> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Dini hayatı kemiren tehlike dünyevileşme
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dini hayatı kemiren tehlike dünyevileşme  (Okunma Sayısı 1116 defa)
10 Ekim 2010, 16:31:09
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 10 Ekim 2010, 16:31:09 »



Dini Hayatı Kemiren Tehlike: DÜNYEVİLEŞME


Konumunun hakkını veremeyip bulunduğu noktadan kayanların iflah olduğu hiç görülmemiştir. Kaldı ki biz, değil bir kısım dünyevî mülâhazalar, yaşama sevdasını ya da menfaat ve çıkar düşüncesini dahi intihar sayma konumundayız.


Dünyevileşme, kendini dünyanın çekiciliğine kaptırma, onun esir ve zebunu haline gelme anlamına gelir. Bu kavram, hayat tarzı, eşya ve hadiselere bakış şekli ehl-i dünyanın arzu ettiği biçimde olan insanın halini anlatır. Bu itibarla dünyevileşme, dinin örgülediği hayat biçimine, varlığa ve hâdiselere bakış açısına ters olmayı ifade eder. Hayatın merkezine dini koyarak yaşamanın ve düşünmenin zıttı olması sebebiyle dünyevileşme, yine ona ters orantılı olarak artan, eksilen bir yapıya sahiptir. Yani ondaki artış bunda eksilme, bundaki artış da onda eksilme meydana getirir. Ayrıca bu terim bir oldu-bitti hâdiseyi değil, yaşanan bir süreci haber verir. Dünyevileşmenin değişik buutları vardır ve bu olguyu herkes farklı oranlarda yaşar.

Dünyevileşme Serüvenimiz
Dünya, üzerinde hayat bulduğumuz, hayatımızı devam ettirmek için kendisinden istifade ettiğimiz yerdir. Bu yönden kendisiyle tabii bir ilişkimiz vardır. Hayatımız ona bağlandığı için ondan faydalanma noktasında alakamızı kesmemiz mümkün değildir. Bir de dünyanın, statüler, makamlar, mevkiler, değerler üreterek kurduğumuz ve adına içtimai hayat dediğimiz bir tarafı daha bulunmaktadır. Hayatımız bir yönüyle bunlarla da kayıtlı olduğundan bu tarafıyla da ilişkimizi kesemiyoruz.
Allah (c.c.), dünyamızı tabiatı itibariyle güzel ve cazibedar yaratmış, mevki ve makamlara bir tatlılık vermiştir. Fakat dünyanın sadece güzel ve tatlı olması insanı kendine çekmeye yetmemektedir. Allah aynı zamanda insan fıtratında ona karşı bir meyil de koymuştur. Dolayısıyla dünya, insanın hem sahip olma, haz alma duygularına, hem de başkalarına hâkim olma, yönetme arzularına hitap etmektedir. “Kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, güzel cins atlar, davarlar ve ekinlere olan istekler/arzular insanlar için süslendirilmiştir.” (Âli İmran 3: 14) ayeti ile “Dünya çekicidir, tatlıdır” (Müslim, Zikir, 99) hadis-i şerifi onun cazibedarlığını; “İnsanoğlunun bir vadi dolusu malı olsa ikincisini ister” (Müslim, Zekât, 117) hadisi de insanın meylini ve doymak bilmez arzularını ifade ediyor.
Her iki yönüyle dünyamızdaki o cazibedarlıkla insandaki bu meyil karşılaştığında, ister istemez bir cezbe ve incizap durumu, bir çekme ve çekilme ortamı meydana geliyor. Sonuçta böyle bir ortamda insan kendini dünyaya kaptırıyor ve dünyevileşme başlıyor. Dünyanın tabii yönüyle ilişkisi, faydalanma boyutundan çıkıp, gaye edinme boyutuna geçtiğinde insan bir dünyevileşme sürecine giriyor. Dünya metaını kendi ihtiyaçlarını tatminde kullanması gereken insanoğlu, maalesef bir süre sonra maddenin esiri haline geliyor, dünya malı adeta bir kölenin boynuna takılmış bukağı gibi insanın boynuna takılıyor. İnsandaki hâkimiyet duygusunu, yönetme arzusunu tatmin eden makam, mansıp ve şöhretler cazip olduğundan dünyanın bu yönü de insanı kendine çekiyor ve dünyevileştiriyor. Yani sadece mala, paraya yönelen dünyevileşmiyor, aynı zamanda makama mansıba yönelen de dünyevileşiyor. Hatta bazen sosyal dünyanın makamları tabii dünyanın imkânlarından daha cazip görünüyor, insana daha tatmin edici geliyor ve ihtiraslarını kamçılıyor. Ama insanın en çok hoşuna gidense, ikisinin bir arada olmasıdır. Tabii ki ikisi bir arada olduğunda dünyevileşme de katmerleşiyor. Kısacası dünyanın güzellikleri ve çekiciliği, kendini kaptıran insanın dini hayatını sürekli tüketip duruyor, onu Allah’tan uzaklaştırıyor.

Dünyaya Bakışımız
Din ile dünya arasında aslında çıkış kaynağı itibariyle bir zıtlık yoktur. Her ikisi de Allah’ın irade ve emriyle var olmuştur. Bunlardan biri Allah’ın kelam sıfatından, diğeri de kudret sıfatından gelen iki olgudur. Bunlar, çelişme şöyle dursun, tam aksine birbirini destekleyen şeylerdir. Dünyayı Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelligâhı, sanat eserlerinin teşhirgâhı olarak görmek, dinî hayatımızın bir parçası olan tefekkür ve tezekkür için kaynak olur. Diğer taraftan ahiretin tarlası olarak baktığımızda da din ile dünya arasında bir zıtlık göremeyiz. Allah’ın rızasına erme ve ahiret yurdunu kazanma, ancak dünyada yaptıklarımıza bağlıdır. Bunun için yapmamız gerekenlerden bir kısmı da kazançlarımızdan Allah’ın emri ve rızası dairesinde sarfetmektir. Bu yönüyle de dünya, dinî hayatımızı destekleyen bir unsur olur. Ama bütün bunlara rağmen dünyanın dini hayatımızla zıtlaşan bir tarafı var ki, bu da onun çekiciliğine, metaının tatlılığına kendini kaptıran insanı, nefsin ve malın esiri etmesi, onu Allah’tan uzaklaştırmasıdır.
Geldiğimiz bu noktada Bediüzzaman Hazretlerinin dünyaya farklı yönlerden bakmak gerektiğini ifade eden şu tespiti gerçekten harikadır: “Dünyanın üç yüzü vardır. Birinci yüzü, Cenab-ı Hakk’ın esmasına bakar; onların nukûşunu gösterir, mana-i harfiyle, onlara ayinedarlık eder. Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektubat-ı Samedaniyedir. Bu yüzü gayet güzeldir, nefrete değil, aşka layıktır. İkinci yüzü, ahirete bakar; ahiretin tarlasıdır, Cennetin mezrasıdır, rahmetin mezheresidir. Şu yüzü dahi, evvelki yüzü gibi güzeldir; tahkire değil, muhabbete layıktır. Üçüncü yüzü, insanın hevesatına bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın mel’abe-i hevesatı olan yüzüdür. Şu yüz çirkindir. Çünkü fanidir, zaildir, elemlidir, aldatır. İşte hadiste varid olan tahkir ve ehl-i hakikatin ettiği nefret, bu yüzdedir.” (Sözler, s. 862-863, Şahdamar yay.). Bu bakış açısından baktığımızda dünya, zikredilen ilk iki yüzüyle dinî hayatımızı takviye eden bir menba, bir tefekkür ve tezekkür alanı, ahirete yönelik amellerimiz için bir tarla iken; bizleri yaşama zevkine gark eden, heveslerimize hitap eden yüzüyle Yüce Yaratıcı’yla alakamızı kesen bir perdedir.
Burada problem, dünya malına sahip olma değil, sahip olduklarımızın kölesi olmaktır. İslâm açısından insanın meşru olan şeyleri sevmesi ve elde etmesinde mahzur yoktur. Nitekim “İnsanlardan kimileri vardır ki, Allah’tan başka şeyleri Allah’a denk tutarlar da onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenler ise en çok Allah’ı severler…” (Bakara, 2: 165) ayetinin penceresinden baktığımızda da sevmesi makul ve meşru şeyleri sevmekte mahzur olmadığı gözüküyor. Kur’ân bunları sevmeyin diyerek fıtrata muhalefet etmiyor. İnsan fıtratına dünyaya karşı konulmuş olan sevgi ve ilginin, hayatın devam etmesi açısından temel bir görev icra ettiği de malumdur. Ancak mü’minlerin onları Allah için sevmesi elbette ki daha iyidir. O zaman sevaplı bir amel etmiş olur. Kur’ân onların sevgisinin Allah sevgisinin önüne geçmemesini, yerini almamasını istiyor. Çünkü sevgide malı, makamı, kısacası dünyayı önceleyen insan onun emrine girer, nefsinin ve tutkularının esiri olur. Kur’ân’ın istemediği işte budur. Mevlana Hazretleri’nin deyimiyle mal insan için gemiyi yüzdüren su gibi olmalıdır, ama içine girmemelidir. Çünkü içine girdiğinde gemiyi batıran da aynı sudur. Dünya sevgisi de insanın manevi hayatını batırır.
Yine “Allah’ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu kazanmaya bak, bu arada dünyadan da nasibini unutma, Allah sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun.” (Kasas 28/77) ayeti çerçevesinden baktığımızda, Rabbimizin (c.c.), bizlere bahşettiği dünyalıkları, ahireti kazanma istikametinde sarf etmemizi, Kendi yolunda harcamamızı istediğini görüyoruz. Şu hadis-i şerif de bize bu konudaki ölçüyü veriyor. Efendiler Efendisi (s.a.s.), “Salih adam için salih mal ne güzeldir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 194) buyurmaktadır. Bu hadis, salih adamın dünya malıyla ancak iyilik yapacağını bildiriyor. Şüphesiz ki, Kur’ân ve hadisin konuyla ilgili söyledikleri Müslümanlar için zihin inşasının temel taşlarıdır. Mü’minlerin hayatı bu inşa üzerine kuruluyor. Kur’ân’ın maksadı, zihinlerdeki değer yargılarını doğru bir zemine oturtmak, insanı gelip geçici ve aldatıcı bir geçimlik olan dünya hayatının fevkine çıkarmak, onu dünyanın çekim alanının ötesine geçirmektir. Zihni böyle inşa etmeden mü’mince bir hayat yaşamalarını sağlamak mümkün değildir.

Dünyevileşme Tehlikesi
Her toplumsal harekette, her içtimai oluşumda başlangıçlar daima heyecanlı olur. O hareketin mensupları, o topluluğun tâbileri önceleri heyecan ve aksiyonlarıyla işin içinde bulunurken ilerleyen zamanlarda bu heyecan yavaş yavaş yitirilir, aksiyon kaybolur. Önceleri sıkıntılar çekilir, sonra yavaş yavaş dünyanın kapıları kendilerine açılmaya başlar. Sıkıntılı dönemlerde kardeşlik ve samimiyet üzerine kurulan ilişkiler yerlerini menfaat paylaşımına göre tanzim edilen ilişkilere bırakır. Bağlılıkta zayıflama, değerlerde sapma meydana gelir. Nitekim Müslümanlık içinde ömür geçirmiş ya da kendini dine imana hizmet etmeye adamış nice insanların veya toplulukların ilerleyen zamanlarda hiç de ilk başladıkları gündeki duygularını yaşatamadıklarını, o dönemde kazandıkları safiyane hayat tarzlarını koruyamadıklarını müşahede etmekteyiz. Bunlar aslında baş aşağı gidişin göstergeleridir.
İslâm’dan önceki din mensupları bu süreci yaşamışlardır. Bunun bir örneğine Kitab-ı Mukaddes’te rastlıyoruz. Yahudilerin Büyük İskender’in sultası altında yaşadığı dönemden bahsedilirken, o devirde yönetimi elinde bulunduran bir başkâhinin, eğlence yerleri, oyun alanları yaptırarak dindarları nasıl süfli arzularını tatmine alıştırdığı, din adamlarının bile ibadet ü taatı bırakıp oralara oyunları seyretmek için nasıl koşuşturdukları ve böylece dinî hayatı nasıl yozlaştırdığı anlatılmaktadır (II. Makkabeler, 4/10-14).
Kur’ân-ı Kerim’in de, geçmiş peygamberleri ve onların Allah’a karşı kulluklarını hakkıyla yerine getiren ümmetlerini anlattıktan sonra, “Onların peşinden namazı zayi eden...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dini hayatı kemiren tehlike dünyevileşme
« Posted on: 18 Nisan 2024, 05:31:08 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dini hayatı kemiren tehlike dünyevileşme rüya tabiri,Dini hayatı kemiren tehlike dünyevileşme mekke canlı, Dini hayatı kemiren tehlike dünyevileşme kabe canlı yayın, Dini hayatı kemiren tehlike dünyevileşme Üç boyutlu kuran oku Dini hayatı kemiren tehlike dünyevileşme kuran ı kerim, Dini hayatı kemiren tehlike dünyevileşme peygamber kıssaları,Dini hayatı kemiren tehlike dünyevileşme ilitam ders soruları, Dini hayatı kemiren tehlike dünyevileşmeönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes