> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Akıl ile kalbin uzlaşması
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Akıl ile kalbin uzlaşması  (Okunma Sayısı 688 defa)
17 Eylül 2010, 13:34:31
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 17 Eylül 2010, 13:34:31 »



AKIL İLE KALBİN UZLAŞMASINDAN İNSANIN EBEDİ MUTLULUĞUNA DOĞRU

Düşünce ve inanma hürriyeti çekici bir kavram ise de, temelsiz ve gayeden yoksun, evren karşısında bezgin ve yılgın insan topluluklarının ortaya çıkmasına sebebiyet verenler insanın lehine olanlar sayılmamak lazımdır.
Çağımızın genel karakteri, belki bu eğilimle ifade edilebilecektir. Tüm varoluşun anlam menbaı olan Allah'ı hayattan dışlayıp, aşınmış bir parça gibi terketmek, bu varoluşu, ekseni etrafında döndüğü milinden çıkararak, kaos ve çıkmazlara sokmak olacaktır. Varlığı ve yakıcılığı en çok hissolunan, bizi en çok kendine çekendir; şu yada bu şekilde.. İster olumlu, ister olumsuz.. İşte, bu çağın kendine has boyutlarından söz ederken, Allah'ın var oluşu karşısındaki olumsuz tepkiden, başka bir ifadeyle "olumsuz cazibe"den söz açmak istiyorum.
Allah'a iman konusunda karar vermek en zor, en ağır bir yöneliş ve en şiddetli med-cezirlerin iniş çıkışlarını oluşturmuştur daima. Hayatı boyunca Allah'ın mevcudiyeti karşısında hep acı ve ızdırap duymuş olduğunu açıkça söyleyen(1), bu müteâl ve bedihî hakikati aklının da onaylayamamasını bir kıymık gibi beyninde taşıyan Dostoyevski, çağının tipik bir temsilcisi olarak görür kendini: "Ben, içerisinde yaşadığımız bu çağın, bu yüzyılın çocuğuyum, inançsızlık ve şüphe içersinde kıvranan bir çocuk..."(2) Dostoyevski'den beri, Tanrı hakkındaki menfî tavır daha da ileri adım atmıştır. Krilov'un ağzından, Tanrı'nın varlığını kabul etmekle beraber, insanın bu tanrı olmamasının bir çılgınlık olacağını söyleyen insanın yerini, artık şimdi daha cüretkâr olanı almıştır. Tek başına düşünce, kendi gel-gitleri arasından hakikate ve fikrî istikrara doğru geçmeliyken, aksine, sanki son tahlilde Allah'sız bir dünyanın bakırdan ve sağır göğü altına yerleşmeyi, athee'leşmeyi arzular görünmektedir.
Çağımızın insanı ölü bir ruh, Niçe'nin dile getirdiği şekliyle(3), yok edilmiş bir tanrı inancının enkazıyla işgal edilmiş bir can taşımaktadır. Pozitivizm ve hümanizm adına metafizik tecrübelere giden malûm kavramlar yıkılarak, insana daha güvenli bir dünya kurmak yanılgısı.. Bütün çağların en tedirgin ve güvenden yoksun insanları olmak.. Sebebiyse, Tanrı'yı ya yitirmemiz, ya da yitirmek üzere olmamız.. O'nun tahtına insanı yükseltirken ("Hevâ"sını ilahı edineni gördün mü? -Furkan, 25/43), kendimizi maddenin esiri yaptık! İnsanî kıymetimizde düşüş, değer kaybetme, sadece "herhangi bir canlı gibi" yaşama! Yıldızları gökten bir bir indirilen insanlık şu anda yıldızsız bir gece içinde, uçurumlar kenarında ilerlerken, içinde özünü titreten bir tedirginlik hakimdir; çünkü, bu gidişle hiç sabah olmayacak düşüncesi(4) çıldırtmaktadır onu.
Tarihin anlamım sadece zaman üzerine oturtmak, insanı kantitatif hareket ve zaman boyutu içine sıkıştırdı. Tarihin zaman üstü dinamikleri, bir gaîlik; dolayısıyla insanî bütünlük duygusu yitirildi.. Hep "ân"ın, şimdinin penceresi önündeki insan, bir kimlik buhranına düştü; dayanaklarım yitirmiş ruhu çırpınışlar içinde olan insanın, artık "yer ayaklarının altından kaymaktadır". Zira, piramidin eteklerindeki insandan tepesindeki kişiye kadar, insanlık Zamanüstü'nün yeryüzündeki tarihî ve fikrî kökleriyle kendini buluyor, gelecek ân'a yöneliyor, dünyaya güven dolu nazarlarla bakıyordu. Şimdi bu insandan geriye ne kaldı? Yok edilmeye çalışılan bir insan; "...denizle karanın birleştiği sınırda, kum üzerine çizilmiş bir yüz resmi gibi" (5) inançsızlık dalgasıyla silinip kaybolmak üzere olan bir siluet.. İnsanın, dünyada varoluşundan önce bir "öz"ü, inkâr edilemez bir mahiyeti olduğu reddolunurken, sebepsiz vardır şimdi burda. Anlamsızca ve bir mesaj yansıtmadan. Mazideki kaderini gösteren "olay özelliği" ile, dünyadaki ve gelecekteki hayatı gösteren "varoluşsal özelliği" sadece ve sadece anlamsızlıktır, saçmadır, abestir. Yakın geçmişte Niçe, insanlara artık yeryüzüne dönmeyi öneriyordu. Allah'ın bulunduğu bir evren, zindan diye tasvir ediliyordu; insanın kendisini bulmasına ve gerçek insanı gerçekleştirmeye vasıta olacak beklentisiyle.. Fakat, bu gibi düşünürlerin gözünde "yaratılmış evren" telakkisinin yıkılması, bizi kendi insanî bütünlüğümüze değil, "manasız varoluş" kabullenişine götürdü(6) sadece.
İnsanın kendi elleriyle boğazını sıkarak, böylece varoluşuna son vermesi demek olan bu inançsızlık ve yokluk endişesinden çıkış kapısı, düşüncenin yardımıyla, gösterilmeli.. Hiçlik heyûlesi tarafından etki altına alınmış ve alınması muhtemel risk gruplarına yardım eli uzatılmalı, gönül açılmalı; bir sevgi, inanç ve inandırıcılıkla. . Felsefenin metod ve açıklamalarından yararlanılabilir bu uğurda. Zaten "gerçek ve boyutlu felsefe", bizi dinin üstün hakikatlerine götürecektir.(7) Bu nitelikli çalışmalarda, öncelikle, kimi entellektüel ve gençlerin düşünce buhranlarına, fikrî ve fiilî sapmalarına, kendi iç bütünlüklerinden olduğu kadar kevnî bütünlükten de uzaklaştırıcı menfi tavır ve kendini dışlamalara kaynaklık yaptığına inandığımız Allah'ın mevcudiyetinin anlamı, iman ve hürriyet, Aşkınlık'la insanın münasebet imkanı ve biçimi, Mutlaklık karşısında insanın ifade ettiği kıymet, insan ve evrenin tarihi, ölüm ve ötesi gibi ağırlıklı konular, kesintisiz işlenmelidir. Kanaatimizce bütün soruların irca edileceği, "Allah'ın varlığı" gerçeğinin bir "sorunlar yumağı" değil,aksine sahibi olduğumuz ve olabileceğimiz bütün üstün kıymetlerle vasıfların Müteâl Zat'ından kaynaklandığı Merkez olduğu, özellikle vurgulanmalıdır.. "İnanç, insanın bizzat kendi ötesine çıkıp varoluşun kaynağı ile bağlantı kurduğu benliğidir ve kendi iç derinliğinde onu harekete getirici ve doyurucudur. Nihilizm, inançsızlığın içine batmadır, gömülmedir. Sanki, onun başıboşluğunda içgüdüleri ile yaşayabilen bir hayvan türü çıkmakta ortaya. (...) İnsan yalnız içgüdüleri ile donanan bir yaratık olamaz, yalnız bir akıl ve mantık merkezi de değildir insan beyni, bunlarla birlikte ve bunların üstüne çıkan bir varlıktır. O, psikolojinin, fizyolojinin ve sosyolojinin nihayet bitip tükenecek bir obje'si olarak düşünülemez. İnsan, her şeyi sarıp Kuşatanla kendi benliği arasında bir akış kurduğu zaman ondan bir pay alabilir. "Bu bağ, fikir halinde iken ona 'ide' dersek, varoluş söz konusu olunca buna 'inanç' denir" (8 ) düşüncesi, ortak bir kanaat ve inanç haline dönüştürülmeye çalışılmalıdır. İnanç, sıfatları ve bu sıfatların tüm eşyaya yansıması olan fiilleriyle kendini bize ifşa eden, kâinatın aydınlatıcısı ebedî ve ölümsüz bir lâmba gibi (9), varlığa hayat ışığı saçan Allah'a dürüst bir bağlılık ve içten bir yakınlık olacaktır. Bu bağlılık bizi, içinde bulunduğumuz hayatın ve kendimizin anlamını idrake sevkederken, diğer yandan bu âlemin, Kadir-i Mutlak'ın algılanabilecek en büyük işareti olduğu (10) şuurunu geliştirecektir. Kendi insanî menzilimizi belirlerken, bir şeyler olduğumuzu, ama her şey olmadığımızı bize gösterecektir.
Allah'ın varlığına imanı insanlık için bir düşüş ve trajedi sayan düşünce hareketleri, selîm akıl ile, "beşer tarihinin gelişimindeki ruhî güç odaklan ve dinamikler" açısından değerlendirmeye tâbi tutulmalı; özellikle Kur'anî telakki kesitler halinde sunulmalıdır. Böyle bir fikrî çaba, sonsuzluğa yükselecek "Şecere i Tayyibe" için ("Gördün mü, Allah bir temsil yaptı: Hoş bir kelime -kelimetun tayyibetun- olan tevhid ve şehadeti (iman), kökü yerde sabit ve dal-budağı yukarda olan hoş bir ağaca -şeceretun tayyibetun- benzetti", İbrahim, 14/24) sağlam bir zemin ve dayanıklı bir taban hazırlama olarak addolunmalıdır. Böylece iman olayı, temel niteliği olan kalbîliğe raptedilirken, başlıca hususiyetlerini tarihîlik (historicisme) ve zamanîlik anlayışının teşkil ettiği modern düşünce hareketinin aralıksız olarak sürdürmeye kararlı olduğu akıl ve beşerüstü hakikat düşmanlığı ve Hakikat'in toptan reddinin(11), insanımız için son tahlilde bir hüsran sebebi olacağı gerçeği hep vurgulanmalı, kitlelere benimsetilmeye çalışılmalıdır.
Saçma bir varoluş ve gayesiz bir insan çıkışlarına karşı, engin bir direnç ve istekle, tüm bilinçlenme araçlarımızı ve insanî yetkinliklerimizi kalbin ve ruh boyutumuzun; kısaca, bizi içimizden kuşatan "Büyük Hakikat’in(12) mesajlarına çevirerek, onların saflaştırılması ile, varoluşa ilişkin anlamlar kapsayan evren şemasının arkasındaki Varlık'a(13) intikal etmek, insanlığın, özellikle Kur'an mü'minlerinin boynuna binmiş ebedî bir yükümlülüktür. Ruh gücünü yitirmiş bulaşıcı athee düşünce karşısında, varolan insanı dogmatik aklın köreltici gururundan kurtarıp ruhun ve kalbin sıcak iklimiyle yüzyüze getirmeli bunun için. İnsanın ruh boyutunda saklı güç ve imkânları fiil halinde ortaya çıkaramadıkları, "yukarıya doğru" mükemmelleşmeye taban oluşturamadıkları sürece, haricî bilgi ve uygulamaların değeri fazla abartılmamalıdır. İdrak ve seziş melekelerini sadece fenomenolojik olgulara ve duyularla algılanabilir olana programlamak, neticesi bütün evreni kuşatacak bir sapmanın başlangıcını ve yanlış bir makas değiştirmeyi işaretleyecektir. Böylece, ahlakî bir bağlanmayı ifade eden Vahiy muhtevasını gözetmeyiş, insanın manevi yapısında bir boşluk, "açlık-athoprie " meydana getirirken insan da bütün bağlantılarını maddî ve hissî olanla kuracaktır (l4). Modern dünyanın oluşturulması diye nitelenebilen "deviation" (sapma) zorunlu olarak buradan başlayacaktır(15)
Profan (Allah inancına karşı saygısız) olan 'bilimsel telakkî' yığınların sırf maddî ihtiyaçlarının karşılanmasını üstlenmiştir ve görüldüğünden fazla bir şey değildir. Ahlakî eksenden uzak, üstelik hınç dolu bir inançsızlık üstüne temellendirilmiş böyle bir bilimsel çatı, nesnelerin bizi götüreceği uzak mânalardan ziyade, onların kabuklarıyla, kemmî karakterleriyle uğraşmaktadır. Pragmatik bir yaklaşımla, "yer ufku"nu aşan şeylere iltifat etmeyen profan bilim için, ölçümlenebilen ve sadece dogmatik aklın bel...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Akıl ile kalbin uzlaşması
« Posted on: 25 Nisan 2024, 19:14:39 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Akıl ile kalbin uzlaşması rüya tabiri,Akıl ile kalbin uzlaşması mekke canlı, Akıl ile kalbin uzlaşması kabe canlı yayın, Akıl ile kalbin uzlaşması Üç boyutlu kuran oku Akıl ile kalbin uzlaşması kuran ı kerim, Akıl ile kalbin uzlaşması peygamber kıssaları,Akıl ile kalbin uzlaşması ilitam ders soruları, Akıl ile kalbin uzlaşmasıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes