> Forum >  ๑۩۞۩๑ Eğlence Dünyası ๑۩۞۩๑ > Çoçukların Dünyası > Dini Hikayeler > Sapsarı dut yaprağı ve boyacı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sapsarı dut yaprağı ve boyacı  (Okunma Sayısı 773 defa)
24 Ekim 2010, 14:49:49
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 24 Ekim 2010, 14:49:49 »



Sapsarı Dut Yaprağı ve Boyacı


Evimizin önünde bir dut ağacı var; insan onun uzun dallarına, haşmetli yapraklarına, serinlik veren gövde- sine bakınca gönlünde ferahlık rüzgârları eser, ağacın canım güzelliği insanın içini âdeta serinletir. Geniş yapraklı, uzun dallı, çalımlı, güzel bir ağaç. Yaprakları bir insan elinde daha büyük ve geniş.
Işin doğrusu, ağustos başında yerde sapsarı bir dut yaprağı görünceye kadar dut yapraklarındaki harika sanat dikkatimi çekmemişti.
Yere düşün yaprak iki avuç içi büyüklüğünde ve sapsarıydı, öylesine güzeldi ki hemen değerli bir şeymiş hissine kapıldım ve yerden aldım. Elimde evirip çevirdim. Çok güzeldi, her tarafı sapsarı, âdeta altından, üzerinde en ufak başka bir renk yok.
Ağustos ortası olduğu için ağacın dallarındaki yapraklar yemyeşil. Hem de koyu yeşil. Onlar ayrı bir güzellik… Yaprağın ortasında elimizdeki damarlar gibi çizgiler var. Bunlar ana çizgiler. Sonra o ana damarlara bağlanan küçük damarlar var. Yaprağın içi bu ince ağlarla örülü. Eğer dikkat etmezseniz yaprağı yemyeşil bir ottan ibaret görebilirsiniz ama değil. Son derece sanatlı desenlere sahip. Yaprağın kenarları da testere ağzı gibi tırtıllı.
Sonraki günlerde sarı yapraklar daha sık düşmeye başladı. Ben, bu altın sarısı güzelim yaprakları, çok kıymetli bir sanat eseri, hissine kapılarak toplamaya devam ettim. Avludaki ocağın başucuna hazine biriktirir gibi yığmaya başladım.
Kürek gibi iri, avuç içi gibi küçük, tavşan kulağı gibi uzun, kedi kulağı gibi kısa, türlü türlü yapraklar…
Hepsinin kenarı tırtıllı, hepsi desenli.
Hepsinin aynı elden çıktığı belli.
Dikkat ettim, hiçbirinin deseni ötekinin aynı değil. Fabrikasyon değil, her yaprağa ayrı bir desen çizildiği açık.
Her yaprağa bu nefis desenleri kim çiziyor?
Ağaç, yapraklarının desenli olduğundan bile habersiz, rüzgârda keyifli keyifli sallanıyor.
Toprak desen, bu desen ve renk işinden anlamaz. Hem toprağın neresinde renk var?
Güneş, desen havada parlayıp duruyor, gelip de dutun yapraklarını boyayacak hâli yok.
Havanın fırçası yok, tuvali yok. Bu yaprakları çizip boyayamaz.
Ama biri var; hem yaprak yapıyor hem desenini çiziyor hem onları boyuyor.
Sonra haziran ve temmuz aylarından kalma, her nasılsa yapraklar arasında kalmış ve mor bir dut yere düştü. Artık ağaçtan ne düşse dikkat kesiliyorum ya… Ona da dikkatle baktım. Sanki arının petek gözü gibi. O kadar sanatlı bir yapısı var ki hayret etmemek mümkün değil.
Dut ağacının köküne baktım. Kupkuru.
Hâlbuki bu dutu sıktığımız zaman ağzımıza birkaç damla suyu akar.
Ağacın dibinde su bile yokken bu dut ağacı meyvesine yedirecek bu tatlı şerbeti nereden bulur?
Gel de hayret etme!

Benimki de şaşkınlık... Sineklerden pencereyi açıp da yaz günü evde serin serin yatamıyorum diye şikâyet ediyordum. Hala oğlu Burhan, şehirde pencere işleri yapıyordu. Bir gün köye gelmiş, karşılaştık. Hoş beş ettik, hâl hatır sorduk.
“Burhan, bizim pencereye tel çerçeve takar mısın? Sinek var diye açamıyorum.”
“Tabi Ali Abi, neden olmasın?”
Sağ olsan, Burhan pencereleri telledi. Ben de pencereyi açıp bir güzel uyku çekeyim, dedim. Üzerime ince bir battaniye alarak yattım.
Anam eskiden sık sık, oğlum ağustos bir kalbur kış ile gelir, derdi.
Ağustosun ortası.
Gecenin ortasında odayı bir soğuk hava dalgası basmasın mı?
Sol dizimde bir sancı, bir sancı…
Uykuyu bölüp kalkamadım. Dizimi battaniyeye sardım, sardım, sardım…
Sabah uyandığımda dizimi sancılanır buldum. Bir sancı ki sormayın… Zaten ayaklarımda, mafsallarımda, dirseklerimde, boynumda müzmin romatizma ağrıları var… Hepsi azdı mı?
Gündüz balkona iki minder çektim, incecik eşofma- nı ayağıma taktım, çorapları da çıkarttım. Dizlerimi güneşte ısıtmaya başladım. Güneş banyosu yapıyorum gayri.
Baktım sıcağa dayanamayacağım. Üzerimdeki tişörtü çıkardım.
Beni bir ter bastı, bir ter bastı…
Susadım, kalkıp su içemem. Mübarek ramazan günü, orucum.
Dayanamadım. Başıma bir gölgelik yaptım. Ayağımı ısıtmaya devam ettim…
Sen misin ayak ısıtan?
Başladım susamaya. Nasıl susuzluk ama…
Hemen balkondan içeri odaya kaçtım.
Kavruluyorum.
O gün, ertesi gün, sonraki gün nasıl da kavruldum…
Suyun büyük bir nimet, hem de ramazan günü ele geçmez bir nimet olduğunu anladım.
Bir yandan dizimdeki ağrı gitsin diye güneşleniyo- rum, öte yandan terlediğim için su kaybediyor ve dilim damağıma yapışıyor.

Balkonun penceresinden dışarıya bakarken bir ara gözüm iri ve yemyeşil yapraklı dut ağacına ilişti.
Ağaç bana şıkır şıkır gülüyor.
Şaşırdım.
Çok tuhaftı. Ben yanıyorum, o gülüyor.
“Allah Allah, bana ne garezin var da gülüyorsun?”
Hâl diliyle şöyle demesin mi?
“Bak hoca, ben aylardır burada güneşin yüzünde gıkım çıkmadan duruyorum. Yapraklarım yemyeşil. Dutlarım da şıkır şıkır sulu idi. Yiyip bitirdin de dibime iki kova su dökmedin. Sen şimdi yarım saat güneşe dayanamıyorsun. Ben aylarca güneşin yüzünde şikâyet etmeden nasıl duruyorum?..Tabi ki gülerim. ”
Nasıl utandım, nasıl utandım, bilemezsiniz…
Hemen ikindi üzeri hortumu musluğa bağladım. Dutu bir güzel suladım.
Dut ağacının dibinde rahmetli babamın ektiği bir kaysı ile bir de asma var. Ikisi de nasıl güzeller…
Ikindi üzeri dut ağacını sularken onları da sulayayım dedim…
Kaysının dibinde akşam safaları bana bakarak açmasınlar mı?
Aman Allah'ım!
O ne güzel renkler… Bir kısmı sarı, bir kısmı pembe, bir kısmının dallarında hem sarı hem pembe çiçekler…
Bu zavallı ot, toprağın içinde bu güzelim renkleri nereden bulur da bu zarif çiçekleri böyle boyar?
Doğrusu torunum Bera ile iki senedir boyama yapıyoruz. Bera 5 yaşında, şirin mi şirin, tatlı mı tatlı bir kız. Allah herkese öyle torun nasip etsin. Onunla oynamak, konuşmak, boyama yapmak bir zevk. Hele de ona dua ezberletmek ve tabi ardından dondurma ısmarlamak…
Biz Bera ile kâğıt üzerinde akşam safasının bulduğu güzel renkleri tutturamıyoruz.
Kaldı ki boyama defterini, boya kalemlerini biz kitapçıdan alıyoruz.
Bu akşam safası, kitapçıya gidip boya da almaz.
Bu harikulade güzel boyaları nereden bulur da çiçeklerini nasıl boyar?
Son günlerde bizim asma bir keyifli, bir keyifli. Salkımlar aşağı doğru sarkmış vaziyette. Her salkımda nerdeyse yüz tane üzüm taneciği var. Hepsinin içi şerbet dolu.
Toprağın içinde şeker de yok ama bu odun gibi kuru çubuk, bu şekerli şerbeti nereden bulur?
Hele de salkımlardaki üzüm tanelerinin ambalajına bayılıyorum. Hârikulade zarif ve incecik. Hem ye hem seyret.
Insanların meyveleri konserve yapmalarını takdir ediyorum lakin konserve kutularının ambalajı ne kadar da kaba saba, zevksiz… Çubuğun yaptığı ambalajı yiyebilirsin ama insanları yaptığı ambalaj… Adamın ağzını yırtar, tenekeyi yiyebilir misiniz?
Bahçede bir armut ağacı var. Harikulade güzel, birbirine benzer, sulu ve tatlı armutları var. Insan baktı mı ağzının suyu akar.
Bu üzümü, armudu, dutu yapan insanın göz zevkini, mide ve damak keyfini biliyor olmalı. Tam da bizim istediğimiz gibi yapmış…
Hem armut, asma ve dut, meyvelerini bize takdim eder gibi eğilip âdeta buyurun, yiyin, diyorlar.
Kendilerine lazım olmayan bu meyveleri üretmeyi onlara kim öğretiyor acaba?
Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan, bir bahar günü kıra gezmeye gitmiş. Bir de bakmış ki yemyeşil ekin tarlası içinde gelincikler kıpkırmızı çiçek açmış. Tarla yeşil ve kırmızı renklerle boyanmış. Kara toprağın rengi görülmüyor.
Bu doyumsuz renkleri uzun süre seyreden Prof. Tarlan, gördüklerini harikulade güzel bir tefekkür yazısında anlatmış. Son cümlesi şöyleydi:
“Boyacı, boyacı!... Nerdesin?”
Daha çok konuşup da başınızı ağrıtmayayım, kısaca diyeceğim şu:
Kara ve kuru topraktan mucizevî bir şekilde sulu, şekerli, şerbetli meyveler yaratan; yapraklar üzerinde çeşit çeşit desenler çizen; türlü türlü renklerde çiçekler yapıp boyayan harika sanatkâra hayranım, vesselam...




Ali Erkan KAVAKLI
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sapsarı dut yaprağı ve boyacı
« Posted on: 29 Mart 2024, 16:04:38 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sapsarı dut yaprağı ve boyacı rüya tabiri,Sapsarı dut yaprağı ve boyacı mekke canlı, Sapsarı dut yaprağı ve boyacı kabe canlı yayın, Sapsarı dut yaprağı ve boyacı Üç boyutlu kuran oku Sapsarı dut yaprağı ve boyacı kuran ı kerim, Sapsarı dut yaprağı ve boyacı peygamber kıssaları,Sapsarı dut yaprağı ve boyacı ilitam ders soruları, Sapsarı dut yaprağı ve boyacıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes