๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 21 Haziran 2010, 12:20:14



Konu Başlığı: Ahiret İnancı ve İnsanlığa Hizmet
Gönderen: Sümeyye üzerinde 21 Haziran 2010, 12:20:14
Ahiret İnancı ve İnsanlığa Hizmet


Kâinâtta makro âlemden mikro âleme kadar meydana gelen her şeyde bir gaye ve hikmet olduğu gibi insanın yaratılışının da bir çok gaye ve hikmetleri bulunmaktadır Her şeyden önce bu gaye, “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” ayetindeki ifadelerle kulluktur ve bunun bir derinliği olan marifettir Kainât sarayına misafir olarak gelen insanoğlu, bu saraydaki her bir şeyde O'na ait bir mühür bulacak, o mühür sahibini Sânî-i Hakîm olarak ikrâr edecek, esmâsıyla O Zât'ı zikredecektir Yoksa onun varlığı abes olmuş olur İşte Cenâb-ı Hak kemâl-i rahmetinden dolayı bu hakikatı insanlara anlatacak ve onları uyaracak rehberleri de seçip göndermiştir

Yeryüzünde en büyük vazife insanlara Allah Teâla'yı anlatmak, dünyanın imtihan yurdu olduğunu, asıl meskenin ahiret diyârı olduğunu hatırlatmaktır Böyle olmasaydı Allah (celle celâlühû) hiç en çok sevdiği zâtları bu işle vazifelendirir miydi? Bir büyük zatın ifadeleriyle “Hristiyanlıkta yanlış bir inanç vardır Onlar Cenâb-ı Hakk'ın insanlık için –hâşâ- oğlunu kurban ettiğine inanırlar Bu yanlış akîde şu şekilde doğrultulabilir: Cenab-ı Hakk en çok sevdiği, habîbim dediği kulu Efendimiz'i (aleyhissalâtu vesselâm) başına gelecek bütün sıkıntıları bildiği halde insanlara bir rehber olarak göndermiş ve bir bakıma O'nu kurban etmiştir” Böyle kudsî bir vazife, ilk insanla başlamış ve dinin bir rüknü olarak kıyamete kadar da devam edecektir

İnsanlara bu şekilde hizmet etmenin bir kaç sebebi bulunmaktadır Evvela bu bir emr-i ilâhîdir Allah (celle celâluhû) bir çok âyet-i kerîmede, müslümanların dini anlatmalarını, iyiliği emredip kötülükten sakındırmalarını, insanların bu güzellikleri anlamalarına mani olan engelleri ortadan kaldırıp onlara hakikata ulaşma imkanı sağlamalarını emretmiştir Günümüzde dünyanın bir çok yerinde Cenâb-ı Hakk'ı tanımayan, İslam gibi güzelliklerle dolu bir dini duymayan, duymuşsa da hakikatiyle onu uygulamayan bir çok insan bulunmaktadır Elbette bu insanlara Rabbimizi duyurmak ve O'nun emirlerini yerine getirmek bizler için bir vecibedir

Rabbimizi anlatmanın bir sebebi de ahirete olan imanımız ve insanlara olan şefkat hissimizdir Bizler, bir gün bu dünyanın kaldırılıp ahiretin ikâme edileceğine, herkesin hesap için mahşerde bir araya getirileceğine, mîzâna, teraziye, sırâta, cennete ve cehennme inanıyoruzİnanıyoruz çünkü, Üstad Hazretlerinin ifadesiyle “her kıştan sonra bir baharın gelmesi, her geceyi bir gündüzün takip etmesi, Kur'ân-ı Kerîm'in dörtte birine yakın ayetleri, Peygamberân-ı izâm efendilerimizin davetleri, milyonlarca evliyâ, asfiyâ, muhakkikîn'in şehâdetleri ve bizim her zaman şâhit olduğumuz, etrafımızdaki insanların birer birer göçüp gitmesi” bunu apaçık gösteriyor İmtihan için dünyaya gönderilen insanoğlu, yaptığı şeylerin karşılığını almak için tekrar diriltilecektir Yine Üstad Hazretleri'nin ifadeleriyle “cihan harbinden daha büyük bir hadise, hâkimiyet-i âmme davasından daha ehemmiyetli bir dava olarak herkesin ve bilhassa müslümanların başına öyle dâva açılmış ki, her insan, bütün aklını, kuvvetini, servetini o davayı kazanmak için bilâ tereddüt sarfedecektir Bu dâva da herkesin iman mukâbilinde ebedî bir hayatı, cenneti kazanması veya kaybetmesi davasıdır” Şimdi bu hakikatlere aksine ihtimal vermeyecek şekilde inanan bir insan, annesinin, babasının, evlatlarının, akrabalarının ve himmeti ölçüsünde milletinin ve bütün insanlığın bu hakikatlerden haberdar olmasını nasıl istemez ki? Kur'an-ı Kerîm de “Ey iman edenler, kendinizi ve ailenizi, yakıtı insan ve taş olan ateşten koruyun” ayetiyle bunu ifade etmiyor mu?

Şüphesiz en çok ahireti bilen Efendimiz'dir (aleyhissalâtü vesselâm) O, zaman zaman elini ileriye doğru uzatıyor, “cennetten bir meyve koparmak istedim” diyor; bazen de ürpererek geriye çekiliyor ve “cehennemden bir manzara gördüm” buyuruyordu Elbette bu ölçüde ahirete inanan bir zât, insanları orada mesud edecek bir hayatı onlara kazandırmak için çırpınıp duracaktır Zaten kendileri de “Benim ve sizin misâliniz, bir gece ateş yakıp da o ateşe koşup gelen haşerâtın ateşe girmemeleri için uğraşan insana benzer Ben sizin cehennem'e girmemeniz için eteklerinizden tutuyorum, siz ise benden kurtulmak için uğraşıyorsunuz” buyurmaktadır

Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm), insanların bu yüce hakikatleri kabul etmeleri için çok gayret sarfetmiştir Allah (celle celâluhû) bu davranışı bir nevî takdir sadedinde “Bu söze inanmayanların arkasından üzülerek neredeyse kendini mahvedeceksin” buyurur O, amcası Ebû Tâlib'in inanmasını çok arzu etmiş, göz yaşlarıyla âdeta ona yalvarmıştır Meşhur münâfık Übey ibn Selûl için istiğfar etmek istemiş, HzÖmer'in ısrarlarına rağmen cenazesine katılmayı arzu etmişti Hazreti İkrime kendisine iman etmeye gelince çok sevinmiş, yıllardır yaptığı düşmanlığı bağışlamış ve altın halkaya onu da katmıştı Hazreti Vahşi, Halid, Hind, Ebû Süfyan gibi bir çok sahabi onun el uzatmasıyla ahiretlerini kurtarmışlardı

Üstad Hazretlerinin hayatında da bunları görmek mümkündür O, “bana bunca yıldır çektirenlere hakkımı helâl ettim” diyor Onları imanlı olarak görmesi onu daha çok mutlu ediyor Zaten büyüklerin hayatı bu tür karelerle doludur Onlara yıllarca zulmetmiş insanlar, yıllar sonra hakikati anlayıp istikamete girseler, o zâtlar hiç bir şey olmamış gibi onları bağırlarına basarlar Zira ötede cehennem'in dehşetini, azabın şiddetini onlar çok iyi kavramışlardır “Niye insanların elinden tutup beraberce cennete girmek varken onların cehenneme gitmelerini isteyelimki?” diye düşünürler Hatta kendilerine en acı ızdırapları tattıran insanların hakkında beddua etmeyi, onların cehenneme gitmelerini istemeyi şefkatsizlik ve vicdansızlık sayarlar Dualarında “Allahım hidâyetleri mümkünse sen onları hidayete ulaştır, değilse sana havale ediyoruz” diye yalvarırlar

Evet, Rabbimizi tanımamış, dinimizin güzelliklerinden haberdar olmamış insanlar kendilerine bu hakikatleri, güzellikleri ulaştıracak ellere muhtaçtırlar Ahirete inanan, cenneti, cehennemi bilen insanların, bu konuda nemelâzımcılık yapmaları, âhesterevlik etmeleri insanlığa da, inanmış bir gönüle de yakışmaz Bizlere düşen güzeller güzeliyle kalbleri buluşturmak ve insanların ahiretlerini kurtarmaya mâtuf hizmet etmek ve kendi kurtuluşumuzu da bu yolda görmektir

Abdullah Kadiroğlu