> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Ayın Konusu > Allahı Unutmanın İlk İşareti
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Allahı Unutmanın İlk İşareti  (Okunma Sayısı 1772 defa)
11 Ekim 2011, 19:25:10
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 11 Ekim 2011, 19:25:10 »



Allah'ı Unutmanın İlk İşareti: Boş İşler



Temmuz 2006 91.SAYI


Ali YURTGEZEN kaleme aldı, AYIN KONUSU bölümünde yayınlandı.


İnsan bir yolcu. Yolu belli, gideceği yer belli. Yola koyulup yolda olmak gerek.

Oyalanıp yolu uzatmak anlamsız. Unutup yoldan çıkmak bir felaket. Vaktin de bir sınırı var. Mühlet dolmadan menzile varmak lazım.

Yol kenarında şu bizi oyalayıp duran çarşı-pazarların, panayırların en güzelleri yolun sonunda kurulu. Dostlar, ahbaplar da orada, sohbet, muhabbet meclisleri de orada.

Yol kesicilere uymak, çığırtkanlara kulak vermek büyük zarar. Maksadı unutturacak, geri bıraktıracak, yolu uzatacak her şey boş ve anlamsız. Mâlâyani.

Boş işleri bırakıp, yol bilenlerin kervanına katılıp yol almalı.

Yoksa yol bitmeden ömür bitecek.

Bu dünyaya “Allah’a kulluk edelim” diye gönderildik. Fakat bazen bu en temel yükümlülüğümüzü ihmal ettiğimiz, zaruret de olsa bazı işleri gereğinden fazla önemseyip kulluk vazifemizin üstüne çıkardığımız, boş ve manasız meşguliyetlere kapıldığımız oluyor. İslâm terminolojisinde “mâlâyani” deniliyor bütün bunlara.

Mâlâyani bir nisyanın; yani insanın Allah’ı, kendisini ve vazifesini unutmasının, “kendini kaybetmesi”nin ilk işareti. Bu sebeple mâlâyani sayılan müşahhas (gözle görülür) tutum ve davranışlardan ziyade, mâlâyaninin zeminindeki “nisyan hali” daha tehlikeli.

Fakat mesele bir “kavram” olarak değil de, “sû-i misâl” olarak dondurulup kaynağından koparılarak anlaşıldığı için bu tehlikeyi yeterince ciddiye alamıyoruz.

Küçük görülen bir günah

Anadolu’da birçok yerde hâlâ sürdürülen güzel bir adet var. Cuma geceleri yatsı ve vitir namazlarını cemaatle kılan müslümanlar, duadan sonra toplu halde tevbe istiğfar ederler. Ruhlara nüfuz eden bir medeniyet Türkçesi ile, “... bütün âzâ ve cevâhirimizden şirk, hata, isyan, koğ, gıybet, mâlâyani.. her ne ki sâdır ve vâki olduysa, biz onların cümlesinden pişman olduk, bir daha işlememeye azm ü cezm ile kasteyledik..” derler. Demek ki her müslüman, en azından bu istiğfar geleneğinden hareketle, mâlâyaninin “sakınılması gereken bir günah olduğu” malumatına aşinadır.

Fakat çoğu müslümanın cami dışındaki tutum ve davranışlarından anlaşılıyor ki bu malumat, mâlâyaninin ne olduğu, neleri kapsadığı, bir kavram olarak nasıl anlaşılması gerektiği hususunda “tam ve yeterli bir bilgi” değil. Neyi yapmayacağımızı layıkıyla bilmeyince “yapmama kastı”ndaki samimiyetimiz işe yaramıyor, hatta tevbe esnasındaki ahdimize vefasızlığı peşin peşin ilan etme laubaliliğine düşürüyor bizi.

Küçük günahları “küçük görmek”, kalın çizgilerle ayrıştırılmamış meselelerde teferruata dikkat etmemek gibi bir duyarsızlığımız var. Mâlâyani konusunda tam ve yeterli bilgiye sahip olamayışımız biraz bununla alakalı. Ama öte yandan küçük günahların tabiatı da rol oynuyor bu ihmalde. Küçüklükleri sebebiyle masum görünüyorlar. Küçüklükleri sebebiyle fark edilemeyebiliyor, en küçük bir boşluktan bile sızıp kalbi katılaştırıyorlar. Ele avuca sığmayan seyyaliyetleri şaşırtabiliyor insanı, büyüyüp azmanlaştığını anlayamıyorsunuz. Mâlâyani böyle bir kavram. Üstelik sinsi ve karmaşık.

Öyleyse gelin, hem böyle bir sinsi tehlikeyi teşhis etmeye hem de yokluğundan şikayetçi olduğumuz bir duyarlılığın temrinini böylece yapmaya çalışalım.

Mâlâyani ne demek?


Mâlâyani, “manası olmayan şey” demektir. İslâm alimleri, meseleyi hususen ele aldıkları kaynaklarda bunun sınırlarını bugün zannedilenin aksine oldukça geniş tutar. Mesela İbnü Receb el-Bağdadî “dünya ve ahiret için zaruri olmayan fiiller”in tamamını mâlâyani sayarken, Aliyy’ül-Kârî, kişiyi alâkadar etmeyen söz, nazar, fikir, hatta hayali dahi bu kapsama alır.

Buna rağmen mâlâyani daha çok “boş söz, fayda sağlamayan konuşma, şakalaşma veya tartışma” olarak bilinmektedir. Kavramın kaynağını teşkil eden hadis-i şeriflerin bazılarında Hz. Peygamber s.a.v.’in mâlâyaniyi “söz”le örneklemesi ve modern zamanlar öncesindeki bütün toplumlarda şifahî (başkasından dinleyip öğrenilen) bir yapının hüküm sürmesi, meseleyi dil planında belirginleştirmiş, ilmihal kitaplarında “dilin afetleri” bahsine dahil etmiş olsa da, mâlâyaniyi sadece söze/dile ait bir günah şeklinde anlamak eksik bir bilgidir. Evvela bunu tasrih edelim.

İkinci olarak mâlâyaninin hükmüne dair kaynaklarda serdedilen farklı görüşlerin, öyle görünmesine rağmen bir ihtilaf sayılmadığına dikkat çekelim. Kapsamına giren fiillerin çeşitliliği, bunlardaki niyet ve fiilin yol açabileceği neticeler sebebiyle mâlâyani, fıkıh kitaplarında fuzuli mübahlardan mekruhlara, haram sınırına kadar geniş bir yelpazede değerlendirilir.

Mâlâyaninin hükmü


İmam-ı Gazalî rh.a. mâlâyaniyi fuzuli mübah noktasında zemmeden (kötüleyen)lerdendir. Hareket noktası, zaman ve enerji kaybıdır; kişinin “bir hazine elde etmek varken, bir boncuğa talip olarak” kendini zarara uğratmasıdır. “Sükût etmekle günaha girmeyecek ve bir zarar görmeyeceksen o sözü söyleme.” der.

Söz söyleme sadedindeki dar manasıyla da olsa, meselenin “inceliği”ne işaret etmek üzere, şu “fuzuli mübah” üzerinde biraz duralım: Yalan, iftira, gıybet, riya.. zaten katiyetle yasaklanmış şeyler. Bunları içinde barındırmayan, söylenmediği takdirde bir zarara yol açmayacak sözleri de mâlâyani sayıyor İmam-ı Gazalî. Diyor ki, “Yoldan geçen birine, icap etmediği, üstüne vazife olmadığı halde, sırf laf olsun diye, ‘kimsin, nerden geliyor, nereye gidiyorsun?’ suallerini sormak mâlâyanidir.” Hatta, lüzumlu bir konuda gereğinden fazla konuşulmuş, daha kısa anlatmak mümkün iken laf uzatılmış ise, bu uzatılan kısmı da mâlâyaniye dahil ediyor.

Dinimizce yapılması men edilmemiş faydasız oyunlar, oyalanmalar, eğlenceler.. mâlâyanidir. Faydalı olduğu düşünülen oyunlarda dahi mutlaka dikkate alınması gereken değerlendirmeler yapılmıştır. Satranç oyunu, muhakemeyi geliştirmek, strateji üretme kabiliyeti kazandırmak gibi faydalar ile zihni açıp kuvvetlendirdiği ve bütün bunların geniş manasıyla “cihad”a hazırlık olabileceği gerekçesiyle bazı mezhep alimleri tarafından mübah sayılmıştır. Fakat öte yandan, mesela namaz vaktinin geçirilmesine, müsabıkların kazanma yahut kaybetme halet-i ruhiyesi ile birbirlerini incitmesine, kaba ve ağır sözlere sebebiyet verebileceği ihtimalinden dolayı satrancı tahrimen mekruh addedenler de vardır. Bunun gibi, “gölge oyunu seyreden birinin imametinin caiz olup olmayacağı”na dair bir mesele üzerine fetvası istenen 16. asrın meşhur şeyhülislamı Ebussuud Efendi, mütalaasında, ancak “ibret için nazar ve ehl-i hâl fikriyle tefekkür etmek” kaydıyla bu türlü oyunların seyrine cevaz verir.

Gayr-i müstahsen (çirkin) bir fiil


Dinimize uygunluğun, işin kendisinden ziyade yapanın niyet ve tutumuyla belirlendiği durumlarda, nefsin tevillerine (yorumlarına) kapılıp yanlışı doğru gibi görme tehlikesi söz konusudur. Bu hal belki mâlâyani kabul edilen fiilin kendisinden daha tahripkârdır. Korunma, sürekli bir dikkati, uyanık ve kontrollü olmayı icap ettirir.

Fuzuli mübah olarak kabul edilmiş olsa dahi netice itibariyle mâlâyani, günahlara kapı aralama, başkalarının suizannına davetiye çıkarma, daha güzel ve kârlı olandan alıkoyma gibi sebeplerle gayr-ı müstahsen (güzel görülmeyen, hoş karşılanmayan) bir fiildir; sakınılmalıdır.

Sözün başında mâlâyaniden sakınmak için çoğu müslümanın tam ve yeterli bir bilgiye sahip olmadığını ifade etmiştik. Bu problem meselenin karmaşıklığından, hükmünün çeşitliliğinden, duruma göre değerlendirilmesinden kaynaklanmıyor. Yukarıda izaha çalıştığımız gibi bütün bunlar var ve elbette başka konularda da benzer zorluklarla karşılaşılabilir. Asıl problem bizim idrak tarzımızda, öğrenme metodumuzda. Bir meseleyi özüyle kavramak, sebep sonuç bağlantısı içinde manalandırıp kavramlaştırmak yerine, müşahhaslaştırılmış bir örnek halinde ezberlemeye daha yatkınız. Halbuki müşahhas örnekler kavramın tam olarak kendisi değil. Üstelik dondurulmuş ve tecrit edilmiş bir bilgi olması, üretilmesini ve hayatla bağlantısını engelliyor.

Mâlâyaniyi bir de “kavram” olarak ele alıp kavramaya çalışalım.

Manasızlığı nasıl anlamalı?


“Manası olmayan şey” demiştik mâlâyani için. İnsanlar daha çok “maksadı” ve “faydası” olmayan tutum yahut davranışları “manasız” bulur. Tarifi biraz daha genişletip “manası, maksadı ve faydası olmayan fiiller” şeklinde ifade edebiliriz öyleyse.

İyi de, mâlâyani bile olsa hemen her davranış için pekala bir gerekçe bulunabilir. Size göre manasız olan bir şey başkaları için manalıdır. Hiçbir şey yapmamak, boş boş oturmak pekala birisinin maksadı olabilir. Diyelim ki sizin mâlâyani saydığınız bir televizyon programını bir başkası çok faydalı bulabilir.

Şu halde öncelikle mana, maksat ve fayda kavramları üzerinde anlaşmak gerekiyor. Hemen kısaca şunu söyleyelim: İman esaslarını referans almayan hiçbir fiilin, faili neyi iddia ederse etsin, manası, maksadı ve faydası yoktur.

Bir kişi küfür, şirk ve diğer kebairden salim olarak dahi dünyaya, “ahirette hasat edilecek bir ürünü ekmek üzere Allah tarafından kira gibi, geçici süreliğine bahşedilmiş bir tarla” manasından başka bir mana yüklerse, dünya o kişi için mâlâyani haline gelir. İnsanın maksadı Allah’ın rızasını ve ebedi hayattaki saadeti kazanmak olmalıdır.

Bu nihai maksada götürmek kaydıyla yoldaki menziller mesabesindeki ara hedefler de meşrudur. Nihai hedeften inhiraf (başka tarafa yönelme) zaten dalalettir. Dalalet kapsamına girmeyen ama rıza-yı i...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Allahı Unutmanın İlk İşareti
« Posted on: 20 Nisan 2024, 00:33:58 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Allahı Unutmanın İlk İşareti rüya tabiri,Allahı Unutmanın İlk İşareti mekke canlı, Allahı Unutmanın İlk İşareti kabe canlı yayın, Allahı Unutmanın İlk İşareti Üç boyutlu kuran oku Allahı Unutmanın İlk İşareti kuran ı kerim, Allahı Unutmanın İlk İşareti peygamber kıssaları,Allahı Unutmanın İlk İşareti ilitam ders soruları, Allahı Unutmanın İlk İşaretiönlisans arapça,
Logged
12 Ekim 2011, 15:14:59
Hadice
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 5.945


« Yanıtla #1 : 12 Ekim 2011, 15:14:59 »

Boş işleri bırakıp, yol bilenlerin kervanına katılıp yol almalı.
Yoksa yol bitmeden ömür bitecek.

ALLAH Tealâ bize bunlardan vazgeçin, bunları ihmal edin demiyor. Bunları kulluk sorumluluğunun, ölüm ve hesap hakikatinin önüne geçirmeyin, Sırat-ı Müstakîm’in dışında farklı bir çerçeveye yerleştirmeyin, bunların yürüyüşünüzü yavaşlatmasına, size ALLAH’ı unutturmasına fırsat vermeyin diyor.

Allah razı olsun kardeşim çok güzel konuydu...
Rabbim malayani boş işlerden bırakıp kendisi zikir eden kullardan olabilmeyi nasip etsin..

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes