๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Din Psikolojisi => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 10 Kasım 2010, 12:25:02



Konu Başlığı: Dine dönüş
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 10 Kasım 2010, 12:25:02
5- Dine Dönüş ve Din Değiştirmenin Gelişim Safhaları
 

Kişinin dinî durumunun değişmesiyle ilgili çok karmaşık süreçleri anlaşılır bir şekle sokmak için bir model hâlinde ele alıp incelemek gerekmektedir. Bu model, günümüzdeki şartlar esas alınarak ve çok sayıda araştırma ve malzemenin incelenmesiyle geliştirilmiş olmakla birlikte, üniversel ve değişmez değildir. Değişik din ve kültürlerde müşahede edi­len dine dönüş ve din değiştirme olaylarındaki ortak noktalar üzerinde geliştirilen bu modelde [512], islâmî hidayetlerdeki bazı farklı yönleri biz ayrıca belirtmeye çalışacağız. [513]

 
a- Kanaat ve Bunalım Safhası :
 

Hidayet süreci genel olarak bir bunalım ve tatminsizlikle baş­lamaktadır. Bu, kişinin psikolojik benliğinde sar­sılmaların başladığı, kendinde birşeylerin değişmesi gerektiğine tam olarak kanaat getirdiği dönemdir. Bu durum, kişinin içinde yaşadığı sosyo-kültürel ve dinî çevre ile etkileşim ve ilişki çerçevesinde anlam ka­zanmaktadır.   Çağdaş  toplum,   herşeyin  insanî  ölçülere indirgendiği ve insanı aşan bütün değerlerin safdışı   bırakıldığı   bir   özellik   arzetmektedir.   Sa­nayileşme, şehirleşme ve yoğun haberleşme, toplum hayatında geleneksel dinî değerleri önemsiz hâle ge­tiren lâikleşme ve dünyevîleşmeyi beraberinde ge­tirmiştir. Modern toplum kültürel çoğulculuk üzerine kuruludur. Eski toplumlardaki dinî kimlik ve bütünlüğün yerine, çok yönlü dinî tercihler ve ideolojik farklılaşmalara imkân veren hareketli bir sosyal yapı oluşmuştur. Geleneksel dindarlığa, dinin bazı esas­larına karşı itiraz ve tenkitler, dinî ilgisizlik, dine kök­ten   karşı   olma   ve   inançsızlıklar   günümüz   toplumlarında  yaygın  tutumlardır.   Bu  kültürel çoğulculuk ve  dinin  manevî  ihtiyaçları  karşılama fonksiyonunun etkisiz hâle getirilmiş olması ve aşın dünyevîleşme insanlarda güvensizlik, yalnızlık, ya­bancılaşma, umutsuzluk, amaçsızlık ve huzursuzluk gibi psikolojik sıkıntılara yol açmaktadır. Özellikle son yıllarda, çağdaş insanın zihniyet ve kimliğini oluşturan ideoloji ve sosyal sistemlerin başarısızlığı ve çö­küşü, insanlarda bir boşluk meydana getirmiştir.

Çoğu hidayet olayında, kişinin içinde yaşadığı çevreden bunaldığı görülmektedir. Bu bunalım dinî siyasi, ahlâkî, kültürel, psikolojik, sosyal ya da daha benzeri sebeplere bağlı olabilir. Kişi, yeni tercihler sunan bir hayat tarzıyla da karşılaşabilir. Bu saf­hada huzursuzluk, tatminsizlik ve sıkıntı giderek yo­ğunlaşır. Şahsî uyumsuzluklar, ahlâkî kusurlar kadar, bazı olumlu istek ve idealler, yeni tecrübeler ve düşünceler kişiyi değişime hazır ve elverişli hâle getirirler. Suçluluk ve günahkârlık duyguları ve buna bağlı olarak yaşanılan hayattan iğrenme, ahlâkî ilkelere uygun ideal bir hayata duyulan büyük arzu ve özlem, ölüm korkusu, cehennem azabı korkusu, tara bir zihnî ve ruhî tatmine ulaşma isteği gibi duygu ve eğilimler kişiyi etkisi altına alır­lar. Çoğu zaman kişi kendisini çevresinden kopmuş, yalnız ve nefret dolu hissetmeye başlar. Böylece, bu­nalım esnasında kişinin daha önce benimsediği he­defler ve standartları, içinde yaşadığı kültür değerleri anlam ve fonksiyonunu yitirirler. Kişi kendisini yal­nız, engellenmiş, yapması gereken birçok şeyi ya­pamaz bir durumda algılayabilir. Bu da kişinin ha­yatında büyük rahatsızlığa ve huzursuzluğa yol açar. Bu sıkıntıları azaltmak ve arzu duydukları amaçlara ulaşmak için insanlar yeni alanlar aramaya başlar. [514]

 
b- Arayış, Araştırma ve Karşılaşma Safhası :
 

Bunalımın doğurduğu gerginlik ve sıkıntılar, bazı insanlarda bir noktaya kadar şuurdışı daha son­raları kısmen ve tamamen şuurlu arayışlarla devam eder. Bazı islâmî hidayetlerde açıkça görüldüğü gibi, hidayet adayında fıtrî din duygusunun ken­diliğinden uyandığı ve kişiyi etkin bir şekilde yön­lendirdiği müşahede edilir [515]. Genelde bu tip in­sanlar temiz yaratılıştı, sağlam ve dürüst karakterli kimselerdir. Bunlar, içinde yaşadıkları çevre ile ta­biatları bakımından uyum sağlıyamayan, çağdaş tü­ketim toplumunun maddeci değerlerine karşı içten gelen bir tepkiyle karşı koyan kişilerdir. Bu tip in­sanlar, toplumdaki kötülüklere pek bulaşmadan, kendi şartlarında namuslu ve ahlâklı bir hayat çiz­gisi üzerinde arayışlarını sürdürürler. Toplumun standart değerleri ile yetişmiş bir kısım insanlar ise, bir süre sonra bunların belirlediği yaşama bi­çiminden zevk ve tatmin almamaya ve onlardan nefret edip uzaklaşmaya başlarlar. Buna bağlı ola­rak da yeni arayışlar içerisine girmek onlar için zorlayıcı bir durum olarak gözükür. Dindışı bir or­tamda yetişmiş olmalarından dolayı, sistemli bir dinî bilgi ve inanca sahip olmamakla birlikte, ta­nımını yapamadıkları yüce bir varlığa doğru ken­dilerini içten bir itiliş hâlinde bulanlar da vardır [516]. Bütün bunların yanında, kendi toplumunun de­ğerlerine karşı tenkitçi bir görüş açısı geliştirmiş bulunan, hakikat sevgisi ile güdülenmiş olarak, sis­temli araştırmalar içerisinde bulunanlar da vardır.

İster pasif bir arayış içerisinde bulunsun, ister aktif bir araştırmacı olsun; hidayet adayları dinî de­ğişim için gerekli olan zihnî, hissî ve pratik birtakım ihtiyaçlarla karşılaşırlar. Dünyayı yorumlamak için herkesin   zihnî   bir   yapıya   ihtiyacı   vardır. An­laşılabilir görüş ve ideolojileri olan gruplar, zihni karışmış kimseler için çekicidir. Ailenin yıkılması, toplumun aşınması ve coğrafi hareketlilik yüzünden birçok insan cemaat duygusu ve ait olma hissinin tatminini  bir   ihtiyaç   olarak   hisseder.   İslâm   ta­savvufunun ve tarikat hayatının yerli-yabancı bir­çok   insana   cazip   gelmesinin   sebebi   bundandır. Özellikle Batı'da sûfilik birçok insan için, ailenin çö­zülmesi ve sosyal parçalanma dolayısıyla ümmet içerisinde bir karşılıklı yardımlaşma ve insanî iliş­kiler imkânını  ifade   etmektedir. “Milyarlarca şa­hıstan oluşmuş bu (Ümmet) ailesi” içerisinde onlar, ferdiyetçi   endüstri   toplumunda   unutulmuş   olan kardeşlik    ve yardımlaşma duygularıyla kar­şılaşmaktadırlar. Özellikle onlar için tarikat, ideal ailenin bir küçük dünyasını temsil etmektedir [517]. Bu safhada karizmatik dinî şahsiyet örneklerinin büyük önemi vardır. Birçok insan, dine dönüş ya da  din   değiştirmelerindeki   temel   faktörün,   kendilerinin ideal buldukları inanç ve değerleri yaşayan kişi, grup veya liderle ilişkiye girmelerinin olduğunu belirtmişlerdir. Batılı aydınların daha çok İslâm'ın tasavvufî yorum ve uygulamasına ilgi ve istek duy­maları bu noktada anlam kazanmaktadır. Dinlerin aşkın birliği görüşü vasıtasıyla bu mistik anlayış onlan herşeyle bütünleştiriyor ve geçerli kılıyor. Çoğu kez mistik mahiyette bir tarikata, bir şeyhin çev­resinde biraraya gelmiş müridler topluluğuna bağ­lanıyorlar. Bunlara göre, bağlandıkları ruhanî üstad, zekanın tuzakları ve varoluşla ilgili boşlukla birlikte, entellektüel anarşi ve ferdî gurura karşı za­ruri bir garanti [518] anlamına gelmektedir.

Hidayet adaylarının bir kısmı farklı din, inanç ve düşünce sistemleri üzerinde araştırma ve incelemelere dalmakta, değişik dinî grup ve ce­maatleri denemeden geçirmektedir. Bu kısa ya da uzun bir zaman sürebilmektedir. İslâm'ı seçen Ba­tılıların bazıları, kendi ülkelerinde son yıllarda yay­gınlaşmaya başlamış olan, “yeni dinî hareketler” adı verilen dinî gruplara katılarak, arayışlarım sür­dürmektedirler [519]. Avrupa kültürü ile yetişmiş bazı Türk aydınlarının da aynı yolu izledikleri bilinmektedir [520]. Çoğu Uzakdoğu ve Hint mis­tisizminin çağdaş sentez ve uyarlamaları etrafında oluşan bu dinî gruplar içerisindeki faaliyetler es­nasında şüphe ve kararsızlıklar son bulmamakta hatta bazen daha da yoğunlaşabilmektedir. Fakat belli bir dinî grupla karşılaşıldığında ilişki devam ederse, karşılıklı etkileşim başlar. Temelde hidayet adayları dinî grubun öğretileri, hayata bakış tarzı ve beklentilerini karşılıklı etkileşim  ile öğrenmektedirler,   Grupla   daha   fazla   bütünleşecek olan kişiler için dinî grup, resmî ve resmî olmayan yollarla değişik fırsatlar sunar. Bazı dinî gruplar uzun bir eğitim ve sosyalleşme devresine ihtiyaç duyar. Bazıları ise, adayların  karar vermeye  cesaretlendirildiği   yoğun   devrelerle   daha   çok   il­gilenirler. Dinî grubun kişiyi kabul etmesi, kişinin çatışmalarını yok etmesine,  kendine güvenini ar­tırmasına ve yeni dünya görüşü kazanmasına yar­dımcı olur.  Grup genel olarak kişinin eski hayat tarzım terketmesini ve yeni hayata başlamasını ge­rekli kılar. Bu noktada kişiler büyük çatışma ya­şayabilirler. Çünkü insanın yıllarca alışmış ve ya­şamış   olduğu   hayat   tarzını   bırakarak   yeni   bir hayata başlaması kolay değildir. Bu bakımdan ça­tışma uzun süreli ve ızdırap verici olabilir.

Günümüzdeki islâmî hidayetlerde, örnek dinî şahsiyetlerin ve dinî grupların önemi büyük olmakla birlikte, asıl değişmede belirleyici olan, hi­dayet adayının Kur'ân-ı Kerîm ile karşılaşması ve onun üzerinde yaptığı incelemedir. Bazı olaylarda, hiçbir müslümanla karşılaşıp temas kurmadığı halde, İslâm dışı yabancı bir çevrede, yalnızca Kur'an üzerinde yaptığı inceleme sonucunda İslâm'a yönelenler vardır. Dinî gruplar ve şah­siyetler ancak bu eğilimi güçlendirme ve sa­bitleştirme yönünde bir etkide bulunmaktadır. [521]

 

c- Karar Verme ve Teslim Olma Safhası :
 

Dinî bir değişim için hazır ve kararlı kimse için yine de son adımı atmak kolay olmaz. Kararsızlık, arayış ve sıkıntı sürerken, kişilere göre değişen birçok yolla, kesin tercihle karşı karşıya kaldıklarına inanırlar. Bazı olaylarda, seslerin işitildiği ve görüntülerin de görüldüğü manevî ilham ve aydınlanma, yeni öğ­retilmiş olan bazı bilgilerin zihinde oluşturdukları tam bir tatmin, dinî bir şahsiyetin rehberliği, bir vaaz ya da dinî telkinin etkisi, dramatik bir tecrübe sonucu şuur genişlemesi., gibi durumlardan herhangi birisi ya da daha başka olaylar, kişide bu ka­rarın sonuçlanmasında etkili olabilmektedir. Böyle bir durumda aşkın varlığın tecrübesi kişilere ha­yatlarının yetersiz olduğunu, dünyanın sı­nırlılıklarını ve dinî değişimin birçok imkânlarını gösterir. Araştırmalar, kimlik bunalımının ya­şandığı ergenlik ve gençlik dönemi ile, bütünlük krizinin yaşandığı orta yaşların, hidayet için en uygun ve olgun zamanlar olduğunu ortaya koymaktadır [522]. Dinî bir geçmişi olan ya da aile fertleri arasında dinî inanç ve yaşayış farklılıkları bulunan kimselerin dine dönüş ya da din değiştirme ih­timalleri çok daha fazla olmaktadır.

Hidayet adayının, başkaları önünde açıklaması durumunda karan daha bir kesinlik kazanır. Kendi tercihlerini destekler nitelikdeki konuşmaları işiten insanlar, yeni düşünce yapısı kazanırlar ve bu dü­şünce yapısı ile geçmiş hayatlarını yeniden yo­rumlamaya tedricî şekilde başlarlar. Grupla yapılan müzakerelerin ışığında kişiler, hayat tecrübelerinin değişimi, düzenlemesi ve seçimi yoluyla geçmişi aktif bir şekilde yeniden şekillendirirler. Kişinin grup önün­de yaptığı ikrar ve açıklamalar inancı sağlamlaştırır. Konuşmacı ve dinleyici arasındaki karşılıklı etkileşim sayesinde insanlar, dediklerine inanmaya başlarlar.

Böylece davranış bazı zamanlarda inanca öncülük eder veya en azından onu sağlamlaştırır. [523]

 
d- Sonuç Safhası :
 

Bu yeni bir doğuş gibidir. Benlik değişir ve yeni bir biçim kazanır. Hidayete eren kişinin zihninde, dünyanın ve nesnelerin an­lamı değişir ve davranışları yeni bir dünya ve gerçek algısı ve görüşü çerçevesinde şekillenmeye başlar. Bu yeni durumun temel özelliği  zihnî karmaşa ve düzensizliğin tamamen ortadan kalkması, herşeyin belli bir düzen ve bütünlük hâlinde kavranmaya başlanması ve bunun sonucu olarak da tam bir ruhî tatmin, şimdiye kadar hissedilmemiş bir huzur ve rahatlamadır. Bu iç tatmin ve rahatlama, kişiyi altüst eden arzu ve eğilimlerin yatışması ve ça­tışmanın son bulmasıyla birlikte kuvvetli bir sevinç, bazen coşkuya kadar varan kuvvetli bir duygu ve heyecan zenginleşmesiyle birlikte yaşanır. Bu son donemdeki  gelişmeleri  en  iyi  “şuur  genişlemesi” kavramı ifade eder. Çünkü bu safhada, daha ön­ceden farkedilmeyen pekçok yeni değer ve anlamın farkına varılmaktadır. Hidayet sonrasında çoğu ina­nanlar güçlü bir minnettarlık ve şükran duygusu ile kendilerini dopdolu hissederler. Bazılarında ise, bu olumlu duygulara, yeniden eskiye dönme kor­kusu, alçakgönüllülük, elde edilen manevî lütûflara karşı derin bir liyakatsizlik gibi duygular karışırlar. Bütün bu farklılıklara rağmen bu son safhada, iç dengenin yeniden kurulması ve üst bir plânda kuv­vetle hissedilmesi, değişmez çizgiyi teşkil eder.

Âni olarak değişime uğrayan kişiler kendilerine, umut ve güven veren tabiatüstü bir güç tarafından bütünüyle yöneltildiklerini hissederler. Kendi ben­liğini çok kuvvetli bir şekilde ortaya koyma ve aynı zamanda “diğergamlık” ve “kendinden uzaklaşma”, bu tip olaylarda kendisini gösteren eğilimlerdir. Bu, kendini vermeye can atan, taşkın bir faaliyet mer­kezi hâline gelen yeni benliğin görünümüdür. Âni hidayet sonucu kişide meydana gelen değişmeler şu şekilde özetlenebilir [524]: Yüksek bir güç tarafından hâkimiyet altına alındığı izlenimi; o zamana kadar bilinmeyen gerçeklerin farkına varmanın doğurduğu heyecan ve şaşkınlık, bütün üzüntü ve sıkıntıların yok olması ve herşeyin iyiye gideceği, huzur ahenk, hayatı kabullenme ve güven duyguları; dış dünya ile ilgili idraklerde ortaya çıkan köklü değişim ve her­şeyin bir güzellik hâlesi şekline bürünmesi; insanı kendinden geçiren “taşkın sevinç” duygusu.

Köklü bir dinî değişim sonucu bütün hayat dü­zenleri eskisine göre oldukça farklılaşan kişileri bek­leyen en önemli sorun, yakın çevrelerinin kendilerini anlamaları ve kabullenmeleri sorunudur. Çoğu zaman hidayete eren kişi ile yakın çevresi arasında bir “çatışma” ortaya çıkabilmektedir. Özellikle dine ilgisiz ve farklı din mensubu bir çevrede yaşanan böyle bir dinî değişme, kişinin en yakını kimselerce bile kolay kabullenilmez ve değişik seviyelerde tep­kilere konu olabilir. Fakat hidayete eren kişi, bütün bu güçlüklere karşı koyabilecek psikolojik bir do­nanıma sahiptir; bu tür karşı koymalar onu yeni du­rumu hakkında daha şuurlu kılmaya katkıda bu­lunur. Bu durumda, dine dönüş yapan ya da din değiştiren kişi ya çevresini değiştirerek, ya çevresiyle uzlaşarak ya da çevresini kendi değerlerine göre şe­killendirmek için sürekli bir mücadele içerisine gi­rerek yeni kimliğini korumaya çalışır. Bazı du­rumlarda, bu yeni kimliğini kamufle ederek, çevresiyle hiçbir çatışmaya yol açmaksızın gizli ola­rak dinî hayatını sürdürenler de vardır. [525]