> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Aşıklar nasıl yaşar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Aşıklar nasıl yaşar  (Okunma Sayısı 2863 defa)
29 Ağustos 2010, 14:19:59
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 29 Ağustos 2010, 14:19:59 »



Aşıklar Nasıl Yaşar

Âşıklar nasıl yaşar? Âşık kimdir? Âşıkların gizemi nedir? Bu soruların ceva-bı “Aşk nedir?” sorusunu bilmeden asla mümkün olmamasına rağmen, biz insanların bazı şeyleri kolay anlayabilmesi için, konunun anlaşılabilir tarafından tutunmaktan başka çare görünmüyor. Tüme varım metoduyla baktığımızda âşıktan aşka gitmek gerekirken, tümden gelim metoduyla baktığımıza ise aşktan âşığa gitmek mantıklı görünüyor. Burada yüceltilen kavram aslında âşık değil aşktır. Çünkü bilindiği üzere yeryüzünden nice âşıklar geçmiş, ama sonunda her aşığın, kendi şahsında yaşadığı şey, “aşk” olmuştur. Bu yönüyle de âşık gider ama aşk kalır yeryüzünde. Çünkü âşığı yeryüzünde tutan şey yaşadığı toprakla olan bağı değil, bu topraklarda yaşadığı aşktır. Bu yüzden, zamanlar mekânlar geçse de aşk kalır sadece dillerde, gönüllerde, zihinlerde. Aşk, bir başka sinede yeniden canlanır, hayat bulur, sonuçta aşk zamana, mekâna ve gönüllere damgasını vurarak devam eder. Çünkü kâinatın mayası aşktır. Hayata anlam katan şeydir aşk… Bir bakıma hayatın ruhudur.

     Çünkü hayat, aşkla anlam kazanır. İşte bu yüzden, insanı da kutsal kılan şeydir aşk. Aşk, kendinden geçmek, aşk kendini bulmak, aşk, hakikatle buluşmaktır. Âşık insan, ilimde, ahlakta, hizmette ölçü ve denge içinde zirveleri tutandır. Âşık insan, bunların hepsinde muhabbeti yakalayandır. Âşık insan, sevdiğinden başkasına gönlünü vermeyendir. Âşık insan, sevdiği uğruna her türlü cefaya göğüs gerendir. Âşık insan, sevgisiz değil, aşksız yaşayamayandır. Âşık insan, sevdiğinden başkasına bel bağlamayandır. Âşık insan, sevdiğinin haliyle hallenendir. Âşık insan, aşkı haliyle anlatandır. Âşık insan, sadece aşka koşandır. Âşık insan, en çok aşkı önemseyendir. Âşık, “aşkının” büyüklüğüne sığınandır. Aşk burada anlatıldığı kadarıyla kelimelerin kabına sığdığı için somuttur, bundan sonrası ise, tamamiyle subjektif ve başkalarına soyut…

     Şimdi, aşka bu kadar methiyeden sonra, “Âşık bu hale nasıl gelir?” sorusunun cevabını araştırmak, tüm bu övgülerden daha mühimdir.

    Şah-ı Nakşıbend, “Ben en ednayım.” diyerek başlamış işe… Büyük âşık, yoluna çıkan Hızır’a, “Bir tane kalbim var, onu da beni maşukuma ulaştıracak vesileme verdim. “demiştir. Aşkın temsilcisi Mevlana (ks); sevdiği için verilen habere “yalandı” diyenlere, “Yalanına üzerimde ne var ne yok verdim, gerçeğine herşeyimi veririm.” demiştir. “Bu insanları bu hale getiren nedir?” denirse, tek cevap; “Nefsi tanımaktır.” Yani kendine verilen nutfeyi çözmek.

    Hiç kimse aşka “somut” demez, biz dedik. Çünkü âşıkların dünyasında dini yaşantı ve rasyonelite açısından gayet elle tutulur bir ölçü dünyası olduğunu biliyoruz. Bu ölçü dünyasını bir bütün olarak ele aldığımızda hayata malolmuş örnek mümin tipi karşımıza çıkmaktadır. Bu örnek, taklit edilebilir ve tekrarlanabilir, yani kendisiyle amel edilebilir ve ölçü halinde hayata aktarılabilir, gözlemlenebilir bir gayrettir. O nedenledir ki manevi büyükler, “Abdülkadir Geylani’nin amelini işleyen Abdülkadir Geylani olur.” demişlerdir. Amelî tasavvuf kitapları bunun örnekleriyle doludur. Burada öz ile söz aynı olunca, aynı fiil başarılmış, imtihan başarıyla verilmiş demektir.

    İslam tarihi, âşıkların hayatlarındaki inceliklerle dolu ve alabildiğine zengin, alabildiğine muhteşemdir. Her biri, yaşantılarındaki canlı örneklerle Müslümanlara günlük hayatlarında nasıl düşünmeleri gerektiğinin ölçülerini vermişlerdir. Tarihe geçmiş bu örneklerin en can alıcı özelliği duygu, ilim ve akıl dolu oluşudur ki, buna “hikmet” denir.

    Bu örnekler saymakla bitmez. Mesela Ahmet Yesevi Hz. ömrünün 63 yılını toprağın üzerinde geçirmişken, sonraki 62 yılını Hz.Peygambere olan muhabbeti nedeniyle “Ben O’nu (sav) sevdiğimi iddia etmekle birlikte, O’ndan uzun bir hayat yaşar, O’nun görmediği gün ışığını görür, O’nun yemediği ekmeği yer, suyu içersem, bu sevgi iddiasında yalancı ve O’na karşı vefasız olmaz mıyım?” diyerek, dergâhın bahçesindeki toprağa lahdi andıran bir hücre kazdırır, “Allah’ın Sevgilisi bu yaştan sonra toprağın altındaydı.”düşüncesiyle, 125 yaşında vefat edinceye kadar, ömrünün geri kalan 62 yılını da toprağın altında geçirmiştir. Bizler hiç şüphesiz Ahmet Yesevi Hz.’nin yaptığını yapamayız ama geri kalan ömrümüzde Hz. Peygamber’in emaneti olan bu ümmete en doğru ölçüleri vererek, nefsimize hakim olup örnek olarak, yeryüzünde İslam’ın hakim olmasına, Müslümanların mutlu, huzurlu ve ezilmeden yaşamasına, yani İslam’ın yayılmasına kendi gücümüzce destek olabilir, bu konuda duygu yoğunluğumuzu yani aslında inancımızı diri tutabiliriz.

    İmam-ı Azam hayatının son yıllarında yaşlı ve hasta iken bir dostunun cenazesine gider. Bayıltıcı sıcağın altında dışarıda tabutun çıkartılmasını beklemektedir. Kendisine duvarın gölgesinde beklemesini tavsiye eden birine verdiği cevap çok ama çok manidardır; “Bu duvarın sahibinden alacaklıyım, gölgesinden yararlanırsam bunun faiz olmasından endişe ederim.” Düşünün ki, başkasına yapılan basit bir iyiliğimizi bile ömür boyu unutmayan bizler, bundan ne tür bir hikmet devşirmeliyiz ki terakki edebilelim…

     Evet, İmam-ı Azam da bu iyiliği unutmuyor ama nefsinde onun istismar edilme ihtimaline dahi kapı açmıyor. Bu ne demek, nefsinin alabildiğine farkında ama tedbirini sağlam almış… Nefse, duygu ve düşünce boyutunda açık bir kapı bırakmadığı için, fiil boyutunda da gerekeni yapıyor. Bu insanı tanımak, bu nefsi tanımak, sorumluluk boyutunda irtibatımız olan nefse karşı gerekeni en güzel şekilde yapmaktır. Nefsinin farkında olmayanın ise bu noktada nasibi olamaz. Burada aslında üzerinde durulması gereken konu takvanın, Allah korkusunun ne olduğu, nasıl anlaşılması ya da sonuçta nasıl yaşanması gerektiği konusudur. Bu konuda Rabiatü’l Adeviyye (KS) “Sıfır olmadan ‘bir’ olunamayacağını söylerken, her şeyden önce nefsin her türlü adiliği yapabileceğini kabul edin ve ona göre tedbir alın.” demek istiyor. Nefsin her türlü rezilliği yapabileceğini kabul etmeyen, nefse karşı ne kadar tedbir alabilir ki…

    Günümüzde akla gelebilecek her türlü rezilliği yapan insanın da aynı kaynaktan beslendiği aşikâr değil mi? Ve bizler de aynı cevhere, nefse sahip değil miyiz? Öyleyse aynı rezillikleri yapmamıza gerçekten bir engel var mı? İşte burada asil insana, manevi asaleti olan insana, Allah (cc) katında bir yer edinmek isteyen, kendi izzetinin ve şerefinin farkında olan insana düşen görev, kötü filleri kendine, öz benliğine, şahsına, şahsiyetine yakıştırmaması; bu konuda Allah’tan korkması ve Allah’tan (cc) yardım istemesi, Allah’a (cc) sığınmasıdır. İşte insanı diğer insanlardan ayıran, insanı farklı kılacak olan tavır budur. Bu nedenledir ki; imam-ı Azam kendi öğrencilerinden birine yıllarca suratına bakmadan ders vermiş, ta ki, sakalları çıkana kadar… ve insanın kendi annesinin bacağını açık gördüğünde ona bakmamasını fetva vermiştir.

    Burada amaç, insanın iç dünyasını korumak, üstelik varsa bir ‘yamukluk’, bunun kuvveden fiile çıkmamasını sağlamak, yanlışa dönük kapıyı kapalı tutmaktır. Gerçek tasavvuf erleri yani Allah’a (cc) sığınarak nefsiyle mücadeleye soyunanlar, nefisleri hususunda böyle tedbir almış, böyle yaşamışlardır. Bu nedenledir ki, başkaları hakkında kalpten geçen kötü şeyleri ‘gıybet’ kabul etmişlerdir. Yine hakikatle olan güçlü bağları, hakikaten hikmetten beslenmeleri nedeniyle onlara şunu söyletmiştir; “Kalbin zerre kadar ameli, zahiri azaların binler ameline bedeldir.”

    Yine Maruf el-Kerhi, Dicle’nin yakınında teyemmüm etmektedir. “Yüz adım yürüyerek Dicle’den abdest alsana!” dediklerinde; “Benim de niyetim o ama ya Dicle’ye varamadan ölürsem!” cevabını verir.

    Ölümü her an beklemek, her an ölüme hazır olmaya çalışmak, ölümü aklından çıkarmamak Allah Dostu Hak âşıklarında itiyad halini almıştır. Bu düşünme ve duygulanma biçimi ve bu hale bağlı fiiliyat onları başkalarından farklı kılar. Aynı zamanda “Ölümü çok hatırlayın” emrine sürekli imtisal halindedirler.

    Aşıkların hayatında işin incelikleri “feda” ruhunda gizlidir. Dünyalık hiçbirşeyi feda etmekten çekinmezler. Tunus’ta kırk yıldır günde sadece bir balık kafası yiyen Allah Dostunun, “onu da görsün” diye gönderdiği dervişine, müthiş bir ihtişam halinde yaşayan kendi mürşidinin, gıyabında söylediği söz çok enteresandır; “Senin efendin tam kırk yıldır her gece sadece bir balık kafası yiyor ama her gece de sofraya otururken ‘Keşke şu tabakta iki tane balık kafası olsaydı.’diyor. Ben ise bu gördüğün ihtişamı ve lüksü istediğim anda tamamen bırakırım ve kalbimde en küçük bir üzüntü hissetmem.” Allah Dostu, dünyayı eline ve cebine değil kalbine koymayandır. Yani feda edecek bir şeyiniz yoksa neyi feda ettiğinizi iddia ediyorsunuz. Bir şeylerden geçmek güzel ama önce geçilecek şey olsun ki, feda edesin. Mevlana’nın (ks) deyimiyle; “Can da ne oluyor, inci mercan da ne oluyor; bir Sevgili için harcanmadıktan sonra.” Tabii buradaki örnekte bunlar bir başlangıç teşkil ediyorken devamında da günümüz insanına daha güzel bir ölçü verilmiş… “Parayı cebine koy, kalbine koyma!” Ama gerçekten koyma, koymaz gibi yapma, koyma… Diğer bir ölçü de kalbini tasfiye, nefsini tezkiye etmiş isen, dünyalıklar sana zarar veremez ve yeter ki, sadece ihlasla, aynı zamanda hakiki hizmete vesile olsun…

    Âşıklarda mahlûkata şefkat boyutu zirvededir. Çünkü onlar Allah’tan (cc) başkasının takdirini beklemezler. Delileri doyuran Amir b.Abdullah’ın “Onlar deli… Yemeği ne bilir?” diyen halka; “Allah (cc) biliyor ya, isterse onlar bilmesin” demesi…

    Yine müridleriyle beraber dergâhta sohbet eden Ahmet er-Rufai Hz.’nin cübbesinin üzerine bir kedi yavrusu gelir ve kıvrılarak uyur. Biraz sonra ikindi ezanı okunduğunda, Hak aşığı, bir makasla, cübbesinin kedinin uyuduğu kısmını keser ve kedi yavrusunu uyandırmaz. Namaz dönüşü görürler ki, kedi yavru...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Aşıklar nasıl yaşar
« Posted on: 29 Mart 2024, 03:37:31 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Aşıklar nasıl yaşar rüya tabiri,Aşıklar nasıl yaşar mekke canlı, Aşıklar nasıl yaşar kabe canlı yayın, Aşıklar nasıl yaşar Üç boyutlu kuran oku Aşıklar nasıl yaşar kuran ı kerim, Aşıklar nasıl yaşar peygamber kıssaları,Aşıklar nasıl yaşar ilitam ders soruları, Aşıklar nasıl yaşarönlisans arapça,
Logged
30 Ekim 2015, 12:51:28
Sevim Altunkaya
Öğrenci Grubu
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 300


« Yanıtla #1 : 30 Ekim 2015, 12:51:28 »

Çok güzel olmuş yazanın emeğine sağlık
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
06 Kasım 2015, 21:05:40
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #2 : 06 Kasım 2015, 21:05:40 »

Esselamu aleyküm.Kişi kendini tanıyarak,nefsini tanıyarak doğru yola gelir.Kendini düzeltir ve ilahi aşka,Allah aşkına kavuşur.Rabbim bizi onun yolunda giden ve ilahi aşka kavuşan kullardan olalım inşallah...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

11 Eylül 2019, 13:50:57
Mehmed.
Görevli Sorumlusu
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 18.662


Site
« Yanıtla #3 : 11 Eylül 2019, 13:50:57 »

Ve Aleykümüsselam Rabbim bizlere gerçek aşıklığı nasip eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

12 Eylül 2019, 08:38:29
Sevgi.
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 17.948


« Yanıtla #4 : 12 Eylül 2019, 08:38:29 »

aşk sanıldığı gibi değil yanıldığı kadardır. Rabbim bizleri kendi sevgisi olan ilâhî aşkı nasip etsin inşaAllah
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes