BEŞİNCİ BÖLÜM
Dua Ve İbadet İnanan insan, dualar, ibadetler, ayin ve dinî törenlerle Allah'a yakınlaşmaya çalışır. Allah'a güven ve bağlılık temeli üzerinde, derin bir minnettarlık duygusu ve dinî vazife şuurunun ifadesi ve göstergesi olarak anlam kazanan çok değişik uygulamalar, dinî hayatın ayrılmaz bir boyutudur. Dua ve ibâdet, insan ve Allah arasında iman bağı ile kurulan ilişkiyi tanımlayan ve dışa yansıtan uygulamalar bütünüdür. Dinî hayat, bu uygulamalar sayesinde kuvveden fiile geçer. Gerçekte bir ilişki, ancak kendi eylemleri içerisinde mevcuttur. însan şuurunu dolduran duygu ve düşünceler istek ve dilekler, fiil ve hareket tarzları şeklinde dış bir varlığa kavuştukları ölçüde kişiliği etkileyip, şekillendirirler; aksi takdirde sadece sübjektif keyfiyetler olarak yaşanan, şekilsiz ve belirsiz oluşumlar olarak kalabilirler. Allah'a inandığını ifade eden mümin, Allah karşısındaki tutumuna “anlatımsal” bir şekil verir ve aynı zamanda bu tutumunu, onu özümseyerek ve bizzat kendisi için ve Allah huzurunda onu teyit ederek tamamlar. Bir başka deyişle, inanan kişinin inancını ifade tarzı hem “anlatımsal” hem de “edimsel”dir. Dinî ifadenin bu iki ifade tarzı, bize dinî uygulamaların iki yüzünü göstermektedir. Dinî uygulamalar, dinî inanç ve tutumu önceden kabullenmekte, akabinde de onu gerçekleştirmektedirler. Dinî uygulamalar, dinî ruh hâlinden ortaya çıkmaktadırlar; bu bakımdan onlar bu dinî ruh hâlinin sonuçlan olarak isimlendirilebilir. Fakat dinî uygulamalar yalnızca dini ruh hâlinin sonuçları olmaları bir tarafa, kendi seyirlerine göre bu ruh hâlini kuvveden fiile geçirirler. Bu dinî uygulamalar, eylem hâline gelmekte olan dindirler. Buna göre, dindar insanı anlamak, dinî inanç ve tutumunun fiilî uygulamalan vasıtasıyla nasıl dindar hâle geldiğini anlamak demektir. [357]
A-Dua 1- Dua'nın Tanımı Dua, “İnsanla Allah arasında bir haberleşme ya da iletişim” olarak tanımlanabilir. Görünüşte bu haberleşme tek yönlü gibidir, fakat duada, sadece dua eden tarafından anlaşılabilecek bir yol ile, Allah'ın buna cevap vereceği beklentisi ve umudu vardır. Konusu ne olursa olsun dua, insanın içinde kendisini muhtaç ve arzulu olarak gördüğü, hatta birçok kimsenin kendi iradesine aykırı olarak, orada Allah'ı insanın ihtiyacını karşılayacak durumda olan varlık olarak kabul ettiği ve Allah'ın kendisini işittiğine inanıp güvendiği, açıkça denk olmayan bir ilişki içerisindeki iletişimdir.
Dua ile insan doğrudan doğruya Allah'a başvurmakta ve O'nunla konuşmaktadır. İşte dua, Allah'la konuşarak insanın kendi geçici eğreti durumu hakkında şuur kazanmasıdır. Duayı canlandıran anlamlı niyet, insan neye ihtiyacı olduğunu bilmese bile, “eksiklik şuuru”dur ve bu eksikliğin doğurduğu gerginlikleri gidermek için dile getirilir. Her şekilde dua, insanın kendi durumu ile sınırlı kaldığı için, kişi kendiliğinden ilâhî kudreti istediği yöne çeviremiyeceğinin farkındadır. Bunun için, ister bir arzunun gerçekleştirilmesi ister bir çaresizliğin yatıştırılması maksadıyla yapılsın, her durumda duayı zarurî kılan sebepler vardır. Her durumda dua bir talep ve yöneliştir: dua, bilinmek ve işitilmek talebinden başka birşey değildir. Açıkça ya da üstü örtülü şekilde, insanî durumun kendi temeline kendisinin sahip olmadığının itirafı ile yüksek bir iradeye başvurma son derece tutarlı bir davranış olarak gözükür. Bir talebi konu edinen dua, temel dinî ruh hâlini temsil eder. Allah'a ümitle ve güvenle yönelen insan, kendi faniliğini itiraf etmekte, insanî durumunu lanetlememekte aynı zamanda hayatın bir anlamı olduğuna inanarak arzusunu sürdürmektedir. Buna bağlı olarak ta, Allah'ın iyiliksever, aktif ve güçlü olduğunu açıkça ifade ederek O'na doğru yönelmektedir.
Dua bizzat kendiliğinden kendi etkinliğinin prensibini elde tutmadığı için, güç ve kuvveti elde bulunduran yüce bir varlığa başvurur. Duayı büyü ve büyüsel uygulamalardan, batıl inançlardan ayıran en önemli özellik de buradadır. [358] Büyü ve batıl inanç türü uygulamalarda, duadaki Allah'ın kudretine atfedilen birinci derecedeki önem yerini, doğrudan uygulamanın kendisine bırakmaktadır. Yani büyü ve batıl inançta, kullanılan malzeme dinden alınmış olsa bile, kullanılan sözler ya da uygulamalarda içkin bir kudretin varlığı kabul edilmektedir. Dua eden kişi duasının kabulünün, duasının mükemmelliğine bağlı olduğu kanaatma sahip olduğu zaman, ona zorlayıcı bir güç atfediyor demektir ve bu durumda da o, Allah'ı duasının şiddetine uygun olarak bir müdahelede bulunan yarı şahsî, yarı yaygın bir güç olarak kavrar.
Duanın mutlak belli bir şekli olması gerekmez. Sesli ya da sessiz, belli bir formüle göre ya da insanî durumun gerektirdiği yerde serbest ve sade ifadelerle yapılabilir. Belirlenmiş formüllerden uzak, en basit kelimelerle ifade edilmiş bile olsa, içten geldiği şekilde, Allah'ın yüce kudretine olan samimi inanç ve saf bir niyetle yapılan dua, dinin objektif bakış açısına uygun düşen bir davranıştır. Bununla birlikte, çoğu insanlar kendi istek ve ihtiyaçlarını tam olarak ifade edebilecek dil ve elverişliliğe sahip değildir. Bu sebeple, önceden belirlenmiş formüllere göre dua yapmak daha yaygın bir davranış olarak kendisini gösterir.
Dinî anlamı içinde dua, talep kadar şükran ve sevgi ifadesi olan, insanın Allah'a doğru her hareketi demektir. Bu bakımdan dinî hayat içerisinde duanın merkezî bir yeri ve önemi vardır. Dinî davranışın en tipik özelliğini duada görmek mümkündür. Dua eden insanın bir taraftan Allah'a olan köklü bağımlılığını itiraf etmesi, diğer taraftan, aynı zamanda O'nun yüce kudretine duyduğu çok derin bir itimad ve güven teyidi, biri diğerinden ayrılmaz şekilde duada yer almaktadır. Böylece, Allah ile insan arasında din yolu ile kurulan ilişkinin özü ve özeti[359] ya da tipik modeli, duada kendisini ortaya koymaktadır. [360]
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın