> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Naz ve Niyaz
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Naz ve Niyaz  (Okunma Sayısı 871 defa)
15 Kasım 2010, 12:07:36
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 15 Kasım 2010, 12:07:36 »



   



Temkin

Naz Değil Niyaz

Şimdi isterseniz aradaki bu münasebet dolayısıyla, kalbî ve ruhî hayat açısından da temkin mülâhazası üzerinde bir nebze duralım. Sofîler, Allah’la münasebetleri nokta-i nazarından bir temkin mülâhazası geliştirmişlerdir. Şöyle ki, bir sâlik, değişik basamaklardan geçerek, seyr ü sülûk meratibini tamamlayabilir. Evet, o, kalb ve ruh ufku itibarıyla Allah’a yükselirken, fenâfillâh, bekâbillâh ve maallâh olma istikametinde ahlâk-ı âliye-yi İslâmiyeye dair değişik disiplinleri kullanabilir. Bu disiplinler insanın miraç ve urucunda birer basamak vazifesi görür. Buradaki uruc tabiri, kavs-i uruc, kavs-i nüzul şeklinde ele alındığında farklı mânâya gelse de, sofîler onu insanın Allah’a yükselmesi mânâsında kullanagelmişlerdir. Hatta urucunu tamamlayan bir insanın tekrar halkın içine inmesini de suud tabiriyle ifade etmişlerdir. Evet, siz seyr ü sülûk-i ruhanîde kat-ı meratib etme adına yüz tane disiplin ortaya koyabilirsiniz. Ancak belki de Muhyiddin İbn Arabî, İsmail Hakkı Bursevî gibi bu mevzuda yed-i tûlâ sahibi olan ve aynı zamanda kalbî ve ruhî hayatı temsil eden zatlara göre bunlar yüz elli tanedir. Şimdi siz bütün bu meratibi katederek Allah’ın izni ve inayetiyle belli bir noktaya ulaşabilirsiniz. Fenâfillâh, bekâbillâh, maallâh makamına erip, bir şuhud ve vahdet mülâhazasına sahip olabilirsiniz. Gayb-i mutlaka, hakikatü’l-hakaika ulaşma mülâhazaları içinizde belirebilir. İşte bu noktada biz, insanları tecsim ve hayyize düşürmeme adına, temkinin bir gereği olarak diyoruz ki, zevkî ve halî olarak yaşanan bütün bu hâller, insanın ihsas ve ihtisasları açısından basiretinin açılmasıyla onun artık meseleyi öyle görmesi ve öyle duymasıyla ilgilidir. Başka bir ifadeyle, sâlikin yaşamış olduğu bu hâl, bir istiğrak, bir kalak ve bir heymanın neticesidir.

İşte böyle bir noktaya ulaşmak, insanda naz mülâhazalarını beraberinde getirebilir. Yani zirvelere ulaşan bir insan hiç farkına varmaksızın tavus kuşlarının çalım satmaları veya hindilerin kabara kabara yürümeleri gibi kendini bir şey sanabilir. İşte sâlikin taakkul dünyasında, hatta tasavvur ve tahayyül âleminde nazlanmaya bâdi olabilecek hususlara girmemesi önem arz eder. Evet, kul hangi mertebede bulunursa bulunsun, Allah karşısında kulluğunun şuurunda olması, Allah’ın Mâbud-u Mutlak, Mahbub-u Mutlak ve Maksud-u bi’l-İstihkak olduğu mülâhazasıyla oturup kalkması çok önemlidir ve bu durum onun temkinini ifade eder. Yani insan zirvelerde bile olsa hep kulluk şuuru içinde bulunmalı, bazılarının yaptığı gibi hislerini Zât-ı Ulûhiyet’e yakışmayacak şekilde ifade etmemeli; ifade edip değişik hezeyanlara girmemelidir.

Zikredilen bu hususlar temkin adına çok önemli olduğu gibi, İmam Sühreverdi, Muhyiddin İbn Arabî, Molla Câmî (rahmetullahi aleyhim) gibi çok önemli zatların zahiren dinin temel disiplinlerine aykırı gözüken bazı ifadelerini mâkul birer mahmil bularak yorumlamak da temkinin diğer önemli bir veçhesini teşkil eder. Çünkü böyle bir yaklaşım, insanı onlar hakkında suizanna düşmekten kurtarır. O büyük kametler his, hâl ve zevke mağlup olmanın neticesinde bunları söylemişlerdir. Biz ise ne hissin ne halin ne de zevkin mağlubu insanlarız. Biz bırakın his ve zevkin mağlubu olmayı, nefsimize bile galebe çalmış değiliz. Bu açıdan da, onlar hakkında temkinli olmalı ve suizanna düşmemeye dikkat etmeliyiz.

O halde insan, hangi mertebeye ulaşırsa ulaşsın, hangi zirvede bulunursa bulunsun, her zaman ayağını yere sağlam basmalı ve hep kulluğunun şuurunda olmalıdır. Cenâb-ı Hak, en önemli ibadetimiz olan namazın hatimesinde yani ibadetimizin miracı ve Allah’a ulaşma noktası olan tahiyyatta Fahr-ı Kâinat Efendimiz’i (sallallâhu aleyhi ve sellem) bize şu ifadeleriyle tanıtıyor:

وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
“Şehadet ederim ki, Hz. Muhammed, Allah’ın kulu ve Resûlüdür.” Bazı ulemaya göre bu meselenin miraçta gerçekleştiğini düşünecek olursak, böyle bir yerde Cenâb-ı Hak kulluğu nazara vermiştir. Yani Resûl-i Ekrem Efendimiz (aleyhi salavâtullahi ve selâmuh), zirveler zirvesine çıktığı anda kendisine yine kulluğu hatırlatılıyor. Mebdeinde de:

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَىٰ بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا ۚ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ
“Şanı yüce, mukaddes, müberra ve münezzehtir o Allah ki, bir gece kulunu Mescid-i Haram’dan, Mescid-i Aksâ’ya götürdü.” (İsra sûresi, 17/1) buyrulurken de, Peygamber Efendimiz’in abd olmasına vurgu yapılıyor.

Dolayısıyla temkin; her zaman abdiyetin, kulaktaki küpenin, boyundaki tasmanın, ayaktaki pranganın farkında ve şuurunda olma demektir. Hz. Mevlâna, Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) için şöyle diyor: “Kul oldum, kul oldum, kul oldum! Ben Sana hizmette iki büklüm oldum. Kullar âzad olunca şâd olur; ben Sana kul olduğumdan dolayı şâd oldum.” Bu meseleyi Allah’la münasebetimiz açısından Zât-ı Uluhiyet’e tevcih ederek, bin defa “Kul oldum, kul oldum, kul oldum” diyebiliriz. İşte bu bir temkin ifadesi, temkin soluklanmasıdır ve velilere göre bir hâldir. İrşat ve tebliğ hayatımızdaki temkine gelince; din-i mübîn-i İslâm’ı dırahşan çehresiyle insanlığa göstermeye çalışmak, kusursuz bir temsil sergileyerek dilin söylediklerini temsille derinleştirip enginleştirmek ve söyleyeceklerimizi hiç kimsenin itiraz etmeyeceği,  kabul etmekten çekinmeyeceği bir üslûp ve formatla sunmak demektir. Tabiî aynı zamanda insanın elde edilen netice ve semereyi asla kendinden bilmemesi ve ortaya koyduğu hizmet ve gayretler dolayısıyla nazlanma gibi tavırlar içine girmemesi de temkin adına çok önemlidir.

Temkin Kaymasına Düşmemek İçin

Evet, insan bir kısım mazhariyetler karşısında naza geçebilir. Meselâ, dünyanın dört bir yanında Cenâb-ı Hakk’ın eltaf-ı sübhaniyesinin bir sonucu olarak çok güzel hizmetler ortaya konmuş olabilir. Fakat hakiki sebep siz olmadığınız hâlde, bu güzel işler bir şekilde size irca edilebilir. Böyle bir takdir ve teveccühte bulunanlar bu içtihat hatalarında şayet ifrata girmiyorlarsa inşaallah günaha girmiş sayılmazlar. Fakat kendisine teveccüh edilen zat, bu teveccühleri haklı görüyor ve –Allah korusun– “tam yerine oturdu” gibi bir mülâhazaya kapılıyorsa kazanma kuşağında kaybediyor demektir. Evet, insan takdir, teveccüh ve iltifatlar karşısında niyaz zemininden kayıp naza girebilir. Dolayısıyla temkin kaymasına düşebilir. Meselâ, eğer hizmet eden bir insanın zihninden: “Bakın bizimle neler oluyor. Osmanlı devleti koskocaman bir cihan devleti olduğu hâlde bizim vardığımız yerlerin öşrüne bile varamamış!” türünden düşünceler geçiyorsa, bu mülahazalar apaçık bir şekilde ruhun ve latîfe-i rabbaniyenin kirlendiğinin bir göstergesidir ve temkine tamamen aykırı düşüncelerdir. İnsanın aklına bu tür zararlı mülâhazalar geldiğinde hemen “Allahım ‘Değildir bu bana layık bu bende/Bana bu lütf ile ihsan nedendir?’ (M. Lütfî) Ben de anlamış değilim bütün bu lütuf ve mazhariyetleri. Fakat bazen büyükler küçüklere külah giydirebiliyor.” demesini bilmelidir.

Evet, mazhar olunan bütün güzelliklerin o Zât-ı Ecell u Âla’nın büyüklüğüne verilmesi gerekirken, ganimetten kendisine hisse ayıran adam gibi davranarak “bu ona ait, bu da bana ait, bu ona ait, bu da bana ait…” gibi bir düşünceye kapılmak; “biz de öldük öldük dirildik, biz de koştuk koştuk didindik, biz de şunu yaptık, biz de bunu yaptık..” demek hizmet edenler hesabına temkine aykırı şeylerdir. Tabiî ki biz Allah yolunda cansiperane mücadele edecek, fenâ fi’l-hizmet, fenâ fi’l-mefkûre ve Hz. Pir’in ifadesiyle fenâ fi’l-ihvan olacağız. Hz. Pir’in ders halkasındaki talebelerinin söylediğine göre o, Van’daki mağaradan aşağı düşerken bile “Davam!” diye bağırmıştı. Sonra da sanki gizli bir el, mağaranın ağzı daha içeride olmasına rağmen, onu alttaki mağaraya itivermişti. Zannediyorum o, Azrail aleyhisselâm gelip canını alacağı zaman bile “Davam!” diye inleyip sızlamıştır.

Cenâb-ı Hak yaptığımız hizmetlerle övünme gibi bir densizlikten bizi muhafaza buyursun. Çünkü bu, hizmet hayatımız ve hareket adına temkinsizliğimiz olur. Bu mevzuda, temkin, her şeyi Allah’tan bilmektir. Evet,

“Her şey Senden, Sen ganîsin,
Rabbim Sana döndüm yüzüm!
Hem evvelsin hem âhirsin,
Rabbim Sana döndüm yüzüm!” deyip insan şöyle düşünmelidir: “Ben tıpkı suyun üzerindeki, güneşe bakan kabarcıklar gibi ancak Sana yüzümü dönersem tenevvür eder, aydınlanırım. Ancak o zaman güneşin akislerini göz bebeğimde saklarım. Aksine ben karanlığa gömülünce ne güneş kalır, ne de güneşin aksi.” İşte bu mülâhaza hizmete ait bir temkinin ifadesidir.




Alıntı


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Naz ve Niyaz
« Posted on: 27 Nisan 2024, 07:29:07 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Naz ve Niyaz rüya tabiri,Naz ve Niyaz mekke canlı, Naz ve Niyaz kabe canlı yayın, Naz ve Niyaz Üç boyutlu kuran oku Naz ve Niyaz kuran ı kerim, Naz ve Niyaz peygamber kıssaları,Naz ve Niyaz ilitam ders soruları, Naz ve Niyazönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes