> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Alemdeki vahdet temayülü
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Alemdeki vahdet temayülü  (Okunma Sayısı 572 defa)
29 Ekim 2010, 14:30:48
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 29 Ekim 2010, 14:30:48 »



Alemdeki Vahdet Temayülü


Hz. Mevlana (k.s.), "nefsaniyet" ve "Rûhaniyet" diye adlandırılan, birbirine zıd iki keyfiyetin, birbirleri ile mücadelelerini ve her birinin tabi olduğu cazibeyi çeşitli misallerle anlatarak Rûhaniyetini inkişaf ettirmek isteyenlerin, ancak gerçek aşk sayesinde gayesine ulaşabileceklerini aşağıdaki hikayede şöyle izah eder:

"Mecnûn'a, Leyla'nın yolculuğa çıktığı haberi gelir. Bunun üzerine devesine biner, Leyla'nın gideceği köye doğru süratle yol almağa çalışır. Yeni doğmuş bir yavruya sahip olan devesinin ise gözü, arkada kalan yavrusundadır. Mecnûn, devenin üzerinde uyumağa başladığı zaman deve, hemen yavrusunun istikametine döner. Mecnûn, farkına varınca, telaş içinde deveyi, yine Leyla'nın köyüne çevirir. Bu hal, defalarca tekerrür eder."

"Günün sonunda Mecnûn, nereye geldiğini merak ile etrafına bakar, ileri-geri bu hareketlerle, daha sabahleyin yola çıktıkları mahalde olduklarını, bir fersah bile yol almadıklarını görür. O zaman Mecnûn, deveye seslenir:

"A deve! Sen yavruna aşıksın, bense Leyla'ma!.. Dolayısıyla ikimizin de yolları farklı. Sen benim yolumu kesiyorsun, ben senin yolunu!.. Biz bu halde yoldaşlık edemeyiz. Sen fanî bir tene aşıksın, bense ebedî bir cana.. Ayrılmamız gerek!"

Bu hikayede Mecnûn'dan murad, "sultanî ruh"tur ki, o da, Hüsn-i Mutlak'ın (Allah'ın) meclûbudur. Deveden maksad ise, "nefs" dir. Yavrusu da "heva vü heves" denilen dünya lezzetleridir.

Bu hikayede, birbirinin zıddı olan iki Mecnûn, yani rûhaniyet ve nefsaniyet bir araya gelmiştir, ikisinin mücadelesi, temsîli olarak ifade edilir.

Hz. Mevlana (k.s.), bu hikaye ile ilgili bazı beyitlerinde şu şekilde teşbihler yapar:

"Rûhaniyet ile nefsaniyet, Mecnûn ile devesi gibidir ki, biri ileri, diğeri geriye gitmek ister."

"Mecnûn'un anlık gafleti, deveyi yavrusu tarafına döndürür."

"Mecnûn'un bedeni, Leyla'nın aşk ve sevdası ile dolu olduğu için Mecnûn, zaman zaman gayr-i iradi hayale dalarak kendinden geçer."

"Ona rehber olacak olan akıl ise, Leyla'nın sevdasıyla kaplanmıştır." "Lakin deve, yani "nefs", dikkatli ve atik davranıp Mecnûn'un hayranlıkla kendinden geçtiği an, yavrusuna (heva ve hevesine) dönüyordu."

"Nihayet Mecnûn, deveye döndü:

"Ey deve! ikimiz de birbirimizin zıddına aşığız.. O halde yol arkadaşlığı yapamayız. Seninle beraber oldukça, ruhum Leyla'dan uzak kalıyor..."

"Ey deve! Vuslata giden yol, iki adımdan ibarettir. Senin mekrin (hilen), beni senelerdir vuslattan mahrum bıraktı. Halbuki yol, çok yakındı..."

"Lakin ben ise çok geç kaldım. Bu süvarilikten, yani senin sırtına binip, beni taşımandan usandım!.."dedi.

"Mecnûn, canhıraş bir şekilde kendisini devenin üzerinden yere attı."

"O yiğit Mecnûn, kendini öyle bir attı ki, kaza-yı ilahi ile ayağı kırıldı."

"Ayağını bağladı. Kendini top gibi yaptı. Süratle Leyla'nın menziline doğru bir tekerlek gibi yuvarlana yuvarlana yol almağa başladı."

Hikayede açıklanan gerçek şu ki; Varlığın aslı ve hakikati, vücûd-ı mutlaktır. İlahî irade ve latîf sıfatının tecellîsi ile vücuda gelen kesret aleminin temel kaidelerinden biri, aynileşme ve insanoğlunun aslına dönme iştiyak ve temayülüdür.

Varlık, muhabbet sebebi ile kesrete dönüşür. Kesrette vahdet demek olan mahlükattaki ilahî tecellîlerin teke ircası manasındaki aynîleşme, ancak sevgi ve aşkla gerçekleşir.

"Ben gizli bir hazîne idim. Bilinmeyi arzu ettim, (marifetime muhabbet ettim) de kainatı yarattım." kudsî hadîsinde de beyan edildiği gibi kainatın yaratılış sebebi de, aşk ve muhabbettir.

Bu sebepledir ki, varlıkların en şereflisi olan insanı, fanîlere bağımlılıktan kurtararak Rabb'ına yücelten ve ahsen-i takvîm mertebesine ulaştıran yegane müessir budur. Ancak bu yolda, Rûhaniyetin harcı olan aşk ve sevgi yerine nefsanî heva ve heveslerin peşinde koşmak, bu ilahî gayeye ters düşen bir bedbahtlıktır.

Salike lazım olan, ne halde bulunursa bulunsun, nefsin hilelerine kanmayıp, gelen iptila ve imtihanları aşarak Hakk vuslatına doğru istikametlenmektir.

Mevlana (k.s.), ruhların, nefslerin ve istîdadların insandan insana farklı olduğunu, herkesin kendi aynasında Kainat nakışlarını, değişik perspektiften ayrı ayrı görmelerini şu misallerle anlatır:

"Bir sufî, neş'elenip tefekküre dalmak için müzeyyen bir bahçeye gider. Bahçenin rengarenk tezyinatı karşısında mest olur. Gözlemi kapayarak murakabe ve tefekküre dalar."

"Orada bulunan gafil bir kişi, sûfî'yi uyur zanneder. Onun bu haline hayret eder, canı sıkılır. Sûfîye:

" - Ne uyuyorsun? Gözünü aç da üzüm çubuklarını, çiçek açmış ağaçları, yeşermiş çimenleri seyret! Allah'ın (c.c.) rahmet eserlerine nazar et!" der. Sûfî de ona şöyle cevap verir:

"Ey heveskar insan! Şunu iyi bil ki, rahmet-i ilahiyyenin en büyük eseri gönüldür. Onun dışındakilar bu büyük eserin gölgesi mesabesindedir."

"Ağaçlar arasında bir dere akıp gider. Onun berrak suyunda iki tarafın ağaçlarının akislerini görürsün.."

"Su içine aksedip görülenler, hayalî bir bağbahçedir. Asıl bağ ve bahçeler, gönüldedir. Çünkü gönül, nazargah-ı ilahîdir. Onların zarif ve latîf akisleri, su ve çamurdan olan Dünya alemindedir."

"Eğer bu alemdekiler, gönül alemindeki o neş'e selvisinin aksi olmasaydı, Cenab-ı Hakk bu hayal alemine "aldanış" mekanı demezdi." dedi.

Sûre-i Al-i İmran, 185. ayette:


"Her canlı ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılığı muhakkak kıyamet günü tastamam verilecektir. O vakit, kim ateşten uzaklaştırılıp Cennet'e sokulursa, artık o, muhakkak muradına ermiştir. (Bu) Dünya hayatı aldanma metaından başka bir şey değildir." buyurulur.

Gafil olanlar, Dünya'yı cennet zannederek "Cennet budur!" diyenler, bu derenin görüntüsüne kananlardır."

"Asıl bağ ve bahçelerden, yani evliyaullahdan uzakta kalanlar, o hayale meylederek aldanırlar."

"Birgün bu gaflet uykusu nihayet bulur. Gözler açılır, hakikat görülür. Fakat son nefesde o manzaranın ne faydası olur?"

"Ne mutlu o kimseye ki, ölümden evvel ölmüş, onun ruhu, bu bağın hakîkatinden koku almıştır..."

Gerçekten bir kimse, Dünya'nın nefsanî lezzetlerce itibar etmez, ondan yüz çevirirse, Allah (c.c.), o kulun ruhunu saf, kalbini nurlu kılar.

Rasûlullah (s.a.):

"İçine nur giren kalb, açılır ve genişler." buyurduğunda;

"Ya Rasülallah, bunun alameti nedir?" diye sorulmuş, O da:

"Fanî Dünya'dan uzaklaşmak, ebedî olan Ahiret yurduna gönül vermek ve ölmeden evvel ölüme hazırlanmaktır." şeklinde cevap vermişlerdir.

"Tasavvuf nedir?" diye soran bir şahsa, Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri şu cevabı verdi:

"Halka uyma kirinden arınmak, Hakk'a tabî olmak, süfli huylardan ayrılmak, nefsanî davalardan uzaklaşmak, ruhanî vasıfları kazanmağa gayret etmek, hakiki ilimlere sarılmak, daima en uygun olana göre hareket etmek, herkese nasîhatta bulunmak, ruhların ezel toplantısında verdikleri ahid üzerinde samimiyyetle durmak Hz. Rasûlullah'a (s.a.) ve şerîate uymaktır."

Sırları saf, kalbi temiz ve içi nurlu olan bu vasıftaki bir kimse, Allah huzurunda ilk safta bulunanlardandır. Bunlar hakîkî sûfilerdir. Allah katındaki bilgileri ve marifetleri sıhhatlidir. Onlar, Rabb'lerine güvenir tevekkül ederler, kazasına rıza gösterirler.

Kainat'ta bütün mahlükatın kalbi, müsbet veya menfî istîdadlarına göre değişiktir. Ancak egoizm, yani varlığın kendine meclübiyeti asıldır. Bundan dolayı her varlık, kendine aid müşterekleri nerede müşahede ederse, oraya celb olunur. Bu, kendini gayrda tesbit ve temaşa etmenin bir neticesidir. Yani, aynı cinsten olanlar, birbirlerini cezbederler. Her nerede bir sevgi varsa, bu, sevenin sevilende kendi özelliğini görmesinden kaynaklanmaktadır. Nitekim cezb ve incizab, yani çekmek veya çekilmek için bu beraberlik ve ayniyet şarttır. Nefsî hayat, fasıkları Rûhaniyet, sadık ve salihleri; küfür, kafiri; irşad, irşada talib olan müsterşidi cezbeder. Bu cazibe kanunu, maddede ve manada, hayırda ve serde bütün ihtişamıyla hükmünü icra eder.

Rasûlullah (s.a.), bununla ilgili olarak şöyle buyurur:


"Ruhlar, düzenli ordular gibidir, (Ruhlar aleminde) birbirleriyle tanışanlar Dünya'da kaynaşır, birbirlerini yadırgayanlar da ihtilafa düşerler."

Muziplik yaparak çevresindeki topluluğu güldüren Mekke'li bir hanımın, hicretten sonra bir tevafuk eseri Medine'de yine kendisi gibi nüktedanlığıyla meşhur bir hanıma misafir olması, bu cazibenin güzel bir numunesi olarak değerlendirilebilir.

Malik b. Dinar anlatır:

"Bir gün bir kişiye selam verdim. Bana ismimle iade-i selamda bulundu. Şaşırdım:

"Bugüne kadar beni görmediğin halde nereden tanıdın?" dedim.

"Ruhum, ruhuna meleküt aleminde mülaki olduğu için seni bana Rabbım tanıttı." dedi.

Yine Veysel Karanî, kendisine selam veren kişiye, ismi ile iade-i selamda bulundu. Adamcağız:

"Benim Herim b. Hayyan olduğumu nereden bildin?" dedi.

Veysel Karanî ise:

"Ruhum ruhunu tanıdı." diye cevap verdi.

Hz. Ali'ye (r.a.) bir kadın gelip:

"Küçük oğlum dama çıktı; ucuna geldi. Çağırsam gelmeyecek; bıraksam yere düşüp parçalanacak! Ne yapayım?" dedi. Hz. Ali (r.a.):

"Ey hanım, onun emsali bir çocuğu dama çıkar. Onu görünce yanına gelir. Sen de alıp

kurtarırsın." dedi.

Kadın, çocuğunun emsali bir çocuğu dama çıkardı. Çocuk, kendi cinsini görünce, emekleyerek onun yanına geldi. Tehlike bitti.[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Alemdeki vahdet temayülü
« Posted on: 27 Nisan 2024, 00:34:40 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Alemdeki vahdet temayülü rüya tabiri,Alemdeki vahdet temayülü mekke canlı, Alemdeki vahdet temayülü kabe canlı yayın, Alemdeki vahdet temayülü Üç boyutlu kuran oku Alemdeki vahdet temayülü kuran ı kerim, Alemdeki vahdet temayülü peygamber kıssaları,Alemdeki vahdet temayülü ilitam ders soruları, Alemdeki vahdet temayülüönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes