> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Kalbimi Bir Dağ Gibi İçimde Yaratan
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kalbimi Bir Dağ Gibi İçimde Yaratan  (Okunma Sayısı 680 defa)
02 Mayıs 2010, 13:21:06
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 02 Mayıs 2010, 13:21:06 »



Kalbimi Bir Dağ Gibi İçimde Yaratan

Dağları gördüğümde Rabbim, küçüklüğümü gördüm. Büyüsem büyüsem hangi dağa yetişebilirdim ki?

Lakin aşabilirdim dağı, dağları. Ve aştığımda; elim ayağım bir dağın toprağına değdiğinde dağı bildim.

Dağı bildiğimde Rabbim, dağı oraya koyanı, dağdan büyük olanı bildim. Dağlar karşısında un ufak olur, yürü dediğinde yürür.

Seni bildiğimde kendimi, senin büyüklüğünde küçüklüğümü, senin kudretinde aczimi bildim.

Bilmedi insan.

Sana kulluk etmeyi gururuna yediremedi ve alçalmış olarak cehenneme girecekti.

Doğru yolu göstermek için peygamberler gönderdiğinde ‘bizim gibi bir insana mı inanacağız? Bize ya melekler indirilmeli ya da Rabbimizi görmeliyiz.’ dedi.

Yarattıklarını hor görür, yer üzerinde salına salına, küçük dağları ben yarattım edasıyla yürürdü.
Kimi de bildi. Fakat o nasıl bilişti ki tüm insanlar tufanda boğulurken kendisini Nuh’un Gemisi’ne binmiş sanırdı.
Oysa kula din kardeşini hakir görmesi kötülük olarak yeterdi.

Bir tufanın ortasında değil belki kibrinin ateşi gökleri sarmıştı. Ve o buzdan kalelerinde güvendeymiş zannıyla kibirle gezinirdi.     

Birisi de vardı ki yeri incitmekten korkarcasına yürürdü, bir meyveyi dalından koparırken dallar incinirdi. Bir çocuğa selam verir, gökten bir nida gelse ve bir tek kişi hariç herkes kurtuldu dense kendini helak olmuş sanırdı.

Aklıyla değil gönlüyle bilirdi de bildiği bir olsa meyvesi bin olurdu.

Zira Allah Tealâ kendisi için affedenin izzet ve şerefini artırır, kendi aczini bileni de yüceltirdi.

Bir çocuk elinden tutsa

Allah Rasulü s.a.v. anlatıyor:

“Rabbim beni kul ve peygamber olmakla hükümdar ve peygember olmak arasında muhayyer bıraktı. Hangisini tercih edeceğimi bilemedim. O sırada dostum Cebrail’e baktım. Cebrail:

– Rabbin için tevazu et, dedi.

Ben de kul ve peygamber olmayı tercih ettim.”

Hz. Aişe de bu hadisi anlatır ve sonunda derdi ki: “Bu hadise yaşandıktan, kendisi kul bir peygamber olmayı tercih ettikten sonra yaslanarak yemek yemez ve: Kul nasıl yemek yerse ben de öyle yemek yerim, kul nasıl oturursa ben de öyle otururum, derdi.”

Rabbini bilen, ona tevazu eden hayata karşı nasıl büyüklenirdi.

“Rasulullah s.a.v. yere oturur, yerde yemek yer, davarları sağar, bir kölenin arpa ekmeği ikramı için yaptığı davete giderdi.”

Ve Allah Rasulü s.a.v. için elinde büyüttüğü Enes r.a. şöyle diyor:

“Medine’nin çocuklarından herhangi küçük bir kızcağız Rasulullah’ın elinden tutsa onu istediği yere çeker götürür ve Rasulullah ondan elini geri almazdı.”

Mekke fethedilmişti. Birisi Allah Rasulü s.a.v.’in huzuruna çıkmıştı. Adam titriyordu. Allah Rasulü s.a.v. buyurdular:

– Rahat ol, sıkılma. Ben hükümdar değilim. Ben Kureyş kabilesinden kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.

Bu tevazuuna rağmen Allah Rasulü s.a.v. vakur ve heybetliydi. Başka kabilelerden, müşrik ya da müslüman olmayanlardan Medine’ye gelen, peygamberi ve arkadaşlarını görenler memleketlerine gittiklerinde arkadaşlarına şöyle derlerdi:

– Arkadaşları ona saraylarda krallara gösterilmeyen saygıyı gösteriyorlar.

Yine Hudeybiye Barışı imzalanacağı esnada müşriklerin elçisi Süheyl b. Amr Rasulullah s.a.v.’in önünde iki dizi üstüne çöktü. Müslümanlar da Rasulullah s.a.v.’in etrafında yerlerini aldılar. Süheyl b. Amr sesini yükselttiğinde sahabeden Abbas b. Bişr ile Seleme b. Eslem (Allah onlardan razı olsun) “Allah Rasulü’nün yanında sesini kıs!” diyerek ihtar ettiler. O da sesini alçaltmak zorunda kaldı.

O’nun tevazuu ancak insanlarda saygı uyandırıyordu. Zira O şöyle buyurdu:

“Vakarını, ağırbaşlılığını koruyarak tevazu eden, şerefini düşürmeden alçakgönüllü olan, günaha girmeden kazancını doğru yolda harcayan, düşkünlere ve yoksullara merhamet eden, ilim ve hikmet sahipleriyle kaynaşan kimseye ne mutlu!”

Sahibi kim?

Hz. Ebu Bekir r.a. ticaretle uğraşırdı. Her gün erkenden pazara çıkar, ticaret yapardı. Bir miktar koyunu vardı. Koyunları sağım için geldiğinde kâh kendisi ilgilenir, kâh başkası uğraşırdı. Koyunlarını kendisi de güderdi. Ayrıca mahallelinin koyunlarını da sağardı. Halife olunca mahallesinden bir kız çocuğu üzgün üzgün:

– Bundan böyle davarlarımız sağılmaz, dedi.

Hz. Ebu Bekir r.a. o kızcağızın sözlerini duyunca:

– Yoo, vallahi davarlarınızı sağacağım. Yaptığım bu işin önceki huylarımı değiştireceğini sanmam, dedi.

Ve eski mahallesinde oturduğu sürece mahallelinin koyunlarını sağdı. Hatta kız çocuklarına bazen:

– Kızım nasıl istersin? Köpüklü mü sağayım, köpüksüz mü? diye sorar onun isteğine göre köpüklü ya da köpüksüz sağardı.

. . .

Bir gün Hz. Ömer r.a., haydi namaza, diye seslendi.

Kalabalık toplanınca minbere çıktı. Allah’a hamd, peygamberine salât ve selam getirdikten sonra:

– Ey insanlar! İyi hatırlıyorum, ben Mahzum-oğulları’ndan olan teyzelerimizin çobanlığını yapardım. Bana gündelik olarak bir avuç hurma ve bir avuç da kuru üzüm verirlerdi. O günüm ve bugünüm... Nereden nereye, deyip minberden indi.

Abdurrahman b. Avf r.a.:

– Ey Müminlerin Emiri! Sen kendini ayıplamaktan başka bir şey söylemedin, dedi.

Hz. Ömer:

– Avfoğlu, iyi dinle! Ben nefsimle baş başa kalmıştım. Bana “Sen müminlerin liderisin, senden daha üstün kim var!” dedi. Ben de ona kendini tanıtmak istedim.

Halife olmak insan ve kul olduklarını unutturmuyordu.

Zira onlar asıl hükümdarı biliyorlardı.

Hz. Osman r.a. geceleri abdest suyunu bizzat kendisi hazırlıyordu.

“Hizmetçilerine emretsen hazırlarlar.” denildiğinde şu karşılığı verdi:

“Hayır. Geceler onların dinlenme zamanlarıdır.”

. . .

Halife Ömer b. Abdülaziz’e bir misafir gelmişti. Akşam lambanın yağı bittiği için lamba sönmeye başladı. Kendisi bu halde yazarak çalışıyordu. Misafiri:

– Ben bunu düzelteyim, dedi. Ömer b. Abdülaziz:

– Hayır, misafire hizmet ettirmek uygun değil, dedi. Misafir hizmetçiye haber vermek için yeltendi. Ömer b. Abdülaziz:

– Hizmetçi yeni uykuya yattı. Onu uyandırmak da doğru değil, diyerek kendi eliyle lambanın yağını koydu ve ışığı yaktı. Misafir:

– Halifesin ama bu işi kendin yaptın, deyince o:

– Evet, giderken de Ömer, gelirken de yine Ömer idim, hiçbir şey değişmedi. İnsanların hayırlısı tevazu gösterendir, dedi.

. . .

Hz. Ali r.a. da halifeyken çarşı ve pazarlarda gezer, yol bilmeyenlere yol gösterir, halkın yitiğini bulmaya çalışır, zayıflara yardım ederdi. Satıcı ve bakkalların yanlarına uğrar, kendilerine: “İşte ahiret yurdu. Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunluğu arzulamayan kimselere veririz. En güzel akıbet takva sahiplerinindir.” (Kasas, 83) ayetini okur ve bu ayet vali ve idarecilerden adil ve mütevazi olanlar hakkında inmiştir, derdi.

Ve mütevazi olmanın alametlerini de şöyle sıralıyor:

• Mütevazi kişi karşılaştığı birine ondan beklemeden selam verir.

• Üst köşe ya da başköşe dışında bir yere oturduğunda bundan incinmez.

• Gösterişi ve desinler diye yapmayı çirkin görür.

. . .

Selman Farisî r.a. Medain valisiyken Şam’dan Teymoğulları kabilesine mensup bir zat geldi. Yanında bir yük de incir getirmişti. Selman r.a.’ın sırtında basit bir giysi, bir de aba vardı. Şamlı Selman’ı tanımıyordu, onu bu halde görünce gariban bir kişi sanarak:

– Gel şunu taşı, dedi.

Selman r.a. gitti, yükü sırtlandı. İnsanlar hali görünce adama ‘Bu kişi validir!’ dediler.

Şamlı mahcubiyetle:

– Seni tanımadım, dedi. Selman r.a.:

– Zararı yok, diyerek adamın evine götürünceye kadar yükü sırtından indirmedi.

. . .

Sahabilerden Abdullah b. Selam r.a. sırtında bir yük odunla pazara uğramıştı. Kendisine:

– Neden odun taşıyorsun? Senin böyle bir şeye ihtiyacın yok, zenginsin, dediler. Abdullah r.a. şöyle cevap verdi:

– Kibrimi kırmak istedim. Çünkü bir gün Allah Rasulü s.a.v. şöyle demişti: “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.”

O anın tadı

İbadet tevazudur. Kul olanın kulluk ettiğine tevazusu.

Zira tevazu secde yerinden okunur, onun için aç kalınan saatlerden, verirken asıl vereni bilmekten. Alanı anlamaktan.

Allah Rasulü s.a.v. buyurdular: “Namaz Allah’a karşı gösterilen tevazudur.”

Ve kudsi hadiste buyruldu ki: “Ben namazı ancak azametime tevazu gösteren, yarattıklarıma karşı böbürlenmeyen, gündüzünü zikirle geçiren, gece günahta ısrarlı bir halde uykuya yatmayan, aç olanı doyuran, garibi barındıran, küçüğüne acıyan, büyüğüne saygı gösteren kimseden kabul ederim.

İşte o benden diler ben de dilediğini veririm.

Bana dua eder, duasını kabul ederim.

Bana yalvarır yakarır, ben de onu esirgerim.

O benim katımda cennetteki Firdevs gibidir. Ne kendisi ne de meyveleri değişip bozulur.”

Efendimiz s.a.v. yine arkadaşlarından bazılarıyla birlikte olduğu bir gün şöyle buyurdu:

– Ne oluyor bana ki sizde ibadet tadını göremiyorum. Arkadaşları sordular:

– İbadetin tadı nedir?

Allah Rasulü s.a.v. buyurdu:

– İbadetin tadı tevazudur.

Kibreden bir kişinin secdesi ne söyler, rükûsu manalı mıdır?

Kendini büyük bilenin Allahuekber demesi?

Ve uyarı gelir:

“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen ne yeri yarabilirsin ne de boyca dağlara erişebilirsin.” (İsra, 37)

....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kalbimi Bir Dağ Gibi İçimde Yaratan
« Posted on: 28 Mart 2024, 12:57:53 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kalbimi Bir Dağ Gibi İçimde Yaratan rüya tabiri,Kalbimi Bir Dağ Gibi İçimde Yaratan mekke canlı, Kalbimi Bir Dağ Gibi İçimde Yaratan kabe canlı yayın, Kalbimi Bir Dağ Gibi İçimde Yaratan Üç boyutlu kuran oku Kalbimi Bir Dağ Gibi İçimde Yaratan kuran ı kerim, Kalbimi Bir Dağ Gibi İçimde Yaratan peygamber kıssaları,Kalbimi Bir Dağ Gibi İçimde Yaratan ilitam ders soruları, Kalbimi Bir Dağ Gibi İçimde Yaratanönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes