> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Allah ın marifetine ihtiyaç
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Allah ın marifetine ihtiyaç  (Okunma Sayısı 1192 defa)
11 Kasım 2010, 15:51:58
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 11 Kasım 2010, 15:51:58 »



ALLAH'IN MA'RİFETİNE İHTİYAÇ


İnsanlar ve cemiyetler tedricî olarak büyüdüğü gibi, düşünce ve fikirleri de elde ettikleri malumatlarla tedricî olarak gelişir. Biraz öğrenilir, sonra biraz daha öğrenilir, adım adım merhale katedilir.
Cemaatlerin hep aynı seviyede kalmaları, hep aynı şeyleri okuyup aynı şeyleri dinleyerek malumatta, fikirde, tahlil ve terkipte bir adım ileriye gidememeleri, ALLAH indinde ve Resûlullah nazarında makbul bir durum değildir.
Her duyuşumuz, her bilişimiz, her sezişimiz bizi, adım adım ileriye götürmüyor, fikren ve kâlben inkişafımıza vesile olmuyorsa; hâlâ katı bir kâlbimiz ve neşv ü nemâ bulmayan duygularımız varsa; okuduğumuz ve işittiğimiz şeylerin bize fayda vermediğine inanabiliriz.
Camiye gelip vaizin rahle-i tedrisinde diz çöken, Kur'ân'dan lemean eden hakîkatları okuyup, okutmayla meşgul olan cemaat, geçen zamanla mütenasip, okudukları ve duydukları şeyleri aile muhitlerine, çocuklarına ve yakınlarına hâlleri ve dilleriyle anlatabilecek duruma gelmişlerse; okuyup, duydukları şeyler fayda etmiş ve mesafe katedilmiş demektir. Hâlâ başkalarının heyecanlarını yaşıyorlar ve kendi içlerinde meydana gelen heyecanlarla çoşup taşmıyorlarsa; okudukları cilt cilt kitaplar ve dinledikleri va'z u nasihatlar hiçbirşey ifade etmemiş ve hiç bir fayda temin etmemiş demektir.
Biz devamlı olarak hamleler, sıçrayışlar ve tarfeler içinde bulunmaya mecburuz. Hayat mütemadî hamleler ve sıçrayışlar ile ma'nâsını bulur.
ALLAH, kâinatı yaşanılır hâle getirdikten sonra hayatı ihsan etti. Bidayette kâinat, atomların infilakı, birbiri içine girmesi, dağılması, tahlil ve terkiplerle kaynaşmasından ibaretti. Neticede, Cenâb-ı Hakk insanın ve diğer canlıların yaşamalarına müsait mekanı hazırlayıp hayatı verdi.
Demek ki, insanın da bidayetteki tarfelere, sıçrayışlara riayet etmesi lazımdır. Bir insanın hayatında hamleler ve sıçrayışlarla merhale katetmesi yoksa, dinlediği, duyduğu, okuduğu ve gördüğü şeyler faydasız gelip-gitmiş demektir.
Tedrisat ile va'z u nasihatte faydalı yol, kafirin küfrünün anlatılması veya hamasî şeylerle ani ve geçici heyecanlar uyandırmak değildir. Geceleri gündüz gibi aydınlatan.. kâinatın sırlarını kavrayacak, gece-gündüz çalışan bir dimağa sahip kılan.. Hiçbir hâdiseyi kaçırmadan, herşeyi yakalayıp zaman ve mekân üstü buudlara ulaşılmasını sağlayan.. İşitilen duyulan ve görülen şeyleri bir araya getirip sentez ve terkiplere ulaştıran.. En mühimi, ALLAH indinde makbul olan neticeyi kazandıran ilmi ve irfanı vermektir. Verilen malumatlar, eğer bu muhasalayı sağlamıyorsa, herhangi bir değer ve kıymeti yoktur.
Ben, cemaatimin kâlb ve kafalarını aktüalitenin basitliklerinden uzak bildiğim için, hamasî beyan ve tavırlardan kaçıyor; dinsize, masona, komüniste saldırmakla uğraşmıyorum. Îmanı ve İslâm'ı kavrama, yaşama ve yaşatma şuurunun en ulvî gayeleri olduğuna inandığım cemaatime, kâinat sahifelerindeki fikrî gezintiler ve mütalaalar ile Cenâb-ı Hakk'ın ma'rifetine ulaşmayı takdim ve beyan ediyorum.
İnsan, ALLAH hakkındaki mâlumatı ve ma'arifeti nisbetinde O'na karşı saygılı ve edebli bir kul olacaktır. En dindar müslümandan en mütemerrid kafire kadar herkesin ALLAH ma'rifetine ihtiyacı vardır. Ancak ma'rifetle, kafir îman edecek, ehl-i dalalet sapıklıktan kurtulacak, mü'minler de ibadet ve taatlerinin şuuruna erebileceklerdir.
Bütün, şirazesi kopmuşların, dünyaya dalmışların, menfaatperestlerin, mukaddeslerini feda edenlerin düştükleri kötü durumun yegane âmili ve sebebi ALLAH'ı bilmemeleri ve O'nun hakkındaki ma'rifetlerinin kısırlığıdır. "Biz ALLAH'ı biliyor ve tanıyoruz. Camiye geliyor, ibadet ediyor, oruç tutuyoruz. Bunlar O'nu bildiğimizin alametleridir." diyerek, iddiada bulunsanız bile, peşipeşine kusurlar işliyor ve kusurlarınız sebebiyle ızdıraba düşmüyorsanız, ALLAH'ı bilmiyorsunuz demektir. Böyle bir inanç, ilkel kabîlelerin, dimağlarında uydurdukları bir ilâha inanmaları gibidir. Ruhumuzu, cesedimizi ve herşeyi kabza-i tasarrufunda tutan ALLAH'a inanmak demek değildir. MUHABBETULLAH
ALLAH’ın emirleri karşısında duyarlılık diyorum ben. ALLAH’ın emirleri karşısında bu duyarlılık hiçbir emrin ALLAH’ın inayet ve keremiyle havada kalmadığını temin edecektir. Her şey harfiyen yerine getirilecek ve bu titizlikle biz ALLAH’la irtibatımızı koruduğumuz sürece tekrar edeyim “rabbim size darılmadı, rabbim sizi terk etmedi” deyeyim. En büyük teselliyi size vereyim. Ama bu irtibatı kavi tutmaya çalışın. Marifet zaten bu denli olursa kıvrılıp o muhabbeti meydana getirecektir. Zannediyorum, günümüzde ki arızalardan bir tanesi de odur. Bir ALLAH’ı gerektiği gibi bilemiyor, takdir edemiyor, azametiyle vicdanlarımızda duyamıyor bir de onu her şeyin üstünde sevemiyoruz. Sevemiyoruz, hani nadiren bazılarımızın aklına geldiği zaman en sevdiğimiz birisini andığımızda burnumuzun kemikleri sızladığı gibi işte onları uzatamıyor, genişletemiyor ve ALLAH’ı her zaman öyle hatırlayamıyoruz. Ben bir tecavüz sayabileceğim öyle bir sual tevcihinden size karşı çok sıkılıyorum. Ama öyle içimden geliyor ki, bir kere nefsim dahil baştan sorayım. 365 günlük senenin bu kadar günü içinde, acaba bu kadar günün gecelerinin kaçında bir aşığın bir maşuka alaka, münasebet ve duygu havası içinde başımızı seccadeye koyduk ALLAH’ım seni vuslat arzusuyla o kadar özledim ki, ALLAH’ım o kadar özledim ki burnumun kemikleri sızlıyor. Ne zaman bu vuslat tahakkuk edecek. Bu 365 gün içinde kaç tane böyle talihli gece vardır. Kaç tane talihli gece vardır. Rabbe içler dökülmüş, sineler hasretle yanmış, seccade duyulmadık laflara şahit olmuş.
Bir arkadaşlarınızdan bir tanesi bir gün bir kitabı okurken kim bilir belki o zamana mahsus içinden gele gele demişti onu. Ey habibi şefik, ey şefik-i habib evin duvarlarının hepsi birden offf anam of demeye başlamışlardı. Ey habib-i şefik ey şefik-i habib. 365 gün içinde bir gecen var mı talihli yanaklarında göz yaşların gamze halinde sana arz-ı didar ettiği. Talihlilikten bahsediyorum. ALLAH muhabbetinden bahsediyorum. ALLAH muhabbeti, onunla sıkı gizli sevdiğinle gizli münasebet içinde münasebetini koruduğun gibi onunla sıkı ve gizli bir münasebet içinde bulunma. Daima başını kaldırıp meçhul noktalarda onu hoşnutluğunu arama, araştırma. ALLAH’ım ben şu işi yaptım ama bilmiyorum hoşnut musun. Hep onunla mutabakatı araştırma. Hep dediklerine uyup uymadığını araştırma. Bu ALLAH sevgisidir. Ve iyi bakarsanız marifetten farkı yoktur. Ve iyi bakarsanız imandan farkı yoktur. Ve ben zaten size ruh insanın halini anlatıyorum. Ruh insanının sevgi bugudunu arz ediyorum. Sevgiliyle sürekli mutabakat içinde bulunma. ALLAH’la mutabakat içinde bulunma.
Taabinin büyük kadını Rabia-tül Adeviye… biri arkadan yaklaşmış kendisine onun münacatını dinliyor. Gece alem yatınca saat bir iki. Kalkmış doğrulmuş, karanlıkta seccadesinin üzerinde kemer beste-i ubudiyet içinde durmuş şöyle diyor; “ALLAH’ım sevgililer sevgililerin yataklarına gittiler. Aşuk maşukla şimdi sarmaş dolaş. Benim maşukum sensin. Ben de kalktım senin yanına geldim. Sana çeşitli şeyleri şefaatçi olarak arz ediyorum. Benim sevgim de bihayli derindir.” Bu kadın deli gibiydi. Konuşurken deli zannederdin bunu. ALLAH’la bir irtibatı vardı ki alınca kendinden geçerdi. Ama burada şu sözü yakıştırıyor, araya sokuyor ve ifade ediyor; “isteğim, dileğim çoktur. Aşıkın maşuktan istediği her şeyi istiyorum. Ama aşkımı şefaatçi değil senin bana olan alakanı şefaatçi yapıyorum. Hani senin bana olan sevgin var ya işte ben onu şefaatçi yapıyorum.” Bu emin bir kalbin ifadesidir. Çünki, dikkat edin, ALLAH tarafından ne kadar sevildiğinizi öğrenmek istiyorsanız ALLAH’ı ne kadar sevdiğinize bakın. O delice seviyor. İştiyaka varan bir şeyle seviyor. Seviyorsanız o kadar seviliyorsunuz demektir. “ALLAH’ım benim sana olan alakam ve aşkım değil senin bana olan muhabbetin hürmetine istediklerimi onunla senden istiyorum. Onu şefaatçi ve vesile yaparak istiyorum” diyor. İşte bu kadın.
Söylediğim nazım bu kadına aitti. “ALLAH’a isyan ediyor, baş kaldırıyor, serkeşliğin biri bin para sonra da kalkıp diyorsun ki ben ona itaat ediyorum. –sizi tenzih ederim- ALLAH sevgisini izhar ediyor ve durup ALLAH’a isyan ediyorsun. Doğrusu hayatıma yemin ederim, hayatı bana veren ALLAH’a yemin ederim ki işler arasında en garibime giden şey budur, anlaşılır gibi değil. Anlaşılır gibi değil isyanla ALLAH sevgisi. Muhabbetin sadık olsaydı sen sevdiğin insana itaat ederdin. Sevdiğine itaat ederdin, ALLAH’a itaat ederdin. Çünki, seven sevdiğine itaat eder.”
Siz sevgiyi de idrak edemezsiniz ama vicdan onu sezer. Vicdan onu sezer ve vicdan inler. Rab’le mutabakat araştır diye inler. ALLAH’la mutabakatı terk etme diye inler. Bizim eksiğimiz gediğimiz budur. Yoksa lafların en tumtıraklısını tapıyoruz. Kitapların en muhteşemlerini yazıyoruz. Ama ALLAH’la münasebete gelince ben nefsim zaviyesinden sadece söyleyeyim münasebetlerimiz çok zayıftır, var olduğu söylenemez. Bir insan bir kere ALLAH’la münasebete geçtin mi içinde ayar muhabbeti kalmayacak. Her şeyi silip süpürüp atacaktır. Ne ölüm endişesi ne hayat tutkusu. Hiçbir şey kalmayacak ALLAH’ın inayet ve keremiyle her şey kafasından silinip gidecek.
Zira, yine cenab-ı hak Hz. Davud’a şöyle diyor; ya Davut kalpleri haram kıldım. Benim muhabbetimle bir başka muhabbetin beraber kalplere girmesine haram kıldım.” Veya “benim muhabbetimle başka muhabbetler o kalbe girsin haram kıldım.”
Hakiki muhabbeti ilahi o kalbe hakim olmuşsa, sahip olmuşsa – Yunus’un ifadesiyle-, insan ballar balını bulmuşsa başka şey zaten istemeyecektir. Ballar balını buldum. Servetim yağma olsun. Ballar balı olun, ALLAH’la münasebettir, ALLAH aşkıdır. Onu buldu iseniz her şeyi buldunuz sayılır. Ataullah İskenderani diyor; “onu bulan ne kaybetmiştir ki ve onu kaybeden ne bulmuştur ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 11 Kasım 2010, 15:53:47 Gönderen: Sumeyye »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Allah ın marifetine ihtiyaç
« Posted on: 19 Nisan 2024, 20:02:34 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Allah ın marifetine ihtiyaç rüya tabiri,Allah ın marifetine ihtiyaç mekke canlı, Allah ın marifetine ihtiyaç kabe canlı yayın, Allah ın marifetine ihtiyaç Üç boyutlu kuran oku Allah ın marifetine ihtiyaç kuran ı kerim, Allah ın marifetine ihtiyaç peygamber kıssaları,Allah ın marifetine ihtiyaç ilitam ders soruları, Allah ın marifetine ihtiyaçönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes