Konu Başlığı: Yetişkinlikte din Gönderen: Safiye Gül üzerinde 10 Kasım 2010, 12:32:59 C- Yetişkinlikte Din
Yetişkinlik, ergenlik ve gençlik yıllarını izleyen ve hayatin sonuna kadar devam eden dönemin genel adıdır. Kendi içinde “ilk yetişkinlik”, “orta yaş” ve “yaşlılık” olmak üzere üç farklı gelişim safhası olarak incelenir. Bunlardan herbir safhada müşahede edilen gelişim özellikleri farklı çizgiler taşır. Son yıllarda geliştirilen yetişkinlik gelişim teorisi, bu dönemi, birçok defa tekrarlanan “içice kriz” olayı ile açıklamaya çalışmaktadır. Öyle görünüyor ki bu dönemde kişi, kişiliğinin daha çok farkına varmakta, bütünleşmek ve olgunlaşmak için içten içe bir zorlama duymaktadır. Kendi kendisiyle yüzyüze gelen, o âna kadar farkına varmadığı yeni gerçeklerin farkına varan kişi, bunları hayatın bütünü ile temasa geçirme ve içselleştirme noktasında büyük sıkıntılar yaşayabilmektedir. Bu bunalım ve sıkıntıların kisinin dini tecrübe, inanç ve dinî uygulama durumlarını etkilemesi kaçınılmazdır. Buna karşılık, kişinin daha önce benimsediği dinî inanç ve değerlerin, ferdî hayat yapılarındaki bu olgunlaşmada belirleyici rol oynaması imkân dahilindedir. [472] 1- İlk Yetişkinlik Döneminde Din (22-40 Yaş) Bu döneme girildiğinde, ergenlikte yaşanan dinî şüphe, kararsızlık ve çalkantıların nisbeten durulmaya başladığı görülür. Dinî hayatta bir dengelenme, yeniden yapılanma, eski inanç ve alışkanlıkları gözden geçirip düzenleme yönünde gelişmeler yaşanır. Bu gelişmelerin duygusallıktan akılcılığa doğru oluştuğunu söylemek mümkündür. Böylece, genellikle bu dönemde kişi ya dinî şüphelerini çözümleyerek, kendisi açısından tatmin edici olan dine dayalı bir hayat felsefesi geliştirmekte, ya da kendisine herhangi bir anlam ifade etmediği için ya da çok az bir öneme sahip olduğundan, kendi ailesinin dinini reddedebilmektedir. Her iki durumda da genç yetişkinler için din, birinci derecede öneme sahip bir ilgi alanı olmaktan uzaklaşmaktadır. Dönem başında müşahede edilen dinî ilginin bu düşüşü, daha çok ibadetlere katılımdaki düşüş ve bazı dinî faaliyetlere ilgisizlik gibi göstergelere dayanmaktadır. Bu göstergeler çerçevesinde yapılan bazı araştırmalar [473], bu devrenin başlarını, “hayatın en az dindar olunan safhası” olarak tanımlarlar. Asrımızın ortalarında Batı ülkelerinde yapılan birçok araştırma 18-30 yaşları arasında dinî faaliyetlerde kesin bir düşüş olduğunu göstermiş, 30 yaşından sonra ise sürekli bir artışın varlığını ortaya koymuştur [474]. Taplamacıoğlu'nun ülkemizde yaptığı bir araştırma [475], dinî hayatın yaşa bağlı olarak gösterdiği değişime ilişkin araştırma sonuçlarını desteklemektedir. Buna göre, 16-30 yaşlarında dinî uygulama en düşük seviyeye inmekte, daha sonra yaşla birlikte devamlı artmaktadır. Öyle görünüyor ki, dönemin başlarındaki dinî ilgisizlik, daha sonraki yıllarda evlenip bir aile kurmanın ve ana-baba olmanın kişeye yüklediği sorumluluklann hissedilmeye başlanmasıyla ortadan kalkmakta ve tekrar dine karşı yeniden bir ilgi uyanmaya başlamaktadır. Bunun önemli bir sebebi, çocukları iyi yetiştirmek, onlara iyi örnek olmak arzusu olabilir. Fakat şüphesiz, dine olan bu ilgi artışı, sadece sosyal ve ahlakî güdülerle açıklanamaz. Esasen insanın psikolojik varlığı, sürekli bir “genişleme” dürtüsünün etkisi altındadır. Artan yaşla birlikte yaşanan tecrübeler, kişiyi kendi kendisiyle daha fazla karşı karşıya getirmektedir. Böylece bu dönemin ortalanndan itibaren ruhî yaşayışta bir derinlik göze çarpmaktadır. Kişi gerek kendi benliği, gerekse çevresi ile hesaplaşmakta, aynı zamanda hayatın genel bir muhasebesini yapmaktadır. Bütün bu süreçler, birçok sıkıntı ve bunalımla birlikte, “şuur genişlemesi”ne yol açan tecrübeler halini almaktadır. Bu bakımdan kişi bu dönemde dinî gerçeği derinden kavramaya başlayarak kendine maletmeye ve içselleştirmeye yönelmektedir. [476] 2- Orta Taş Döneminde Din (40-60 Yaş) “Orta yaş krizi”, Jung gibi bazı psikologların ilgisini çeken bir konu olmuştur. Kişi 35-40 yaşları arasında önemli psikolojik değişiklikler yaşamaktadır. Bu dönem bir anlamda kişinin “kendi kendisiyle hesaplaşma” dönemidir. Daha önceki hayat safhalarında yapılan işler gözden geçirilip değerlendirilir. Gençlik ideallerinin ne ölçüde gerçekleştirilebildiği, hayattan beklenenlerle elde edilenler arasındaki farkın ne olduğu araştırılır. Çoğu zaman kişinin kendi kendisiyle giriştiği bu hesaplaşma tatminkâr bir sonuca ulaşmaz ve başarılı olmuş bile olsa kişi bu sonucu boş ve anlamsız birşey olarak değerlendirme eğilimi gösterir. Mevcut hayat yapısı, ulaşılmak istenen şeyleri elde etmede yeterli olmadığı zaman, aradaki çelişki çok büyük ölçülere varabilmekte ve kişi hayalkırıklığına ve ümitsizliğe düşmektedir. Sonuçta, hayatını gereği gibi değerlendiremediği hükmüne ulaşmakta ve “pişmanlık duygusu” hissetmektedir. Böylece kişinin orta yaşa uyumu, meydana gelen değişikliklere hazır olmama, bedenî rahatsızlıkların boy göstermesi, öğrenme güçlüğü ve en önemlisi motivasyon eksikliği gibi sebeplerle daha da güçleşmektedir. Çünkü, gençlik ve ilk yetişkinlik yıllarında olduğu gibi, kişinin artık hayattan beklediği ve onu çalışıp çabalamaya itecek bir motivasyonu yoktur veya azalmıştır. Kişi artık önündeki zamanın kısaldığını hissetmekte, gittikçe artan bir duyarlılıkla karamsar bir ruh haline girmektedir. Hayatını geçen yıllarla değil, geriye kalan zaman ile ölçmektedir. Hayatın kaçınılmaz olarak ölümle son bulacağı duygusu, orta yaşa yaklaşan yetişkini, bir an durup varlığının mânâsı üzerinde düşünmeye zorlamaktadır. Orta yaş krizini atlatan kişiler, hayatın eninde sonunda kaçınılmaz olarak ölümle noktalanacağı hissinin bir sonucu olarak, kendi benliklerinin daha da derinden farkına varmakta ve kendilerininki ile birlikte diğer insanların eksiklerini, zaaflarını daha kolay kabullenmektedirler. [477] Bütün bu ruh halleri içerisindeki kişiler için genel olarak dinî değerler büyük önem taşır. Bu dönemde dine duyulan ilgi artmaya başlar. Daha önceki yaşlarda ilgi ve tatmin konusu olan şeylerin giderek kişinin hayatında önem ve etkisini yitirmesi ve ilgi alanının daralması sonucunda, artık hâkimiyetini kaybeden ilgilerin yerini almak üzere din, orta yaşlıların hayatını doldurur [478]. Bir anlamda din, bu yaştaki insanlann psiko-sosyal uyumu açısından vazgeçilmez bir hayat tarzıdır. Özellikle önceki hayat dönemlerinde az-çok dinî inanç ve tecrübeler sahibi olmuş kimselerin, bunları yeni baştan ve daha ciddî bir şekilde hayatlarına katmadan, tam bir psikolojik dengeye ulaşmaları güç olacaktır. Bu dönemin bir diğer özelliği de, dinî hayatın ve onun insanı yönelttiği hedeflerin, bazı kimseler için giderek artan bir taleple arzu konusu haline gelmesidir. Tasavvufî (mistik) hidayetlerin özellikle bu dönemin başlarında vukûbulması [479], sıradan bir dinî hayatın ötesinde daha derûnî tecrübeler elde etmeye duyulan ilgi dikkat çekici bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde, birçok kişi sıradan dinî hayattan, dinî arzunun üstün olduğu davranışa doğru gelişme göstermekte veya geleneksel dinî hayattan, daha içten tasavvufî bir hayata geçiş yapmaktadır. Böylece, esasen dindar olan şahıs, daha kuvvetli ve daha sürekli bir şekilde dinî tecrübelere sahip olmaya başlamaktadır. Bu durum onun dinî ilgisini, keşf ve müşahedeyi arzulayan bir dinî hayata yöneltmektedir. [480] 3- Yaşlılık Döneminde Din (60 Taş ve Sonrası) İnsan hayatının son dönemi gerek fizyolojik ve gerekse psikolojik bakımdan çok önemli değişikliklerin yaşandığı bir safhadır. Bu dönem durağan ve değişmez olmayıp, aksine çeşitli güçlerin etkileşimini ihtiva eder. Bu güçlerin temelinde, hayatın bütün safhalarının zorlanmalarına rağmen, varoluşunu sürdürebilmiş olmanın bilgeliği ve iç-görüşü bulunur. Yaşlılık öyle bir dönemdir ki, bir yandan gelişim sürdürülürken, öte yandan gerileme ve yaklaşmakta olan ölüm bulunur. Bedenî gerileme ve rahatsızlıklar bir tarafa bırakılırsa, yaşlılıkta tecrübe edilen en önemli duygusal sarsıntı “ayrılık kayıpları”dır. Kişinin özellikle kendi gençlik imajını kaybetmesi, giderek artan çeşitli hastalıklar, akraba, dost ve yakınlar arasında sıklaşan ölümler, gençlerin çalışma, öğrenim ve evlenme sebebiyle evi terketmesi, gidenin yerine konacak kimse olmaması yalnızlık ve soyutlanma duygularına yol açar. Toplumsal statü ve saygınlığın yitirilmesinin getirdiği rol yoksunluğu, yaşlının kendisini işe yaramaz olarak hissetmesine yol açabilir [481]. Yaşlı kişi ölüm gerçeği ile içice yaşar. Bu da onda ölüme yaklaşmış olmanın şuurlu ya da şuurdışı korkusunu uyandırır. Fakat yaşlı insan, artık hayatın sınırlı olduğunu bilir ve yok oluşun kaçınılmazlığını idrâk eder. Bu bakımdan dinî inançlar yaşlılar için önem taşır. Bu önem yaşlı insanın varoluşunu ve ölümünü anlama ihtiyacından kaynaklanır. Nitekim bazı araştırmalar [482], yaşlılarda Allah inancının daha kesin ve kararlı olduğunu ortaya koymaktadır. Öte yandan, ölüm sonrası hayata, cennet ve cehennemin varlığına, ilâhî mahkemeye duyulan inanç, ileri yaşlardaki insanlarda belirgin bir oranda artış göstermektedir. Yaşlı insanlar çoğu zaman geçmişi onarma çabasına da girerler. Geçmişteki yanlışlarının ve günahlarının yarattığı suçluluk ve günahkârlık duyguları içerisinde kendilerini bağışlatıcı davranışlar gösterirler. Yaşlılıkta dua, ibadet ve dinî uygulamanın sıklık ve sürekliliğindeki artış bu yönden de açıklanabilmektedir. Fakat bütün bunların yanında, önceki hayat devrelerinde yaşanan dindarlığın kendi gelişimi yönünde zirveye ulaşması da sözkonusudur. Yaşın ilerlemesiyle zirveye ulaşan dinî hayat, ergenin zirveye ulaşan dinî şuur ve tecrübesinden çok farklıdır. Ergenlerde, duygusal telaşla birarada bulunan büyük zihnî karışıklık ve şüphe vardır. Gençlerin her türlü durumlarında âni değişmeler, iniş-çıkışlar vardır. İleri yaşlarda hem zihin hem duygular önemli ölçüde donuklaşır; artık ne kelami meselelerin incelikleri hakkında bir endişe ne de dinî meselelerde duygusal bir heyecan yaşanır. Daha çok, ağırbaşlı ve kararlı, kaderci bir tevekkül ve teslimiyet vardır. Yaşlılık döneminde kişilerin genel olarak dine yöneldiklerini ileri sürmek tam olarak doğru değildir. Esasen bu dönemde, dinî duygu ve tecrübelerde kendiliğinden bir artış sözkonusu değildir. Ancak, çoğu kimse daha önce sahip oldukları dinî duygu ve inançları, alışkanlıklarını sürdürürler. Nitekim ülkemizde yapılan bir araştırma [483]; sosyal ve kültürel durumu yüksek olan yaşlı insanların, Allah inancı bakımından orta yaşta olanlardan daha “kararsız” olduklarını, buna karşılık sosyokültürel seviyesi düşük olanların ise, daha kararlı bir inanca sahip olduklarını ortaya koymaktadır. Bu durumu destekleyen başka araştırmalara da rastlanmaktadır [484]. Bütün bunlara rağmen, düzenli bir dini geçmişe sahip olmayan birçok kişi, hayatın zevklerinin sona erdiği, ölüm gerçeğinin varlığını kuvvetle hissettirdiği bu dönemde dinî değerlere, hayatlarına anlam ve amaç sağladığı için kolaylıkla bağlanabilmektedir. [485] |