YEDİNCİ BÖLÜM
Dine Dönüş Ve Din Değiştirme İman, insanî eğilimlerin ortaya koyduğu dirençlerin üstesinden gelen bir kişilik değişmesi olmadan tam anlamıyla yerleşik bir tutum halini almaz. Bu değişme yavaş yavaş ve uzun bir zaman içerisinde olabildiği gibi, ansızın ve çok kısa bir süre içerisinde de gerçekleşebilir. Belli bir dinî inancın kabulüne öncülük eden bu değişim süreci ve bunun ortaya çıkardığı sonuçlar, genel olarak tanınabilir niteliktedir, Bu tür olaylar Din Psikolojisinde ilk ele alınan araştırma konuları olmaları bakımından, günümüzde büyük bir bilgi birikimi meydana gelmiş bulunmaktadır. [486]
1- Dine Dönüş ve Din Değiştirme Kavramları Bazı Batı dillerinde inanç, kanaat ya da durum değişikliğini ifade etmek için “conversion” kelimesi kullanılır. Kökü itibariyle bu kelime tam ve bütün olarak “değişme”yi, bir hâlden bir başka hâle geçişi, bir olayın bir başka olaya dönüşümünü anlatır. Psikoloji ve sosyolojide conversion kavramı genellikle siyasî, sosyal ya da estetik alanda bir “kanaat değişikliği”ni belirtmek için kullanılır. Asıl psikolojik anlamı içerisinde bu kelime, “tam bir değişme”yi, bir inanç sisteminden diğerine bağlantının geçişini ifade eder. Dinî conversion ise; “farklı bir din ideali için mensubu bulunduğu dinî görüş ve bağlılıktan vazgeçme; dinî inanç ve davranışlarla ilgili yön değişimi”ni de içine alan “manevi evrim ve gelişme” [487] olarak tanımlanır.
İslâm kültüründe, kişinin dinî inançlarında meydana gelen bu değişme ve gelişme tevbe, hidayet, ihtida gibi kelimelerle ifade edilmiştir. Tevbe ve hidayet; dindışı, günahkâr, samimiyetsiz ve yüzeysel bir dinî hayat tarzının terkedilerek, bütünüyle dinî bir yola girilmesi durumunu belirten kavramlardır. İhtida ise; başka bir dine mensup, putperest ya da dinsiz bir kimsenin İslâm'a bağlanması ve hayatına buna göre düzen vermesi durumudur. Kişide dinî hayati benimseme ve kendini ona uydurma yönünde bir gelişme olarak ele aldığımızda birinci grup olaylara “dine dönüş”, ikinci grup olaylara ise “din değiştirme” demek uygun gözükmektedir. Ayrıca, bağlı bulunduğu dini reddetme, dinsiz ya da bir başka dinin mensubu olma durumu “irtidat” olarak adlandırılır. “Dinden dönme” diyebileceğimiz bu olaylar, psikolojik bakış açısı içerisinde dine dönüş ve din değiştirme olaylarının karşı kutbunu temsil eder ki, bütün bu olaylarda benzer ya da ortak gelişim çizgilerinin varlığını tesbit etmek mümkündür. Ancak, bizim buradaki inceleme alanımız dine dönüş ve din değiştirme ile sınırlı kalacaktır. [488]
2- Dine Dönüş ve Din Değiştirmenin Tabiatı Genel bir ifade ile hidayet olayı, duygusal olduğu kadar zihnî yapıda da meydana gelen köklü bir değişmedir. Bu, kişinin kendi kendisinden hoşnut olmadığı, eksiklik, tatminsizlik ve mutsuzluk duyguları içerisinde bocaladığı ya da yeni ve farklı bir tecrübe içerisinde dinî gerçeklerin farkına varmasıyla başlayan bir iç çatışması sonrasında, kendisinde mutluluk, tatmin ve uyum bulacağını sezdiği dinî değerlere doğru yavaş ya da hızlı bir geçiş yapmasıdır. Hidayet olayında, kişide o âna kadar yapılanmış olan zihnî sentezin parçalanıp, yerine bütünüyle yeni bir sentezin konulduğu müşahede edilmektedir. Böylece mevcut değerler altüst olmakta, önceki inanç ve kanaatlar eksik ya da bütünüyle yanlış bulunarak reddedilmekte, “benlik” köklü bir değişime uğramaktadır. Dinî nitelikli olmayan siyasî, sosyal ya da başka türlü diğer inanç, kanaat ve tutum değişmelerinin insanı böylesine derinden etkilemesi nadirdir. Gerçek bir hidâyet her zaman benliğin en derin noktasına, kişiliğin organize olduğu yere kadar nüfuz eder. Ruhunun derinliği içerisinde bir dine bağlanmaya ya da bütün hayat tarzını dine göre düzenlemeye karar veren insan Allah'la, insanlarla ve dünya ile yeni bir ittifaka girişir. Hidayete eren kimsede yeni enerjilerin, yeni faziletlerin kendilerini gösterdikleri, normal ölçülerde imkânsız denebilecek olağanüstü değişikliklerin ortaya çıktığı görülür. Kişilikteki bu değişme, gerçek anlamda “ikinci doğuş” [489] olarak nitelendirilmeye uygundur.
Şüphesiz ki, kişide meydana gelen bu değişme kolay ve sıkıntısız olmaz. İnsanın o âna kadar kendisine yabancı kalmış birtakım inanç ve değerleri kolayca kabullenip, içselleştirmesini engelleyen bazı psikolojik dirençler vardır. Kişi, eski inanç ve düşüncelerine hissî peşin yargı ile bağlanmış olabilir; kesin ve alışık inancının rahatını terketmeye ve hoş olmayan, emniyetsiz, şüpheli, belirsiz bir duruma sürüklenmeye isteksiz olabilir. Aynı şekilde, eski inanç ve düşüncesine dayanarak ait olduğu sosyal grubun üyeliğinin kendisine sağladığı rahat ve güvenin terkine isteksiz olabilir. Böylece, kişinin algı alanına giren, az ya da çok onu etkileyen farklı bir inanç ve düşünce sistemine ilk tepkisi eski inancını ya da inançsızlığını tehdit edenlere karşı artan bir taassupla ve yeni aklîleştirmelerle savunucu bir davranış örneği göstermek olabilir. Bununla birlikte, aziz tutulan inanç sistemine karşı işleyen kuvvetler arttığında, bu savunucu davranışlar ansızın çökebilir ve önceden bunları desteklemekte kullanılan deliller de tersine dönebilir. Bu bakımdan, dine dönüş ve din değiştirme olaylarında psikolojik bir ön hazırlık safhasının hesaba katılması kaçınılmaz gözükmektedir. Dine dönüş ve din değiştirme olaylarına her dinde ve her devirde, küçük çocuklar dışında kadın-erkek her yaş grubunda rastlanmaktadır. Ancak bu olayların en çok gençlik ve ilk yetişkinlik dönemlerinde ortaya çıktığı da bir gerçektir. Ayrıca, dinî bir geçmişe sahip olan kimselerin, dine dönüş ya da din değiştirmeye daha yatkın ve elverişli oldukları görülmektedir.
Kişinin inanç ve davranışlarındaki değişmenin seyri hızlı ya da yavaş olabilir. Buna göre;
a- Kademeli hidayet,
b- Ani hidayet olmak üzere bu olaylar iki grup hâlinde ele alınabilir. Kademeli hidayet yavaş yavaş ve uzun bir zaman sürecinde gelişme gösterir. Ani hidayet ise, birdenbire ve çok kısa bir zaman içerisinde gelişimini tamamlar. Bu, duygusal bir kriz niteliğindedir. Birincisinde, kişi aklını ve tercihini kullanmak suretiyle yavaş yavaş yeni bir inancı kişiliğine maleder. Bu kademeli bir “yeniden yapılanma”dır. Bunda büyük bir iradî çaba göze çarpar. Fakat gelişme her durumda dümdüz bir satıhta gerçekleşmez; çok kritik anlar da yaşanır. İkincisinde, kişinin kendi benliğinden vazgeçmesi, kendini tamamen koyvermesi [490], tam alıcı duruma geçmesi halinde, “sezgisel içedoğuş” sonucu aniden değişime uğraması sözkonusudur. Fakat her iki olayda da eski ve yeni hayat değerleri arasındaki “çatışma” bir süre devam eder. [491]
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın