> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Çeşitli Konularda Eserler > Din Psikolojisi > İnançsızlık kavramı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İnançsızlık kavramı  (Okunma Sayısı 2428 defa)
10 Kasım 2010, 12:53:08
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 10 Kasım 2010, 12:53:08 »



C- İnançsızlık (Ateizm)
 
1- İnançsızlık Kavramı
 

Yaratıcı ve düzenleyici bir Tanrı'nın varlığının reddedilmesi, dinî öğreti ve talepleri hiçe sayma, inançsızlık ya da inkarcılık tutumunun temel özel­liğidir. Bununla birlikte, “âleme müdahale etmeyen aşkın bir varlık” şeklinde düşünülüp kabul edilen bir Tanrı anlayışının, günümüzde sistemli ve yaygın şekilde yer aldığı görülmektedir. Bu yüzden, bilim, politika, ekonomi, tıp, sanat hatta büyük ölçüde fel­sefe ve ahlâk gibi insanı doğrudan ilgilendiren alanlarda Allah'ın varlığı dışta tutulur olmuştur. Böy­lece,   Allah'ın  varlığının   tasdiki,   gerçek   hayatta etkisi olmayan teorik tartışmalar seviyesinde kal­mıştır. Her tür dinî endişenin ortadan kalktığı ve insan davranışlarının büyük ölçüde din dışı güdülerce   yönetildiği   günümüzde,   insanların   çoğu artık Tanrı'da, gerçek varoluşla ilgisi olmayan, sa­dece basit bir metafizik şifreden başka birşey gör­memektedir. Böyle bir kültürel ortamda hakiki bir dinî   tutumun   gelişmesi   elbette   ki   kolay   ol­mayacaktır. İnkarcı bir felsefeye dayanmasa bile bu şekilde Allah'ın varlığının dışta tutulduğu (veya pa­rantez içine alındığı) bir anlayış “pratik ateizm” [348] olarak adlandırılmaktadır.

Allah'ın varlığını tasdik etme bir iman kesinliği olduğu gibi, onu red ve inkâr da aynı şekilde iman mahiyetinde bir hükümdür. Bu bakımdan inanç­sızlığı, "”ir alevi tersine çevirerek onu tutuşturan kuvvetli bir üfleme”ye benzer şekilde, tersine çev­rilmiş bir iman” [349] şeklinde anlamak mümkündür. İman  gibi  inkâr da  aynı  psikolojik  güçten  kay­naklanmaktadır;  bir bütün  olarak insan  tabiatı, kendi     inançsızlık     tohumunu     varlığında  ta­şımaktadır. İnançsız kişi, aynı mümin gibi, ahlakî vaziyet   alışlarında   ve   duygusal   ilişkilerinde   çeşküeri tanır. Fakat dini iman onu sorgulayıp içine yerleşmiş olduğu dengeyi altüst ederse o,  inanç­sızlık ve onlara muhalefet eden insanî eğilimler ara­sındaki bir çatışmayı değil, fakat insanî eğilimler ve imanın    çağrısı    arasındaki    bir    çatışmayı    ya­şayacaktır.   Onun   tecrübe   edeceği   çatışma,   mü­minin bir iman krizi esnasında tecrübe edeceği ça­tışmanın aynısı olacaktır. [350]

 
2- İnançsızlığın Tabiatı
 

Genelde dinsizlerin kendi dinî ihtiyaçlarını insanî bir konuya doğru kanalize ettikleri görüşü vardır. İnsan ruhunun tabii bir dindarlık özelliğine sahip olduğu tarzındaki bir anlayışa dayanan bu görüş, özellikle Jung tarafından ısrarla sa­vunulmuştur. Jung'a göre, iman ve inançsızlık, aynı tarzda işleyen fakat farklı kutuplarda yer alan tercih kategorilerinden oluşur. Esasen insanın inandığı Tanrı, en kuvvetli ruhî tavır olarak onda etkili olmaktadır. Bir ferdin ruhunda en kuvvetli ve en etkili faktör, bir Tanrı'nın insandan is­teyebileceği bu iman ve takvayı, itaat ve sadakati kendine sağlar. İnsan ruhunda kaçınılmaz olan, hakim olan şey bu (psikolojik) anlamda Tanrı'dır ve Tanrı ruhta mutlak biçimde vardır [351]. Fakat insan kendi iradesiyle bu fıtrî gücün karşısına,  benzer kuvvet ve sağlamlıkta bir siper yerleştirebilir. Bu siper etkisini mutlak olarak gösterdiği sürece tanrı adıyla anılmaya hak kazanır ve manevi bir Tanrının ismine sahip olur. Çünkü bu ruhî tavır, ahlâkî bir karar hürriyetinden, köküne kadar bir zihniyetten doğar. Böylece insan, esasen ruhta mevcut olan “güçler” ya da   “kuvvetler”den   birisini   seçip   di­ğerlerini    dışlamakla,    kendisinin    seçmediği   “diğerleri”nin    hâkimiyetinden    kendisini    koruması maksadıyla, hizmet etmek istediği “Rabb”a yönelip, bağlanmış olmaktadır [352]. Jung'a göre günümüz in­sanı  beşer   fıtratının   derinliklerinde,   şuur dışında bulunup, keşfedilmeyi ve tercih edilmeyi bekleyen Tanrı fikri yerine, kendi benliğini ve bütünlüğünü geçirmiş bulunmaktadır. Melezleşmiş insan şuuru, gülünç yoksulluğuna ve zavallılığına rağmen, “benliği”ni ilahlaştırmıştır [353].

Jung'un,   din   dışı   birçok   ruhî   belirtiyi,   şuurdışında   mevcut   olan   etkileyici   güçlerle   kar­şılaşmanın  kılık  değiştirmiş  bir  şekli  olarak yo­rumlaması tenkit ve tartışmaya açık bir konudur, Ancak onun isabetle belirttiği husus şudur ki, çağ­daş  inançsızlığın temel karakteri  “hümanist ateizm”dir.   Yani   günümüzdeki   inkarcılık,    insanın kendi varlığını kendine dayatması, kendini kendine yeterli görmesi tarzında şekillenmiştir. Bununla bir­likte, inançsızlık durumu dine nazaran aynı şey de­ğildir. Gerçekten de insanların çoğunluğunun kendi din ihtiyaçlarını ikame değerlerle bütünüyle kar­şılamaları  muhtemeldir.   Fakat  çağdaş   dinsizler, davranış tarzları dinî formlara ne kadar benzerse benzesin, hiçbir dinî niyet ve hedef gö­zetmemektedirler. Bu bir “hümanist gerçekçilik”tir. Hümanist ateizmin başlıca projesi de, “insanın mutluluğu”dur ve bunu da sırf insanın kendi va­sıtalarıyla gerçekleştirmeyi istemektedir. Bu ba­kımdan, etkili sebeplere göre farklılaşan tutumlar bir tarafa bırakılırsa, inançsızların hepsi de bizzat kendi derinliklerinde, dinî iman dolayısıyla kendi insaniliklerinin azalması korkusunu ya­şamaktadırlar [354]. Hümanist bir inançsız, dinin insanî değerleri, kendisinin kolayca müsamaha göstermeyeceği sınırlara indirgediğini belli belirsiz hissetmektedir. [355]

 
3- İnançsızlık Şekilleri
 

İnançsızlık, dinî inanç kadar çeşitlidir. Güdüleri açısından göz önüne alındığı zaman inançsızları üç grupta ele almak mümkündür:

a- İnsanî istek ve arzularında hayal kırıklığına uğramış olanlar vardır. Dünya hayatında hiç eksik olmayan çeşitli belâ ve musibetler tarafından ya­ralanmış olan ve Allah'a boyun eğme gücünü gös­teremeyen kimseler, bundan dolayı Allah'ı suçlayabilmektedirler. Bunların anlayışlarına göre, dünyadaki kötülük, Allah'a imanı imkânsız veya ihtimaldışı kılar. Dinin, insanı değişikliğe uğratma konusundaki güçsüzlüğü, tebliğlerinin asılsızlığını gösterir. Mademki Allah yeryüzünde adalet ve mut­luluğu hakim kılmaya güç yetirememektedir. Bu durumda O'nun yerine geçmek insana düş­mektedir.

Görüldüğü gibi, inançsızlığın bu şekli “en­gellenme psikolojisi”nden kaynaklanmaktadır. Hayatın akışı kendi istek, umut ve beklentilerine uygun düştüğü sürece Allah'la herhangi bir ilişkisi olmayan, “kendi gücünün kendisine yeterli olduğu düşüncesi ve kendini beğenmişlik duygusu” içe­risinde yaşayan bazı insanlar, bir engellenmeye mâruz kaldıklarında, ya tamamen bir karamsarlık içine düşerek ümitsiz hâle gelmekte, ya da yalnız bu sınırlı durumlarda Allah'ı hatırlamaktadırlar. Fakat sonuç itibariyle, mâruz kalınan kötülükten Allah sorumlu tutulmakta, isyan ve inkâr duyguları içerisinde varlığı reddedilmektedir.

b- Dini, insanın şeref ve haysiyetine yönelik bir zarar ve tehlike, kişiyi köleleştiren bir köstek, ağır bir yük, aşılması gerekli bir engel, bir yanılsama ve aldatmaca olarak görenler vardır. Kendini kendine yeterli gören, kendi gücüne sonsuz güven duyan, kendisinden son derece memnun olup, hiçbir min­net duygusu taşımayan kişiler, “bağımsızlık” dür­tüsünün etkisiyle çoğu kez kendilerini Tanrı yerine koymaktadırlar. Proudhon'un şu ifadesi, bu ant­ropolojik ateizmin bakış açısını tam olarak ortaya koyar: “İnsan kendini Tanrısından daha iyi his­settiği zaman inançsız olur”.

Bu tür inançsızlık “çatışma psikolojisinden kay­naklanmaktadır. Allah kavramı, psikolojik kendiliğindenliği ile hareket eden insanın “bağımsızlık” eğilimine ters düşmektedir. Ölçüsüz bir gurur ve büyüklenme içerisinde kendini kendine dayatan insan, kendisi üzerinde hakim ve otorite bir Yaratıcı'yı red ve inkâr etmekte, kendisini ilâhlaştırarak O'nun yerine koymaktadır.

c- İlkel bir şuur seviyesinde, ciddi düşünce ve akıl   yürütme   alışkanlığı   olmayan,   istek   ve   arzularının tabii eğilimi içerisinde yaşayan kimseler vardır. Hayatın geçiciliği ve bir daha ele geçirilemez olduğu   düşüncesinden   hareketle,   doyumsuz   bir zevk ve tatmin arayışı içerisinde kendisini bırakmış olan insan için din, ilgi alanının tamamen dışında bir konu olarak  kalmaktadır.   Hayatın zevklerine sınır getirmesi ve kişiye ahlâkî bir sorumluluk yüklemesi sebebiyle dinî iman, arzu edilmeyen ve red­dedilmesi   gereken   birşey   olarak   gözükmektedir. “Motivasyon   psikolojisi”nden     kaynaklanan   bu inançsızlık şekli,  “kaba ve bayağı” bir hayat an­layışının sonucudur ve ahlâk dışı davranışlan oya­lamaya yarar. [356]



[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İnançsızlık kavramı
« Posted on: 19 Mart 2024, 08:10:29 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İnançsızlık kavramı rüya tabiri,İnançsızlık kavramı mekke canlı, İnançsızlık kavramı kabe canlı yayın, İnançsızlık kavramı Üç boyutlu kuran oku İnançsızlık kavramı kuran ı kerim, İnançsızlık kavramı peygamber kıssaları,İnançsızlık kavramı ilitam ders soruları, İnançsızlık kavramıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes