşı öğüneceğim" buyurmuştur.

Abdullah bin Mes'ûd radıyallahu anh'dan:

Peygamberimiz sallallahü aleyihi ve sellem buyurmuşdur ki:

- Allah yolunda ve yalnız Allah için birbirini sevenler tepesinde yetmiş bin oda bulunan, kırmızı yakutdan yapılmış kuleler üzerinde bulunurlar. Bunlar cennet ehline doğru yöneldikle-rinde onların güzellikleri, cennet ehlini, güneşin dünya ehlini aydınlatdığı gibi aydınlatır. Cennetlikler onlara: "Bize doğru dönün de, Allah yolunda birbirini sevenlere bir bakalım..." derler. Onlar cennet halkına yöneldiği zaman, güneşin, dünyayı aydınlattığı gibi onların güzelliği de cennet ahalisini öylece aydınlatır. Üzerlerinde yeşil ipekten yapılmış elbiseler vardır. Alınlarında da "İşte bunlar Allah yolunda ve Allah için birbirlerini sevenlerdir yazılıdır." (el-Camiu's-Sağîr, II, 18.)

SEVGİNİN BEDELİ

(Mukaşefetü'l-Kulüb'dan)

Mü'minlerin Allah'ı sevmesi, onun emrine itaat etmeleri, ve sadece onun rızasını gözetmeleri demektir.

Allah'ın müminleri sevmesi ise, onları afvetmesi, mükafatlandırması, rahmet ve tevfikiyle onlara ikramda bulunması demekdir.

Rabia-i Adviyye şöyle buyurur:

İsyan edersin, sonra da dersin "Severim"

Bu halin acaibdir, yemin ederim

İtaat ederdin, sevseydin. gerçekten

Sevdiğine mutlaka itaat eder seven.

Şibli hazretleri şöyle der:

- Muhabbet ehli sevgi kâsesinden içer, yeryüzü ve şehirler, onlara dar gelir. Allah'ı hakkıyla tanırlar, azametinden korkarlar. Kudretine hayret ederler, Allah sevgisi kasesinden içerler, O'nun ünsiyet denizinde boğulurlar. Ve gene onun münacaatı ile lezzetlere gark olurlar. Daha sonra aşağıdaki beyti söyler:

Senin muhabbetini hatırlamak esritdi beni,

Hiç gördün mü sevib de, sarhoş olmayanı.

Derler ki:

- Deve sevgiden dolayı sarhoş olduğu zaman kırk gün yem yemez. Daha önce götürebileceği yükden, kat kat fazla yük yüklense hiç tınmaz. Çünkü kalbine, sevgilisinin muhabbeti hücum etdiği zaman, yemi sevmez. Sevdiğine kavuşma aşkıyla ağır yüke aldırmaz.

Şimdi düşün ey insan! Bir deve sevdiğine kavuşmak için yemeği, içmeği terkeder, ağır yüklere tahammül ederse. Sen Allah aşkı için, haram olan şeylerden neye kaçınmaz, Allah aşkı için oburca yiyib-içmekten neye vazgeçmezsin? Gene Allah aşkı için nefsine bazı mükellefiyetler yüklemezsin, eğer bu söylenenlerden hiç birini yapamazsan, o zaman sen, ne dünyada ne ahiretde ne halk yanında ve ne de Allahü Teala'nın yanında bir faidesi olmayan, manasız kuru bir dava peşindesin!