> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Ashâb-ı Kirâm’ın Zühd Hayatı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ashâb-ı Kirâm’ın Zühd Hayatı  (Okunma Sayısı 4885 defa)
22 Nisan 2011, 23:01:15
Halis_52

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 642


« : 22 Nisan 2011, 23:01:15 »




Ashâb-ı Kirâm’ın Zühd Hayatı

Sahabenin günlük ibadetleri dışında yaşadıkları sırlarla dolu hayat, daha çok Hz. Peygamber’in (s.a.) sohbet meclislerinde geçti. O konuşmağa başlayınca yanında bulunanlar başlarını önlerine eğer, derin bir huşu ve sükûta dalar, kendilerinden geçer, gözler yaşarır, kalpler 
titrer, sanki başlarına konan kuşu uçurmamanın hareketsizliği içinde bulunurlardı. Huzur, huşu ve ruhaniyet dolu olan bu meclislerden ayrıldıktan sonra aynı ruhi hali sürdüremedikleri için üzülen, hatta münafık olduğunu zanneden sahabiler de vardı. Bunlar durumu Hz. Peygamber’e (s.a.) arzedince şöyle cevap almışlardı: “Şayet sürekli o hal üzere kalsaydınız melekler gelir, sizi evlerinizde ziyaret eder ve sizinle müsafaha ederlerdi. Bu zaman zaman olan ve yaşanan bir haldir“.

İşte zaman zaman yaşanan bu hâl, Hz. Peygamber’in (s.a.) yakın çevresindeki sahabilerde derin izler bırakmıştır. Sünnî tasavvuf telakkisinde Hz. Ebû Bekir (r.a.), zühd ve verâsıyla tasavvufî hayatın sahabe içerisindeki öncülerinden olmuştur. Nitekim Ebû Bekir Vâsıtî, “Bu ümmet içinde sûfîyâne sözler ilk defa Hz. Ebû Bekir’in dilinden dökülmüştür” diyerek, onun Allah Resûlü’ne malının tamamını getirdiğinde “Çoluk çocuğuna ne bıraktın?” sorusuna “Allah’ı ve Resülünü” şeklindeki cevabına işaret eder.

Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) şüphelilerden sakınma konusunda gösterdiği titizlik, ondaki verâ’ duygusunun tezahürü olduğu gibi, tasavvuftaki “helal lokma” inceliğinin de esası kabul edilir. Nitekim kendisine ikram edilen bir sütün şüpheli olduğunu öğrenince parmağını boğazına sokarak onu çıkarmış ve “Eğer bu lokmalar canım çıkmadıkça çıkmayacak olsaydı, onu da göze alırdım” demiştir.

Hz. Ebû Bekir (r.a.) marifetle ilgili şöyle der: “Ma’rifetine, ma’rifetini tanıyamamaktan başka yol bırakmayan Allah’ı tesbih ederim.” Yine aynı konuda “Kim marifetin hâlisinden bir şey tadarsa, bu zevk onu Allah’tan gayri her şeyden alıkoymaya kafidir” diyen de odur. Cömertliği takvâda, enginliği tam inançta ve şerefi alçak gönüllülükte bulduğunu söylerdi.

Selman-ı Fârisî’ye şöyle nasihat etmişti: “Yâ Selman, Allah’ın emirlerini tut. İleride büyük fetihler olacak, senin payına ne düşecek bilemem ama yeyip içecek ve sırtına giyecekten fazla malın olmasın!”

Abdurrahman b. Avf’a (r.a.) verdiği bir öğüt ise zühdî hayatı teşvik eden önemli bir tespit niteliğindedir: “Gelecekte dünyanın genişleyeceğini, bolluğa kavuşacağını görüyorum. Bolluk zamanında ipek perdeler ve atlas yastıklar kullananlar çıkacak. Sizden birinizin boynunun vurulması, dünyaya dalmasından daha iyidir.”

Hz. Âişe vâlidemiz anlatıyor: “Bir defasında giydiğim bir elbise çok hoşuma gitmişti. Halimden bunu fark eden babam Ebû Bekir: “Bilmez misin ki, insan dünya nimetine hayranlıkduyunca, o duygudan kurtuluncaya kadar Allah kendisine gazap eder” dedi. Ben de o elbiseyi çıkarıp bir başkasına hediye ettim.”

Hz. Peygamber (s.a.), Hz. Ömer (r.a.) hakkında: “Her ümmetin ilhama mazhar (muhaddes) kişileri vardır. Bu ümmetin muhaddesi Ömer’dir” buyurmuştur. Yine onun hakkında: “Hak, Ömer’in dilinden konuşuyor” buyurmuştur.

Hz. Ömer (r.a.), hayatı boyunca dünyaya asla değer vermezdi. Halife olduğu zaman bile üstünde on iki yaması bulunan bir hırka ile halka imamlık yaptığı rivayet edilir. İran Kisrâsının tahtı ve ganimet malları Medîne’ye getirildiğinde “Tükettiniz dünya hayatındaki güzel nimetlerinizi, onlardan yararlanıp sürdünüz sefânızı; burası için hiçbir şey bırakmadınız, artık bugün horlayıcı azapla cezalandırılacaksınız” (el-Ahkâf, 46/20) ayetini okuyup ağlamıştır.

Oğlu Abdullah’ın odasına girdiğinde et yediğini görünce: “Sen her canının çektiğini yiyor musun? Bilmez misin ki, insanın canının çektiği her şeyi yemesi israf, israf ise haramdır” diye çıkışmıştı. Halifeliği zamanında pek çok köleleri bulunmasına rağmen, sırtına yüklendiği odun destesini taşırdı. “Niye bunu adamlarına taşıtmıyorsun?” diyenlere de “Nefsimi denemek ve onu ıslah etmek istiyorum” cevabını verirdi.

Hz. Osman (r.a.), Kur’an okumaya düşkünlüğü, ağlaması, sehâveti, gece ibadeti, hayası ve sabrı sebebiyle sûfîlere örnek olmuştu. Harama bakan bir gence “Ben senin gözünde zina eseri görüyorum” diyerek basîret ve ferâsetini hissettirmişti.

Hz. Osman (r.a.), en sıkıntılı zamanlarında Allah Resûlü’ne (s.a.) servetiyle destek olmuştur. Özellikle “Ceyşu’l-usra” diye bilinen Tebuk savaşında orduyu donatmış ve “Bi’ru’r-Rûme” denilen bir kuyuyu satın alarak ümmetin istifadesine sunmuştur.

Hz. Osman (r.a.) meleklerin bile kendisine imrendiği yüksek bir haya duygusuna sahipti. O şöyle derdi: “Hayrı dört şeyde buldum: Nafilelerle muhabbet-i ilahiyyeye varmak, Allah’ın ahkamını icrada sabretmek, takdir-i ilahîye rıza göstermek ve nazar-ı ilahîden haya.”

Cüneyd gibi büyük sufîler, Hz. Ali (r.a.) hakkında “Eğer Hz. Ali savaşlarla meşgul olmasaydı, bu bizim ilmimize dair çok şeyler söylerdi. Çünkü o, Allah’ın kendisine ledünnî ilim verdiği kâmil bir insandır” demişlerdir. Hz. Peygamber (s.a.), onu, “İlim şehrinin kapısı” şeklinde nitelendirmiştir. Bu özellikleriyle Allah Rasûlü’nün ashabı içinde ince manalara, latif işaretlere, tevhid, ma’rifet ve iman konularına ilişkin veciz ibareleri bulunan bir şahsiyettir, Hz. Ali (k.v.).
“Rabbini nasıl tanıdın?” diye soranlara şu karşılığı vermiştir: “O’nun kendisini tanıttığı şekilde. O hiç bir zaman sûrete benzemez, duygularla idrak olunamaz, insanlarla mukayese edilemez. Uzakta olana yakın, yakında olana uzaktır. Her şeyin üstündedir. Ancak bu, O’nun altında bir şey vardır anlamına gelmez. O, her şeyin altındadır. Ancak bu da, O’nun üzerinde bir şey olduğu anlamına gelmez. O her şeyin önündedir ama, O’nun önünde bir şey vardır, demek değildir. O, eşyaya dahildir, fakat herhangi bir şey gibi bir şeyin içinde onunla birlikte değil. Ben kendisi gibi hiçbir varlık bulunmayan Allah’ı tespih ederim.”

Hz. Ali (r.a.) kendisine imanı soran birisine: “İman; sabır, yakîn, adl ve cihad temellerine dayanır” diye cevap vermiş ve arkasından sabrı on makam üzere, yakîn, adl ve cihadı da onar makam üzere anlatmıştır.” Bu rivayete göre tasavvufî makamlardan ilk defa bahseden kişinin Hz. Ali (r.a.) olduğu söylenebilir.

Ayıp ve kusurlarından kurtulmanın yollarını soran birisine: “Aklını başkan, sakınmayı vezir, nasihati dizgin, sabrı kumandan, takvayı azık, Allah korkusunu yoldaş, ölümü ve belayı hatırlamayı arkadaş” edinenlerin günah ve kusurlarından kurtulabileceğini söylemişti. Hz. Ali (r.a.) namaz vakti geldiğinde tirtir titrer, yüzünün rengi değişirdi. “Ne oluyor sana yâ Emîre’l-mü’minîn” denildiğinde, “Allah’ın göklere, yere ve dağlara arzedip kabul etmedikleri ve insanın kabullendiği emanetin ifası vakti geldi. Korkum bu emaneti gereği gibi yerine getirememektir” derdi.

Şehid edildiği zaman oğlu Hasan minbere çıkıp “Emîru’l-mü’minîn aramızda katledildi. Dünyaya ait geriye sadece bir hizmetçi satın almak için ayırdığı 400 dirhem bıraktı” diyerek onun dünyaya aid hiç bir mal varlığı bırakmadığını ümmete ilan etmiştir.

Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, çocuklarından birine bir elbise satın almıştı. Çocuk sokağa çıkınca elbisesi yırtılmış ve koşarak gelip “Babacığım, elbisem yırtıldı” diyerek şikayette bulunmuştu. Abdullah b. Ömer “Elbisenin yırtılan yerini yama ve tekrar giy!” diyerek onu uyarmıştır.

 Abdullah b. Mes’ud ise güzel ve yüksek bir ev yaptırmış ve Ammar b. Yasir’i evine çağırmıştı. Ammar evi görünce, “Evin yüksek, emelin büyük, ölümün yakın” demiştir.

Ashâb-ı Suffe’nin tasavvufî hayatın ilk nüvesini teşkil etmesi sebebiyle tasavvuf tarihi açısından ayrı bir önemi hâizdir. Sûfî ve tasavvuf kelimelerinin onlara ad olan “suffe” kökünden geldiği öne sürülmüştür. Sayıları 70 ila 300 arasında değişen muhacir ve ensarın fakirleri olan sahabilerden meydana geliyordu. Peygamberimiz, civar kabilelerden muallim istendiğinde onlar
arasından seçip gönderirdi. Bu yüzden Ashab-ı Suffe tekkenin ve medresenin de İslam tarihindeki ilk nüvesi kabul edilir.

Ebu Nuaym el-Isfahânî’nin kaydettiğine göre, “Ashâb-ı Suffe, Cenab-ı Hakk’ın kendilerini fani bir şeye güvenmekten koruduğu kimselerdir. Faniye aldanmak yerine, Allah’ın emirlerine sarılmayı prensip haline getirmişlerdir. Bu halleriyle dünyaya değer vermeyenlere örnek olmuşlardır. Aileleri ve malları bulunmadığı gibi, kendilerini Allah’ın zikrinden alıkoyacak bir ticaret ve meşgaleleri de yoktu. Dünya namına kaybettiklerine asla üzülmezler, ahiret namına kazandıklarına sevinmezlerdi.”

Ebu Nasr Serrâc, şu ayetin ashab-ı suffe hakkında nâzil olduğunu ve onların özelliklerini anlattığını ifade etmektedir: “Sadakalarınızı; kendilerini Allah yolunda vakfedip çarşı-pazar dolaşamayan, durumlarını bilmeyenlerin iffet ve istiğnalarından dolayı kendilerini zengin sandığı, senin simalarından tanıdığın, yüzsüzlük edip yalvara yakara isteyemeyen iffetli fakirlere verin” (el-Bakara, 2/273).

Müşrikler, Mescid-i Nebevî’nin sofasında barınan Ammâr, Suheyb ve Habbâb gibi kölelerin varlığından rahatsız olmuşlar ve bunların kovulmasını istemişlerdi de şu ayet-i kerime nazil olmuştu: “Sabah akşam, rızasını dileyerek Rablerine duâ ve ibadette bulunanları yanından kovma!” (el-En’âm, 6/52). “Sabah akşam, Rablerinin rızasını dileyerek duâ edenlerle birlikte sen de sabret! Dünya hayatının güzelliğini arzu ederek gözlerini onlardan başkasına çevirme!” (el-Kehf, 18/28) âyeti de onları işaret eder.

Hz. Peygamber (s.a.), ashab-ı suffeyi sever ve onlarla daima görüşürdü. Hatta onlar etrafına toplanıp halka olunca, onlar kalkmadan kalkmaz, musâfaha ettiğinde onlar çekmedikçe elini çekmezdi. Ashabına da onlara hürmet ve hizmet etmelerini tavsiye ederdi. Hz. Peygamber’in torunu Hz. Hasan ve Ca’fer’in oğlu Abdullah, onlarla oturup kalkmaktan son derece hoşlanırlardı.

Ebû Hüreyre, Selman-ı Farisî, ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ashâb-ı Kirâm’ın Zühd Hayatı
« Posted on: 26 Nisan 2024, 01:13:35 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ashâb-ı Kirâm’ın Zühd Hayatı rüya tabiri,Ashâb-ı Kirâm’ın Zühd Hayatı mekke canlı, Ashâb-ı Kirâm’ın Zühd Hayatı kabe canlı yayın, Ashâb-ı Kirâm’ın Zühd Hayatı Üç boyutlu kuran oku Ashâb-ı Kirâm’ın Zühd Hayatı kuran ı kerim, Ashâb-ı Kirâm’ın Zühd Hayatı peygamber kıssaları,Ashâb-ı Kirâm’ın Zühd Hayatı ilitam ders soruları, Ashâb-ı Kirâm’ın Zühd Hayatı önlisans arapça,
Logged
22 Nisan 2011, 23:26:37
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 22 Nisan 2011, 23:26:37 »



    Allah razı olsun..Ebeden ve daimen..Çok güzel bir paylaşım olmuş..Yüreğinize sağlık..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

22 Nisan 2011, 23:35:21
Halis_52

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 642


« Yanıtla #2 : 22 Nisan 2011, 23:35:21 »

Sizlerden de inşaallah... Keşke ibret alıp hayatımıza tatbik etsek edebilsek... Ah hocam ah... Dünya meşgalesi, dünyanın süsü aldı götürdü bizleri rasülün şevkatli kucağından... Rabbim sonumuzu hayreylesin inşALLAH...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 30 Nisan 2011, 00:33:35 Gönderen: Halis_52 »
Kayıtlı

30 Nisan 2011, 00:15:52
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 30 Nisan 2011, 00:15:52 »

Biz onlar olamayız belki ama onların gibi olma gayreti gösterebiliriz...Efendimiz (sav) benim ashabım yıldızlar gibidir hangisine uyarsanız hidayete erersiniz buyuruyor.Rabbim bizleri şefaatlerine nail eylesin...

Bu değerli paylaşımlar için Rabbim razı olsun.Selam ve dua ile...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes