๑۩۞۩๑ Eğlence Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dini Hikayeler => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 25 Temmuz 2010, 19:23:31



Konu Başlığı: Üç kızlar
Gönderen: Eflaki üzerinde 25 Temmuz 2010, 19:23:31
Üç kızlar  

Konya'da Mevlânâ türbesinin arka bahçesinde dizi dizi mezar taşları vardır Mevleviler, bu mezarlığa Hâmuşan(susanlar) der Bir çok Mevlevî büyüğü burada yatar
Bahçe duvarının arkasındaki ikinci mezarlığın adı ise Üçler mezarlığıdır Üçler mezarlığı, sanduka biçimindeki üç Selçuk mezar taşından dolayı bu adı almış Mezarlığa üçler dendiği gibi, Üç kızlar şehitliği de denir
Konya ve yöresi halkı evlenme, çocuk doğurma, sevda konularında başları sıkıştığında, üç kızlar şehitliğine gider burada Allah'a niyazlarda bulunur
1144 yıllarında Sen Bernar adında mutaassıp bir rahip Avrupa'da kapı kapı dolaşarak İkinci Haçlı seferi'ni yapabilmek için adam ve para topluyor Fransa kralı Lui VII ve Almanya imparatoru Konrad III ordularını dizip Kudüs'ü fethetmek üzere yollara dökülüyor, Anadolu'ya geçiyorlar Ordular, o çağların geçit şehirlerinden biri olan Konya Kalesi etrafında birleşiyorlar Ve şehir çok sıkı bir kuşatma ile çevriliyor
Lui'nin ve Konrad'ın orduları, oraya kadar esaslı bir direnmeye uğramadıkları için yıpranmamışlar, teçhizat bakımından da hayli güçlüler
Konya, çok ciddi bir tehlike ile karşı karşıya Neredeyse Kale düşecek, şehir gidecek
Kaleyi savunan Selçuk ordusunun en bahadır ve imanlı gençleri doğudaki kale kapısından "Küffar" üzerine amansız saldırılar yapıyorlar ama, kuşatmayı yarmak bir türlü mümkün olmuyor
Akşama doğru savaş biraz hafiflemiş ve güneş batarken, her iki taraf yaralılarını çekmek üzere geçici bir silah bırakışması yapılmıştır Buna rağmen, gündüz çok kızışmış olan dövüşmenin etkisiyle, ortalıkta sükûnet sağlanamıyor ve kale bedeni hâlâ emin bir hâle gelememiş
Selçuk ordusunun en levent, en yiğit üç genç kumandanı ardı ardına oklanıp, kale kapısının hemen yakınında, ağır yaralı olarak yatıyorlar
Vuruşma biçiminden, kıyafetlerinden, etraftaki hareketten önemli kişiler olduğunu anladıkları için, haçlı ordusu, yerde yaralı yatan bu üç kumandana bir türlü rahat vermiyor, yaralıları içeri almak için yapılan her girişim müthiş bir ok yağmuruyla karşılanıyor
Bu üç bahadır Türk'ün üç de güzel nişanlısı vardı Bunlar, yiğitlerinin , güneşin altında, aldıkları sayısız yaraların etkisiyle "Su! Su!" diye inlediğini görünce, çılgına dönmüşler, "Bu günde işe yaramazsak ne güne duruyoruz?" diye gayrete gelmişlerdi
Savunma komutanı, kavaklar gibi nazlı, narin bu üç güzel kızın önünde durdu,
"Ne yapıyorsunuz?"
Ama, dur durak zamanı değil ki Can pazarıydı bu! Erleri bir yudum su içmeden, bir tatlı söz duymadan mı ruhlarını Allah'a teslim edeceklerdi?
Kızlar, içi buz gibi su dolu testilerini kaptıkları gibi kale kapısından dışarı fırladılar Onlar sadece bu testileri yaralıların yanına ulaştırabilmeyi düşünüyorlardı Gerçi geçici bir silah bırakışması yapılmıştı ama haçlı ordusuydu bu! Kızların vücutları oklarla delik deşik edilmişti Buna rağmen kökünden kesilen nazlı kavaklar gibi, nişanlılarının üstüne devrilen kızlar testilerini onların yanan dudaklarına değdirebildiler
Gün iyice çekilmiş, ortalık zifiri karanlık olmuştu Yaralılar ancak göz gözü görmeyen o saatte rahat rahat içeri alınabilirdi
Konya kalesi içinde sanki her ev bir hastaneydi Herkes gidenlere ağlıyor, kalanları iyi etmeğe bakıyordu Üç şehit kız o gece şehit düştükleri yere gömüldü
Haçlı ordusu Konya kalesi kapısında darmadağınık edildikten ve geri kalan birkaç şövalye kıtası ile kral, perişan bir halde Kudüs'e doğru yola düzüldükten sonra, kızların gömüldüğü yere mezarları yapıldı
O gündür, bu gündür, bu üç sevda şehidi, sevdim, deyince ne türlü sevmek gerektiğinin timsali olarak, halkın gönlünde ve dilinde yaşayıp gezdiler.