๑۩۞۩๑ Eğlence Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dini Hikayeler => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 19 Mayıs 2010, 16:46:03



Konu Başlığı: Sen Buralı Değilsin
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 19 Mayıs 2010, 16:46:03
Sen Buralı Değilsin

Dükkâna vardığımda kolilerin naylon ambalajlarını çekip yırtıyor, bezelye konservelerini raflara diziyordu. Önüne brandadan bir önlük bağlamıştı, önü iki cepli, pazarcı işi. Boğazındaki yumru yutkundukça bir yukarı bir aşağı gidip geliyordu. Derisi iskeletinin hemen üzerine giydirilmişçesineydi, zayıftı. Geçende kilosunu duyduğumda şaşakalmıştım. Tamı tamına kırk beş kiloydu.
Çırak bir taraftan ona yardım ediyor bir yandan da çaylarla küp şekerlerin üzerine kurulmuş ekranda oynayan uzay filmini kesiyordu kaçamak kaçamak. Film de filimdi hani! Bir uzaylı Andromeda yıldızının oralardan bir yerden uzayı teftişe çıkmış da yolu her nasılsa dünyaya uğruyor. Dünya dedikse Amerika elbette. Uzaylı bir garip, yemez içmez, az konuşur, kızmaz, sinirlenmez derviş gönüllü biri elhasıl.

Mısır tarlalarının ortasındaki bir çiftçi ailesine tanrı misafiri oluyor. Oluyor ama adam demeye bin şahit ister uzay gezginine. Bir iki derken bizim çiftçi durumundan şüpheleniyor bu insanüstü ademevladının. Ay dolunayken bahçede göğe bakarken hayret ve korkuyla sıkıştırıyor uzaylı kardeşi: “Sen, sen buralı değilsin, buralı değilsin!” film bu minval üzre gelişip gidiyor. Nereden anladın bi bakışta filmin ciğerini derseniz, evde ben de takılmıştım, ne var ki elmahküm, beş kiloluk mısırözü yağı alma görevi icabı bakkala kadar gelmiştim.

Evet beş kiloluk mısırözü yağı almaya gelmiştim. Aha orda şeker çuvallarının yanında duruyordu tenekeler, üstü koca, sarı dişli mısır koçanlarıyla. Kırk beş kiloydu ha? Vay dedim, vay beslediğim göbeğime.

Selamünaleyküm aleykümselam. Hoş beş derken içimdeki kurt kıpırdandı. Merak bu ya, bulaşık bir gülümsemenin arasından pıtlayıp çıkan kelimelerle yayvan yayvan sordum:

“Abi kilon kırk beş, nasıl oluyor bu iş, rejim mi yapıyon yoksa? He heh!”

Elindeki konserve kutusunu diğerlerinin üzerine bırakırken, yıllarca yaban gözlerden saklamaya özen gösterdiği atadan kalma bir kutunun kapağı yere yuvarlanıvermiş de konuşmaya mecbur kalmışçasına gözleri kısık, bulutsu, sesi mahzun, mükedder mırıldandı:

“Mübarek, Urfa’da Allah’a yürüdüğünde otuz beş kiloydu evlat, bizimki aylak oyalanması.”

Vurulmuştum. Gözlerim gözlerinde kalakaldı. O gözlerde Çamdağı’nı, Isparta’yı, Eskişehir’i, Emirdağı’nı, gördüm. Dondurucu soğukta penceresiz odalar, boncuk olup dökülen zehir bezeleri, o ızdıraplı sima, o siyah otomobilin penceresinden kaş altından yorgun bakış… daha neler neler…

Kendime gelir gibi olduğumda dudaklarımdan gayriihtiyari şu kelimelerin döküldüğünü hatırlıyorum: “Sen, sen buralı değilsin, buralı değilsin!”

 Şemseddin YAPAR