> Forum >  ๑۩۞۩๑ Eğlence Dünyası ๑۩۞۩๑ > Çoçukların Dünyası > Dini Hikayeler > Bu da gecer!...
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bu da gecer!...  (Okunma Sayısı 1486 defa)
16 Haziran 2009, 19:35:00
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 16 Haziran 2009, 19:35:00 »



Mehmet nice zorluklarla büyümüş, delikanlı olmuştu. Evlenecek çağa geldiğini düşünüyordu. Lâkin evlenmek için çaldığı kapılar, hiçbir şeyi olmadığından yüzüne kapanıyordu. Allah’tan ümit kesilmez diyerek pes etmiyor, günaha girmekten korktuğu için evlenmekten de vazgeçmiyordu. Son bir ümitle köyün zengini olarak bilinen ihtiyarın yanına gitti ve içini şöyle döktü:
“Benim hiçbir mal varlığım da, beni himaye edip barındıracak kimse de yok. Bu güne kadar çeşitli işler yaparak Allah’ın yardımıyla geçinmeye çalıştım. Evlenme çağına geldim. Münasip biriyle evlenmek istiyorum. Fakat yoksul ve kimsesiz olduğumu öne sürerek bana kız vermiyorlar. Bir miktar borç verseniz… Sonra ben çalışır size öderim.”

İhtiyar bu saf ve kalbi temiz delikanlıyı dinledikten sonra şöyle der.
“Keşke param olsaydı da sana karşılıksız verseydim evlâdım. Ben köy halkının bildiği kadar zengin değilim. Bir senelik gıda ihtiyacımı karşılayacak kadar tarlam ve ekin zamanı o tarlayı sürmekte kullandığım iki de öküzüm var. Başka da bir şeyim yok.”
Genç Mehmet diretir:
“Öküzlerden birini bana verin, onu satıp parasıyla evleneyim. Ekin zamanına kadar çalışır öderim. Şayet ödeyemezsem öküzden boş kalan yere geçer, boynumda sabanla tarlayı ben sürerim.”
İhtiyar sözlerinde apayrı bir tatlılık sezdiği delikanlıyı kıramaz ve peki deyip öküzün birini verir.
Mehmet artık evlidir. Köyün hem ahlâk hem de güzellik timsali kızlarından biriyle evlenir. Hayatını mutlu ve huzurlu bir şekilde sürdürmekte, bir yandan da ihtiyara olan borcunu ödemek için var gücüyle çalışmaktadır. Ekin vakti gelmiş çatmış Mehmet bir türlü parayı denkleştirememiştir. Verdiği sözü tutmak üzere ihtiyarın yanına gider. İhtiyara:
“Size borcumu ödeyeceğimi aksi halde diğer öküzün yanına geçip tarlayı süreceğimi söylemiştim. Evlilik benim düşündüğüm kadar kolay değilmiş. Ekin vakti gelmesine rağmen parayı biriktiremedim. Buraya sözümü tutmak için geldim.” der.
İhtiyar şaşkın bir şekilde:
“İyi dersin de evlâdım seni sabanda gören köylü ne der? Ben nasıl cevap veririm?”
Mehmet “Siz onların söylediklerine kulak asmayın. Size çıkışan olursa siz “ona sorun” diyerek beni gösterin. Ben cevap veririm.”
“Peki, Sen bilirsin” der ihtiyar.
Mehmet boynunu geçirir sabana başlar tarlayı sürmeye. İhtiyar arkadan sabanı itmekte, öküzle beraber Mehmet de çekmekte ama yanındaki öküzle bir değildir ki Mehmet. Günler geçtikçe boynunda ve omuzlarında yaralar çıkmakta gittikçe zayıflamaktadır. O yine yaratanına devamlı şükürler etmekte “Belâyı veren onu almaya da kadirdir bu da geçer elbet.”diye söylenmektedir.
O sırada yoldan geçmekte olan bir atlı Mehmet’in halini görünce merakını yenemez ve ihtiyarın yanına giderek biraz da kızgın bir şekilde ona:
“Ayıp değil mi Bey Amca utanmıyor musun? Gencecik delikanlıya eziyet ediyorsun. Bu yaptığın insanlığa sığar mı?” diye çıkışır
İhtiyar sesini çıkarmaz ve “Bana bir şey söyleme” der. “Git kendisine sor.”
Mehmet de yolcu olduğu anlaşılan bu adama günah işlemekten korktuğu için evlenmeyi düşündüğünü parası olmadığından kendisine kız verilmediğini, ihtiyardan borç olarak bir öküz alıp sattığını ve o öküz parasıyla evlendiğini, borcunu zamanında ödeyemediği için de sabana kendi isteğiyle geçtiğini anlatır.
Atlı da sevmiştir Mehmet’i. Kuşağındaki keseyi çıkarıp önce ihtiyarın öküz parasını verir. Sonra ona da biraz para verip, o parayla bereketli olması hasebiyle koyun almasını tavsiye eder. O da atlının dediklerini uygular.

Mehmet’in mal varlığı gittikçe artmaktadır. Ovalara sığmayan sürüleriyle, emrindeki hizmetçilerle köyün ağası oluvermiştir biranda ama o hiçbir zaman gurura kapılmıyor, nimeti vereni unutmuyordu. Zekâtını fazlasıyla dağıtıyor, köyün fakirlerini araştırıp geçim sıkıntılarını gideriyordu. Özellikle de kendi geçmişini unutmuyor, evlenecek yaşa gelip de evlenemeyenlere yardım ediyordu.

İki de erkek çocuğu olmuştu. Her şey verilmişti kendisine. Servet, şöhret, sıhhat ve iki çocukla süslenen huzurlu bir aile… Seneler sonra yine aynı köyden geçmekte olan o atlı bu kez Mehmet’i o zenginlikle görünce kendisine: “Bakıyorum da hiçbir sıkıntın kalmamış. Bundan sonra rahat bir ömür sürersin” der. Mehmet de “şükürler olsun hiçbir sıkıntım yok ama sen yinede öyle deme. Bunları veren Allah elbette almaya da kadirdir. Buda geçer” diye cevap verir. Mehmet’in cevabı atlıyı şaşırtmıştır. Yine de sesini çıkartmadan atını dizginleyip uzaklaşır.
Aradan fazla bir zaman geçmemişti ki büyük bir afetin ortasında kaldı. Bir yandan fırtına bir yandan fırtınayla beraber azgınlaşan seller bütün malını yutup götürmüştü. Elinde avucunda ne varsa akan sele kaptırmıştı. Geriye sadece eşeği kalmıştı. O yine devamlı dua ediyor kendi ve ailesinin canına zarar gelmediği için yaratanına şükrediyordu. Köy ağası Mehmet afetten köyün en fakiri olarak çıkmıştı. Hanımına şöyle dert yanıyordu: “Hanım biz köyün en zenginiyken şimdi en fakiri olduk. Sadaka ve zekât dağıtırken muhtaç duruma düştük. Ben artık bu köyde kalamam. Uzak bir köye gidip oraya yerleşelim. Rızkımızı başka yerlerde arayalım.”
İki çocuğunu eşeğe bindirip kendisi de hanımıyla beraber yola koyulur. Köy köy kasaba kasaba iş aramaya başlarlar. Uğradıkları köylerden birinde çoban aradıklarını ancak köyün dışındaki kulübeden başka kalacakları yerleri olmadığını söylerler. Mehmet de kabul edip işe başlar. İlk önce kulübeyi tamir edip güzelce temizler sonra da vakit kaybetmeden işe başlar.

Mehmet dürüstlüğüyle ve işine olan bağlılığıyla burada da kendini köylüye sevdirir. Köylü başı her derde girdiğinde Mehmet’e koşar canı sıkıldığında Mehmet’e koşar, emanet bırakacak biri mi lâzım akla ilk gelen Mehmet’tir. Kısacası köylü her işini Mehmet’e yaptırmaya alışmıştır.

O günlerde yabancı olduğu anlaşılan bir adam köye gelir. Köylüye elbisesinin yırtıldığını diktirmek için usta bir terzi aradığını söyler. Onlar da kendilerinin pek beceremediğini ancak köyün dışındaki kulübede oturan Mehmet’in hanımının iyi terzi olduğunu söylerler. Yabancı eve geldiğinde Mehmet evde yoktur Mehmet’in hanımı yabancının elbisesini güzelce diker temizler. O da teşekkür ederek oradan ayrılır, ama yolda kalbine kötülük dolar. Şeytana uyup geri döner Mehmet’in hanımına: “Yolda Mehmet’e rastladım çok zor durumda sürüsüne kurtlar musallat oldu yardıma gitmeliyiz.”der. Hanım da yabancının sözüne inanır çocuklarını evde bırakıp aceleyle kocasına yardıma koşar atının terkisine binip gözden kaybolur. Mehmet döndüğünde çocuklar babalarına: “Bir adam geldi. Önce elbisesini diktirip gitti sonra tekrar gelip senin sürülerine kurtların saldırdığını aceleyle annemi çağırdığını söyledi ve annemizi alıp gitti. Mehmet’in başı ellerinin arasındadır çocuklarına: “Yavrularım adam annenizi kaçırmış. Benim başıma hiçbir belâ gelmedi. Adam yalan söylemiş annenizi kandırmış.” Çaresiz bir şekilde köylüye mallarını tek tek teslim eder. Hepsiyle helâlleşir ve oradan ayrılır. Bu sefer de köy köy, kasaba kasaba hanımını arar, ama o bu kadar sıkıntıya rağmen yine de Allah’a şükredip ondan yardım istemekte ve derdi veren Allah dermanını da verir elbet bu da geçer” der.

Böylece dolaşırlarken bir nehrin kenarına varırlar. Karşı yakasına geçeceklerdir, ama nehir azgın bir şekilde akmakta, yol vermemektedir. Mehmet ilk önce büyük oğlunu karşıya geçirir orada bırakır ve döner küçük oğluyla eşeğini alır. Nehrin ortasına varmıştı ki gözlerine inanamaz. Bir kurt oğlunu kaçırmaktadır. Telâşla büyük oğlumu kurtarayım derken küçük oğlunu da nehrin ortasında bırakır. Nehrin azgın suları oğulcağızını alıp götürür. Mehmet öylece kalakalır bir oğlunu kurda bir oğlunu da nehrin azgın sularına kaptırmıştır. Çaresiz bir şekilde dolaşmaya başlar. Bir umutla karısını ve çocuklarını arar durur. Böylece seneler geçer. Mehmet yaşlanmaya başladığını hisseder. Saçına sakalına aklar düşmeye başlamıştır. O geçirdiği uzun yıllar, o gezdiği şehirler, beldeler, ülkeler kendisini bir hayli yıpratmıştır. Mehmet yine de azminden bir şey kaybetmiyor, karısını ve çocuklarını bulma ümidini yitirmiyordu.

Bir gün uğradığı şehirlerden birinin girişinde büyük bir kalabalık görür. Neler olduğunu anlamak için kalabalığa yaklaşır. Bu sırada bir ak güvercin gelip Mehmet’in omzuna konar. Kalabalıktan uğultular yükselmeye başlamıştır. Kendi aralarında;

“Bu da kim böyle? Saçı sakalı birbirine karışmış, elbiseleri yırtık pırtık, hali perişan. Bu olmaz bir daha deneyelim” derler. Mehmet'in omzundan kuşu alıp tekrar uçururlar. Kuş döner dolaşır yine Mehmet’in omzuna konar bir daha denerler yine Mehmet’in omzunda. Meğer o günlerde ülkenin kralı ölmüş. Halk da adet olduğu üzere beyaz bir güvercin uçurur güvercin kime konarsa kral o olurmuş. Talih kuşu bu sefer Mehmet'i bulmuş. Mehmet ülkeye kral olmuş.

Mehmet kral oldum diye hemen yan gelip yatmaz. “Mademki halk bana bu görevi verdi en iyi şekilde yapmam lâzım” der. Her gece vezirleri ve diğer devlet erkânını çağırıp toplantılar yapar. Halkın arasına karışıp dertlerini dinler ve böylece devleti âdil bir idare ile yönetmeye başlar. Halk yeni kralını çok sevmiştir. Böyle birden bire çıkıp gelen biri nasıl olur da devleti böyle güzel yönetebilir. Onun Allah tarafından gönderilen bir melek olduğuna dahi inananlar vardır.

Mehmet gece yaptığı toplantıların birinde baş vezirini göremez. Ertesi sabah veziri çağırıp toplantıya neden katılmadığını sorar. Vezir de “Efendim benim ev biraz şehrin dışında, eşim de yalnız olduğu için geceleri onu tek başına bırakıp gelemiyorum,. Onun için sizden gece toplantılarından affımı istiyorum.”der. Mehmet izin vermez. “Toplantıların faideli geçebilmesi için senin de katılman lâzım. Ne olursa olsun bu toplantılara katılacaksın. Eğer eşinin başına bir şey gelmesinden korkuyorsan evinin kapısına iki nöbetçi bırak.” der. İşte Mehmet devleti böyle id...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bu da gecer!...
« Posted on: 16 Nisan 2024, 22:20:36 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bu da gecer!... rüya tabiri,Bu da gecer!... mekke canlı, Bu da gecer!... kabe canlı yayın, Bu da gecer!... Üç boyutlu kuran oku Bu da gecer!... kuran ı kerim, Bu da gecer!... peygamber kıssaları,Bu da gecer!... ilitam ders soruları, Bu da gecer!...önlisans arapça,
Logged
26 Ocak 2011, 17:00:45
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 26 Ocak 2011, 17:00:45 »

Ölüm herkese bir defa gelir ama geçmez!
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes