> Forum >  ๑۩۞۩๑ Eğlence Dünyası ๑۩۞۩๑ > Çoçukların Dünyası > Dini Hikayeler > Krallar da ölür
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Krallar da ölür  (Okunma Sayısı 750 defa)
03 Aralık 2010, 09:25:16
Hadice
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 5.945


« : 03 Aralık 2010, 09:25:16 »



Krallar da ölür



1998'in sonunda Ürdün Kralı Hüseyin çaresiz bir hastalığa müptelâ idi.

Doktorlara göre, Kral, son günlerini yaşıyordu.

 

Gazeteler, Kral Hüseyin'in sağlıklı günlerinde çekilmiş eski fotoğraflarıyla hasta iken çekilmiş son fotoğrafını yan yana ya­yınlıyorlardı. İtiraf edeyim, ürpermiştim: Nerede Kralın eski hâli, nerede hastalıklı hâli? Koca kral erimiş, bitmiş tükenmişti...

 

 

Eski fotoğraflarında ne kadar haşmetli, ne kadar kudretli, ne kadar azametli görünüyorsa, yeni fotoğrafında o kadar bitkin, o kadar yorgun, o kadar âciz, o kadar muhtaç görünüyordu.

 

Aslında makamı, mevkii, rütbesi, serveti, şöhreti ne olursa ol­sun, insanoğlu hep âcizdir: Bunu fark etmek için ille bir İlâhî to­kat yememiz, ya da Azrail'le burun buruna gelmemiz mi lâzım?

 

 

Ah gafletimiz: Gafletimiz aczimizi-fakrımızı düşünmeye fır­sat vermiyor ki...

 

Ürdün Kralı Hüseyin'in son fotoğraflarına bakarken, bunları düşünmüştüm. Kralın son fotoğrafları bir perişanlık âbidesiydi.

 

 

Oysa ne kudretli zamanları vardı: İki dudağının arasından çı­kan her söz kanundu. Onu sadece Ürdünlüler, yada Arap âlemi değil, onu dünya liderlerinin pek çoğu tanıyor ve dinli­yordu...

 

ABD Başkanları bile ona büyük saygı duyuyorlardı.

Ürdün'ü tam kırk altı sene yönetti...

 

 

Kudretin, şanın, şöhretin zirvelerinde hüküm sürdü. Canının istediği herşeyi satın aldı. Her istediğini yaptı. Çünkü ülkesinde onu engelleyebilecek başka bir beşerî kudret merkezi yoktu...

 

Ülkesindeki her şey Kral Hüseyin'di...

 

 

Derken hastalandı. Kanser içine girmiş, içten içe kemirmeye başlamıştı. Gözle görülmeyecek kadar küçücük bir mikrop koskoca kralı yere sermişti.

 

Çok itibarı var, çok şöhreti var, serveti var, devleti var, milleti var, orduları vardı; ama bir mikropla baş edemiyordu. Küçücük bir mikrobu yenemiyordu...

 

 

Hatta doğru düzgün yemek yiyemiyordu. Mışıl mışıl uyuyamıyordu.

 

Yani serveti, şöhreti, devleti bir işe yaramıyordu. Elindeki tüm varlıkları verse ömrünü uzatamazdı. Ve uzatamadı, öldü...

 

Öyleyse siz ey sağlıklı dostlar: Kral Hüseyin'den daha kralsı­nız!

 

 

Allah'ın mülkünde aczini idrak ile şükür içinde yaşayan ey hasta dostlar: Sizler de Kral Hüseyin'den daha kralsınız: Sabrı­nız ve şükrünüz krallığımızdır!

 

Ve ey dünyası için âhiretini feda edenler; ey ekonomik yahut siyasal çıkarı uğruna halkı sömürenler, yetimi ezenler, mazlu­ma baskı yapanlar: Sizin hâliniz ne olacak?

 

Kral Hüseyin'den daha güçlü değilsiniz ya: Nihayet sizler de öleceksiniz...

 

Nemrutlar, Firavunlar öldü!..

 

Sultanlar, padişahlar, imparatorlar, hatta peygamberler öldü.

 

Zamanı gelen, günü dolan ölür.

 

Her nefis sahibi ölür ve akıbet hesaba çekilir. Büyük Hesap gününde herkes şaşmaz şekilde lâyık olduğu muameleyi gö­rür.

"Yaşasın ölüm!..", "Yaşasın mahşer!..", "Yaşasın Mahkeme-i Kübra!" diye bağırmamak için kendimi zor tutuyorum.

 

• • •

 

Demek ki hastalık ve ölüm sadece fakir-fukaraya mahsus bir son değil...

Sultanlar, imparatorlar, krallar, başkanlar ve paşalar da ölüm­cül hastalıklara yakalanıyorlar.

 

 

Onca servetlerine, şöhretlerine rağmen yakalandıkları hasta­lıktan kurtulamıyor da her gün adım adım ölüme yürüyorlar. Şu halde dünya bir hiç!.. Dünya, bir varmış, bir yokmuş masalı!

Mal-mülk de, servet-şöhret de, makam-mevki de dünya gibi yalan!

Peki bizler bir yalan uğruna mı birbirimizi kırıyoruz, eziyo­ruz, sömürüyoruz, kemiriyoruz, incitiyoruz?

 

• • •

 

 Varsayalım bir Kral Hüseyin de siz oldunuz, ne yazar?

 

Kralların midesi sıradan insanların midesinden daha büyük değil ki...

Sonuçta insanlar, ne kadar varlıklı ve kudretli olurlarsa olsun­lar, midenin alabildiği kadarını yiyebiliyorlar.

 

 

Yani herkesin serveti yiyebildiği kadardır. Lokmayı yuttuk­tan sonra zeytin ile havyarın da hiç farkı yoktur.

 

Ayrıca ben, görkemli sarayının yaldızlı salonuna gömülmüş, yahut yüz milyar liralık Rols Roys'u ile mezara konmuş hiç kimse görmedim.

Her şey kabir kapısında bitiyor...

 

Saraylar, köşkler, hanlar, yatlar, lüks otomobiller, uşaklar, hizmetçiler, rütbeler, makamlar, mevkiler, tac-ü taht geride ka­lıyor...

 

 

Herkes ölüm yolculuğuna yapa yalnız çıkıyor...

Sonrası musalla taşma uzanma ile kısa bir niyettir: "Er ki­şi—yahut hatun kişi—niyetine"...

Orada kimseye ayrıcalık yoktur: Hiç bir imam "kral niyeti­ne... kraliçe niyetine" cenaze namazı kıldırmaz.

 

 

Ve mezar: Hatırlayın ki, her kralın, sultanın, imparatorun, padişahın, başkanın, paşanın mutlaka bir yerlerde bir mezarı var.

 

 

Mezar mutlak eşitlik makamı: Hamal da, kral da mezarda eşit şartlarda yatar.

 

Çünkü servet-şöhret, makam-mevki, krallık-sultanlık kabir kapısına kadardır.

 

Yani bütün her şey altmış-yetmiş yılla sınırlı. Ne kadar yaşar­sanız ancak o kadar kralsınız.

 

Ancak yaşadığınız altmış-yetmiş yılın da yarıya yakını uyku­dur. Yani hayatı yasayamadan geçen zamandır...

 

Yirmi küsur yılı, neyin ne olduğunu pek fark edemeden yaşa­nan çocukluk-gençlik dönemidir.

 

Açıkçası ömrün elli-altmış yılı yaşanmadan biter. Geriye on-on beş yıl kadar kalır. Onun bile büyük bir bölümü tekrar yaşa­mayı istemeyeceğimiz sıkıntılarla, dertlerle, çilelerle, yokluklar­la geçer.

 

Bir ömür içinde, insanın yeniden yaşamayı isteyeceği günle­rin sayısı acaba kaçtır?

Evet; bütün bu çabalar, bu kırıp dökmeler, baskılar, ideolojik dayatmalar ve bu koşturmacalar birkaç yıl için:

O birkaç yılı bi­le "adam gibi" yaşayamıyoruz.

 

• • •

"Adam olmak" nedir sahi?..

"Filanca çalıştı-çabaladı, büyük adam oldu" derler. Yani "adam olmak" bizde cebi dolu olmak ya da yüksek bir makam­da bulunmak anlamına geliyor.

Ya "insan" olmanın anlamı?..

 

 

Her para sahibi, her makam mevki sahibi "insan" mı?..

 

Bakın gazetelere: İnsanlıktan çıkmış kaç makam-mevki ve pa­ra sahibi göreceksiniz.

 

Aslında "insanlık" para pulla, makam mevki ile ölçülemez. İslâm tefekküründe, gerçek insan, "kulluk" şuurunda özgürleşmiş kişidir. Ölçü krallık değil, servet-şöhret değil, sadece "takva"dır...

 

Ölçü "Allah'a yakın olma" ölçüsü...

 

Bu anlamda dünyasını küçük bir bohçaya sığdırabilen kişidir "insan"... Ve o kişidir "Büyük Adam".

Tefekkür insanları, dünyalarını bohçalamış, bohçayı koltukla­rının altına sıkıştırmış, tüm fani dünyalarını gittikleri yere kol­tuklarının altında götürmüşler.

 

 

Ne zaman "dünyasını bohçaya sığdıran adam" tipini düşünmeye başlasam, Bediüzzaman Said Nursî gözlerimin önüne ge­lir.

 

Orta yaşı devrik bir çağda sürgüne gönderilirken koltuğunun altında bir bohça vardı: Bir bohçaya bütün maddî dünyasını sığdırmıştı. İçinde yamalı bir cübbe, bir sarık, bir tas, iki çay bardağı, bir tahta kaşık, bir miktar çay, şeker ve bir saat vardı. Öldüğünde bohçadan bunlar çıktı. Ama yaşarken çok zulüm, çok baskı görmüştü... Zindan zindan dolaştırılmıştı...

 

Yıllar boyu bir bohçalık dünyalığının hesabı sorulmuştu on­dan...

 

 

Bir zamanlar bu ülkede, dünyalıklarını dünyalara sığdıramayanlar, dünyalarını bir bohçaya sığdırmış olanlardan hesap so­ruyordu.

 

Dünyalarını bohçaya sığdıranlar, dünyalıklarını dünyaya sığdıramayanlardan daha kolay hesap verirler, Mahkeme-i Kübra' da, Allah'a...

 

Orada, mazlumlar ödüllendirilir, zalimler cezalandırılır. Ba­karsınız mazlum uşak, orada krala kral olmuş...

 

 

Ya zalimler? "Zalimler için yaşasın cehennem!" diyor, Bediüzzaman.

 

Makamı mevkii, serveti-şöhreti, rütbesi kıdemi ne olursa ol­sun, insanoğlu hep âcizdir. Bunu fark etmek için ille de İlâhî bir tokat yememiz ya da Azrail'le burun buruna gelmemiz mi lâzım?

 

Ah gafletimiz: Gafletimiz, aczimizi-fakrımızı düşünmeye fır­sat vermiyor...

 

• • •

 

Sahi, "Her şeyin bir zamanı var" derler...

 

Ölüm zamanı ne zaman?

 

Hangi mevsim, hangi ay, hangi gün, hangi saat?


Yavuz Bahadıroğlu

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Krallar da ölür
« Posted on: 17 Nisan 2024, 00:53:56 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Krallar da ölür rüya tabiri,Krallar da ölür mekke canlı, Krallar da ölür kabe canlı yayın, Krallar da ölür Üç boyutlu kuran oku Krallar da ölür kuran ı kerim, Krallar da ölür peygamber kıssaları,Krallar da ölür ilitam ders soruları, Krallar da ölürönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes