> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Âh vefâ !
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Âh vefâ !  (Okunma Sayısı 658 defa)
30 Ekim 2010, 14:24:54
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 30 Ekim 2010, 14:24:54 »



Âh Vefâ!..


"Eğer gönlün, yârine gerçekten bağlı ise, gözünü aç da şükret; vefâdan bahset! Dikeni bırak da gülden nasîb almağa bak!"

Hazret-i Mevlânâ

Mehmed Âkif merhum, kızının nikâh akdine çok sevdiği ahbâbından olan Bosnalı Ali Şevki Efendi'yi de dâvet etmişti. Yaşlı Hocaefendi bu dâvete biraz geç geldi ve gecikme sebebi olarak da, Vefâ Yokuşu'ndan çıktığını söyledi. Merhûm Âkif de, bu yerinde mazereti, yerinde bir hakîkatle mezcederek mütebessim ve mânidar bir şekilde şöyle dedi:

"Hangi Vefâ Yokuşu'ndan bahsediyorsun Hoca Efendi? Nesl-i hâzır (şimdiki nesil) o yokuşu çoktan düzledi..."

Merhûmun hüzünle dile getirdiği ve âdetâ ah vefa dercesine ifade ettiği gerçek, insanoğlunun en çok muhtaç olduğu vazgeçilmez bir haslettir. Bu hasleti gerçekleştirmenin güçlüğünü ifade sadedinde Vefâ Yokuşu'nu çıkmanın güçlüğüne âit sözden istifâde sûretiyle telmihte bulunan Âkif merhum, bugünkü cemiyetimizi görse kimbilir nasıl feryâd ederdi... Bugün, insanlar izleri silinmiş iyilikleri hatırına bile getirmemekte ve ekseriyetle "vefâ" kelimesi, âdetâ ve sırf İstanbul'da bir semt adı olarak kalmış bulunmaktadır.

Hâlbuki vefâ, İslâmî şiarlardan biri ve belki de en esaslısıdır. Gerçi İslâm nazarında esasların esası îmândır. Fakat, îmânın aynı zamanda bir vefâkârlık tezâhürü olduğu muhakkaktır. Zîrâ vefâ, ahde riâyet, yâni verilen sözde durmadır. Îmân da rûhlar âleminde Rabbi tasdik ve ikrâra bu dünyâda sadâkat gösterilmesi, yâni netice itibarıyla bir vefâkârlıktır.

Bununla berâber vefâ, sadece ahde riâyet, yâni verilen sözde durma keyfiyeti değildir. O, Hakk'a karşı samîmiyet ve gönül hâlini değiştirmemek, hısım akraba ve din kardeşlerimizden ana-babamıza, îmân nîmetinin bize kadar ulaşmasında hizmeti geçmiş âlimler ve sâlihlerden peygamberlere kadar fiilî veya hissî bir sûrette güzel alâkaya mecbûr olduğumuz minnettarlığı ve gönül kenetlenmesini gerçekleştirmek ve bu hâli mevsimlik değil -iyi ve kötü günde- ömür boyu devâm ettirmektir.

Vefâ kelimesi, minnettarlık, sadâkat ve istikâmet gibi vasıfların hepsinde bir kumaşın iki yüzünden biri olmak gibi berâberlik ve hattâ bazen ayniyet ifâdesi taşır. Bu temel bakış açısından, îmânın îcâb ettirdiği her tavır ve hareket, aynı zamanda bir vefâkârlık ifâdesi taşıdığı gibi, bu tavır ve hareketlerin aksi de "vefâsızlık" olarak kabûl edilir.

Vefâ, peygamberlere, velîlere ve fazîlet sahibi kimselere âid bir vasıf olarak beşerî hayatı en yüce bir seviyede taçlandıran mânevî bir sıfattır. Bu itibarla bazı müfessirler İslâm'ı, dil ile ikrar ile beraber hem kalb ile tasdik, hem Allah Teâlâ'ya bütün kaza ve kaderinde teslimiyet ve hem de bir vefâ olarak tarif etmişlerdir.

Gönüllerini vefâ menbaından nasiblendirenler, ateş gibi olan nefislerini gül bahçesi hâline getirmişler demektir. Öyle bir gül bahçesi ki, içinde zikir gülleri, tesbîh bülbülleri, îmân ve irfân çimenleri, ilâhî lutuf çiçekleri ve amel-i sâlih ırmakları vardır. Böyle bir gönlün mükâfâtı da kendi hâline uygun olur ki, bu, cennet-i âlâ ve cemâlullâhtır. Böyle gönüllerin önünde ateşler bile vasıf değiştirerek bir gülistâna dönerler. Nitekim İbrâhîm -aleyhisselâm- Nemrud tarafından dağlar gibi alevlerin içine atıldığı an Cenâb-ı Hakk'ın:

"Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selâmet ol!" emriyle bir gülistân hâlini almıştır. Zîrâ İbrahim -aleyhisselâm-, ateşe atılmadan önce nefs alevini vefâ sularıyla söndürmüş ve Hakk'a sadâkatini her vechile tezâhür ettirmiş bir peygamberdi. Öyle ki Allâh Teâlâ, onun vefâsını:

"Çok vefâkâr olan İbrâhîm..." (en-Necm 37) şeklinde takdîr buyurmuştur.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in üsve-i hasene olan hayâtı da baştan sona âdetâ bir vefâ sergisidir. O Varlık Nûru, fetihden sonra Mekke'de onbeş gün kalmışlardı. Bunun üzerine Ensâr'dan bazıları endîşelenmişler ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in bir daha Medîne'ye dönüp dönmeyeceklerini düşünmeye ve aralarında bunu hüzünle konuşmaya başlamışlardı. Çünkü Allâh Teâlâ, O'na doğup büyüdüğü mübârek ve mukaddes yerin fethini nasîb buyurmuştu. Ensâr-ı Kirâm'ın bu tedirginliklerini sezen Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, onların yanına giderek:

"-Konuştuğunuz nedir?" diye sordular.

Onların endîşelerini öğrendikten sonra da büyük bir vefâ örneği olarak şöyle buyurdular:

"-Ey Ensâr! Öyle bir şey yapmaktan Allâh'a sığınırım. Ben sizin memleketinize hicret ettim. Hayâtım hayâtınız; ölümüm de sizin yanınızdadır."

Bu vefâyı, vefat hastalığında mescide son ziyaretinde minbere çıktıklarında muhâcilere:

"Ey muhâcirler! Ensâra karşı iyi davranın! Onlar bir kıymettir. Onlar bana karşı sığınak olmuşlardı. İyilerine iyilikle muâmele edin, kötülük yapanları da afvedin!.." buyurmak suretiyle o son demlerinde dahî tekrarladılar.

Denilebilir ki bütün peygamberler, bir bakıma beşeriyete vefâyı en yüksek seviyede talim eden rehberlerdir. Allâh Teâlâ'nın muhabbetine nâil bir kul olabilmek için, hidâyet rehberimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in vefâ hususunda koyduğu düsturları gönlümüzün en müstesnâ ölçüleri hâlinde yaşamak zarûreti vardır. Bunları kısaca şöyle sıralayabiliriz:

1. Âlemlerin Rabbi olan Allâh'a vefâ:

İlk ünsiyet ve onun netîcesi olan vefâ, Allâh -celle celâlühû-'adır. Zîrâ Cenâb-ı Hakk, ezelde yarattığı rûhlara buyurdu ki:

"Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da:) Belâ, (evet)!" (el-A'râf 172) diyerek ikrarda bulundular.

Bu ikrar hususu, Cenâb-ı Hakk'ın ulûhiyyetini ve insanların kulluğunu kabullenmeyi ifade eden bir ahitleşmedir. Bunu kabûl eden, ikrarında sadâkat gösterip kulluğunu hayâtı boyunca en güzel şekilde devâm ettirmekle vefâkârlık göstermiş olur. Çünkü bu vefâkârlık için sâdece ikrar kâfî değildir. Bu kabullenişin doğurduğu bir takım aklî ve vicdânî mükellefiyetler vardır. Bunlar da Allâh'ın emirlerine riâyet ve nehiylerinden kaçınmakla gerçekleşir.

O hâlde Hakk'a vefâ ancak ve ancak O'nun emirlerine riâyetle gerçekleşir. Bu vefâ, O'na bağlı his ve fiillerin zirvesidir. Çünkü yaratan, yaşatan ve kendisine her an muhtac olunan yegâne varlık odur. Hayatımız da ölümümüz de onun elindedir. Bu cihetle ona olan muhabbet ve her nefeste onunla rabıtalı olabilmek husûsiyeti, kulluğun en yüce ufku ve vefâ borcudur. Firavun'un, îmân ettiler diye büyük bir zulümle kol ve bacaklarını çaprazlama keserek hurma dallarına astırdığı sihirbazların bu durum karşısında:

"Yâ Rabbî, bizi şu belâdan kurtar, rahata erdir!" şeklinde değil de:

"Allâhım! Üzerimize sabır yağdır ve bizim canımızı müslümanlar olarak al!" diye niyâz etmeleri ne muazzam bir kulluk vefâsıdır.

Böyle vefâ ve sadâkat timsâli kullar hakkında Cenâb-ı Hakk âyet-i kerîmede buyurur:

"Allâh sadâkat gösterenleri, sadâkatleri sebebiyle mükâfâtlandıracaktır..." (el-Ahzâb 24)

Bu hakîkat dolayısıyla Hazret-i Mevlânâ, irfân yolcularına şu fânî âlemdeki imtihân ve ibtilâlara karşı sabır ve Hakk'a vefâ sadedinde mecâz yoluyla şöyle seslenir:

"Ey bülbül! Kara kış yüzünden ne vakte kadar feryâd edeceksin? Ey bülbül! Durmadan cefâdan bahsetmek revâ mıdır? Eğer gönlün, yârine gerçekten bağlı ise, gözünü aç da şükret; vefâdan bahset! Dikeni bırak, gülden bahset! Gülün sap ve köke âid sıfatlarından geç; onun zâtına bak! Şu fânî âlemle niçin bu kadar meşgulsün; yoksa varmak istediğin yer, ötelerin ötesi değil mi?"

2. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'e vefâ:

Allâh'a karşı vefâdan sonra en ulvî ve en gerekli vefâ Âlemlerin Efendisi olan Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'e müteveccih olandır. Bu vefâ, diyerek Cenâb-ı Hakk'a tazarrû ve niyazlarında öncelikle ümmeti için talepte bulunan Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-'adır.

Peygamber'e sevgi ve muhabbette derinleşmekle başlayacak olan bu vefâ, onun sünnet-i seniyyesi etrafında pervâne olabilmekle mümkündür. O yüce Peygamber ki, bizi Allâh'a götüren, hayat ve ölüm karşısında irşad ederek sonsuz seâdet yollarını aydınlatan yegâne kandilimiz olmuştur. Ona vefâyı ve onun bu vefâya mukâbelesini anlatan şu hâdiseler ne kadar ibretlidir:

Uhud harbinin mü'minlerin aleyhine döndüğü safhada müşrikler Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'i öldürmek kasdıyla bütün güçleriyle saldırıyorlardı. Öyle ki o Âlemler Serveri'nin mübârek dişlerini şehîd ettiler. O dehşetli hengâmede Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in yanında bulunan ashâb-ı kirâmın fedâkârlık ve vefâları kâbına varılmaz birer dâsitânî tezâhürler hâlinde tahakkuk ediyordu. Kimi vücûdunu O'na siper ediyor, kimi gelen oklara ellerini kalkan yapıyor kimi düşmana ok atarak onları püskürtmeye çalışıyordu. O gün Rasûllullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in yanında müşriklere bin kadar ok attığı rivâyet edilen Sa'd İbn-i Ebî Vakkâs -radıyallâhu anh- de, öyle cansipârenâ gayretler içindeydi ki onun bu vefâkâr ve fedâkâr hâli karşısında Âlemlerin Efendisi memnûniyetlerinden şöyle seslendiler:


"Anam babam sana fedâ olsun, ey Sa'd!"

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- der ki:

"Ben Nebî -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in ana ve babasını Sa'd İbn-i Ebî Vakkâs'dan başka bir kişiye fedâ ettiğini söyleyerek hitâbda bulunduğunu işitmedim."

Bir başka misâl:

Hudeybiye günü Hazret-i Osmân, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- tarafından elçi olarak Mekke'ye gönderilmişti. Hazret-i Osmân, müşriklere niyetlerinin umre yapıp dönmek olduğunu anlattı. Fakat onlar o yıl için izin vermediler. Hazret-i Osmân'a:

"-İstiyorsan sen...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Âh vefâ !
« Posted on: 26 Nisan 2024, 16:41:29 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Âh vefâ ! rüya tabiri,Âh vefâ ! mekke canlı, Âh vefâ ! kabe canlı yayın, Âh vefâ ! Üç boyutlu kuran oku Âh vefâ ! kuran ı kerim, Âh vefâ ! peygamber kıssaları,Âh vefâ ! ilitam ders soruları, Âh vefâ !önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes