> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Gözleri çağlayan gibi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Gözleri çağlayan gibi  (Okunma Sayısı 927 defa)
05 Haziran 2010, 15:45:31
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 05 Haziran 2010, 15:45:31 »



Gözleri Çağlayan Gibi




Bir ses duymuştuk; derûnî, ihlâslı ve gözyaşlarına karışık. Mahzûn bir gönülden, haşyet dolu bir yürekten çıkan sesdi bu. Ve ardından, “Hakk rahmetinin insan gözünde damla damla olmasıdır gözyaşları.” diye bir şarkı ezberlemiştik. Târih, 1 Eylül 1979. Rahmetli Cemîl Meriç’e okunan bu “Gözyaşları” başlıklı makâle için; maddî gözleri kapalı ancak mânâ gözleri açık o büyük mütefekkirimiz, “Bu bir yazı değil, bir şiir bu yazı, bir şiir” deyivermişti.

Şimdi isterseniz, târihî seyri içerisinde, ağlaya ağlaya etrâfını çemezâra çeviren büyüklerimizi bir ziyâret edelim ve kemâl-i hürmetle onların feyizlerini dilenelim.

Hz. Şuayb (a.s) da ağlıyordu. Onun o bitme bilmez ağlamaları sonucunda, Rabbimiz kendisine sormuştu. “Ey Şuayb! Senin bu gözyaşların Cehennem korkusundansa, onu sana harâm kıldım. Yok eğer, bu ağlamaların Cennet iştiyâkındansa Cennet’i de sana helâl kıldım.” buyurunca, cevâp olarak Yüce Nebî, “Şevkan ilâ likâik/Sana olan iştiyâkımdan Allah’ım!” deyivermişti. Hz İbrâhim ağlıyor, İsmâil ağlıyor, İshâk ağlıyor, Yakûb ağlıyor, Yûsuf ağlıyor... onlardan sonra daha niceleri, ağlayıp durdu. Hele Hz. Yahyâ’nın gözyaşları, sel olup çağlayacak kadar çoktu ve devrinde, O’nun bu hâlini anlayabilcek pek kimse de yoktu..

Peki yâ Nebîler Sultânı! Evet, Gözyaşı Peygamberi’nin ağlamaları, âdetâ bir destândı. O’nun hayât-ı seniyyesi baştan sona bir gözyaşı sergisiydi, sanki. “Bırakınız, hepinizin yerine ben ağlayayım” dercesine, hüzünle gelmiş ve gözyaşlarıyla uçuvermişti ötelere, sonsuzluğa. Bundan dolayı, O Medîne’nin Gülü’ne, Mahzûn Nebî ve Hüzün Peygamberi denilmemiş miydi? O’nun cennet kevserlerinden daha mukaddes, pırlanta ve zümrütlerden daha değerli gözyaşı tânelerinin temâşâsı, özel ve çok güzel bir çalışma gerektirdiğinden, burayı şimdilik geçmek istiyorum.

Evet; O’nun etrâfındaki güzîde arkadaşları, Sahâbe Efendilerimiz (r.a) de ağlıyorlardı. Hz. Ebû Bekir’e (r.a) birgün su ve bal ikrâm edilmiş ve o da ağlamıştı. Öyle ağladı ki, çevresindekiler şaşıp kaldı, başka bir durum var zannettiler. “Hayır” dedi büyük Halîfe. “Birgün, Resûlullâh Efendimiz (Aleyhisselâm), sanki birşeyi eliyle iter gibiydi ve “yanımdan defol, git” diyordu. Biz hiç birşey görememiştik; sorduk, “Durum nedir yâ Resûlallâh?” Buyurdu ki: “İşte bu dünyâdır; bana temessül etti ve kendini kabûl ettirmek istedi. Ben de onu defettim. Sonra dünyâ dedi ki, Sen benden kurtuldun ama senden sonrakiler kurtulamayacak.” İşte bunu hatırladım ve dünyânın kendini bana kabûl ettireceğinden korktum. Beni ağlatan işte budur.” diyordu.

Necâşî ağlıyor, gözleri çağlayan gibi. Cafer b. Ebî Tâlib, Meryem Sûresini, “Kef-he-yâ-ayn-sâd” diyerek başından îtibâren okuyordu. O’nu dinleyen Necâşî, sakalları ıslanıncaya kadar gözyaşı döküyordu. Etrâfındaki papaz ve rûhbânlar da hıçkırıklarını tutamıyorlardı.

Hattâ öyle ki, önlerindeki kitâplar bile ıslanmıştı.

Ubâde b. Sâmit, Beyt’ül-Makdis’in doğu cihetindeki duvarına çıkmış ağlıyordu. Sordular, “neden ağlıyorsun?” Büyük Sâhâbî: “Rasûlullâh, işte şuradan Cehennem’i gördüğünü bize haber vermişti.” diyor ve gözyaşı döküyordu. İmâm Zührî diyor ki: “Enes b. Mâlik’in yanına gittim. Şâm’daydı. Yalnızdı ve ağlıyordu. ‘Niçin ağlıyorsun?’ diye sordum. Dedi ki: “Nasıl olduğumuzu, ne hâlde ve ne durumda bulunduğumuzu, idrâk ettiğim şeylerden de ne kazandım, elime ne geçti hiç bilmiyorum ki. Ancak işte şu namazımız var sâdece. Fakat bu namaz da, sonunda zâyi‘ oldu gâliba.” diyor ve gözünden damlalar süzülüyordu ve o sırada yapayalnızdı.

Mutahhir ibn-i Abdillâh es-Sâ‘dî’nin, Allah’a olan ‘şevk’inden dolayı, altmış sene ağladığını söylerler. Heysem b. Cemmâz diyor ki, sıcak bir günde Yezîd er-Rakkâşî’nin yanına vardım. Ağlıyordu. Senelerce nefsinin susuzluğunu bastırmış biriydi bu adam. Bana dedi ki, “gir ey Heysem, gel! İleride gelecek olan, o en sıcak günde, soğuk suya kavuşmak için ağlayalım” dedi. Süleyman b. ebî Dâvûd ağlıyor, öyle ağlıyor ki, güvercin gibi tirtir titriyor, ızdırap çekiyor, hüznünden namaz kılacak gücü bile kendinde bulamaz hale geliyordu; eli çenesinin altında, evinde oturuyor ve sürekli tefekkür ediyordu.
Veki‘ diyor ki: “Habîb ez-Zeyyât’ın yanına girdim. Ağlıyordu. ‘Neden ağlıyorsun?’ dedim. ‘Niçin ağlamayacakışım ki? Bu gece uykumda, ben kendimi Allah’a arzolmuş olarak gördüm. Rabbim (celle senâuh) bana, ‘Ey Hamzâ! Kur’ân’ı benim sana öğrettiğim şekilde oku.’ buyurdu.” diyordu ve ağlıyordu.

İsmâil b. Kuteybe de ağlıyordu. Talebelerinden biri diyor ki; “İnsan onu görünce, zühdünden verâsından, güzel özelliklerinden, tarzından dolayı, Selef-i Sâlihîn’i (önceki büyüklerimiz) hatırlardı. Biz yanına hadîs dersi için giderdik, kitâbı eline alır, nehir kenarındaki çakıl taşları üzerine oturur, bize hadîs okur ve hep ağlardı.”
Adı gibi gerçetken de ‘Münkedir/kederli’ olan Muhammed b. el-Münkedir, “ve bedâ lehüm minallâhi mâ lem yekûnû yahtesibûn” “Hiç hesâba katmamış oldukları şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkarılıverdi.” (Zümer, 39/47) âyetine geliyor ve hep ağlıyordu. “Yâ benim de hiç ummadığım şeyler, günâh zannetmediğim husûslar karşıma çıkarsa, hâlim nice olur!” diye, gözyaşı döküyordu. Rabî‘ b. Süleymân der ki: “İmâm Şâfi‘î hazretleriyle hac yolculuğu yaptık. Herhangi bir yüksek yere çıktığında veya bir vâdîye indiğinde hep ağlardı, hep ağlardı...”

Hz. Ömer ağlıyor, Ebû Ubeyde ağlıyor, Muâz b. Cebel ağlıyor.. Selmân da (r.anhüm) ağlıyordu, gözleri çağlayan gibi. Soruyorlardı kendisine, “niçin ağlıyorsun? Rasûlullah vefât ederken senden râzıydı.” Vefâtı esnâsında o büyük insan; “Hayır, ben ölüm korkusuyla ağlamıyorum, ancak Efendimiz (Aleyhisselâm) bizden, ‘herbirinizin dünyâdan azığı, bir yolcunun azığı-metâı kadar ancak olsun’ diye söz almıştı, işte bundan dolayı ağlıyorum” diyordu. Ebû Derdâ ağlıyor, Üveys el-Karnî ağlıyor yine gözleri çağlayan gibi. Rabî‘ b. Heysem ağlıyor sakalları ıslanıncaya kadar; Sâbit el-Bünânî ağlıyor, göğüs ve kaburga kemikleri inip kalkıyordu, ızdırâptan. Ziyâd b. Cerîr el-Eslemî öyle ağlıyordu ki, görenler başına çok büyük bir belâ gelmiş zannediyorlardı. İbrâhim en-Nehaî de ağlıyordu, O’na da soruyorlardı, “niçin ağlıyorsun” diye; “Ölüm meleğini bekliyorum, bakalım beni Cennetle mi müjdeleyecek yoksa -hafizanallâh- nârla (Cehennem ile) mı?” diyor ve ağlıyordu. Saîd ibn-i Cübeyr ağlıyor; Mansûr, senelerce oruç tutmasına, geceleri de ihyâ etmesine rağmen, yine ağlıyordu. Annesi soruyordu Mansûr’a, “A be evlâdım!, sen birini öldürdün gâlibâ?” “Hayır, nefsimin bana neler yaptığını, neler işlediğimi ancak ben biliyorum anneciğim” diyor ve ağlıyordu. Sabah olunca da -ağlamaları ve bitkinliği anlaşılmasın diye- gözüne sürme çeker, başını yağlar ve insanların arasına öylece çıkardı. Mutaffifîn sûresinden, “Yevme yekûmu’n-nâsü li-Rabbi’l-âlemîn” âyetni okurken ibn-i Ömer de dayanamıyor ve ağlıyor, devâm edemiyor, bayılıp yere yıkılıyordu. Abdülazîz b. ebî Revvâd’a biri soruyordu, ‘nasıl sabahladın’ diye. O büyük insan: “Vallâhi, beni kuşatan bir sürü günâhımla ve hergün ömrümü hızlıca yiyip bitiren ecelimle ve gidilecek hiçbir sığınak bilemeyişimle beraber, ölümden gâfil olarak büyük bir gaflet içinde sabâhladım” diyor ve ağlıyordu. Ebû Bekir b. Ayyaş da ağlıyor ve diyordu ki “Seksenine ulaştım, veya onu da aştım, artık ne umuyorum, neyi intizâr ediyorum ki (bilemiyorum)!”

Süleymân b. ed-Dârânî ağlıyordu. Niçin ağlıyorsun diye soranlara da şu mânidâr cevabı veriyordu: “Niçin ağlamayacakmışım! Niye ağlamayayım ki! Gece kararınca, her sevgili sevgilisiyle başbaşa kalınca; ehl-i muhabbet ayaklarını uzatıp serilip yatınca, yanaklarının üzerine gözyaşlarını akıtmaya başlayınca; Rab teâlâ Cebâril’i şereflendirir, O’na gelir ve nidâ buyurur, ‘Ey Cibril! Birtek benim kelamımdan kim lezzet alırsa, benim zikrimle kim istirahât ederse, ben onlara muttaliyim, gizliliklerinde muttaliyim, inlemelerini duyarım, ağlamalarını görürüm, niçin onların aralarına gidip nidâ etmiyorsun ey Cibrîl? Bu ağlama nedir? Sevdiklerini üzen, azâp eden, eziyet veren bir sevgili tanıyor musun? Veya Gece karanlığını bastırınca beni arzulayan, beni medhedenleri yakalayıp üzmem bana yakışır mı? Kendi kendime söz verdim ben, kıyâmet günü bunlar gelince, yüzümden/cemâlimden perdeyi kaldıracağım, ki onlar bana, ben onlara bakacacağım, nazar edeceğim.” diyerek bu sözü aktarıyor ve ağlıyordu.

Hz. Ebû Hanîfe; büyük hukuk adamı. Geceleyin kalkıyor, namaz kılıyor ve âyetleri okudukça gözyaşlarını da salıveririyor seccâdeye. Tâ sabaha kadar gözyaşı içinde duâ ve tazarrû ediyordu.
Demişlerdir ki: “Akıllı olan, şâyet ömründen daha sonrası, ileride başına gelecekler için ağlayamamışsa ve ağlamıyorsa; geleceği bırakıp, geçmişte kaçırıp edâ edemediği ibâdetlerin lezzetinin firâkından dolayı, dünyâdan çıkıncaya kadar ağlasa, kâfîdir ve bu ona yeter.”

Hep ağladılar.. İlk insan ve ilk peygamberden Son Nebi’ye kadar bütün peygamberler; O’ndan da günümüze kadar bütün Allah dostları. Asrın Garîbi, bir ömür boyu ağladı. Geceler boyu, duâ duâ yalvarıp yakardı.

Ve günümüzün Karasevdâlısı.. Gözlerinden akan herbir damla, pırıl pırıl şu güzelliklere bir tohum oldu âdetâ. O’nun yanık sesi, gözyaşına karışık çığlıkları hayâtımızın bir pusulası gibi. Her ne zaman kaymalara uğrarsak, onları hatırlıyor ve onlarla yolumuzu buluyoruz.

“Gülerek günâh işleyen, ağlayarak Cehennem’e girer” buyuruyor, Nebîler Sultânı. Öyleyse, ağlamayı burada yapmalı ey nefsim, burada! Burada, ağlayarak ibâdete sarıl ki, öbür tarafa gülerek Cennet’e girme, Rabbin Cemâlini müşâhede etme kalsın. Ağlamayı dünyâda yapmalı ki, ukbâya mutluluk kalsın, sevinç kalsın, sürûr kalsın.

Ve duâm: “Beni de ağlat; gece kadar karanlık ruhuma şefkat et de ağlat! Ağlamalarıma dahî ağlamam lâzım geldiği için ağlat!” Ve beni; “..belli bir noktaya çekip yükseltmek ist...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Gözleri çağlayan gibi
« Posted on: 28 Mart 2024, 11:33:49 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Gözleri çağlayan gibi rüya tabiri,Gözleri çağlayan gibi mekke canlı, Gözleri çağlayan gibi kabe canlı yayın, Gözleri çağlayan gibi Üç boyutlu kuran oku Gözleri çağlayan gibi kuran ı kerim, Gözleri çağlayan gibi peygamber kıssaları,Gözleri çağlayan gibi ilitam ders soruları, Gözleri çağlayan gibiönlisans arapça,
Logged
27 Mart 2011, 15:49:06
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 27 Mart 2011, 15:49:06 »

Paylaşım için teşekkürler Allah cc razı olsun
 
bende bunu paylaşcaktım çok güzel konuydu selam ve dua ile
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes