B- Dinin Tanımı Ve Boyutları 1- Dinîn Tanımı Değişik bakış açılarına göre dinin pekçok tanımı yapılmıştır. İlâhiyatçılar, filozoflar ve sosyal bilimciler tarafından yapılan bu değişik tanımların üzerinde şimdiye kadar bir görüş birliğine ulaşılmış değildir. Dinin çok yönlü ve karmaşık bir yapı olması, onun tam bir tanımını yapmayı zorlaştırmaktadır. Psikolog ve sosyologların verdikleri çoğu din tanımları, tek yönlü bir bakış açısını esas almış olmaları bakımından tatmin edici olmaktan uzaktır. Bununla birlikte, biz yeni bir tanım oluşturmak yerine az-çok maksada uygun düşen belli bir tanım üzerinde yürümeyi tercih ediyoruz.
Antropolog Geertz, dinin sosyal ve sübjektif kutuplarını gözönünde bulundurarak şöyle bir tanım vermektedir:
“Din, varoluş konusunda genel mahiyette kavramlar dile getiren ve insanlarda güçlü, derin ve kalıcı motivasyonlar ve ruhî eğilimler uyandıracak tarzda etkide bulunan bir semboller sistemidir. Dile getirdiği kavramlara öyle bir gerçeklik özelliği sağlar ki, bunların etkisiyle yaşanan motivasyonlar ve ruhî eğilimler ancak gerçeğe dayanmakta gözükürler”[113].
Bu tanımın önemi, sosyolog ve psikologların hesaba katmak zorunda oldukları dinin statüsünü açıkça ifade etmiş olmasındandır. Yazarın “genel mahiyette kavramlar” ifadesinden biz kendi hesabımıza “tabiatüstü varlık (ya da varlıklar)la kurulan ilişki”yi dile getiren kavramları anlayabiliriz. Nitekim, insanüstü, tabiatüstü varlıklara inanç dinde merkezî bir öneme sahiptir. Dini, kültürel temelli diğer kurumlardan ayıran ve kendine has özellik kazandıran da onun bu özelliğidir[114]. “Sembol” kelimesi, ayırıcı özelliklerin geniş anlatımını içine alır. Bunlar söz ve ifadeler, ibadet ve ayin, eşya ve yapılar, dinin mensubu bulunan ve onu görünür kılan temsil edici şahıslardır. Dini meydana getiren semboller sistem oluştururlar. Meselâ, bir ibadetin ancak ibadetler bütünü içerisinde bir anlamı vardır ve ibadetlerin mahiyeti, dinî öğretinin dünya ve ahiret konusunda bildirdiği şeyle ilişki kurularak anlam kazanır. Eğer dinin bir unsurunu tek başına ele alarak bütününü anlamak mümkün değilse, bir tek unsurdan hareket ederek, doğuş yoluyla dini incelemek de mümkün olmayacaktır. Zaten bir araştırmacının inceleyebildiği din, insanların ve toplumların dinidir ve bu din de sembolik sistemden ibarettir. Bu din, psikolog ve sosyologların inceledikleri insanlar ve toplumlar üzerinde bir etkide bulunur. Eğer psikoloji, bilimsel tarafsızlık bahanesiyle dine, dini meydana getirenin insan olduğu varsayımı içerisinde yer verirse, o zaman din “psikolojizm” içerisinde yok olup gider. Sembolik sistem olarak din, motivasyonlar, eğilimler ve dinî tecrübeler meydana getirir. Eğer ruhî hâller dinden önce mevcut olmasaydı ve kendi hayatını dine vermeseydi bunu yapması mümkün olmazdı. Din insanın ruhunda önceden kararlaşünlmış ve bir iç sebeplilikle davranışı idare etmekte olan tek boyutlu ve zorlayıcı bir psikolojik tezahür değildir. Dinin, insanın ruhî hâllerinin dışında belli kültürlerin izini taşıyan dış varlığı gözden uzak tutulamaz. Sembolik bir sistem olarak kültürde mevcut olan dinî unsurlar insanı, kendi bilinen hayat tarzına uymaya, onlarsız veya onlara karşı olmaya davet ederek, insan üzerinde belirleyici fakat zarurî ve zorlayıcı olmayan bir etki icra eder. Sonuç olarak, kendisini kültür içerisinde gösterdiği şekliyle din sembolik bir sistem, sosyal kurum ve sübjektif hayattan ibarettir[115]. İnsanın hem dışındaki sosyal ve kültürel ve hem de içindeki psikolojik varlığı ile bir bütün oluşturan dini bu gerçeklik zemini üzerinde incelemekle verimli sonuçlara ulaşmak mümkün olacaktır. [116]
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın