๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 06 Aralık 2010, 17:25:00



Konu Başlığı: Amellerin en üstünü cihaddir
Gönderen: Sümeyye üzerinde 06 Aralık 2010, 17:25:00
AMELLERİN EN ÜSTÜNÜ CİHADDIR



Resülullah (sav) şöyle buyurdu : “Müslümanlığın en yüce (amel ve ibadeti) Allah yolunda cihad etmektir. Bu üstün ameli yapmaya ancak Müslümanların en faziletlisi olanlardan başkası nail olmaz”

İmanın gücü ve kesin sebat, aşağı-da ki örnekte olduğu gibi sahabeler-den, tabiinden ve onlardan sonra gelen müminlerden büyük bir topluluk meydana getir-miştir. Dünya onların gözünde küçülmüş, İs-lâm'ın uygulanması, ta-şınması ve yayılması onların tek dertlerini oluşturmuştur. Allah'ın kelimesini yüceltmek için cihad etmek onların maksatları, Allah yo-lunda şehit olmak ise arzularıdır, nefislerinin güvenirliğidir. İslâm on-ların elleriyle zaferler kazanmış, Müslümanlar yücelmiş ve izzet bul-muşlardır. Allah onları ve bizi İslâm’la müka-fatlandırmış, Müslümanları ödüllerin en hayırlısı ile ödüllendirmiştir. Allah’ın onlara minnet ettiği şeyle bizi onurlandırdı, imanımızı güçlendirdi, ahiretimizi sabitleştirdi, gözümüzde dünyayı küçülttü, İslâm’ı ve ona bağlanmayı, İslâm’ı hayatı yeniden başlatmayı, dünyaya risalet olarak taşımayı her birimizin derdi haline getirdi. Onu tek uğraşımız, bize egemen olan tasamız kıldı. Bu uğurda; İslâm’ın dışındaki her türlü dünyalık uğraştan, uzak kalarak dünya ve ahiretin saadetini getiren, Allah (cc)’nun hükümlerini tatbik sahasına koyan, İslam risaletini cihad yoluyla aleme taşıyarak amellerin en üstünü

olan cihad ameliyesini yerine getiren

Hilafet devletini ikame etmemiz gerekir. Eğer biz bu görevi yaparsak aşağıdaki kıssada geçen gencin ve Müslümanların nail olduğu o üstün şerefe inşaallah bizde nail oluruz. Onun için ümmetin Allah’ın dinini iyi anlamalarına uğraşıyoruz. Ta ki böy-lece fiili olarak ümmete liderlik yapa-bilelim, bizimle birlikte İslâm’ı hayata tekrar ha-kim kılmaları ve uygula-maları için çalışmalarını sağlayalım.

Allah’tan bize çıkış ve zafer vermesini istiyoruz. Allah’a yardım edin ki

Allah da size yardım etsin ve ayaklarınızı sabit-leştirsin.

      Bu kıssada; Ebu Ku-dame ile saçlarını kesip örerek Allah yolundaki savaşta kullanılan atlar için yular yapan bir kadının kıssasıdır. Meş-hur olan bu kıssayı Ahmed b. el-Cevzi ed-Dımeşki (Allah rahmet etsin), "Suku'l Arus Enesu'n Nufus" adlı eserinde onlardan bir topluluktan naklet-mektedir.

Anlatıldığına göre Allah'ın kendisine Allah yolunda cihad etmeyi sevdirdiği ve Rum topraklarına yönelik gazalarda bulunan Resülullah'ın Medine'sinde yaşayan Şamlı Ebu Kudame isimli bir adam Resülullah (sav)'in mescidinde oturmuş arkadaş-ları ile konuşuyordu. Arkadaşları ona:

- Ey Eba Kudame! Allah yolunda yaptığın cihadda gördüğün ilginç bir olayı bize anlatır mısın?

- Peki anlatayım. Rikka bölgesine gittiğim yıllardan birisinde silah taşı-mak için satın alabileceğim bir deve arıyordum.  Bir gün bir yerde otururken bir kadın çıkageldi ve bana:

-Ey Eba Kudame! Duyduğuma göre sen, cihad hakkında konuşuyor ve insanları cihada teşvik ediyormuşsun. Allah bana başka kadınlara vermediği ölçüde saç verdi. Ben onları kestim ve ördüm, atlar için onlardan yular yaptım. Herhangi bir kimsenin dikkatini çekmemesi ve ona bakmaması için de onu toprağa buladım. Onu beraberinde alıp götürmeni arzu ettim. Kafirlerin topraklarına vardığında kahramanlar koşuşturmaya, oklar ve mızraklar atılmaya kılıçlar şakırda-maya başladığında ihtiyaç duyarsan onu kullanırsın. Aksi halde onu bana gönder ki Allah yolunda toza toprağa bulanması için onu bir başkasına vereyim. Ben dul bir kadınım. Kocam ve ailemden bir çokları Allah yolunda şehit oldular. Eğer bana cihad farz ol-saydı elbette ki ben de cihad ederdim.

Saçlarından örülerek yapılmış yuları bana ulaştırdı ve şöyle dedi:

-Şunu bil ki ey Eba Kudame! Kocam öldüğü zaman geride; Kur'anı ezberlemiş, Farsça’yı ve ok atmasını çok iyi bilen, gecelerini namazla gündüzlerini ise oruçla geçiren onbeş yaşında çok yakışıklı bir çocuk bıraktı. Babasından ona büyük bir arazi kaldı. Allah'a hediye etmek üzere seninle birlikte gelmesi için onu sana göndere-ceğim. İslam'ın hürmetine arzu etti-ğim sevaptan beni mahrum etmeyece-ğini umarım.

Saçlarından örülmüş olan yuları ondan aldım ve bana şöyle dedi:

-Gözlerimin önünde onu eşyaları-nın arasına koy ki kalbim mutmain olsun.

Onu aldım ve eşyalarımın arasına koydum. Sonra da Rikka'dan çıktım. Meslem b. Abdülmelik kalesine vardı-ğımda arkamdan koşuşturan ve bana:

-Ey Eba Kudame! Allah sana rahmet etsin. Birazcık beni bekle diye seslenen bir atlı gördüm ve durdum. Arkadaşlarıma:

-Siz ilerleyin, yolunuza devam edin, ben, bana seslenenin kim olduğu-na bir bakayım, dedim. Atlı bana yaklaştı, beni kucakladı ve şöyle dedi:

-Beni senin arkadaşlığından mahrum etmeyen, elleri boş olarak beni geri çevirmeyen Allah'a hamd olsun. Çocuğa:

-Yüzündeki örtüyü aç. Eğer senin gibi bir çocuğun gazada bulunması gerekirse katılmasını emrederim. Eğer savaşması gerekmezse seni geri gönderirim, dedim. Yüzündeki örtüyü açtığımda karşımda yüzü ayın on dördü gibi güzel ve üzerinde zenginlik alametleri bulunan bir çocuk gördüm. Gence:

-Baban var mıdır?

-Hayır! Ben Allah yolunda öldürülen babamın intikamını almak üzere seninle birlikte geliyorum. Umulur ki Allah, babamı rızıklandırdığı gibi beni de şehitlikle rızıklandırır.

-Peki senin annen var mı?

-Evet.

-Öyleyse annenin yanına git ve ondan izin iste. İzin verirse gel, vermezse yanında kal. Annene itaat etmen cihaddan daha üstündür. Çünkü cennet, kılıçların gölgesinde ve annelerin ayakları altındadır.

-Ey Eba Kudame! Beni tanımıyor musun?

-Hayır.

-Ben, sana emanet veren kadının oğluyum. Yular sahibi annemin nasihatlarını ne kadar da çabuk unuttun. Ben Allah'ın izni ile şehid oğlu şehid olacağım. Senden isteğim Allah yolunda seninle birlikte gaza etmekten beni mahrum etmemendir. Ben, Allah'ın Kitabını, ezberlemiş, Resü-lullah (sav)'ın sünnetini, Farsça’yı ve ok atmayı bilen birisiyim. Arkamda benden daha iyi at binen birisi yoktur. Yaşımın küçüklüğü nedeniyle beni küçümseme. Annem, sağ olarak geri dönmemem üzere yemin etti ve şöyle dedi:

-Ey oğulcuğum! Kafirlerle karşılaş-tığın zaman arkanı dönüp kaçma. Kendini Allah'a hediye et. Allah'a, cennette olan babana ve babanın salih arkadaşlarına komşu olmayı iste. Allah seni şehitlikle rızıklandırdığı zaman benim için şefaatte bulun. Çünkü öğrendiğime göre şehit, ailesinden yetmiş, komşularından da yetmiş kişiye şefaatte bulunur. Sonra beni bağrına bastı, kucaklayıp öptü, ardından da başını semaya kaldırarak şöyle dua etti.

-İlahi efendim ve mevlam! Bu benim oğlumdur, kalbimin reyhanı, gönlümün meyvesidir. Onu sana teslim, ettim onu babasına kavuştur.

Çocuğun anlattıklarını duyduğum-da; gençliğinin ve ahlakının güzelliği-ne, annesinin kalbindeki merhamete ve sabrına şaşırarak üzüntüden  hüngür hüngür ağladım. Benim ağladığı-mı gören çocuk:

-Ey amca! Neden ağlıyorsun? Eğer yaşımın küçüklüğünden dolayı ağlı-yorsan unutma ki Allah (cc), asi oldukları zaman benden daha küçüklerine de azap edecektir.

-Hayır, yaşının küçüklüğünden dolayı ağlamıyorum. Ben, senden sonra kalbinin nasıl bir hal alacağını düşündüğüm annene ağlıyorum.

Daha sonra yola koyulduk ve geceleyin bir yerde konakladık. Ertesi gün tekrar yola koyulduk. Genç ise Allah'ı zikretmekle sakinleşiyor ve durgunlaşıyordu. Durdum ve düşün-düm, çocuk ata bindiği zaman bizden daha iyi at biniyor, bir yerde konakla-dığımız zaman ise bize hizmet ediyordu. Yürüdükçe, yol aldıkça kararlılığı daha da güçleniyor, canlılığı artıyor, kalbi netleşiyor ve üzerinde sevinç alametleri görünüyordu.

Müşriklerin topraklarına varınca-ya kadar konaklamadan yolumuza devam ettik ve güneş batarken müşriklerin topraklarına vardık. Orada indik ve konakladık. Oruçluyduk, çocuk orucumuzu açmamız için bize yemek pişiriyordu. Bir müddet sonra uykusu bastırdı ve uzun bir uyku çekti. Uykusu esnasında bir ara gülümse-diğini gördüm ve arkadaşlarıma çocuğu işaret ederek onlara: Şu çocu-ğun uykusunda gülümsediğini görüyor musunuz, dedim. Uyandığında ona:

-Sevgili dostum! Uykunda bir ara seni gülümserken gördüm, dedim. Çocuk:

-Bir rüya gördüm, beni çok şaşırttı ve güldürdü.

-Ne gördün?

-Kendimi yemyeşil ve eşsiz bir bahçe içerisinde gördüm. Bahçede dolaşırken balkonları inciden, kıymetli taşlardan, kapıları altından yapılmış ve perdeleri indirilmiş gümüşten bir köşk gördüm. Ay yüzlü huriler perdeleri yüzlerine çekiyorlardı. Beni gördüklerinde bana:

-Merhaba, hoş geldin dediler.

Elimi onlardan birisine uzatmak istediğimde bana:

-Acele etme, zamanın henüz gelmedi dedi. Sonra birbirlerine şöyle dediklerini işittim:

-Bu adam kendisinden razı olunan bir kocadır. Sonra bana:

-İlerle, Allah sana rahmet etsin, dediler ve önüm sıra ilerlediler. Köşkün en üst kısmına vardığımda orada kırmızı altından odalar, ayakları beyaz gümüşten yapılmış yeşil zebercedden yataklar gördüm. Üzerinde yüzü güneş gibi pırıl pırıl parlayan bir cariye vardı. Eğer Allah gözlerimi korumasaydı gözlerim körelir, odaların ve cariyenin güzelliğinden dolayı da aklımı kaybederdim. Cariye beni gördüğünde bana:

-Merhaba, hoş geldin. Ey Allah dostu ve sevgilisi. Sen benimsin ben de sana aidim, dedi.

Onu bağrıma basmak istediğimde bana:

-Bekle, acele etme. Sen güveyi olmaktan şimdilik uzaksın. Benimle senin arandaki buluşma yarın öğleden sonra olacaktır. Müjdeler olsun sana.

Ebu Kudame:

-Sevgili dostum, sen hayırlı bir rüya görmüşsün, hakkında hayırlı olsun, dedim.

Biz çocuğun anlattığı rüyanın şaşkınlığı içerisinde uykuya daldık. Sabah olduğu zaman hemen harekete geçerek atlarımıza bindik ve bu arada bir münadinin şöyle seslendiğini işittik:

-Ey Allah'ın askerleri, at binin, müjdeler olsun cennet var. Gerek ağırlıklı olarak gerekse hafif, yaşlı ve genç hep birlikte cihada koşun.

İşte savaşma zamanı gelmişti. Allah'ın zelil kıldığı küfür ordusu çekirgeler gibi hücuma geçti. Bizden onlara karşı ilk önce o çocuk hamle yaptı. Onların topluluklarını darma-dağın etti, aralarında daldı, birçokla-rını öldürdü, onları yerden yere vurdu. Bu halde iken onu görüp karşılaştı-ğımda atının yularını tuttum ve ona:

-Sevgili dostum! Sen çocuksun, sa-vaş hilelerini bilmiyorsun, dediğimde bana:

      -Ey Amca! Sen Allah'ın şu sözünü duymadın mı?

"Ey iman edenler. Toplu halde kafirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkalarınızı dönmeyiniz" (Enfal: 15) Benim cehenneme girmemi ister misin?

O, benimle konuştuğu sırada müş-rikler saldırıya geçti. Çocukla arama bir adam girdi ve beni ondan uzaklaştırdı. Herkes kendi derdine düştü. Müslümanlardan birçok kişi öldürüldü. Topluluklar birbirlerinden ayrıldıklarında sayılamayacak kadar çok ölü vardı. Atımla öldürülenler arasında dolaşıyordum. Kanlar bir sel gibi akıyor, kandan ve tozdan yüzler tanınmıyordu. Ben öldürülenler arasında dolaşırken atların ayakları arasında çocuğu buldum. Üzerinde toprak vardı, kan revan içerisinde dönüyor ve şöyle diyordu:

- Ey Müslümanlar topluluğu! Bana amcam Ebu Kudame'yi gönderin.

Ona doğru yöneldiğimde onun haykırışını duydum. Yüzündeki kanın ve toprağın çokluğundan, atların ayakları altında çiğnenmiş olmasın-dan dolayı onu tanıyamıyordum. Ona seslendim ve:

-Ben Ebu Kudame'yim, dedim. Bana:

-Ey Amca! Rüyam beni doğruladı, Kabenin Rabbi beni tasdik etti. Ben yular sahibi kadının oğluyum, dedi.

Bu sırada kendimi onun üzerine attım, alnından öptüm. Yüzünün güzelliğini örten toprakları ve kanı sildim, ona:

-Sevgili dostum, amcan Ebu Kudame'yi unutma. Kıyamet günü senin şefaatine ihtiyacı vardır onun. Bana:

-Senin gibisi unutulmaz. Yüzümü elbisenle silme. Benim elbisem bu iş için senin elbisenden daha iyidir. Bırak onu ey amca. Böylece Allah Tealâ’ya kavuşayım. Ey amca! Daha önce sana niteliklerini söylediğim huriler başımın üzerinde dolaşıp duruyorlar. Ruhumun çıkmasını bekliyorlar ve bana:

-Acele et, ben seni Allah için çok özledim, diyorlar.

-Ey Amca! Eğer Allah seni sağ salim geri döndürürse kana bulaşmış olan şu elbisemi, çocuğunu çok fazlasıyla seven zavallı ve mahzun anneme götür ve ona teslim et. Şunu bilsin ki ben onun vasiyetini zayi etmedim, müşriklerle karşılaştığım zaman korkaklar gibi kaçmadım. Selamımı ona ulaştır ve ona: Allah'a verdiği hediyeyi Allah'ın kabul ettiğini söyle.

- Ey amca! Benim on yaşında küçük bir kız kardeşim var. Ne zaman yanına varsam beni karşılar ve bana selam verirdi. Bir yere çıkacağım, gideceğim zaman benimle en son o vedalaşır ve bana: Abiciğim, geç kalma derdi. Onunla karşılaştığın zaman ona da selamımı ulaştır ve şöyle de: "Benden sonra kıyamete kadar benim yerime Allah senin vekilindir."

Sonra tebessüm etti. Ardından da:

-Ben şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. O birdir, O'nun ortağı da yoktur. O, vadini yerine getirdi. Ben yine şahitlik ederim ki Muhammed Allah'ın elçisidir. Allah ve Resülunün bize vadettiği şey işte budur. Allah ve Resülü doğru söylemiş-tir, dedi ve sonra da ruhunu teslim etti. Elbiseleri ile onu kefenledik ve gömdük. Allah ondan ve bizden razı olsun. Ebu Kudame devamla şunları anlatır:

Bu gazveden dönüp Rikka'ya vardığımda benim için çocuğun annesinin evini bulmaktan başka bir dert yoktu. Evine vardığımda ahlak ve yüz güzelliğinde çocuğa benzeyen kız kar-deşini evin kapısında ayakta bekler halde buldum. Yoldan gelip geçenlere:

-Ey amca! Nereden geliyorsun? diye soruyordu. Gazveden geldiğini söylediğinde ona:

-Kardeşim sizinle birlikte döndü mü? diye soruyor onlar da bilmiyoruz diyerek cevap veriyorlardı.

Bu sesi işittiğimde ona doğru yöneldim bana:

-Ey amca! Nereden geliyorsun?

-Gazveden geliyorum.

-Kardeşim falan sizinle birlikte döndü mü? Herkes dönüyor fakat kardeşim dönmüyor, diyerek ağlama-ya başladı. Ah başıma gelenler, diyerek hayıflandı.

Bu esnada beni bir hüzün kapladı. Bir müddet sonra kendime geldim... Sonra ona yönelerek:

-Kardeşinin kim olduğunu bana söyle dedim. Bu esnada kapıda olan kadın sesimi duydu ve dışarı çıktı. Birdenbire yüzünün rengi değişti. Ona selam verdim o da selamıma karşılık verdi. Sonra da bana:

- Müjde mi  yoksa taziye mi?

- Ben de hem taziye hem de müjde var. Allah sana rahmet etsin.

- Eğer çocuğum sağ olarak döndüyse sen teselli eden birisisin. Eğer oğlum Allah yolunda öldürüldüyse sen müjde veren birisisin.

- Müjdeler olsun. Hediyen kabul oldu. Ağladı.

.........

- Evet

.....

- Allah hediyemi kabul etti mi?

- Evet.

- Oğlumu kıyamet gününün azığı yapan Allah'a hamd olsun.

- Kız kardeşi nerede?

-O şimdi seninle konuşur. Kız kardeşi bana yöneldiğinde ona:

- Kardeşinin sana selamı var. Senin için: "Benden sonra kıyamete kadar benim yerime Allah onun vekilidir" dedi.

Bunun üzerine kız hüngür hüngür ağlamaya başladı. Yüzünü bir tuhaflık kapladı ve kendinden geçti. Bir müddet sonra onu salladığımda o ölmüştü. Bu durum beni çok şaşırttı. Oğlunun annesine vermem için bana emanet olarak verdiği elbiseyi teslim ettim. Çocuğun ve kız kardeşinin hallerine üzülerek, annelerinin sabrına da şaşırarak oradan uzaklaştım.

Müellif, Hafız Allame Ebu'l Muzaffer b. el-Cevzi; bu hikayeyi anlattığın-da tövbe eden kadınların saçlarından ördükleri üç yüz adet yuların yanında toplandığını söyler.

“ Allah yolunda öldürülenlere « ölüler » demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz anlayamazsınız”  (Bakara 154 )


ALINTIDIR