Konu Başlığı: Dinî hayatın boyutları Gönderen: Safiye Gül üzerinde 11 Kasım 2010, 12:28:31 3- Dinî Hayatın Boyutları
Din, tabiatüstü ile ilişkiye dayalı olarak dünyanın ve hayatın bütün yönlerini birleştirmeye yönelir. Bu birleştirme, bir kavramlar düzenlemesi olmayıp, canlı ilişki ve yaşayış bütünlüğüdür. Dindar insan böyle bir ilişkiye, kişiliğinin her yönüyle katılır. Böylece dinî yaşayış insanın bütün boyutlarını kuşatmış olur. Ferdin ya da grubun dinini incelemek, sadece onun inançlannı ve ibadet sıklığını ele almakla yeterli bir sonuca ulaşmaz. Bunu dikkate alan araştırmacılar, kişinin dinî hayatını çok yönlü boyutlar içerisinde ele almaya yönelmiş bulunmaktadırlar. Şüphesiz ki, dinler arasında birçok farklılıklar vardır, ancak dindar insanlann dinî yaşayışlarını ifade etmek için yöneldikleri alanlar temelde ortak özellikler taşırlar. Kişinin yaşadığı dinî hayat genişlemesine, uzunlamasına ve derinlemesine olmak üzere üç farklı bakış açısı ile incelenebilir. [119] a) Dinin Genişlemesine Boyutları: Bunlar dinî yaşayışın uzandığı alanları tasvir eden gruplamalardır. İleri sürülen değişik modeller [120] arasında en uygunu Glock ve Stark’ın [121] ortaklaşa çalışmalarında ortaya koydukları boyutlardır. Buna göre dinin, biri diğerini tamamlayan beş ayrı boyutundan söz etmek mümkündür. [122] aa. İdeolojik Boyut: Dinî inanç temeline dayanır. Bu bir tür “bağlanma”dır ve bağlanma da gücünü inanç içerisinde ifade eder. Dindar insan, kendisini ilahî varlığa bağlayan ve O'nunla ilişkiye sokan belli inançların sahibidir. Sahip olunan bu inançlar aynı zamanda dinî hayatın çekirdeğini oluşturur. [123] ab. İbadet Boyutu: Bu, dindar insanın dinî uygulamalarını içine alır. Dindarlık yaşantısının önemli bir tezahürü olan bu uygulamalar çok çeşitlidir. Dua, namaz, oruç, zikir, hac, ayin, kurban., bunların başında gelir. [124] ac. Tecrübe Boyutu: İlahî Varlığın etkisini taşıyan ve mümini O'ndan haberdar eden sezgiler, duygular, duyumlar ve algılar bütünü bu boyuta dahildir. Her din mensubu, Yüce Kudretin varlığını vasıtasız olarak içinde duyar ve bundan etkilenir. [125] ad. Zihnî (entellektüel) Boyut: Dindar insan, inandığı şeylerin muhtevası, dinin ve onun kutsal metinlerinin ana esasları hakkında az çok bir bilgi sahibidir. [126] ae. Etki Boyutu: Bu boyut, hayatın diğer alanları üzerinde dinin yaptığı etkiler içerisinde kendisini gösterir. Din, insanın kendi hayat düzenini, geleceğe dönük taşanlarını, başkalarıyla olan ilişkilerini, kısacası her yönüyle bütün davranışlarını etkileme gücüne sahiptir. [127] b) Dinin Uzunlamasına Boyutları: Gazzâli [128] dinî hayatın gelişimi içerisinde üç farklı safhanın varlığını ayırdetmektedir. Bunlar iman (taklit), fikir (ilim) ve marifet (zevk, şevk) devreleridir. Yani, gelişimini tamamlamış olan dindarlık yaşantısının üç bileşeni vardır. îman safhası, dinî hayatın başlangıcındaki tasdik, kabul, itaat ve bağlanmayı içine alır. Üzerinde derin bir araştırma ve düşünmeye girişmeksizin dinî inancın kabul edilip, taklide dayalı olarak yaşanması bu ilk safhada olur. Dinî inançla ilgili birtakım delillerin araştırılması, mantık itibariyle ahenkli bir kâinat görüşüne ulaşılmasıyla ikinci safha gerçekleşmiş olur. Bu bir tür metafizik alanına açılmadır. Marifet safhası ise, İlâhi Varlık ile doğrudan doğruya temas arzusuyla gelişen psikolojik tecrübeler bütününden oluşmaktadır. Allah'la insan arasındaki ilişkinin tabiatı incelendiği zaman, bu üç farklı boyutun aynı anda yaşandığı görülmektedir. Kendilerini Allah'la ilişki hâlinde bir durumda algılayan bir grup denek üzerinde yapılan tecrübî bir araştırmayı yorumlayan Vergote [129], buradaki üç yönlü olguya dikkat çekmektedir. O'na göre, Allah'la ilişki hâlindeki bir dindar insanda, “dinin mistik unsuru”, “Kutsalın tecrübesi” ve “metafizik unsur” aynı zamanda tezahür etmektedir. [130] c) Dinin Derinlemesine Boyutları: Dini yaşayışın uzandığı alanlar ve geliştiği safhalar gibi, kalitesi de farklı seviyelerde olabilir. Aynı din mensubu insanlar, dinlerini aynı kalitede ve seviyede yaşamazlar; kişiden kişiye değişen farklı derecelenmeler vardır. Ancak bu yöndeki farklılıkları iki temel tutuma göre sınıflandırmak mümkündür. Allport [131] tarafından teklif edilen ve din psikologlarının çoğunluğu tarafından kabul görmüş olan iki farklı dindarlık modeli şu şekilde tasvir edilmektedir: [132] ca. Dış Güdümlü (Extrinseque) Din: Böylesi bir dindarlıkta din, davranışların birinci derecede belirleyici unsuru olmayıp, ancak başka maksatlar için bir vasıta durumundadır. Dışa bağımlı bir eğilime sahip olan kimseler, dini kendi kişisel gayeleri için kullanma eğilimindedirler. Bu eğilime sahip kimseler, dinin birçok faydası bulunduğu kanaatini taşıyabilirler. Hatta bunlar inançlarına sıkı sıkıya sarılarak, katı ve hoşgörüsüz bir taraftarlık sergileyebilirler. Esasen bu tutuma yol açan şey, dinin onların kendi insanî arzu ve ihtiyaçlarına hizmet etme görevi yapmış olmasındandır. Ya da bu eğilime sahip kimseler dinî inanç ve anlayışlarına, kendi temel ihtiyaçlarına en uygun düşen bir şekil verirler. Bu tip dindarlığa “psikolojik ihtiyaçlar dini” veya “fonksiyonel din” adını verenler de vardır. Godin'e göre [133] fonksiyonel din, fertteki ya da toplumdaki eksiklikleri tamamlamaya, korkuları yatıştırmaya, arzuları yerine getirmeye, grup üyeleri arasındaki bağları ve gruba aidiyeti pekiştirmeye hizmet etmekle sınırlı kalmış olan dindir. Bir din, inançları, ibadet ve ayinleri, dili ve teşkilatlanması kültürce belirlenmiş, şuurlu veya şuurdışı ruhî durumlara uygun geldiği ölçüde fonksiyonel olacaktır. Bu tip dindarlar Allah'tan yararlanırlar; bizzat kendi tabiî eğilimlerinden ve kendiliklerinden fedakârlıkta bulunmaksızın O'na yönelirler. Şurası da bir gerçektir ki, her din kısmen fonksiyoneldir. Hiçbir etki ve faydası olmayan veya bütün fonksiyonunu yitirmiş bir din varlığım da kısa zamanda kaybedebilir. Sonuçta da, psikolojik olarak bu fonksiyonlar artık ihtiyaçlara uygun gelmeyebilirler ve bu ihtiyaçlar başka şekilde tatmin edilebilirler. [134] cb. İç Güdümlü (İntrensegue) Din: İçten doğma bir eğilime sahip olan kimseler dinde kendi en başta gelen ve hâkim motivasyonlarını bulurlar. Ne kadar güçlü olursa olsunlar diğer ihtiyaçlarına, anlamı ve önemi ikinci derecede şeyler olarak bakarlar ve güçleri yettiği kadarıyla bu ihtiyaçlarını dinî inanç ve talimatlarla uyumlu hale koyarlar. îmân içte canlanmaya başladığında, onu içlerine iyice yerleştirmeye veya tamamen onu izlemeye gayret gösterirler. Bu anlamda, öncekiler dinden faydalanırken, bunlar dinlerini yaşarlar. Bu tip dindarlar için din, benliğin hizmetinde olması sebebiyle dıştan gelen bir değer olmayıp, fakat daha çok kişiyi bütünüyle aşan, İlahî Varlığın iradesine uygun olarak kişiyi değişime zorlayan, benlikten daha geniş bir alana yayılan, içten doğma bir değerdir. Müsamaha, saygı, başkalarına karşı iyi niyet, dinî emir ve yasaklara riayet, ibadetlerde devamlılık., gibi pratik ve müşahede edilebilir etki ve özellikleriyle karakterize olunan bu din, “içten doğma”, “derûnileşmiş” veya “şahsîleşmiş” gibi vasıflarla da nitelendirilir. Batson ve Venüs, tecrübî araştırmalarına dayalı olarak buna üçüncü bir boyut daha ilave etmektedirler. Bazı kimseler dini ne gaye (intrensecisme) ne de vasıta (extrinsecisme) olarak değil, fakat “araştırma” olarak algılarlar. Bu tip dinî tutum, hayatın ortaya koyduğu varoluşla ilgili ve nihaî hakikat konusundaki sorulan korkusuzca karşılamaya büyük ölçüde açık bir elverişlilikle birlikte, bunların kendisine kesin cevaplar taşıması imkânı hususunda belli bir şüphecilik ihtiva eder [135]. |