Konu Başlığı: Allah tan korkun ve kardeşlerinizle aranızı düzeltin Gönderen: Sümeyye üzerinde 27 Aralık 2010, 19:50:18 Allah'tan korkun ve kardeşlerinizle aranızı düzeltin Sahabeden Hz. Enes (ra) anlatıyor: * Allah'tan korkun ve kardeşlerinizle aranızı düzeltin - Resulullah (sav) ile beraber bulunuyorduk. Bir ara azı dişleri görülecek şekilde gülümsedi. Sebebini sorduğumuzda şöyle buyurdular: -Ümmetimden iki kişi Allah'ın huzuruna gelirler. Birisi, -Ya Rab, benim bunda hakkım var; hakkımı bundan al, bana ver, der. Allah Teâlâ da ötekine, - Hakkını ver, buyurur. Adam, -Ya Rab, bende sevap namına bir şey kalmadı, der. Cenab-ı Hakk, -Baksana, bu adamın sevabı kalmadı, ne dersin? Buyurur. Adamcağız, - O halde benim günahlarımdan alsın, der. Resulullah (sav) Efendimiz bunu anlatırken gözleri yaşardı ve 'O gün büyük bir gündür. İnsan; günahının alınmasını ister' dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ hak sahibine, -Başını kaldır ve cennete bak, buyurur. Adamcağız, - Ya Rab, inci ile işlenmiş, gümüşten ve altından köşkler görüyorum. Bunlar hangi peygamber, hangi sıddık veya hangi şehitler içindir? Der. Allah Teâlâ, -Bunlar, bana ücretini verenler içindir, buyurur. Adamcağız, -Bunların hakkını kim ödeyebilir? Der. Hz. Allah, -Sen istersen bunlara sahip olabilirsin, buyurur. Adam, -Nasıl olur, ya Rab? Deyince, Cenab-ı Hakk, -Hakkını bu adama bağışlamakla, buyurur. Adam, -O halde ben bunu affettim, der. Rabbimiz de; -Arkadaşını al, beraberce cennete girin, buyurur. Sonra Resulullah (sav) Efendimiz: 'Allah'tan korkun, Allah'tan korkun ve siz de kendi aranızı düzeltin. Bakın, Allah müminlerin arasını buluyor' buyurmuşlardır. Hz. Ömer'in fazileti Hz. Ömer bir gün: "Ey insanlar! Ben Hak'tan, adaletten ayrılırsam ne yaparsınız?" diye sormuştu. Ahaliden biri: "Ya Ömer! Sen eğrilir, Hak'tan inhiraf edersen, seni kılıcımızla doğrulturuz!" cevabını verince Hz. Ömer (ra): "Elhamdülillah! Eğrilirsem beni kılıçları ile doğrultacak arkadaşlarım varmış!" diyerek şükretti ve sevindi. Yine Hz. Ömer, bilindiği üzere hilafeti esnasında maddi sıkıntı içinde idi. Zor geçiniyordu. Hâlbuki hazine ganimetlerle dolmuş durumdaydı. Ashabdan bazı ileri gelenler, Hz. Ömer'in kızı Hz. Hafsa'ya, babasının hazineden geçinecek kadar bir tahsisat almasını teklif etmesini söylediler. Hz. Peygamber'in zevcesi olan Hz. Hafsa da babasına bu teklifi yapınca, Halife Hz. Ömer (ra) kızına: "Kızım sen Hz. Peygamber'in zevcesiydin. Bana söyler misin, Hz. Resulullah'ın yemede içmede hali nasıldı?" Diye sordu. Hz. Hafsa'dan, "Kifayet miktarı idi." cevabını alınca Hz. Ömer (ra) sözüne devam etti. "İki arkadaşım (Hz. Peygamber ve Hz. Ebubekir) ve ben, üçümüzün hali, aynı yolda giden üç yolcuya benzer. Biri (Hz. Peygamber) makamına vardı. Diğeri (Hz. Ebubekir), aynı yolda giderek birinciye erişti. Üçüncüsü (ben) de arkalarından onlara ulaşmak isterim. Fazla yükle gidersem, onlara erişemem." buyurdu. O, fetihlerin çokluğuna, hazinenin zenginliğine bakmayarak; yaşadığı müddetçe, yeter dereceden fazla hiç bir şey kabul etmemişti. Ve hiç bir zaman dünya servetine tenezzül etmedi. Vefat ederken de borçlu idi. "Öfkelenmekten sakın" Bir adam, çölden Medine'ye geldi ve Resulullah (sav)'ın huzuruna çıktı. Resulullah (sav)'dan bir öğüt ve nasihatte bulunmasını istedi. Allah Resulü (sav) ona: "öfkelenme" buyurdu ve bundan fazla bir şey söylemedi. Adam kabilesine döndü. Kabilesine vardığı zaman kendisinin yokluğunda mühim bir hadisenin çıktığını haber aldı. Öyle ki kendi kavminin gençleri, diğer kabilenin malını çalmış ve onlarda mislini ona yapmışlar; işler yavaş yavaş nazikleşmiş, birbirlerinin karşısında saf tutmuşlar ve savaş meydanlarında savaşa hazırlanmışlar. Bu heyecanlandırıcı haberi işitmek, onun öfkesini tahrik etti; hemen silahını isteyerek kuşandı ve kavminin safına katılarak savaşa hazırlandı. Bu sırada aklına geçmiş olaylar geldi. Medine'ye gittiğini, neler gördüğünü ve işittiğini, Allah'ın elçisinden bir öğüt istemiş olduğunu ve öğüt olarak da Peygamber'in "öfkelenmekten sakın" sözünü hatırladı. "Niçin heyecanlandım, ne sebeple silah kuşandım ve niçin şimdi kendimi ölmeye ve başkasını öldürmeye hazırladım, niçin sebepsiz yere parlayıp, öfkelendim?" diye düşünceye daldı. "Şimdi o kısa cümleyi kullanmanın tam zamanı" diye kendi kendine düşündü. Öne çıktı ve muhalif safın reisini çağırdı. Dedi ki : "Bu kavga ne içindir? Bizim cahil gençlerimizin tecavüzünün ziyanına bakılırsa, ben kendi malımdan zararı ödemeye hazırım. Küçük bir şey için birbirimizin canına düşmemizin ve kanımızı dökmenin bir faydası yoktur." Karşı tarafın, bu adamın affa yönelik akıllıca sözlerini işittikten sonra, gayret ve mertlikleri tahrik oldu ve "Biz senden az değiliz mademki durum böyledir, biz de kendi iddiamızdan vazgeçeriz." dediler. Her iki saf da kendi kabilelerine döndü. Savaş olmadı, kan dökülmedi. ALINTI |