๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 24 Nisan 2010, 01:23:20



Konu Başlığı: Zikir ve O Büyük Gün
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 24 Nisan 2010, 01:23:20
Zikir ve O Büyük Gün

Cenab -ı Allah'ı en çok zikredilecek vakitlerinden birisi, sabah namazından sonraki vakittir. Bir kimse cemaatle namaz kılar, sonra zikre oturur, güneş doğup işrak vakti çıkana kadar zikre devam eder, sonra da işrak namazını kılarsa, bir nafile hac ve bir umre sevabı yazılır. İnsana en çok menfaat veren saat, sabah namazından sonraki bir saattir. Rasulullah s.a.v. buyurdu ki: “Sabah namazına gidip, sonra gün doğuncaya kadar oturup Allah'ı zikretmek, benim için Allah yolunda savaşmak üzere askerleri güzel atlara bindirmekten daha sevimlidir.”

Taberanî'nin bildirdiği başka bir hadis-i şerif de şöyledir: “Hiçbir kimse, Allah'ı anmak kadar kendisini azaptan koruyacak amel işlememiştir.”

Sahabiler sordular:

- Allah yolunda cihad etmekten de mi?

- Evet , Allah yolunda cihad etmek de bunun kadar değildir. Kişi takattan dü ş üp , kılıcı kırılana kadar savaşmış olsa bile.

İmam Ahmed bin Hanbel'in bildirdiği diğer bir hadis-i şerif de şöyledir:

Sahabinin biri Rasulullah'a sordu:

- Allah yolunda cihad edenlerin ecir bakımından en üstünü kimdir, ya Rasullah ?

- Allah'ı en çok anan kimsedir.

- Salih amel işleyenlerin ecir bakımından en üstünü kimdir?

- Allah'ı en çok anan kimsedir.

Namaz, oruç, sadaka ve hac sorulduğunda ise Efendimiz: “Fazla namaz kılmaktan, nafile oruçtan, çok hacdan, çok sadakadan daha efdali , Allah'ı çok anmaktır.” buyurdu. Bunun üzerine Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer konuşmaya ba ş ladılar . Hazret-i Ebu Bekir Hazret-i Ömer'e:

- Ey Ebu Hafs , bütün hayırları Allah'ı çok zikredenler kapıp götürmediler mi, deyince, Rasul -i Kibriya Efendimiz tebessüm ederek:

- Evet , onlar alıp götürdüler, buyurdu.

Yorucu ve meşakkatli ibadetler olduğu halde dile kolay gelen, vücuda yorgunluk vermeyen, kalbi Allah'a bağlayıp yumuşatarak merhamet ve rahmetle dolduran zikrin diğer ibadetlerden üstünlüğü nedendir? Eğer zikreden zâkir hakikaten faydalı ve etkili bir zikir çekerse, kalp huzuruna ulaşır. Kalp huzuru, yapılan zikir ve ibadetin neticesinde hasıl olan sıfattır, Allah'ı bilmenin neticesidir. Allah'ı bilen ve O'na teslim olanın sıfatı huzur-u kalptir. Allah o kulu ne halde bulundurursa, huzur-u kalp sahibi haline razı olur, şikayet kapısını kapatır. Çünkü Allah Tealâ'nın verdiği her hükümde nuranî bir hikmet vardır, O'nun işinde abes yoktur. Endişe etmek gafletin nişanı, endişesizlik huzurun tarlasıdır. Esasen, kişinin İslâm'ına ve imanına bulaşmayan bir musibetten dolayı aşırı kederlenmek, dertlenmek olmaz. O sebeple “ elhamdülillâhi alâ külli hâl, sive'l - küfri ve'd - dalâl ...” Yani imansızlık ve sapkınlık halleri hariç, her şey için Allah'a hamdolsun...

Zikre başlayan kimsenin nefsi başlangıçta zikirden lezzet bulmaz. Zikir onu dünya lezzetlerinden alıkoyduğu için kalbi ve dili sıkılır. Dünya hatıralarına ve vesveselere kulak asmadan zikre devam ederse, Allah Tealâ müşkülâtı hafifletip sıkıntıyı ülfet ve ünsiyete çevirdiğinden, zikir lezzet olmaya başlar. İlk defa kötü bir iş işleyen sıkıldığı halde, yavaş yavaş bunu alışkanlık haline getirdiği gibi, ilk zikir de böyledir. Hevâsından ayrılıp Allah'ı zikretmek nefse acı gelir. Ama Allah'ın inayet ve rahmeti ile Allah ona lezzeti tattırır. Ülfet ve ünsiyet kalbine yeleştikçe muhabbet-i ilâhiyeye dönüşür. Allah'ı zikrederken azamet tecelli eder, sıfatlar ortaya çıkar ve tad alır. Böylece mâsivâdan kesilmeye başlar.

Zikir kalbe yerleşirse, ölüm anında da muhakkak dile gelen zikir olur. Ölüm saniyenin binde birinde gelir. Akıl ve ilim binde bir saniyelik meseleye yetişemez. Ölen kimsenin aklına ne ilim, ne de mülk gelir. Ne halde yaşamışsa o anda o sıfat tecelli eder. Bu yüzden kalpte zikre ülfet ve ünsiyet kazanmanın asıl büyük maksadı ölümdeki iman içindir. Bir insanın ölürken son kelimesi “Allah” veya Esma- yı Hüsnâ'dan bir zikir olursa, o kimse muhakkak imanla ruh teslim eder. Ehl -i tasavvufun milyonlarca zikir çekmesi, kalbin Allah'ın zikrine ünsiyet ve ülfet peyda ederek dilin, kalbin, aklın bununla meşgul olması, İslâm'ın ve imanın o kulun kalbinde meleke haline gelmesi içindir.

Yani bütün mesele dile ve kalbe Allah'ın zikrini yerleştirmektir. Beklenmedik bir olayla karşılaşan insanın ağzından çıkan kelimeye bakalım. Ah, anam, babam, vay... gibi sözler değil de, ya Allah, elhamdülillah, estağfirullah , bismillah... gibi kelimeler çıkıyorsa, o insan iman ile ölür.

Harbe giden bir asker, Allah için gittiyse dünyadaki bütün yakınlarını unutur. Önünde düşman, elinde tüfek vardır. Anlar ki o anda hiç kimsenin faydası yoktur. Onu koruyacak yalnız Allah'tır. Allah'a yalvarır, o anda kurşun gelir ve şehid olur. Ey kardeş, sen de şehit gibi ol! Allah'ı öyle zikret ki, ölüm sana geldiğinde sana “Allah” dedirtsin.