๑۩۞۩๑ Açık Öğretim & İlitam Dunyasi ๑۩۞۩๑ => Din Hizmetleri => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 17 Nisan 2014, 13:31:33



Konu Başlığı: Ünite 2 Soru-Cevap Ders Özetleri
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 17 Nisan 2014, 13:31:33
ÜNİTE 2 DİN GÖREVLİSİNİN GÖREV ESNASINDA DURUŞ VE TAVRI

S.   DİN GÖREVLİLİĞİ VE DİN GÖREVLİSİNDE BULUNMASI GEREKEN EN ÖNEMLİ ÖZELLİK NEDİR?
C.   Hz. Peygamber’e bazı heyetler gelir, İslam’ı kabul ettiklerini söylerler ve ardından da genel olarak “bize dini konuları öğretecek birisini bizimle gönder” şeklinde de bir istekte bulunurlardı. Nitekim Hucurat suresinin ilk ayetlerinde “Allah ve Elçisinin peygamberin huzurunda öne geçmeyiniz” ayetinin sebebi nüzulü ile ilgili şu olay anlatılmaktadır: Rasûlullah (sav)'ın yanına Temim oğullarından bir kafile gelmiş ve kendilerine bir başkan (emir) göndermesini istemişti. Hz. Ebû Bekir: “el-Ka'ka' b. Mabed’i önerdiği; Hz. Ömer’in de; “el-Akra' b. Habis'i emir tayin etmek üzere fikir beyan ettiği ve bunun üzerine Ebu Bekir’in: “Senin maksadın sadece bana muhalefet etmektir”, dediği, Ömer’in de: “Hayır, sana muhalefet etmek istemedim”, şeklinde bir karşılık verdiği ve böylece tartışmaların devam ettiği rivayet edilir. Sonunda da bu iki zatın seslerini yükseltmeleri üzerine: "Ey iman edenler! Allah'ın ve Rasûlünün huzurunda öne geçmeyin...” (el-Hucurat, 49/1-5) buyrukları nazil olur.
   Hz. Peygamber’in huzurunda Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer arasındaki tartışmanın asıl konusu: bu işe daha elverişli ve daha layık birisini göndermedir. Ve Din konusunda görevlendirilecek kişide öncelikle: görevde liyakat aranmaktadır.

S.   HZ. PEYGAMBER, MUAZ B. CEBEL’İ YEMEN’E VALİ GÖNDERİRKEN ARALARINDA GEÇEN DİYALOGDA DİKKAT ÇEKEN HUSUSLAR NELERDİR?
C.   Hz. Peygamber, Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali gönderirken aralarında geçen diyalogda dikkat çeken hususlar:
1.   Muhatabı sonuna kadar dinlemek ve ondan sonra karar vermek gerekir.
2.   Bu yüce dine hizmet etmek isteyenlerin Allah’ın kitabını çok iyi bilmesi ve anlaması gerekmektedir.
3.   Kur’an’ın uygulaması olan Hz. Peygamber’in sünnetini de çok iyi bilmek ve araştırmak gerekir.
4.   Kendi inisiyatifini kullanmak. Ama bunu yaparken Muaz b. Cebel’in takip ettiği yol ve yöntemi daima göz önünde bulundurmak gerekir.
5.   Belki de en önemlilerinden birisi göreve talipli olacakların kendilerini iyi yetiştirmeleri ve kendilerini göreve hazır hissetmeleri gerekir.

S.   GÖREVDE ARANACAK HUSUSLAR NELERDİR?
C.   Görevde aranacak hususlar:
1.   Talep edilen görevi Bilme ve Koruma (Bilgi-Liyakat/Beceri). 
2.   Talep edilen görevi istemek İlim ve Kararlılık.
3.   Kendine güven
4.   Meşru yolların dışına çıkmamak

S.   DİN HİZMETLERİ VEYA BAŞKA BİR ALANDA HİZMET ETMEK İSTEYENLERİN İKİ TÜRLÜ ÖZELLİKLERE SAHİP OLMASI BEKLENİR. BUNLAR NELERDİR?
C.   Din Hizmetleri veya başka alanlarda hizmet etmek isteyenlerin sahip olması gereken özellikler:
1.   Kendini yetiştiren ve olgunlaştıran, nefsini ilgilendiren, kendinin olgunlaşmasını sağlayan özellikler;
2.   Toplumdaki konumunu vurgulayan ve dışa yönelik özelliklerdir.

S.   KENDİNİ YETİŞTİREN VE OLGUNLAŞTIRAN, NEFSİNİ İLGİLENDİREN, KENDİNİN OLGUNLAŞMASINI SAĞLAYAN ÖZELLİKLER NELERDİR?
C.   Kendini yetiştiren ve olgunlaştıran, nefsini ilgilendiren, kendinin olgunlaşmasını sağlayan özellikler:
1.   Salih Bir insan olmak: Salih insanlardan olmanın en önemli özelliği Allah tarafından dost edinilmiş olmaktır. Salih insanlardan olmanın temel şartı ise inanmak ve yararlı iş yapmaktır.
2.   Bilgili olmak:     
3.   Kendisi ile barışık olmaları
4.   Mesleklerini sevmeleri
5.   Sevgi ve irade sahibi olmalıdır 
6.   Sabırlı olmalı
7.   İhlâslı Olmalı
.   İBRAHİM İBN ETHEM, SALİH İNSANLARIN DERECELERİNE NASIL ULAŞILACAĞINI İFADE EDER?
C.   Salih insanların derecelerine ulaşabilmek için şu sarp ve dik yokuşların aşılması gerektiğini söyler:
a.   Nimetin kapısını kapayıp sıkıntının kapısını açmak
b.   Şan ve şerefin kapısını kapayıp zilletin kapısını açmak,
c.   Rahatın kapısını kapayıp çalışma ve didinmenin kapısını açmak.                           
d.   Uykunun kapısını kapayıp, geceyi uyanık geçirmenin kapısını açmak
e.   Zenginliğin kapısını kapayıp, fakirliğin kapısını açmak,                                       
f.   Arzu ve isteğin kapısını kapayıp ölüme hazırlanma kapısını açmak.

S.   KUR'AN’IN IŞIĞINDA BAKILDIĞINDA, BİLGİNİN ÜÇ BÜYÜK İŞLEVİ NEDİR?
C.   Bilginin üç büyük işlevi:
a.   Bilgi, öncelikle insanın iç dünyasını aydınlatır ve onu değerli bir varlık haline getirir.                                                                                                       
b.   Bilginin ikinci fonksiyonu, insanla beşerî ve tabiî çevreleri arasında makul ve verimli ilişkilerin kurulmasıyla ilgilidir. Bu, aynı zamanda, insanın âlemi bilmesinin de şartlarını hazırlamaktadır.                                                                           
c.   Bilginin üçüncü işlevî ise, Kur'ana göre, insanı bir yaratıcının var olduğu inancına götürmektir.

S.   ROLLO MAY’IN SEVGİ VE İRADE SAHİBİ OLMAKLA İLGİLİ SÖZÜ NEDİR?
C.   Toplumumuzun değişebilmesi ancak başkasını sevme, ilgilenme ve bakım verme nosyonlarının öneminin yeniden keşfedilebilmesiyle mümkündür.

S.   GAZALİ VE MUHAMMED ABDUH SABRI NASIL TANIMLAMIŞTIR?             
C.   Gazali’nin Sabır tanımı: “Neticeleri ve istekleri zıt olan iki kuvvetin karşılaşmasında bir kuvvetin metanet gösterip dayanmasından ibarettir”.
   Muhammed Abduh’un Sabır tanımı: “Nefiste bir melekedir ki nefse güç gelen şeyler onunla kolaylaşır”.

S.   SABRIN KISIMLARI NELERDİR?
C.   Sabrın bedeni ve nefsi olmak üzere iki kısmı vardır:
*   Bedeni olanı; zorluklara tahammül etmek, onlara karşı koymada sebatlı olmaktır.
*   Nefsi olanı ise; insanı yoldan çıkarabilecek her türlü istek ve arzulara karşı kişinin dirençli olmasıdır.

S.   İHLÂSIN BİR ÖZEL BİR DE GENEL FAYDASI VARDIR. ÖZEL FAYDASI NEDİR? GENEL FAYDASI NEDİR?                                                                                         
C.   Özel faydası: İhlas; kişiye, sayısız ve sınırsız alanlar açar. O vakit, Müslüman’ın kalbine nur ve basiret atar. 
   Genel faydası: davranışlarda samimi olmak, kişiye insanlar arasında kabul görmeyi bahşeder. İnsanların kendisinden istifade etmelerini sağlar ve insanlar ondan azami derecede etkilenirler.

Not: Cüneyd el-Bağdadî’ye göre İhlâs; Allah ile kul arasında bulunan bir sırdır. Melek onu bilmez ki, yazsın. Şeytan bilmez ki, ifsat etsin. Heva ve heves bilmez ki, ona meylettirsin. Çünkü bedene göre ruh ne ise, amele göre de samimiyet/ihlâs odur. Samimiyetsiz/ihlâssız yapılan amel de heba olmuş bir iş gibidir.

S.   DİN HİZMETLERİ VEYA BAŞKA BİR ALANDA HİZMET ETMEK İSTEYENLERİN TOPLUMDAKİ KONUMUNU VURGULAYAN VE DIŞA YÖNELİK ÖZELLİKLERİ NELERDİR?
C.   Din hizmetleri veya başka bir alanda hizmet etmek isteyenlerin toplumdaki konumunu vurgulayan ve dışa yönelik özellikleri:
1.   Muslih Özelliğine sahip olmak                                                                 
2.   Emr-i Bi’l-Ma’ruf ve Nehy-i Ani’l-Münker konusunda duyarlı olmak.                                                         
3.   Yaptığı her işi doğru, dürüst ve adil bir biçimde yapmalı                                           
4.   Hoşgörülü ve tahammüllü olmalı                                                                                                           
5.   Tüm insanlara karşı ön yargılı olmamalı                                                                 
6.   İdeolojik yaklaşımlardan uzak durmalı                                                             
7.   Plan ve programlı davranmalı                                                                               
8.   Ayrıştırıcı değil birleştirici olmalı                                                                               
9.   Mezhep kaygılarından öte İslam’ın gerçek yüzünü göstermeye çalışmalı                           
10.   Dini anlatırken onun orijinal kaynağı olan Kur’an ve Sünneti anlamalı ve anlatmalı; menkıbevi, hayali ve uydurma şeylerden oldukça uzak durmalı.
11.   İtidalli olmalı                                                                                               
12.   Konuşmada Yumuşak ve maruf sözlü olmak                                                       
13.   Emanete ve özellikle de İlmi emanete riayet etmek

S.   MUSLİH NE DEMEKTİR?
C.   Muslih:  ıslâh eden, düzelten, onaran (tamir eden) bir şeyi iyi ve doğru yapan, insanların aralarını düzelten demektir. Burada şunun bilinmesi gerekmektedir. Muslih aynı zamanda üretken bir insan demektir. Böyle olunca bir işi hem düzgün hem sağlam ve hem de kaliteli yapan demektir. O halde burada kabiliyet, kapasite, bilgi, beceri söz konusudur. Mutlak muslih Allah’tır.

S.   “RABB'İN, HALKI MUSLİHLER OLDUĞU HALDE, MEMLEKETLERİ HAKSIZ YERE HELÂK ETMEZ” (HÛD,11/117) BU AYETTE NELERE İŞARET EDİLMEKTEDİR?
C.   Bu ayette:
a.   İnsanları kötülükten sakındıracak, iyiliği tavsiye edecek bir takım kimselerin bulunması gerekmektedir. Zira Allah, yalnızca iyiliğe razıdır.
b.   Kendileri sâlih ameller işlemeye çalışan birkaç kişi dışında herkese ve her şeye musamaha eden bir toplum kendi fermanını imzalamış ve helâkını davet etmiş demektir.
c.   Bundan anlaşıldığına göre, bir toplumun kaderi, o toplum içindeki sâlihlerin etkinliğine bağlıdır.

S.   KUR’AN’DA MARUF VE MÜNKER KELİMELERİ NE İFADE EDER?
C.   Kur'an'ı Kerim'de iyi, güzel, bilinen, aşına olunan anlamlarına gelen maruf kelimesini aklen ve dinen iyi ve güzel şeyler olarak tanımlamak mümkündür. Münker ise bunun tam zıddı anlamlar içerir. Bilinmeyen, tanınmayan demektir. İki kavramı birlikte tanımlarsak iyi ve güzel davranışlar maruf, kötü davranışlar ise münkerdir. Bu haliyle bu kavramlar müminlerin önemli birer özelliğidir. Zira müminler iki tür özelliğe sahiptir. Bunlardan bir kısmı müminin nefsini ilgilendiren, kendinin olgunlaşmasını sağlayan özellikler; ikincisi ise, kendini yetiştiren ve olgunlaştıran müminin toplumdaki konumunu vurgulayan özelliklerdir. İkinci tür özelliklerin en önemlilerinden birisi, iyiliği emredip (emr bi'l-maruf), kötülüğü yasaklama (nehy ani'l-münker) prensibidir.

S.   EMR Bİ'L-MARUF VE NEHY ANİ'L-MÜNKER GÖREVİNİN ÖNEMİ NEDİR?
C.   Emr bi'l-maruf ve nehy ani'l-münker görevinin önemi:
*   Emr bi'l-maruf ve nehy ani'l-münker prensibi, "nemelazımcılık" veya "bana değmeyen yılan bin yaşasın" gibi ve benzeri yanlış düşüncelerin toplumda büyük yaralar açacağı fikrini ihsas ettirip bunların geçersiz olduğunu düşündürmesi bakımından önem arzeder.
*   Emr bi'l-maruf ve nehy ani'l-münker, fert ve toplumun kendini yenilemesine ve aksayan taraflarını düzeltmesine yardımcı olacağından dolayı önemlidir.
*   Emr bi'l-maruf ve nehy ani'l-münker dinde en büyük dayanak olması bakımından önem arzetmektedir.
*   Emr bi'l-maruf ve nehy ani'l-münker, realitelerin icaplarına göre değerlendirilmesi gerektiğini ihsas ettirmesi açısından da önem arzetmektedir.
*   Emr bi'l-maruf ve nehy ani'l-münker, toplumda yok edilmesi gereken hususları giderme, iyilikleri tesis etme bakımından da önem arzetmektedir.
*   Emr bi'l-maruf ve nehy ani'l-münker, toplumun güzel vasıflarını koruması açısından da önemlidir.

S.   “ÖNYARGILARI PARÇALAMAK ATOMU PARÇALAMAKTAN ZORDUR.” BU DÜŞÜNCE KİME AİTTİR?
C.   Einstein

S.   KUR’AN-I KERİM’İ ANLAMA VE İKİNCİ OLARAK DA SAHABE VE SONRAKİ ÂLİMLERİN BU KONUDAKİ TUTUM VE DAVRANIŞLARI NASILDI?
C.   Kur’an-ı Kerim’i anlama ve ikinci olarak da Sahabe ve sonraki âlimlerin bu konudaki tutum ve davranışları:
a.   Kur’an’ı Tedebbür Etmek, Kur’an’ı Düşünmek, Onu İncelemenin Niteliği ve Onunla Amel Etmek:İbn Teymiye, Kur’an’ı öğrenme ve tedebbür etmenin, insanların kitaplarını tedristen farklı olması gerektiğine dikkat çeker.
b.   Kur’an’ı Tedebbür Etmede Alimlerin İnsanlara Yardımı
c.   Kur’an Ahlakıyla Süslenmek Din Görevlisinin Temel Özelliğidir.

S.   KUR’AN’I TEDEBBÜR ETME İLE İLGİLİ SAHABENİN UYGULAMALARI NELERDİR?
C.   Kur’an’ı tedebbür etme ile ilgili sahabenin uygulamaları
1.   Osman İbn Affan, Abdullah İbn Mes’ud ve benzeri sahabilerin, Hz. Peygamber’den 10 ayet öğrendikleri zaman, başka ayetlere geçmeyip burada durduklarını hatırlamak gerekir. Çünkü onlar ilim ve ameli birlikte öğrenip yürüttüklerine dair meşhur haberleri vardır.
2.   Onlardan birinin bir sureyi ezberlemede uzun bir müddet durduklarını hatırlatan haberleri açıklar. Zira İbn Ömer, Bakara suresini ezberlemek için 8 yıl devam etmiştir. Şurasını belirtelim ki, sıradan bir şahıs, bu sureyi çok kolay bir şekilde ve üç ay gibi bir süre içinde ezberleyebilir. İbn Ömer’in bu kadar uzun bir müddet ezberlemeye devam etmesi, onun ezber gücünde bir kusuru olduğundan değil, fakat o, Kur’an’ı öğrenmedeki teamülde sahabenin yaptığı gibi yapmasından kaynaklanmaktadır. Bu öyle bir metottur ki, icra ile tatbiki birleştiren ve koruyan bir yoldur.
3.   Bu durumda bu sahabenin Kur’an’ı ezberleme ve öğrenmedeki yolu örnek bir yol olarak kabul edilmelidir. Buna çağdaş müelliflerden Seyyid Kutup dikkat çeker ve bunun sebebini de, müslümanların son zamanlarda Kur’an’ı öğrenmede yanlış bir yol tuttuklarını, Kur’an’ı bir kültür kitabı olarak anlamak istediklerini ve onun, yerine getirilmesi gereken emirler olduğunu öğrenmediklerine bağlar.
4.   Ebu Abdirrahman es-Sülemi de şöyle demiştir: “Bizi okutanların bize bahsettiğine göre, onlar Peygamber’den 10 ayet okuyorlardı. On ayeti öğrendiklerinde, içindekilerle amel edinceye kadar, onlardan vazgeçmiyorladı. Kur’an’ı ve ameli beraberce öğrenirdik. Bunun için bir sureyi ezberlemede uzun bir müddet bekliyorlardı”.
5.   Enes şöyle der: “Bir kişi Bakara ve Ali İmran surelerini okuduğunda gözümüzde büyürdü. İbn Ömer, Bakara suresini senelerce veya sekiz yıl ezberlemek için okudu”. Bunu Malik rivayet etmiştir” (Mukaddime, s. 35-36).

S.    KUR’AN’I TEDEBBÜRÜ TERK ETMENİN EN ÖNEMLİ SEBEBİ NEDİR?
C.   “Ekseri insanların, Kur’an’ın tedebbürünü bırakıp onu sadece okumasıyla (tilavet) meşgul olmalarıdır. Bilindiği gibi Kur’an’ın tanımında “okunmasıyla ibadet edilen” ifadesinin yer alması da bunu artırmıştır. Böyle olunca, onu okuyana, her harfi için bir sevap vardır ki, bu bir sevap da ona kadar çıkacağı da hadiste belirtilmektedir. Hâlbuki bu durum tedebbüre engel teşkil etmez. Bilakis, bir abid, şayet okuduğu lafızlarla, tedebbürü bir araya getirebilirse ibadet güzel ve daha mükemmel bir hale gelir.

S.   KUR’AN’I TEDEBBÜR ETMEDE ÂLİMLERİN İNSANLARA YARDIMI KONUSUNDA İBN KESİR NE DEMİŞTİR?
C.   Âlimlere düşen, Allah’ın Kelam’ının anlamlarını açıklamak, bunları tefsir etmek, kaynağından talep etmek ve bunu öğrenme ve öğretmedir.

S.   ÂLİMLERİN YERİNE GETİRMESİ GEREKEN İKİ ŞEY NEDİR?
C.   Âlimlerin yerine getirmesi gereken şeyler:
•   Birincisi, Kur’an’la ilgili kaynakları araştırma ve incelemeyi tam yapmak ki, bu, taallüm (öğrenme) ve tefehhüm (anlama) diye ifade edilebilir.
•   İkincisi de, bunu insanlara güzel bir biçimde açıklamaktır. Bunu da öğretme (talim) ve anlatma (tefhim) diye açıklayabiliriz
   NOT: Meşhur müfessir Abduh, Menar tefsirinin girişinde yaklaşık olarak “Allah’ın biz ölünce bize, Fahrettin Razi’nin tefsirini okudun mu, anladın mı, anlattın mı diye sormayacak” diyor. Ben de aynı şeyleri tekrarla şunları ilave ediyorum: “Bu kitabı öğrendin mi, öğretin mi, yaşadın mı ve yaşattın mı diye soracaktır”

S.   İTİDAL NE DEMEKTİR?
C.   İtidal: mutedil olmak, dengeli olmak, aşırılıklardan uzak durarak orta bir hal üzere bulunmak demektir. Kur’an Hz. Muhammed ümmetini “orta ümmet” yani aşırılıklardan uzak bir toplum olarak ifade etmektedir.

S.   "ÜMMET-İ VASAT"  NE DEMEKTİR?
C.   Belirli sınırları aşmayan, orta yolu izleyen, diğer milletlere âdil davranan ve diğer milletlerle olan ilişkilerini hak ve adalete dayandıran doğru ve soylu bir toplumdur.

S.   ÂLİMLER, VASAT KELİMESİNİN AÇIKLANMASINDA HANGİ HUSUSLARI ZİKRETMİŞLERDİR?
C.   Âlimlerin zikretmiş oldukları hususlar:
1.   Adil olma:
*   Âdil, dosdoğru demektir.
*   Nitekim ayette "içlerinden adil olanı” (evsatuhum) (Kalem. 28) bu anlamdadır.
*   Hz. Peygamber de "işlerin en hayırlısı en vasat olanıdır" yani en doğru ve dengeli olan... buyurmuştur. Başka bir hadislerinde Hz. Peygember (s.a.s) da şöyle buyurmuştur: "En adil ve en dengeli metoda yapışın”.
*   Bu kavram her iki uçtan uzak olma manasında hakikat olarak kullanılır. Şüphe yok ki iki aşırı uç olan ifrat ve tefrit, kötüdür. Buna göre ahlâkî bakımdan mutavassıt olan, her iki uçtan uzak olur, böylece de dengeli ve faziletli olmuş olur.
*   Allah, adaleti "vasat" diye adlandırmıştır. Çünkü adalet, iki davalıdan birine meyletmez. O halde âdil kimse, iki taraftan birisine meyletmeyen kimsedir Allah'ın, "Aynı şekilde sizi vasat (orta) bir ümmet kıldık" buyruğu ile maksadı, hiç şüphe yok ki ümmet-i Muhammed'i övmektir. Çünkü O'nun, bir vasfı zikredip onu, kendisi için onları şahidler kılmasına adetâ sebep kılması, daha sonra da Resûlü'nün şahadetini buna atfetmesi, bu ancak bir medih olursa caizdir. Böylece Cenâb-ı Hakk'ın, lâfzından maksadının, din hususunda medhi ifâde eden bir şey olduğu ortaya çıkmış olur. Hak Teâlânın onları "şahidler" kabul etmesi, ancak onların âdil olmaları durumunda caiz olur. Bu sebeple, (vasat) kelimesinden, "adalet" manasının kastedilmiş olması gerekmiştir.
*   Bir şeyin en dengeli yeri, onun ortasıdır. Çünkü onun diğer uçlara nazaran durumu, düz ve denge üzere oluşudur. Uçlara (kenarlara) gelince, onlar daha çabuk bozulur ve dengesini kaybeder. En orta kısım ise korunmuş ve kuşatılmış vaziyettedir. Orta hakkında bunları söylemek doğru olunca, o, sanki hiçbir tarafa meyletmeyen, tamamen dengeli olan şeyden ibaret olmuş olur.
2.   Vasat, her şeyin seçkini ve iyisi manasınadır. Şöyle ki:       
* "Vasat" lâfzı cansızlar için de kullanılır. Keşşaf sahibi şöyle demiştir: "Mekke'de, haccımı yapabilmek için, bedevi bir Araptan bir deve kiraladım. O bana, "yani, bana dinarların en iyilerinden ver, dedi." Hâlbuki adalet vasfı cansız varlıklarda bulunmaz. Binaenaleyh, (vasat) kelimesini "iyi" manasına almak daha uygundur.
*"Vasat" kelimesini iyi, güzel manasına almak, Hak Teâlâ'nın,''Siz de? İnsanlar İçin çıkarılmış olan en hayırlı ümmetsiniz" (Ali İmran, 110) ayetine de uygundur.
3.   Bir kimse, vasat dediği zaman, bunun manası, "O bizim en faziletlimizdir" yani o adam, onların içinde, tıpkı gerdanlığın ortasındaki kıymetli mücevher gibidir. Bu benzetmenin aslı şudur:
Tebaa, ortalarında bulunan reislerinin etrafını sarar ve onu aralarına alırlar. İşte bu manadan dolayı, (vasat) lâfzı kullanmıştır.
4.   Ümmet-i Muhammed'in din hususunda ifrat ile tefrit arasında; hâdiseler hususunda da çok ileri gitmekle çok geri kalmak arasında mutedil ve dengeli olmaları manasında onlara, denilmesi caizdir. Çünkü ümmet-i Muhammed, Hıristiyanların çok aşırı giderek Allah'ı bir oğul ve ilâh tutmak; Yahudilerin de peygamberleri öldürüp, kitapları değiştirmek, vb. hususlarda günahlar irtikap etmek gibi kusurları işlememişlerdir. Ümmeti vasatın bu anlamı aslında bütün Müslümanların ve özellikle de bu ümmetin dinini anlatacak her şahsın benimsemesi ve uygulaması gerekir. Görev esnasında mutedil davranmak unutmamak gerekir ki insanlar üzerinde etkisi fazlaca olacaktır.

S.   KAVLUN MARUFUN VE KAVLİ LEYİN NE DEMEKTİR?
C.   Kavlun marufun: Güzel söz / Hikmetli söz.
    Kavli leyin: Yumuşak söz / Gönül alıcı söz

S.   EMANET KAÇA AYRILIR?
C.   Emanet ikiye ayrılır:
1.   Genel Anlamda Emanet:
a.   Allah'a karşı verdikleri sözü yerine getirmek
b.   İnsanlara karşı verdikleri sözü yerine getirmek
2.    İlmi Emanet.