> Forum > ๑۩۞۩๑ Memurluk ve Sınav Sistemleri ๑۩۞۩๑ > Diyanet İşleri Başkanlığı > Eğitim Faliyetleri > Din Eğitimi Bireyi Kalıplamamalı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Din Eğitimi Bireyi Kalıplamamalı  (Okunma Sayısı 1959 defa)
27 Kasım 2009, 19:16:46
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 27 Kasım 2009, 19:16:46 »



Din Eğitimi Bireyi Kalıplamamalı

Birey, doğuştan sahip olduğu kalıtsal yeteneklerinin çevreyle etkileşiminin ürünüdür. Birey, çevreyle etkileşimi sonucunda öğrenmekte, yeni davranışlar kazanmaktadır/yani eğitilmektedir. Dolayısıyla bireyin oluşma biçimini ve gelişim yönünü, kalıtsal varlığının elverdiği potansiyelle sınırlı olarak çevre belirlemektedir. Eğitimin imkânları, kalıtımla sınırlandırılmıştır. Eğitim, olmayanı icat edemez; olanı geliştirir. Söz gelimi, zekâ özürlü doğmuş biri, ne kadar elverişli bir çevrede yetiştirilirse yetiştirilsin, o asla bulunduğu zekâ sınırının ötesine geçirilemez; ama, onun müsait olduğu nihaî sınıra kadar gelişmesinin önü açılabilir.

Eğitimin temel işlevlerinden biri, bireyi kültürlemedir. Her eğitim kurumu, kültürleme yaparak, bireyi eğitmektedir. Kültürleme sonucunda birey, kültürel mirası anlayabilecek, toplumun kültüründeki özellikleri kazanacak, toplumsallaşacak (kültürlenme) ve kültürü geliştirebilecektir. Kültürlemenin niteliği ve etkinlik düzeyine göre birey, sağlıklı biçimde toplumsallaşma imkânını elde etmektedir. Öte yandan, bu kültürleme sayesinde kültür hayatiyetini sürdürebilmekte ve ona bağlı olarak toplum hayatını daha kolaylaştırmakta ve kendi varlığının sürekliliğini/bekasını sağlamaktadır.

Toplumsal yapının ve ona bağlı olarak da kültürel muhtevanın basit olduğu çağlarda, bireyin gündelik yaşayışın gerektirdiği faaliyetler yoluyla, toplumun ve kültürün bütün yüzleriyle temas hâlinde bulunması/kültürlenmesi, başka bir ifadeyle toplumda yaşayarak kültürü öğrenmesi mümkündü. Ancak, toplumsal hayat ve buna bağlı olarak kültürel muhteva da karmaşıklaştıkça, bireyin bu imkânı giderek azaldı. Bu yüzden, bireyi kültürleme işinin plânlı, programlı ve uzmanlar eliyle yapılması ihtiyacı ortaya çıktı. Okulun ortaya çıkması ve zamanla çeşitlenmesi, diğer eğitim kurumlarının oluşturulması, işte bu ihtiyacın ürünleridir.

Eğitimin kültürleme işlevi sayesinde birey, doğuştan sahip olduğu yeteneklerini/potansiyel gücünü, geliştirerek, biyolojik anlamda insan olmaktan kültürel anlamıyla insan olma düzeyine yükselmektedir.

Aile, okul, kitle iletişim araçları gibi bireyi kültürlemeye çalışan kurum ve kişilerin bu faaliyetleri, “kasıtlılık” özelliği taşımaktadır. Kasıtlı olarak kültürleme faaliyeti, ister istemez makbul sayılan özellikleri/davranışları bireye kazandırıp, makbul olmayanlarından ise onu uzak tutmayı ilke edinmektedir. İşte bu makbul olan/istendik davranışları belirleme durumu, eğitimi çok ciddî felsefî itirazlarla karşı karşıya getirmektedir.

Kimilerine göre böyle bir kasıtlı eğitim/kültürleme, bireyin dünyasını formatlamakta, onu kalıplayıp belli bir kültürün ürünü hâline getirmektedir. Artık bu birey, o kültürün sınırlarına hapsolmuş; kendisine sunulan kültürü sorgulama ve başka kültürel özelliklere sahip olma imkânını büyük ölçüde kaybetmiş olmaktadır. Çünkü bir bakıma “seçilmesi gereken” onun adına belirlenmiş; onun seçme imkânı elinden alınmıştır. Bugün ve gelecek, tamamen geçmişin ipoteği altına girmiş olmaktadır. Bu durumda bireyin özgürlüğünden söz etmek pek mümkün değildir. Bu yüzdendir ki, belli kurum ve kişilerin kasıtlı olarak yaptıkları eğitim, bireyi özgürleştirici değil; tam aksine onu esir edicidir; belli sınırlar içine onu hapsetmektedir. Böyle bir eğitimin bireyin sorun çözme yeteneğini geliştirmesi şöyle dursun, kendisi sorun kaynağıdır. Bu eleştirilerini çok ileri noktalara taşıyanlar, okulsuz toplumu savunabilmekte, zorunlu eğitime karşı çıkmaktadırlar. (Bk. Bk. İllich, 1998.; Baker, 1995.;Tozlu, 1993)

Bu kadar aşırı biçimde eğitime karşı bir duruş sergileyenlerin kalkış noktaları ve yaptıkları çözümlemeler, haklılıklarını gösterse de vardıkları sonuç, onaylanabilecek türden değildir. Zira, bugün eğitim ve okul gibi eğitim kurumlarının mutlak varlığına karşı çıkmanın rasyonel ve gerçekçi gerekçelerini bulmak mümkün değildir. Gerçekte yapılması gereken, okul ve benzeri eğitim kurumlarının varlığına, eğitime karşı çıkmak değil; eğitimin ve kurumlarının söz konusu olumsuz işlevlerini ortadan kaldıracak önlemler üzerinde durmaktır.

İşte bu noktada en önemli sorun, eğitimin/kültürlemenin niteliğidir. Bu bağlamda, öncelikle eğitimin düşünmeyi, sorgulamayı durdurmayıp onları tetikleyici olması, ezberci ve empoze edici değil, anlamlı öğrenmeyi kılavuzlayıcı olması, hazır bilgi kalıplarını telkin etmekten uzak durarak bilgiyi elde etmenin, üretmenin yollarını öğrenciye gösterici olması son derece önem arz etmektedir.

Bu anlayışla düzenlenen bir eğitim, mevcut kültürü mumyalayarak öğrencilere nakletmek yerine, sorgulayıcı bir bilinçle onların anlamlandırmalarına kılavuzluk etmek amacıyla kültürü öğretime konu edinir. Böylece öğrencilerin, zaman aşımına uğrayan unsurları ayıklayıp yerine yenilerini eklemek suretiyle, güncelleştirilmiş dinamik niteliğe kavuşturulmuş kültürü kazanmalarını sağlar. Bu kültürü öğretirken de empoze etmek yerine, öğrencilerin eleştirel bir yaklaşımla kültürü anlamlandırmalarına rehberlik edilir.

Böyle bir özgürlükçü anlayışıyla eğitilen öğrenci, öğretilen kültürün esiri değil, onu iyi anlamlandırarak ondan en üst düzeyde yararlanmasını bilen ve günün ihtiyaçları doğrultusunda kültürünü ayıklayıp yeni unsurlar ekleyerek onu güncelleştirmeyi beceren donanıma sahip olacaktır. Başka bir deyişle öğrenci, kültür karşısında nesneleşmeyecek, ondan yararlanarak yeteneklerini geliştiren bir özne olacaktır. Bu konum, onun, kültürü aynen korumaya kalkışmak yerine sürekli yenileyerek güncelleştirmek/geliştirmek suretiyle dinamik hâle getirmesine imkân verecektir.

Bu tür bir eğitim, bireyin doğuştan sahip olduğu yeteneklerini nihaî sınırına kadar geliştirmesine katkı sağlayıcı niteliktedir; onu kalıplayıcı, istenen nitelikte şekillendirici değil. Eğitim, dolayısıyla eğitimci, bireyi nesneleştirmeye ve bu anlayışla onu kalıba sokmaya kalkışmaksızın, onun kendi özgün varlığını inşa etmesine destek olmayı amaçlamaktadır. Yani bireyin, özgür ve bağımsız bir kişiliğin bizzat mimarı olmasının önünü açmaktadır; engellemeye kalkışmamaktadır. Bizzat eğitimin doğası ve insan gerçekliği, bunu gerektirmektedir. Eğitilen birey, hangi yaşta olursa olsun, bu anlayış hepsi için geçerlidir. Çocuğu bir kil gibi her kalıba dökülmeye müsait görüp, onu istenilen yönde biçimlendirmeye kalkışmak, insan ve eğitim gerçeğini tanımamak olduğu kadar insan(lığ)a karşı saygısızlıktır da.

Genel eğitim için yapılan bu değerlendirmeler, din eğitimi için de aynen geçerlidir. Bireyi kalıplayıcı bir din eğitimi de, bireyin insanî yeteneklerini geliştirmesini engeller, özgür ve bağımsız kişilik oluşturmasının önünü tıkar. Kalıplanmış dindar, kendisi adına “seçilmiş olan”ı pasif konumda kabullenmekten başka bir imkâna sahip değildir; çünkü onun düşünme, sorgulama yeteneği bodurlaşmış ve buna bağlı olarak seçme ve karar verme gücü gelişmemiştir.

Genel eğitiminkine kıyasla kalıplayıcı din eğitiminin oluşturduğu esaretten kurtulma daha da zordur. Çünkü bu, dinin insanı derinden etkileyen gücünü arkasına alarak etkisini pekiştirmekte, tartışılamaz kılmaktadır. Tartışılamazlık zırhına sığınınca artık her şeyden önce o esaretin varlığı fark edilememektedir. Varlığı fark edilemeyen esirlikten kurtulmak, söz konusu olmamaktadır. Bu nedenle din eğitiminin kalıplayıcı nitelikte olması, genel eğitiminkine kıyasla daha tehlikelidir.

Bireyi belli bir kalıba sıkıştırmayı amaçlayan din eğitimi, eleştirel düşünmeye pek yer vermez, öğretilenlerin sorgulanmasına fırsat tanımaz. Böyle bir din eğitimi sürecinde din adına doğru-yanlış değerler bireye dayatılır, onları anlamlandırmaksızın benimsemesi istenir.

Dahası bu dinsel değerler/ilkeler, davranış kalıpları olarak sunulur. Sunum ise, doğrudan empoze edici niteliktedir.

Sorgulamaya kapı aralamayan kalıplayıcı din eğitimi, empoze edici niteliğinin gereği olarak öğretmen merkezlidir. Öğretmen din konusunda mutlak doğru bilgilere sahip kabul edilmektedir. O, bu bilgileri etkili bir takrir (düz anlatım) yöntemiyle, öğrencilerine aktararak, telkin ederek onların yetişmesini sağlayacaktır. Dolayısıyla, hem bu dinsel bilgiler/yorumlar, hem de onları anlatan öğretmen eleştiri konusu edilemez; bu onlar tarafından arzu edilmez, hoş karşılanmaz. Öğrenen bireye düşen görev, öğretmenin aktaracağı bilgileri pasif kabullenici olmaktır. Doğruluklarından asla şüphe etmeyeceği bu bilgileri olduğu gibi ezberleyip hafızaya depolamak, onun için en emin yoldur. Öğrenci bu dinsel bilgileri/yorumları, kendi zihinsel işlemlerinden geçireceği hammaddeler olarak görmeyi aklından geçiremez/geçirmemelidir. Onun için öğrenci, arkaya yaslanıp öğretmeni dinlemeli; kendini hiç yormamalıdır. İtiraz etmek şöyle dursun, öğrencinin soru sormasına bile gerek yoktur. Öğrencinin alması gereken her şeyi kendisine öğretmen aktaracağına göre, onun bu konuda kafa yorması gerekmemektedir.

Kendisine aktarılan dinsel bilgileri/yorumları pasif kabullenme konumunda olan öğrenci, olguları/gerçeklikleri tanıma, akıl yürütme, zihinsel analizler yapma, sentezlere/genellemelere ulaşma, değerlendirme gibi zihinsel işlemler yap(a)maz. Böylece pek çok kabiliyetini kullan(a)maz duruma düşer. Taklit yeteneğini iyi geliştirir.

Öğrenciye biçilen bu konum, onun kendisine aktarılan bilgileri birtakım zihinsel işlemlerden geçirerek kendine özgü ürünleri üretmekte kullandığı materyal/malzeme olarak görmesini önlemektedir. Bir başka deyişle öğrenci, kendisine sunulan bilgiler karşısında özne olarak konumlanamamakta; aksine nesneleşmektedir. Bu bilgileri o, sorgulayarak anlamlandırma yoluna gitmeden, sorgusuz sualsiz kabul edilmesi gereken otorite olarak algılamaktadır. Sonuçta bu bilgiler öğrencinin yararlandığı, kendi dindarlığını inşa etmek amacıyla kullandığı unsurlar olmaktan çıkıp onu kalıplayan, sınırlarını belirleyen öznelere/etmenlere d...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Din Eğitimi Bireyi Kalıplamamalı
« Posted on: 20 Nisan 2024, 18:52:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Din Eğitimi Bireyi Kalıplamamalı rüya tabiri,Din Eğitimi Bireyi Kalıplamamalı mekke canlı, Din Eğitimi Bireyi Kalıplamamalı kabe canlı yayın, Din Eğitimi Bireyi Kalıplamamalı Üç boyutlu kuran oku Din Eğitimi Bireyi Kalıplamamalı kuran ı kerim, Din Eğitimi Bireyi Kalıplamamalı peygamber kıssaları,Din Eğitimi Bireyi Kalıplamamalı ilitam ders soruları, Din Eğitimi Bireyi Kalıplamamalıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes