๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 24 Eylül 2010, 21:13:44



Konu Başlığı: Allah insana insandan tecelli eder
Gönderen: Eflaki üzerinde 24 Eylül 2010, 21:13:44
Allah insana insandan tecelli eder

Sufilerin pek çok veciz sözünden biridir “Allah insana insandan tecelli eder”. Bunu insanın tekamülünün yine bir insanla olacağını anlatarak izah ederler. Nübüvvet hakikatinin anlatımında, bir rehberin öğretimine itimatta, yahut sosyal hayat içinde müminlerin uhuvvetini tesiste çok önemli olan bu hakikat bize “insan”ın öneminden söz eder. Tefekkürü genişlettikçe ve bu söz vechesinden okumalar yaptıkça önümüzde bitimsiz sayfaları olan kocaman bir kitap olduğunu fark etmemek mümkün değil.

“Allah insana insandan tecelli eder”. İnsan yeryüzünde Allah’ın halifesidir. Allah’ın tüm esma ve sıfatları insanda bilkuvve yahut bilfiil vardır. Elbette teşebbüh billah mümkün olmadığı için insan çoğu zaman bu isim ve sıfatları denge ve muvazene içinde yürütemez, kazalar zulümler meydana gelir ancak bu hakikati değiştirmez, yine de “Allah insana insandan tecelli eder.” Çünkü bir hakikat insanca görülmedikçe ve gösterilmedikçe ilmi ilahide var olsa dahi dışsal bir varlık kategorisine çıkmış sayılmaz. Hakikat yaşanmadıkça anlatılamaz, idrak edilemez.

İnsanda Allah’ın cemali isimleri olduğu gibi celali isimleri de mevcuttur, bu yüzden kimi zaman insanın celalli, hatta kahhar oluşuna şahit olabiliriz. İnsanlar bizi kırabilir, incitebilirler. Bazen bunları hak etmediğimizi de düşünebiliriz. Fakat kötünün neden kötü olduğuna dair idrak, yahut merhametin tadı ancak insandan bize ulaştırılırsa anlaşılabilir. Kimi zaman bu kötülüğü yahut merhameti bizzat bize yönelik yaşarız, kimi zaman da başkalarının üzerinden ibret yahut mutluluk duyarız. Ancak Hz. İsa’ya nispet edilen “Ahlakı ahlaksızdan öğrendim” dersini alacaksak, görünürde şer gibi olan hadiselerde bile bir Rabbani terbiye, bir hakikat dersi, bir isim tecellisi görürüz. Çünkü, celal ve cemal tecellileri, iyilik ve kötülük bu dünyada öğrenilir, cennet ve cehennemdeki asıllarına bu yolla talip olunur, orada ise tecelliler farklılaşır, rahmet cennete kahr cehenneme teksif edilir. Ama dünya cennet ve cehennemin beraber iç içe bulunduğu bir mekandır. Öyleyse o ebedi mekanlarda tecellisi azam olacak isimlerin, cüzi tecellileri de burada görülecektir. Kimi zaman bir insan size cehennem hali yaşatacak kimi zaman da cenneti gözünüze yaklaştıracaktır. Hakikat tecellisi en külli ve azam derecede insan üzerinden olacaktır.

Kimi zaman bir günaha düşeriz, bir hata işleriz, bir vakit sonra bir dostumuzun bize beklemediğimiz bir şiddet ve celali ile karşılaşırız. Velev ki işlediğimiz hata veya günahtan o habersiz olsun, bizzat ona karşı bir kusur etmemiş olalım, yine de cezamız kesilmiştir. Üzerimizde Cezalandıran ismi ile Allah bir insandan tecelli etmektedir. Bu karşımızdaki insanın adil mi zalim mi olduğundan bağımsızdır. Bu sadece onun meselesidir. Çünkü insanlar zulmetse dahi kader adalet eder. Ve zalimin elinden bile nasibimize bir esma okuması vardır. Bize hakikat-i halde zulmedilmemiştir, üzerimizde bir isim tecelli etmiş belki bir başka günahın yahut “ah”ın acısı Züntikam ismi ile bir şekilde alınmıştır. Nebiler gibi masumlarda ise bu celali tecelliler cezalandırma değil sadece öğretme amaçlıdır.

Yine kimi zaman kendimizi kalabalık içinde yitip gitmiş, sorumluluklarını taşımaktan yorgun düşmüş, özel olduğumuz konusundaki hayati ve fıtri hissi yitirmiş, çökmüş, yılmış, güvensiz, sevgisiz hissederiz. O zaman hayret verici bir biçimde belki de hiç beklemediğimiz bir insandan bize bir yardım ulaşır, yükümüze el atılır, sırtımız sıvazlanır ve güven aşılanır, “benim için özelsin” denilir, acziniz değil, kuvvetiniz ve gayretiniz hatırlatılır, sizin tam da ihtiyacınız olan şeyler bir doping gibi size enjekte edilir. Bu etkiyi sizin üzerinizde ancak Rahim, Mevla, Vedud, Kadir, Kerim bir Zat’ın halifesi oluşturabilir. Bunun dışında hiçbir tabiat parçası, hiçbir yıldız, hiçbir melek insana kısmen mümkün olsa da tamamen deva sunmaz. Bu anlamda insan merhamettir, dostluktur, koruyup kollamadır, sevgidir, ikramdır, kuvvettir. Hiçbir mahluk insanın derdine insan gibi ortak olmaz, bir orman, bir deniz kıyısı,bir güzel yemek, gökteki ay size, sizi seven bir insan gibi teselli veremez.

İnsan için insan sadece dünyevi bir yaren ve arkadaş değildir. İnsanın Allah’a ayineliği bu dünya ile sınırlı değildir. Bilakis Fütuhat müellifinin Cennet bahsinde anlattığı gibi insanlar cennette toplandığı, ve hatta Allah’ın huzuruna rü’yete çağırıldıkları zaman dahi beraberdirler, “onların hepsi o an tek bir göz olur”. Üstüne üstlük Zat-ı Akdes’i gördükten sonra ve onun kendileriyle konuşmasına muhatap olmanın ardından, cennetlerine, köşklerine, eşlerine, sohbet meclislerine, dostlarına nehir ve bahçelerine geri gönderilirler. Bu onlar için Allah’tan bir ayrılık ve bir azap değildir. Bilakis yepyeni bir tecelli ile O’nun esma ve sıfatına muhatap olmak için giderler. Ondan insan dostlarına dönerler. Ve yeniden rüyete davet edilinceye dek arkadaşlarıyla beraberdirler. Çünkü insan fırlatıp atılacak bir zarf değil, o tekrar tekrar okunacak, biteviye yazılan ve yenilenen, sonsuz bir kitaptır. Hakikatte insan yine sufilerin deyişiyle Kur’an’ın ikiz kardeşidir.