๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 24 Haziran 2010, 17:47:08



Konu Başlığı: Afrika da açan güller
Gönderen: Sümeyye üzerinde 24 Haziran 2010, 17:47:08
Afrika'da Açan Güller

İstanbul soğuk kış günlerinden birini yaşarken düştü yolumuz Tanzanya’ya Gezinin üzerinden yaklaşık bir ay geçmesine rağmen, hâlâ altı günlük seyahatin tesiri var üzerimde Orada birçok güzellik gördük Tabiatı, havası, denizi, tropikal meyveleri… Bütün bunlar Allah’ın o ülkeye bahşettiği güzelliklerden sadece birkaçı Ama Anadolu insanının vesile olduğu güzellikleri binlerce kilometre ötede bu derece görebileceğimizi hiç tahmin etmemiştik Bu güzellikleri görmekle kalmayıp âdeta iliklerimize kadar yaşadık Mütevazı Anadolu insanının bu ülkede yaptıkları, birkaç kişinin hayatında gizlenmiş O kahramanların vesile oldukları güzellikleri anlatmaktan oldukça uzak olan bu satırlar, onların hizmet anlayışını anlatan yola küçük bir işaret sayılmalı

Birkaç masanın etrafında hâlelenmiş misafirler pürdikkat, konuşan bir şahsı dinliyor Yorgunluğu gözlerinden belli olan bu kişi, dört gün önce vefat eden kardeşini -Erkan Ağabey’i- anlatıyor Biz hem ağlıyor hem dinliyoruz O anlattıkça hiç görüp tanımadığımız birini o kadar çok seviyoruz ki! Hadîslerde bahsi geçen, birini Allah için sevmenin böyle bir şey olduğunu düşünüyorum Kimdi bu Erkan Ağabey? Adı sanı bilinmezken Türkiye’de haberlere neden birden konu olmuştu? Erkan Ağabey ne yapmıştı ki, altı gün boyunca burada tanıştığımız bütün öğretmenlerin ilk anlattığı, o idi Yabancı bir ülkede cenaze namazını eski Cumhurbaşkanının kıldırdığı, arkasından Savunma Bakanının ağladığı ve cenazesi hınca hınç dolu olan bir kişi insanlara nasıl bu kadar tesir etmişti?
İki yıl önce, o da bizim gibi seyahat için gelmiştir buralara Ve ilk gelişinde âşık olmuştur Tanzanya’ya Çağın gönül insanının konuşmalarından aldığı ilhamla bu topraklara yerleşmeye karar verir Ailesini ve sahip olduğu her şeyi beraberinde getirir Öyle bir yerleşir ki, dönmeyi hiç düşünmez Bir tek gâyesi vardır: Bu topraklarda bir Türk üniversitesi açmak Bunu başarabilmek için ticarete devam eder

Öyle bir aşkla yanar ki, insanlar da yanar onun ateşiyle Samimi tavırları, mütebessim yüzü, hiç bitmeyen aksiyonu sayesinde tanıştığı herkes tarafından oldukça sevilir Erkan Ağabey Tanzanya insanı zamanla kendilerinden biri olarak görmeye başlar onu Beyaz insanla zeytin renkli insan zihinlerdeki menfilikleri unutarak kol kola gezmeye başlar Tanzanya sokaklarında

Gelişinin sekizinci ayında, sevdası olan üniversitenin arsasına bakmak için giderken trafik kazası geçirir Erkan Ağabey Bir süre hastanede yattıktan sonra, arkasından özü ve gözü yaşlı insanlar bırakarak gerçek hayata açar gözlerini Kurduğu gönül sultanlığını o göçünce anlar herkes Halktan ve devlet kademesinden oluşan mahşerî bir kalabalık son yolculuğunda yalnız bırakmamıştır bu yiğit insanı Dualar, âminler fevç fevç yükselir Rahman’ın katına Hayatını verdiği bu topraklar şimdi Erkan Ağabey’in nâşını bağrına basmış vaziyette Vasiyeti gereği bu topraklara, Darüsselâm’daki Türk Lisesi’nin bahçesine, gömülmüş

Sözü Erkan Ağabey’in ağabeyinden sonra, ortağı Murat Bey alıyor İnançla konuşuyor “Erkan Ağabey’in hayali inşallah yarım kalmayacakBayrağı biz devraldık” diyor ve dua istiyor

Bizle beraber Erkan Ağabey’in on iki yaşındaki oğlu da konuşulanları dinliyor Ayrılırken yanına gidip teselli edici birkaç cümle söylüyorumSöyledikleri karşısında, “Böyle bir babanın böyle bir evlâdı olur” deyip susuyorum: “Neden üzülecekmişim ki, babam şehit oldu!”

Ertesi gün Erkan Ağabey’in kabrini ziyarete gidiyoruz Okulun bahçesinde yalnız ama ulu bir çınar gibi duruyor Mezarının başına çömelip onu düşünüyorum Böyle bir hayata, kalbe ve imana hayran olmamak elde değil

“Bir yiğit vardı gömdüler şu karşı bayıra…
Arkadan gömleğini, kefenini soydular
“Aman kalkar!” deyip üstüne taşlar koydular”

Mısralarda anlatılan o yiğitler çoktan üzerindeki taşları atarak, o karşı bayırdan kalkmış, hem maddî hem de mânevî âlemde kıtalar aşıyorduMânevî âleme göç etmiş o yiğitlerin Tanzanya’daki ismi Erkan Ağabey’di

Sonra kafama bir soru takılıyor Peki ya bundan sonrası? Erkan Ağabey’in vefatıyla bu hizmet yarışı burada bitecek mi? Tanzanya’nın sıcak havasında vakit akarken buluyorum aradığımı Her tanıştığım öğretmenin yüzünde ve gönlünde görüyorum cevabı Her birinin hikâyesi başlı başına bir destan Birisi on bir senedir buralarda Memleketini sorunca “Tanzanyalıyım!” diyecek kadar buralı olmuş, artık dönmeyi kafasından silmiş Bir başkası, Tanzanyalı bir hanımla evlenmiş Bu izdivacın meyvesi Orhan, çikolata teni ve siyah gözleriyle herkesin sevgisini kazanmış Bir diğer öğretmenimiz ise, henüz yirmi bir yaşında Mezun olur olmaz buralara gelmiş Okulun bahçesinde bekçi kulübesinden bozma üç metrekarelik bir odada yatıp kalkıyor Gecelerini dil ve kültürünü bilmediği bir memleketin ortasında yapayalnız geçiriyor Ve daha anlatılacak nice hikâye

“Hepsi geçerek bir çile mağarasından
Kardeş ve oğul, ana ve babayı
Baba ocağını, ata yurdunu
Gençlik bahçelerini
Atarak bir çırpıda bir yana
Yüreklerinde bir yurt özlemi duysalar da
Çölün kızgın taşlarını
Yapıştırarak gördükleri özlem hayallerine
Yürüdüler ve gittiler arkalarından”
(S Karakoç, Hızır’la Kırk Saat)

Sezai Karakoç bu mısraları ilklerle beraber herhalde çağımızın kahramanlarını da düşünerek yazdı Ve artık biliyorum ki, Erkan Ağabey’den kalan bayrak yere düşmemiş, başka ellerde nazlı nazlı dalgalanıyor


Burhan İSPİRLİ