๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Din Psikolojisi => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 11 Kasım 2010, 12:29:29



Konu Başlığı: Din ve insanî sistemler
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 11 Kasım 2010, 12:29:29
2- Din ve İnsanî Sistemler
 

Bazı yazarlar açısından din kavramı, konusu ne olursa olsun her tür bağlanmayı içine alan bir anlam genişliğine sahiptir. Buna göre, hiçbir ku­rumsal dinle ilgisi olmayan tecrübe ve tutumlar da “dinî” olarak nitelendirilmektedir. Bunu gerektiren şey, belli bir ilgi alanının fert veya grup için merkezi bir önem ve değer kazanmış olmasıdır. Buna göre para, seks, spor, müzik ve komünizm, faşizm, kapi­talizm, positivizm... bir fert veya grup için merkezi ilgi konusu ise, bunlar tanıma göre kudsiyet kazan­mış olmaktadırlar. Psikolojik açıdan bakıldığında, gayretli bir şekilde benimsenen her tür içten inanç veya bir amaç tam bir fonksiyon oluşturur. O bütün zihnî faaliyeti etkisi altına alır ve davranış doğrultusunda doğrulan ve görevleri belirtir. Büyük ölçüde dürtüseldir, memnun edicidir ve fert için gerçekten önem taşıyan bütün varoluş görünümle­rini kapsar. Pekçok insanın hayatında bir amaç için istekliliğin dinî bir duygu gibi rol oynadığını görebi­liriz. Böylece, dindarlığın amaçlarının tam bir reddi­ni ihtiva eden şeylerin dinî değerlere bürünmesi mümkündür. Yani, Allah'ın varlığına bağlı olarak ortaya çıkan tepkilerden psikolojik olarak ayırt edi­lemeyecek tepkilerin varlığı bir gerçektir. Buradan hareketle, genel bir düşünme, inanma ve yaşama tarzını ifade eden bütün “izm”leri birer din olarak değerlendirmek mümkün görünmektedir. Fakat açıktır ki, bu tür dinler hiçbir tanrısallık içermezler. Hiçbir dinî niyet taşımayan.dinin yerine bir başka dini koymayan, dinî bir atıfla ilgisi olmayan tanrı tanımaz hümanizmlerle, insanın bütün duygu ve davranışlarının atıf sistemi olarak kabul ettiği mut­lak ve kutsal bir varlık, bir Tanrı inancı ve düşün­cesini telkin eden dinleri aynı kategoride değerlen­dirmek ne ölçüde uygun ve bilimsel olacaktır.. Özü itibariyle dindışı olan inanç ve amaçların, dinî inanç ve amaçların karşıladığı fonksiyonların büyük bir kısmını karşılamaları [117], onlara dinî bir nitelik kazandırmaz. Dinin ayırıcı özelliği olan tabiatüstüne başvuru, onu bütün diğer olaylardan ayrı bir tarzda ele almayı gerekli kılar. Bununla birlikte psikoloji, dindışı nitelikli inanç, davranış, tören ve uygulamaları, tabiatın sırlan karşısındaki bilimsel saygı, milliyetçi coşkunluk veya estetik heyecan gibi bir ölçüde dinî davranışlara benzerlik gösteren veri­lerle din arasındaki bağlantıları inceleyebilir.

Bu bakış açısıyla, dinin bir “ideoloji” olduğunu ileri sürmek de eksik bir görüş tarzıdır. Eğer din kendine has bir olay ise bu, görünmez îlâhi Kudretle ilişki sebebiyledir. Dindar insanın bir ideolojiye bağ­landığını söylemek, kesin olarak uygun bir tasvir de­ğildir. Zira, aynen herhangi bir varlıkla ilişkide oldu­ğu gibi, dindar insan için İlâhî Varlık belli bir tasavvuruna sahip olduğu canlı bir varlıktır. Fikirle­re dua edilmez ve onlara ibadette de bulunulmaz. “İnanmak” deyimi, bir ideolojinin benimsenmesine de kesin olarak uygulanabilir. însanların liberalizm veya marksizme inandıklarını söylemek doğrudur. Fakat dindar insanın inanması, dünyayı ve onun ge­leceğini bir görüş tarzı değildir; o, gerçek olduğunu tasdik ettiği bir varlıkla ilişki kurmaktadır [118].