๑۩۞۩๑ Eğlence Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dini Hikayeler => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 28 Temmuz 2010, 12:29:02



Konu Başlığı: Nefsini Allah'a satan genç
Gönderen: Eflaki üzerinde 28 Temmuz 2010, 12:29:02
Nefsini Allah'a satan genç  

FAKİH anlatıyor:

- Babam, Abdulvahid b Zeyd'in şöyle dediğini anlattı:
- Bir gün ben alışılmış toplantılarımızdan birinde idim Gazaya çıkmak için hazırlığımızı yapıyorduk Arkadaşlarıma pazartesi sabahına hazırlanmaları emrini verdim Bu sırada biri, şu âyet-i kerimeyi okudu:
- "Allahu Teâlâ, kendilerine verilecek cennet karşılığı, mü'minlerden mallarını ve nefislerini satın almıştır" (Tebve süresi, âyet:111)
Sonunda onbeş yaşında bir genç ayağa kalktı Babası ölmüştü Babasından kendisine çok mal kalmıştı Bana şöyle dedi:
- Ey Abdulvahid! Allahu Teâlâ , kendilerine cennet verilmek üzere, mü'minlerden mallarını ve nefislerini satın almışmıdır?
- Evet, dedim Şöyle devam etti:
- Ay Abdulvahid! Bana cennet verileceği vaadine inanarak nefsimi Yüce Allah'a satıyorum
Şöyle anlattım:
-Kılıç darbesi, du sözden çok ağır ve zordur Halbuki sen bir çocuksun Korkarım ki, sabredemezsin Bu satıştan aciz kalırsın
Şöyle dedi:
-Ben Allah ile alış veriş edeceğim; sonra da âciz kalacağım öyle mi?
Sonrada nefsimiz bize kusur yolu gösterdi, dedik ki:
- Bu çocuktur; yapar, ama biz yapamayız
Bundan sonra, malını Allah yolunda sadaka olarak dağıttı Yalnız geçimine yetecek miktar ile atı ve silahı kaldı Gazaya çıkış günü, bize ilk gelen o oldu
- Sana selâm ey Abdulvahid, deyince:
- Sana da selâm, Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun Satış kazancın bol olsun, dedim
Bundan sonra, yola koyulduk O da bizimle beraber idi Gündüzleri oruç tutyordu Geceleri namaz kılıyordu Hizmetimizide görüyordu Hayvanlarımızı yayıyor, Uyuduğumuz zamanda bizi bekliyordu Böylece biz, Rum beldelerine vardık Biz bu hâl içindeyken, bize çıkageldi Şöyle diyordu:
- Ah AYNA-İ MARDİYE'ye bir kavuşsam
Arkadaşlarım, onun bu hâline dedilerki:
- Galiba çocuğa vesvese geldi; yahut aklı bozuldu
O yine bize öyle diyerek yaklaştı:
- Ey Abdulvahid! Artık sabrım kalmadı AYNA-İ MARDİYE'ye bir kavuşsam
Dedim ki:
- Ey habibim, bu AYNA-İ MARDİYE dediğin nedir?
Şöyle anlattı:
- Ben uykuya daldım Bana biri geldi şöyle dedi:
-Seni AYNA-İ MARDİYE'ye götüreceğim Beni bir bahçeye götürdü Orada suyu gâyet tatlı bir ırmak akıyordu Birde baktık ki, o ırmağın kenarında bir çok cariyeler var Üzerlerinde tarifini yapamayacağım süsler ve elbiseler vardı Beni görünce sevindiler ve şöyle dediler:
- İşte AYNA-İ MARDİYE'nin zevci
Yanlarına vardım Selam verdim
- AYNA-İ MARDİYE aranızda mı? Dedim
Şöyle anlattılar:
- Hayır, biz onunhizmetçileriyiz, cariyeleriyiz öne doğru ilerle
İlerledim; bir nehişr gördüm Bu bir bahçede idi İçi süt doluydu: Hemde tadı bozulmayan bir süt
Oarada da birtakım cariyeler vardı Onları görünce güzelliklerine hayran kaldım Onlar beni görünce sevindiler
-İşte bu; Vallahi AYNA-İ MARDİYE'nin zevci, dediler
Onlara yaklaştım:
-Size selam AYNA-İ MARDİYE içinizdemi? Dedim, şöyle anlattılar:
-Sana da selâm, ey Allah'ın velisi! içimizde değil; biz onun hizmetçileriyiz;cariyeleriyiz ileri geç
İleri geçtim Şerbetten bir vadi gördüm Bu şerbet, vadinin kenar kısmında akıyor, Yanında bir takım cariyeler varki, öncekilerini güzellikte bana unutturdular Yanlarına vardım:
- Size selâm AYNA-İ MARDİYE içinizde mi? Diye sordum, şöyle dediler
- Hayır biz onun hizmetçileriyiz;cariyeleriyiz İleri geç
İleriye geçince, süzülmüş baldan bir nehir gördüm Kenarında birtakım cariyelar oturuyor, Hem nurlu, hem de çok güzellerdi O kadar ki, öncekileri bana unutturdular Bunlara da:
- Size selâm AYNA-İ MARDİYE aranızda mı? Dedim, şöyle söylediler
- Hayır, ey Rahman'ın velisié Bizler onun hizmetçileriyiz; cariyeleriyiz ileri git
İleri gittim Bir çadır gözüme ilişti Bu çadırın kapısı inci işlemeliydi Önünde bir cariye duruyordu Süsler takınmış, güzel elbiseler giymişti Beni görünce sevindi ve içeriye seslendi:
-Ey AYNA-İ MARDİYE, işte zevcin geldi
Bunun üzerine çadıra yaklaştım, içeri girdim Baktım ki o, tahtında oturuyor Tahtı, incilerle yakutlarla süslenmişti Onu görür görmez çarpıldım; beni şöyle diyerek karşıladı:
-Merhaba, ey Rahman'ın velisi! Bize gelme zamanın yaklaştı
Gidip boynuna sarılmak istedim; bana şöyle dedi:
- Hele dur; boynuma sarılma zamanın gelmedi Henüz sende hayat ruhu var İnşallah bu akşam iftarı yanımızda yaparsın
İşte , bundan sonra uyandım Ey Abdulvahid, artık ayrılığına dayanamayacağım
Abdulvahid diyor ki:
- Sözümüz yani bitmişti; karşıdan bir düşman güruhu çıktı Onlara karşı çıktık O genç de çarpıştı Onlardan dokuzunu bu genç öldürdü Onuncusu kendisi idi Yanına vardım, kanlar içindeydi Gülünce , ağzına kan doldu; dünyadan ayrıldı.