๑۩۞۩๑ Eğlence Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dini Hikayeler => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 03 Ağustos 2010, 11:07:11



Konu Başlığı: Bana İki Dirhem Kim Borç Verir?
Gönderen: Eflaki üzerinde 03 Ağustos 2010, 11:07:11
Bana İki Dirhem Kim Borç Verir?

Bize bildirilmişdir ki, emîr-ül mü'minîn HzÖmer (ra) Îrânı vilâyetini feth etdi Deveden, atdan ve dirhemden ve koyundan ve sığırdan ve köle ve câriyeden çok mal ve ganîmet getirdiler Emîr-ül mü'minîn bütün o ganîmeti taksîm etdi Kendisine aslâ birşey alıkoymadı Se'âdethânelerine gece vakti geldiler
Ev ehli dediler ki,
-Niçin bizim için iki dirhem getirmedin Yimek için, bu gece evde hiç ta'âm yokdur
Hazret-i Ömer buyurdu,
-Ey hâtun! Korkdum o tâifeden olmakdan ki, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri kelâmı mecîdinde buyurur:

( Dünyâ hayâtında güzel ni'metleri yiyerek, iyi işlerinizin sevâbını giderdiniz Onlar ile istimtâ' edip, fâidelendiniz, yeryüzünde kibrlenip, günâh işlediniz Bugün şiddetli azâb ile cezâlanacaksınız) [Ahkâf,20] Yine korkdum o kimselerden de olurum diye (Dünyâya mağrûr olup, aldandılar) ve Hak sübhânehü ve teâlâ buyurmuşdur: (Sizi dünyâ hayâtı aldatmasın) ve de kıyâmet günü, Resûlullah (sav) hazretlerinden uzak kalmakdan korkdum, buyurmuşlardır Resûlullah, (Ey Allahım! Beni miskîn yaşat Miskîn olarak öldür Kıyâmet günü miskîn olduğum hâlde, miskînler zümresi ile haşr eyle) buyururdu

Ondan sonra Ömer (ra) bakdı ki, evde yiyecek yok Dışarı çıkdı Mescide varıp, minbere çıkdı Yüksek sesle (Essalât) deyip, hutbeye başladı Hutbede dedi ki,
-Ey insanlar, kıyâmet korkusu olmasa idi, bu korkduğunuz işlerden başka işler olurdu Velâkin, kıyâmet korkusu bizi geri çekdi Hevâmıza tâbi' olmadık Sonra buyurdu: Bana iki dirhem kim borç verir Tâ ki bu gecenin ihtiyâcını göreyim ki, benim evimde bu gece yiyecek bir nesne yokdur
Eshâb-ı güzîn (r ecma'în) bunu işitdiler Çok ağladılar Sonra Abdürrahmân bin Avf (ra) kalkıp, iki dirhem verdi


Kaynak: Menakıb-ı Çihar Yar-ı Güzin

--------------------------------------------------------------------------------

Nil Nehrinin Taşınması


Mısır, Hz Ömer ra'ın halifeliği zamanında fethedilmişti Mısır'ı fetheden komutan ise Hz Amr b As ra idi Fetihten sonra Mısırlılar, Amr b As ra'a gelerek bir adetlerini anlattılar:
- Ey komutan, adetlerimize göre Haziran ayını oniki gece geçince, bakire bir kızı güzelce süsleyip giyindiririz Sonra Nil nehrine atarız Böyle yaptığımız zaman Nil nehri taşıp, çevresini suluyor
Amr b As ra Mısırlılara dedi ki:
- Böyle bir işin İslâm'da yeri yoktur İslâm geçmişteki kötü adetleri kaldırmıştır
O yılın Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında Nil nehrinde hiç kabarma ve taşma görülmedi Nil nehri mevsiminde taşmayınca, kuraklık başladı Halk göç etmeye hazırlandı
Amr b As ra durumu bir mektupla halifeye bildirdi Hz Ömer ra, Hz Amr'a gönderdiği cevabında şunları yazdı:
- Şüphesiz ki sen doğrusunu yapmışsın Elbette İslâm, geçmiş kötü adetleri kaldırmıştır Sana mektubun arasında ayrıca bir pusula gönderiyorum Bu pusulayı Nil nehrine at
Hz Amr b As ra, pusulayı okudu Şöyle yazıyordu:
'Allah'ın kulu ve müminlerin emiri Ömer'den Mısır Nil'ine Eğer sen kendiliğinden akmakta idiysen, şimdi de akmayıver! Fakat bir ve kudret sahibi Allah'ın emriyle akıyor idiysen, Allahu Tealâ'dan dileriz ki, seni akıtıp taşırsın'
Hz Amr ra pusulayı Nil nehrine attı Bir sabah nehrin yedi-sekiz metre kadar yükselerek taştığını gördüler
O günden sonra Nil'in bu hareketi, günümüze dek sürüp gelmiştir

--------------------------------------------------------------------------------
Nuşirevan'ın Adaleti
Hazreti Ömer ve Sa'd İbni Vakkas Hazretleri, İran'a at satmaya gitmişlerdi İran'a vardıkları zaman şehrin girişinde cirit oynayan bir kısım genç görüp seyre daldılar Bir ara yabancıların kendilerini seyretmekte olduğunun farkına farkına varan gençlerden birisi yanlarına gelip "Bedeviler" gibi sözlerle hakaret ettikten sonra, satmak için getirdikleri ve üzerine bindikleri Arap atlarını ellerinden zorla aldılar

Hazreti Ömer ve Sa'd ibni Ebi Vakkas Hazretleri ticaret maksadıyla geldikleri şehre meyüs ve mükedder vaziyette girdiler Yanlarında yiyecek bir şeyleri olmadığı gibi paraları da kalmamıştı Aç susuz akşam olmasını beklediler Akşam olunca da bir hana vardılar Kapıdan girer girmez hancı, misafirlerin yabancı olduğunu ve üzüntülü olduklarını anladı Neden üzüntülü olduklarını sordu Hazreti Ömer daha üzüntülü görünüyordu O hiç konuşmadı İbni Vakkas Hazretleri ise başından geçenleri hancıya dert yanarak anlattı Hancı misafirlerini dinledikten sonra:
- Siz kederlenmeyin, bizim hükümdarımız son derece âdildir Ya atlarınızı buldurur, yahut bedelini tazmin eder Sizin anlattığınıza göre elinizden atları alan hükümdarın kendi oğludur Ama o mutlaka bu meseleyi halleder, diyerek teselli verdikten sonra:
-Her sabah hükümdarımız pazar yerinde halkın önünden geçer ve halk ona dert ve dileklerini bildirirler O da ne icab ediyorsa hemen yapar Siz sabahleyin hemen pazar yerine gidin vaziyeti anlatın dedi
Sabah, Hazreti Ömer ve arkadaşı pazar yerine çıkıp hükümdarı beklemeye başladılar Biraz sonra hükümdar yanında tercümanları olduğu halde geldi Herkes nesi varsa açık açık söylüyor o da gerekeni hemen orada yapıyor veya yapılmasını emrediyordu Sıra Hz Ömer ve İbni Vakkas'a geldi Onlarda başlarından geçenleri anlattılar, atlarının bulunup geri veilmesini dilediler
Hükümdar bunları dinleyince yüzü çok asıldı ve üzüntülü olduğu her halinden belli idi Bir kese altın verdi ve atlarının da bulunacağını söyledi Hükümdar tercüman vasıtası ile konuşuyordu, tercüman ise atı alanların hükümdarın oğlu olduğunu söylememişti Hazreti Ömer ve Ebû Vakkas Hazretleri yine akşam kaldıkları hana geldiler Bu sefer yanlarında paraları da vardı, karınları da toktu Hancının parasını verdiler, o gece de orada kalıp sabahleyin yola çıkmayı düşünüyorlardı Hancı ne olduğunu sordu Onlar hükümdarla görüştüklerini ve atları bulacağını söylediler, dedi
Hancı birden öfkelendi ve :
-Demek kendi oğlu olduğu zaman iş değişiyor, dedi
Sabah oldu bu sefer hükümdarın karşısına hancı çıkıp:
-Hükümdarım, suçu işleyen başkası olur ceza verirler de, sizin oğlunuz olursa cezasız kalır öyle mi? dedi
Nuşirevan bunu duyunca rengi değişti ve çok sinirli olduğu besbelli idi:
-At sahipleri yarın şehir terketsinler Fakat biri şehrin kuzey, biri güney kapısından çıksın dedi
Sabah oldu ve atların değerinden fazla para verdi Hazreti Ömer ve Ebû Vakkas Hazretleri şehri terkediyorlardı Bir de ne görsünler, şehrin bir kapısına atı alan genç, diğer kapısına ise hükümdara yanlış bilgi veren tercüman asılmışlar ve ölmüşler bile
Fakat ne yazıktır ki, adaletiyle meşhur bu hükümdara iman nasip olmamış ve Efendimiz (sav) imansız gittiklerine teessüf ettiği isimler arasında bunu da symıştır
Aradan zaman geçti, Hazreti Ömer Halife-i İslâm , Sa'd ibni Ebi Vakkas ise Mısır valisi oldu Mısır'i İslamlaştırma ameliyesinde bir de cami yapılacaktı Bu camiye en müsait yer ise bir yahudinin yeri idi Mısır valisi yahudinin yerine cami yapımına başladı Yahudi çaresiz bir şekilde düşünürken müslümanlardan bir zat:
-Nedir senin bu halin? diye sordu
O:
-Bir evim vardı, başka bir şeyim yoktu Vali şimdi oraya cami yapıyor Ben ne yapabilirim? Şimdi açıkta kaldım, dedi
Müslüman ona:
-Sen git Medine'ye Orada Halife Ömer vardır Derdinei ona anlat Senin derdine mutlaka çare bulur, dedi
Yahudi daha islamiyetin nasıl bir din olduğunu bilmiyordu Medine'ye vardı Halife'yi sordu, bahçede olduğunu söylediler Gitti Bahçeyi buldu Baktı ki, oarad bir adam çalışıyorYanına yaklaşıp:
-Ben Halife Ömer'le görüşmek istiyorum, dedi
Ona göre hükümdarın tarlada ne işi vardı Karşısındaki:
-Derdini anlat! Ömer benim, dedi
Yahudi derdini anlatıp, bir çare bulunmasını söyleyince Hazreti Ömer, öfkelibir şekilde , bir kemiğin üzerine bir şeyler yazıp adamın eline verdi:
-Götür bunu valiye ver, dedi
Yahudi bu yazışmadan pek bir şey anlamamıştı Bundan bir şey çıkmaz, diyordu kendi kendine
Mısır'a gelip kemiği Sa'd ibni Ebi Vakkas'a verince, vali çok korkmuştu Hemen evi eskisinden daha güzel bir şekilde tamir etti ve yahudiye verdi Hemde memnun etmek için bir miktar yardımda bulundu Hazreti Ömer'in gönderdiği kemiğin üzerinde sadece şu iki kelime yazılı idi:
-Ben Nuşirevan'dan daha adilim!


--------------------------------------------------------------------------------
Ona dün Ömer derler idi

Bir gün HzÖmer (ra) Medîne-i münevverede gidiyordu Bir ihtiyâr kadın yol kenârında durmuş idi Bir başka kadın ona dedi ki,
-İçeri gir, emîr-ül mü'minîn Ömer gidiyor
Acûze (ihtiyâr) kadın, başını dışarı çıkarıp dedi ki,
-Kimdir, emîr-ül mü'minîn
-Bir merd idi ki, ona dün Ömer derler idi Bu gün emîr-ül mü'minîn mi oldu?
Ömer (ra) hazretleri o sözü işitdi Geri döndü, dedi ki,
-Ömeri Ömere gösteren o kadın kimdir Ömerin kendini tanımasına, anlamasına sebeb oldu Ondan sonra hergün o ihtiyâr kadının kapısına gelirdi ve derdi ki,
-Atılacak çöpün var ise atayım, hizmetin var ise göreyim Destin boş ise ver, su getireyim Zîrâ Ömeri senden gayri kimse tanımadı

Kaynak: Menakıb-ı Çihar Yar-ı Güzin

--------------------------------------------------------------------------------
Ölüsüne yirmi değnek vurun ki



Medîne ehâlisi anlaşarak bir yere toplandılar Ömer (ra) hazretlerinin adâletini tecrübe etmek için anlaşdılar Aralarından bir yehûdî çıkdı
-Ben sizin müşkilinizi hâl etmeğe muktedirim, dedi
Onlar da buna ba'zı va'dlerde bulundular
Hz Ömerin bir oğlu var idi Bedenen çok za'îf kalmışdı O yehûdî, kendisini hekîm tanıtıp, Hz Ömerin (ra) oğlunun yanına vardı Hâlini ve hâtırını sordu O da, za'îfliğinden bir mikdâr hikâye yolu ile şikâyet etdi Mel'ûn yehûdî tebessüm ederek, bunun ilâcı kolaydır, dedi Bu da ilâcını istedi Zîrâ kalblerinde kin ve hîle yokdu Yehûdî, önüne düşüp, odasına götürdü Sonra bir sürâhî şerâb doldurup, şerbetdir diye önüne koydu Bu senin derdine devâdır Bunu içdiğin gibi sıhhat bulursun, dedi O da sözünü hakîkat zan edip, şerâb ne olduğunu görmediği için, o sürâhîdeki şerâbı içip, serhoş oldu O yehûdînin güzel bir kızı vardı O kızı arz eyledi Şerâbın te'sîri ile serhoş olduğundan, kıza sâhib oldu Bir zemândan sonra ayılıp, aklı başına geldikde, yapdığı işlere pişmân oldu Nedâmet ile tevbe ve istigfâr edip, evlerine geldi Hikmet-i rabbânî, o kız hâmile olup, çocuk doğdu Sonra, mel'ûn yehûdî, bir çok yehûdîyi ve o çocuğu yanına alıp, Ömer (ra) hazretlerinin yanına getirdiler
Dediler ki,
-Yâ halîfe, senin oğlun, bizim kızımıza zorlıyarak sâhib olup, bu çocuk hâsıl oldu Biz bunu beslemeğe mecbûr değiliz
Hz Ömer (ra) bunu görünce, mubârek gönülleri perîşân olup, oğlunu çağırdı ve bu durumu sordu Oğlu da meydâna gelen hâdiseyi anlatdı Hz Ömer (ra) o ma'sûma beyt-ül-mâldan nafaka ta'yîn eyledi Sonra oğlunu aşağı alıp, dînin emri olan sopayı vurdurmağa başladı Sopa sayısı kırk olduğu zemân, Eshâb-ı güzîn, Ömer (ra) hazretlerinin yanına gelip, ricâ etdiler
-Yâ halîfe, oğlunuz hastadır, bu şekildeki sopaya tehammül edemez İhsân eyle, bunun suçunu bize bağışla Zîrâ sesi, Resûlullah (sav)hazretlerinin sesine benzerdi Eshâb-ı güzîn bunu, Ravda-i Mutahharaya götürüp, yüksek ses ile Kur'ân-ı azîmüşşânı okutup, kendileri dışarıdan dinlerler idi Hz Habîbullahın hasretinden ciğerlerini dağlarlar idi Lutf eyle, sesi hurmeti için suçunu afv eyle diye, ne şeklde söylediler ise, iltifât eylemedi
-Allahü teâlânın hakkında hâtır olmaz Âhıretde çekmekden, dünyâda cezâsını bulmak iyidir, buyurdular
Altmış değnek oldukda, babasına çağırdı ki,
-Yâ baba, bir ân mehil ver ki, azîz annemin yüzünü göreyim, halâllik dileyeyim
İltifât eylemeyip, yetmiş sopa oldukda, çağırıp,
-Yâ baba, işte ben ölüyorum Mubârek yüzünü bana göster, görün ki, hasret gitmiyeyim, dedi Hz Ömer (ra) mubârek yüzünü çevirip, gösterdi
Sopa sayısı seksen oldukda rûhunu teslîm etdi Hz Ömere öldüğünü bildirdiler
Buyurdu ki,
-Ölüsüne yirmi değnek vurun ki, Hak emri yerini bulsun
Ondan sonra da yirmi değnek vurdular Yüz temâm oldu Sonra techîz ve tekfîni yapıp, götürüp defn eylediler
Sonra Hz Ömer (ra), acabâ babalık hakkını yerine getirip, seni kurtardım mı Allahü teâlânın huzûrunda hâlin nasıl oldu diye ağladı O gece Eshâbdan birisi onu rü'yâda gördü Sultân-ı kâinât (sav) hazretlerinin huzûr-u şerîfinde oturup, zevk ve sefâ ederdi Bu sahâbîyi gördüğü gibi, kalkıp, güle-güle yanına geldi
Dedi ki,
-Allahü teâlâ babamdan râzı olsun ki, atalık hakkını yerine getirdi Allahü teâlâya hamd olsun ki, devâmlı Fahr-i âlem (sav) hazretlerinin hizmet-i şerîflerinde olup, bir ân ayrılmıyorum Dünyâ kahrından kurtulup, zevk ve safâ içine düşdüm Ertesi günü o sahâbî gelip, rü'yâda gördüğü hâli, Hz Ömere anlatdı Hz Ömer (ra) ağlamağı bırakıp, Allahü teâlânın inâyetine şükr secdesi eyledi 
Kaynak: Menakıb-i Çihar Yar-i Güzin


--------------------------------------------------------------------------------


Ömer'e Gelin Olmak

Ömer (ra) bir gece Medîne-i münevverede geziyordu Bir kadın evi içinde kızına dedi ki,
-Kızım bir mikdâr su getir, südün içine kat
Kızı dedi ki,
-Emîr-ül mü'minîn nidâ etdirmedi mi bugünden sonra, süde su katmayınız
Kadın dedi ki,
-O şimdi burada değildir
Kız dedi,
-Ömer burada değil ise, Rabbi buradadır, O görüyor
Ömer (ra) hazretleri onun sözünü işitdi Evi nişân etdi Geldi, oğluna dedi ki,
-Senin için bir kız buldum Onu sana alayım
Ertesi gün o kadının kapısına geldi Dedi ki,
-Kızını benim oğluma ver
Kadın dedi ki,
-Bende o cür'et yokdur ki, bunu kalbimden geçireyim
Ömer (ra) buyurdu:
-Ben o kızdan işitdim söylediği o sözü ki, hoşuma gitdi
O kızı kendi oğlu Âsım hazretlerine aldı Abdül'azîz o kızın evlâdından oldu Abdül'azîzden emîr-ül mü'minîn Ömer bin Abdül'azîz hazretleri vücûda geldi Onun hilâfeti zemânında kurt koyun ile gezerdi

Kaynak: Menakıb-ı Çihar Yar-ı Güzin

--------------------------------------------------------------------------------
Ömer'e Neden Faruk Denildi

Bir münâfık ile bir yehûdî, bir husûsda anlaşamadı Yehûdî da'vâyı hâlletmek için, Sultân-ı Enbiyâ hazretlerinin meclis-i şerîflerine gelmek istedi Münâfık da yehûdîlerin re'îsi Ka'b bin Eşrefe gitmek istedi Sonunda, Resûlullahın (sav) katına geldiler Da'vâyı yehûdîye hükm buyurdular Münâfık o hükme râzı olmayıp, hazret-i Ömerin (ra) huzûruna d'vâyı halletmesi için geldiler Yehûdî, mâcerâ ve da'vâyı hazret-i Resûlullahın huzûruna varıp, Resûlullah hazretlerinin kendisine hükm eylediğini, münâfıkın ise buna râzı olmadığını anlatdı Hazret-i Ömer (ra) o münâfıkdan, anlaşmazlığı süâl buyurdular ki,
- Bu yehûdînin anlatdığı gibi midir
Münâfık,
- Evet, öyledir Ammâ ben Peygamberin hükmüne râzı olmayıp, geldim ki, sen hükm edesin, dedi
Hazret-i Ömer (ra) buyurdu:
- Siz yerinizde durunuz Gelip, sizin için hükm edeceğim
Varıp, evlerinden kılıncını aldı Geldi ve münâfıkın boynunu vurdu Buyurdu ki:
- Allahü teâlânın ve Resûlünün hükmüne râzı olmıyan kimseye ben böyle hükm eylerim

O vakt, Cebrâîl aleyhissalâtü vesselâm âyet ile gelip, hazret-i Ömere (ra) hak ile bâtıl arasını ayırt etdi demek olan Fârûk lakabı verildi
Âyet-i kerîme budur:

(Şu kimseleri görmezmisin, sana ve senden öncekilere indirilen kitâblara inandıklarını zan ederler Muhâkeme olunmak için tâgûta gitmek isterler)

--------------------------------------------------------------------------------
Ömer'in Müslüman Oluşu


Rivâyet edilir ki, bir perşembe gecesi, Habîb-i ekrem(sav), Ömer (ra) hakkında düâ etdi Düâsı kabûl oldu Buyurdular ki,
- Yâ Rabbî! Şu iki kişiden hangisi sana sevgili ise dîn-i islâmı onun ile azîz eyle Ömer bin Hattâb veyâ Amr bin Hişâm
Ertesi gün, Kureyşin büyükleri Haremde toplandılar
- İşbu Ebû Tâlibin yetîmi Muhammed Mustafâ (sav) zuhûr edip, âbâ ve ecdâdımızın dînini ibtâl etdi Putlarımız için, fâide ve zarar vermez diye kötüledi Gayretine dokunmuyor mu ki, yâ Ömer, bu denli kudret ve heybetin, izzet ve satvetin var iken, putlara yardım etmeyi, onu öldürmeği düşünmüyor musun, diye tahrîk etdiler
Hazret-i Ömerin câhiliyye damarı kalkdı Sonu kötü olan bir gayretle, kılıncını takındı Resûlullah (sav) hazretlerini öldürmeğe giderken, Benî Zühreden Nu'aym (ra) hazretlerine rastladı
- Yâ Ömer, nereye gidersin dedikde, cevâb verip,
- Şu Kureyşin büyüklerine ahmak diyen ve putlarımıza bâtıl diyen, Muhammedi katl etmeğe gidiyorum, dedi
Nu'aym (ra) dedi ki,
- Yâ Ömer! Hayret edilecek bir işe yeltenirsin Başa çıkamıyacağın sevdâya düşmüşsün Eğer bu işi başarırsan, Benî Hâşim ve Benî Zühre seni sağ koyacaklarını mı sanıyorsun Yürü var, işine git, deyince,
Ömer (ra) dedi ki,
- Yâ Nu'aym! Yoksa sende mi, Muhammedin dînine girdin Eğer öyle ise, evvelâ seni katl edeyim
Nu'aym hazretleri dedi:
- Muhammedin dînine sâdece ben mi girdim, sanırsın Kız kardeşin ve enişten de girmişlerdir
Ömer, bu haberi işitince, gadabı dahâ fazla olup, nereden ma'lûm onların müslimân oldukları, dedi
Nu'aym dedi:
- Eğer inanmaz isen, kız kardeşinin evine var Bir koyunu kendi elin ile boğazla, pişirsinler Onlar senin boğazladığın koyunu yimezler ise, o zemân bilmiş olasın ki, onlar islâm dînine girmişlerdir

Hazret-i Ömer (ra) o tehevvür ile gidip, kapılarına vardı İçeriden kulağına bir ses geldi Dikkat ile dinledi Anladı ki, okudukları kelâm, hiç insan sözüne benzemez Meğer o vakt Tâhâ sûresi nâzil olup; hazret-i Fahr-i kâinât aleyhi efdalüttehıyyât, muhâcirînden Habbâbı (ra) onlara göndermişdi Onlara, o sûrenin âyetlerini ta'lîm ediyordu O vakt, bunlar hazret-i Ömerin korkusundan, kapıyı bağlamışlardı Ta'lîm ile meşgûl iken, hazret-i Ömer kapı ardından dinledi Dinledikçe, istidâdlı kalblerine, ezelî olan kelâmın rahmânî nûrları gelmeğe başlayıp, şeytânî küfr zulmeti mahv olmağa başladı Sabr etmeğe mecâli kalmayıp, kapıya eli ile vurdu Kapı bağlanmış idi Dikkat kesildikleri gibi, içeride olanlar, korkularından susdular Habbâbı (ra) gizlediler Sûre-i kerîmeyi saklayıp, kapıya bakdılar ki, gelen hazret-i Ömerdir (ra) Kılıncı yanında, heybetle ve satvetle gelmiş ki, yüzlerine bakmaz Kız kardeşi,

- Hoş geldiniz deyip, içeri alıp, oturdular
Gelmelerinden dolayı, yiyecek tedârik edip, koyun getirdiler Hazret-i Ömer (ra) kalkıp, kendi boğazladı Pişirdiler Hazret-i Ömer, ezelî kelâmın te'sîrinden mest olmuş, ne konuşmağa mecâli ve ne oturmağa sabrı ve karârı var idi Ne hâl ise, taâmı pişirip, ortaya getirdiler Hazret-i Ömer dedi, gelin berâber yiyelim Her biri bir özr behâne edip, yimediler Kendileri de birkaç lokma aldılar Dîn-i islâma girdiklerini tahkîk edip, hayreti de çoğaldı Taâmı [yiyeceği] kaldırdıkdan sonra, süâl buyurdular ki;

- Okuduğunuz ne idi
Onlar okuduklarını inkâr eylediler Korkularından konuşmağa başladılar
Hazret-i Ömer (ra) buyurdular ki,

- Bilmiş olunuz ki, ben Kureyş arasında kılınç bağlayıp, o da'vâ ile geldim ki, varıp, Muhammedi katl edeyim Yolda gelirken, sizin de Muhammedül-emînin dînine girdiğinizi işitdim Geldim ki, evvelâ sizi katl edeyim Sonra Muhammedi katl edeyim Lâkin, kapıya geldim Kulağıma bir ses geldi Dinledikce o kelâmın lezzeti bir hâl verdi ki, o kötü fikr benden gidip, kalbime şevk ve muhabbet dolup, beni tedirgin eyledi Elbette inkâra mecâl vermeyip, getirin okuduğunuzu, dinleyelim, dedi

Kız kardeşi ve eniştesi, bu sözü işitdiklerinde, sevindiler Kalbi islâm tarafına meyl etmişdir diyerek, dediler ki,

- Okuduğumuz, Allahü teâlânın ezelî olan kelâmıdır Hak Sübhânehü ve teâlâ, hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm vâsıtası ile, Resûl-i ekrem (sav) hazretlerine inzâl eylemişdir [indirmişdir] İşitmek murâdın ise [dinlemek istersen], evvelâ gusl eyle Ondan sonra okuyalım, göresin

Hazret-i Ömer (ra) kalkıp, huzûr-ı kalb ile, gusl edip, gelip, kıbleye dönüp oturdu Kız kardeşi kalkıp, ta'zîm ve tekrîm ile, sûre-i şerîfi eline alıp, (Bismillahirrahmânirrahîm) (Tâhâ ) diye okumağa başladı Nazm-ı şerîfin fesâhat ve belâgatinden, kalbi çok yumuşadı (Ben o Allahım ki, benden başka ibâdete müstehak ilâh yokdur O hâlde yalnız bana ibâdet et ve beni hâtırlaman için nemâz kıl) meâlindeki Tâhâ sûresinin 14cü âyetine gelince, Kur'ân-ı kerîmin nûru kalbine nûrâniyyet verip, Kur'ânın eseri açığa çıkıp, küfr ve şekâvet zulmeti gitmeğe başladı Dedi ki, beni, iki cihânın fahri, Muhammed Mustafâ (sav) hazretlerinin huzûruna ulaşdırın O sırada Habbâb bin Erat, perde arasından dışarı çıkıp, dedi ki,

- Yâ Ömer, müjdeler olsun sana ki, Allahü teâlâya, Resûlullah (sav) hazretlerinin etdiği düâsı, senin hakkında, kabûl oldu Allahü teâlâya hamd olsun

Sevinerek, önüne düşüp, hazret-i Sultân-ı Enbiyânın olduğu eve götürdü Bütün Eshâb-ı güzîn 'rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma'în', hazret-i Ömerin geldiğini görünce, hazret-i Fahr-i kâinâta haber verdiler

- Bırakın gelsin Başında devlet var ise îmâna gelir, buyurdu Hazret-i Ömer (ra) hazret-i Peygamberin (sav) mubârek nûr cemâlini müşâhede ile müşerref oldu
Resûl-i ekrem hazretleri buyurdular ki,
- Yâ Ömer, dahâ küfr ve şekâvetden vazgeçmek yok mu?
Hazret-i Ömer, Peygamberin mubârek cemâline nazar edip, kelâmını duyup, nazarlarına kavuşunca, hemen karârsız kalmayıp, yüksek dergâhlarına yüz sürüp, sonra,
- Yâ Resûlallah, hiç şek ve şübhe kalmadı Hak Peygambersin Bana îmânı arz eyle, dedi

(Eşhedü en lâ ilâhe illallah Ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlüh) deyip, şecere-i îmânı [îmân ağacını] temîz kalbine dikdi Cümle Eshâb-ı güzîn tekbîr getirip, sürûr-ı kalb ile, hazret-i Ömer ile müsâfeha ve muanaka [birbiri ile kucaklaşma, boynuna sarılma] eylediler Allahü teâlâ hazretlerine hamd ve senâ eylediler Resûlullah (sav) buyurdu;

- Su getirdiler Hazret-i Ömer (ra) temizlenip, gusl eyledi Ona Kur'ân ta'lîm buyurdular Kalbini îmân nûru ile doldurdular Nemâzı ve diğer dîni erkânı ta'lîm eyledi Hazret-i Ömer onları gördü ki, mağara gibi gizli bir yerde dururlar

Dedi ki,
- Yâ Resûlallah! Bu ne keyfiyetdir ki, bu mağarada ihtifâ buyurdunuz
Se'âdet ile buyurdular ki,
- Müşriklerin mü'minlere ezâ ve cefâsından dolayı burada dururuz
Hazret-i Ömer (ra) dedi ki,

- Onlar puta gündüz taparlar Önünde âşikâre yer öperler Niçin biz, Hâlıka gizli taparız, yâ Resûlallah Buyurun billahi varalım, biz de Harem-i beyt-i şerîfde nemâzı âşikâre kılalım Görelim, bize kim mâni' olur

Fahr-i âlem (sav) kalkıp, Sahâbe-i güzîn 'rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma'în' ile berâber, hazret-i Ömer önlerinde, elinde yalın kılınç, Beyt-i şerîfe doğru yürümeğe başladılar Kureyş müşrikleri önlerinde, hazret-i Ömeri böyle gördüklerinde, sevinip, dediler ki,

- Meğer Ömer bunların hepsini esîr etmişdir, ki getirip karşımızda kırmak ister

Yanlarına geldiklerinde, gördüler ki, hazret-i Ömer bunların herbirine güzel muâmele edip, bunlar ile karışmış güle-güle söyleşip gelirler Ebû Cehl la'în bu hâli gördü Müslimân olduğunu anladı

- Âh! Gördünüz mü? Muhammed Ömeri de, kendi dînine döndürmüş Ben size demedim mi ki, sihrle Muhammed onu aldatır, kendine uydurur Siz dediniz ki, böyle olmaz Eyvâh, gelin görelim, şimdi ne yapalım Ve ona ne söyliyelim Yakınına geldiler Hazret-i Ömer (ra) kılıncı kaldırıp dedi;

(Nazm)
Durun ben geliyorum, bize kıyâma durun,
Genç, ihtiyâr, yaşlı hepsi, efendi köle olsun
Dîn-i islâmı teblîg için, Allah gönderdi,
Bize Peygamber olan Muhammedi 'aleyhisselâm'
Açığa çıkardı, güzel islâm dînini,
Putlar yıkıldı, kalmadı hükmleri
Döndüm Hakka, bunun dînine girdim,
Ey Kureyş! Hepiniz avam ve has böyle bilin!
Kâfirler, bu hâli görüp, içlerinde telâşlanıp, it gibi çağrışdılar Ebû Cehl la'în, yüksek sesle dedi ki,
- Görün Muhammedi ki, başladı ululardan azdırmağa [Kureyşin büyüklerini müslimân yapmağa başladı] Bu işler bize azdır Dedim, gelin onlar çoğalmadan, öldürelim, aldırmadınız Şimdi ejderhâ oldu

Kâfirler, hazret-i Ömerden korkup, hiçbir mü'mine el uzatmağa kâdir olmadılar Her birinin dudağı kuruyup, kaldı Server-i âlem (sav) ileri yürüyüp, Hacer-ül esved ile bâb-ı Kâ'be-i şerîf arasında durup, nemâzı o gün âşikâre kıldılar Gerçi kâfirler çok idi Mü'minler az idi Nemâz bitdikden sonra kalkıp, Kâ'beyi ta'vâf etdiler İbni Mes'ûd (ra) buyurdular ki, hazret-i Ömerin (ra) müslimân olması, mü'minlere feth ve nusret ve rahmet oldu O müslimân oluncaya kadar dîn-i islâm âşikâre olmadı Kâ'be-i mu'azzamada, müslimânlardan hiç kimse nemâz kılmamış idi Nakl edilmişdir ki, hazret-i Ömer (ra) îmâna geldikde, Peygamberimiz(sav) hazretleri, mubârek elini Ömerin 'radıyallahü anh' göğsüne koyup, üç kerre buyurdular ki,

- Yâ Rab! Bunun sadrında olan gereksiz sıfatı [göğsünde bulunan kötü sıfatı] ve illeti [hastalığı] çıkarıp, onun yerine îmân ve hikmeti ver
Kaynak: Menakıb-i Çihar Yar-i Güzin


--------------------------------------------------------------------------------
Ömersiz ömür istemem

Abdürrahmân bin Avf (ra) der ki,
-Ben HzÖmerden acâiblikler gördüm
Dediler,
-Ne gördün
Buyurdu ki,
-Hayâtda olsa, ben söylemeğe kâdir olmazdım Birisi odur ki, her gece ikimiz şehri dolanırdık Bir mahalle varırdık
Ömer bana der idi ki,
-Sen burada dur
Ben de muhâlefete kâdir olamayıp, dururdum Varıp, bir zemândan sonra, gelirdi Süâl etmeğe de cüret edemezdim Vefâtlarından sonra bir gece o mahalleye varıp, bir ev içine girdim Bir ihtiyâr kadın gördüm Kendi kendine acabâ ne oldu ki, Ömer bu gece gelmedi, diyordu
Ben dedim,
-Ey hâtun! Ömer dünyâdan göçdü Kadın bunu işitince, bir âh çekip, bayıldı Sonra aklı geri geldi
Dedi ki;
-Ey Allahım! Bana yardımda bulunan Ömeri afv et
Ona dedim ki,
-Ne yardım ederdi
-Gündüz vakti üzerimi kirletirdim Onu dışarı atardı Kirlenmiş elbisemi yıkardı Beni temizlerdi Bana yiyecekden ne nesne gerek ise, getirirdi
Dedim,
-Ey hâtun! Ben de Ömerin yâriyim Eğer o gitdi ise ben sağım Ben Ömerin yapdığı işleri yapayım
Beni çağırıp, dedi ki,
-Ömerin yerini kim tutabilir Eğer Ömerin yâri isen, bana düâ eyle, yardım et Hemen başını yukarı tutup, dedi ki, yâ ilâhel âlemîn! Ben o hastalığı Ömerin yardımı ile çekerdim Ömer gitdi Benim rûhumu kabz eyle ki, ben Ömersiz ömür istemem

Bunu dedi, o sâat düâsı makbûl olup, dünyâdan göç etdi Ben ağladım Techîz ve tekfînini yapıp, defn eyledim

--------------------------------------------------------------------------------
Sen Dört Günah İşledin


Ömer (ra) bir gece şehri gezerken bir evden çeşidli sesler işitdi Ömer hazretleri dama çıkdı Damdan o eve girdi Gördü ki, bir kişi bir kadın ile oturmuş Orta yerde de şerâb var Ömer (ra) hazretleri dedi:
-Niçin Allahü teâlâ hazretlerinin emrini tutmazsın Bu kadar günâhın cezâsını çekmiyeceğini mi zan ediyorsunuz!
O kişi çok korkup, dedi ki,
-Yâ Emîr-el mü'minîn! Hiç acele etme ki, ben bir günâh işledim ise, sen dört günâh işledin

Birincisi, Allahü tebâreke ve teâlâ buyurdu ki, (Evlere kapılarından giriniz) Sen damdan girdin
İkincisi, Allahü teâlâ buyurdu ki, (Evlerinizden gayrî evlere izn alıp, ehli üzerine selâm vermeyince girmeyiniz) Sen fermân dinlemeden girdin
Üçüncü; Allahü teâlâ buyurur: (Tecessüs etmeyiniz) Sen tecessüs etdin
Dördüncü; Allahü tebâreke ve teâlâ buyurur, (Sû-i zân etmekden sakınınız) Sen sû-i zan etdin

Ömer (ra) bunu işitdi Mubârek gönlüne çok te'sîr etdi Pişmân oldu Onun keffâretine bir köle âzâd etdi Ömer (ra) hazretlerinin adâleti ve siyâseti bereketi ile, o kişi de tevbe edip, iyiler zümresinden oldu


Kaynak: Menakıb-ı Çihar Yar-ı Güzin