> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Yolsuzluk
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Yolsuzluk  (Okunma Sayısı 729 defa)
25 Nisan 2010, 12:12:33
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 25 Nisan 2010, 12:12:33 »



Yolsuzluk

Müfessirler, yoldan çıkanların maymuna ve domuza çevrilmelerinin manevî bir memsûhât olduğu hususunda icmâ’ etmişlerdir. Bu, yolsuzluğa meyledenlerin sahtekârlığına, başkalarına benzeme gayretine, zekî gibi görünmelerine rağmen aslında ne yaptıklarını bilmediklerine, çirkinliklerine, her pisliği yemelerine işarettir, derler.

“Allah’tan geldik, yine O’na döneceğiz.” İnsan olarak maceramızı özetleyen bu cümle her halükârda bir “yol” manâsını da tazammun ediyor. Nitekim şeri’at, tarikat, sırat, sebil, sünnet, minhâc.. gibi İslâm’ın temel bazı mefhumları aslında “yol” demektir; ıstılah (terim) manâlarını istiâre ile bilahare kazanmışlardır. Asıllarındaki “yol” manâsı ile bunun hususiyet ve teferruatının bilinmesi, ıstılahî manânın lâyıkıyla anlaşılabilmesi için zarûrîdir.

Yol, herşeyden önce bir zemin, bir çerçeve, bir çizgidir. Mutlaka bir hedefe götürür; bu hedef istikametinde bir yönelişi ifade eder. Söz konusu hedefi temin ve kolaylaştırma niyetinin eseridir. Katedilmek içindir. Şeri’at, tarikat, sırat, sebil, sünnet, minhâc kelimelerinin hepsinde de “yol”un tedaî ettirdiği bu manâların tamamı vardır. İlâveten, bu yolların her birinin kendine mahsus incelikleri de vardır. Biz önce bunlardan sadece ikisinin, şeri’at ve tarikat’in yol ile irtibatını ele alıp oradan sadede geleceğiz.

Şeri’at tarikat yoldur varana

Dil âlimlerinin ekserisi şeri’at’ın “yol açtı” manâsına “şe-re-a’” fiilinden mastar olduğu görüşündedir. Buna göre şeri’at “açık (aleni, vâzıh), doğru ve geniş yol” demektir. Fakat bu “yol”un bazı hususiyetleri vardır. Meselâ “kendiliğinden bir yol” değildir. Mutlaka bir şâri’i, yani “yarıp açan” ve “hududunu tayin eden” bir fâili bulunmalıdır. Şeri’at’ın şâri’i Allahü Teâlâ’dır. Bu sebeple şeri’at ıstılahta “Allah’ın tayin ve tesbit ettiği yol, ilahî hükümler manzûmesi, din” manâsına gelir.

Şeri’at’ın bir diğer hususiyeti “su yolu” olmasıdır. Bazıları bunun bir su kaynağından su almak veya içmek için tutulan yol olduğunu söylemiştir. Bu yolda dosdoğru yürüyenlerin neticede rahmete ve nimete kanacaklarına, arınıp temizleneceklerine delâlettir. Zira şeri’at ebedî hayatın ve hakikî saadetin yegâne yoludur. Bazıları ise şeri’at’ı, “şeria” kelimesinde olduğu gibi, bir suyun mecraı, yahut “ırmak” gibi anlamak gerektiğini söylemişlerdir. Bu takdirde de yolda bulunanların mütemadiyen akışına, denize ulaşma iştiyakına ve ancak yolun hududu dahilinde bu akışın netice vereceğine delâlet eder. Nihayet sûfilikte hep teşvik edilen “seyahat” de lügat itibariyle aslında “suyun yeryüzünde akıp gitmesi” demektir. Büyüklerin söylediği gibi “Su bir yerde durursa bozulur.” yahut “Akan su kir tutmaz.” Şüphesiz seyahatin sûrî olanından çok batınî olanı evlâdır; insanın arada bir de olsa “kendine gelmesi” büyük fazilettir. (“Sebîl” de “yol” demektir. Çeşme veya su dağıtmaya mahsus küçük mimarî yapılara bilahare ad olması sebebiyle “sebil”in lügat manâsının da su ile alâkalı olduğu düşünülebilir. Kur’ân-ı Kerîm’deki “fî-sebîlillah” terkibinden örf-i kavlî ile münhasıran “cihad” ve “infak” anlaşılmaktadır. “Fî-sebîlillah” yani Allah yolunda infak etmenin bir sembolü addedildiği için su dağıtmak üzere yapılmış çeşmelere “sebîl” denmiş olması galip ihtimaldir. Eskiden “ibn-i sebîl” denilen yolcular gözetilerek inşâ edilmesinden dolayı, bu yapılara “sebîl” adı verildiği daha zayıf bir görüş olarak ileri sürülebilir.)

Yine “yol” manâsına geldiği bilinen tarîk, tarîka veya tarîkat’in “yürürken adımların çıkardığı ses”ten mülhem taklidî bir kelime olduğu söylenir. Hakikaten de tarikat her şeyden önce “katedilmekte olan bir yol”dur. Bir kılavuzun yürüyüşü ve takipçilerinin onun izinde mesafe alışıyla belirginleşmiş, hususiyet kesbetmiştir. Tasavvuf ıstılahı olarak, “şeri’at denilen büyük ve geniş yolun sınırları içinde, hakikate ulaşmak için tercih edilen yürüyüş tarzı” demektir. Şeriat, zemini ve hudûdu ifade ederken tarîkat “yürüyüş”ü ifade eder. Nitekim şeri’at yolunda yürüyenler de vardır koşanlar da. Kimi aşkla, kimi bir takım hesaplarla katetmektedir. Durup oyalananlara da hızla menzil alanlara da rastlanabilir. Kalabalığa karışıp sürüklenenler, tek başlarına kestirme gözetenler olabileceği gibi birbirlerine el etek vererek ilerleyenler de olabilir.

Kur’ân-ı Kerîm’de insanın idrâk hâsselerinden, yıldızların yörüngesinden veya meleklerin irtifâından bahsedilirken “yol” manâsına gelen birçok kelime arasında “tarîk”in seçilmiş olması da hayli önemlidir. Buradan hareketle tarikat’in “menzillerle taksim edilmiş; ilim, yükseklik ve letâfet kazandıran bir yol, bir sistem”  hususiyeti taşıdığı neticesine ulaşılabilir.

Hülasa şeri’at de tarikat de asıl itibariyle “yol”dur. Bundan dolayı Türkçede ekseri “yol” denince “şeri’at”,  şeri’atte mündemiç olması hasebiyle de hususen “tarîkat” kastedilir. Nitekim eski devirlerde “mürşid” yerine “yol atası”, “mürid” yerine “yol eri” denildiği bilinmektedir. “Yol tutmak” bir tarikate intisap etmektir. El’an kullandığımız “yola gelmek, hâle yola girmek, yola getirmek, yoldan çıkmak, yoldan çıkarmak, yoldan azmak, yol bilmek, yol göstermek, yoluna koymak, yoluna girmek..” tabirlerinin bugünkü manâsının bile tarikatle veya tasavvufla irtibatı hâlâ farkedilebilmektedir. Madem böyledir, son senelerde düçar olduğumuz “yolsuzluk” illetinin “yol mahrûmiyeti” ile bir alâkası yok mudur sizce de?

“Yol”un dışında olmak ya da “yolsuzluk”

İster hududu, ister usûlü öne çıkarsın, “Allah’ın tayin ve tesbit ettiği yol” manâsına bütün kavramlar “sırât-ı müstakîm” terkibine dahildir. “Sırât” da “yol” demektir ama yalnızca “Allah’ın yolu” olduğu için “es-Sırât” tektir; çoğulu bulunmayan bir kelimedir. Öte yandan Kur’ân-ı Kerîm’de “yol” manâsına muhtelif kelimeler bazan sapkınlık ifade eden sıfatlarla Allah’ın belirlediği hududu aşan yönelişleri anlatmak için kullanılsa da bunların hakikatte “yol” olmadığı âşikârdır. Sadece bir tercihi yahut yönelişi belirtmek üzere “yol” denmiştir. Nitekim kendi anlayışı içinde bile bir zemini, ölçüsü, usûlü, çizgisi ve doğru bir hedefi yoktur. Dilimizdeki söylenişiyle bunlar birer “yolsuzluk”tur. Daha doğrusu “dalâlet hâli”dir. “Dalâl” ise  lügatte “yoldan çıkmak, sapmak, yitmek, kaybolup gitmek” demektir.

“Yolun dışında olmak”, “yoldan çıkmak”, “yolu kaybetmek” manâsına “yolsuzluk” ile yakın zamanlarda pek sık şahit olduğumuz “yolsuzluk” vak’aları, sebep-netice münasebetiyle birbirine bağlıdır. Esasen irtikap edilen şenâatlere “yolsuzluk” denmesi dahi sebebin tesirine dikkat çekmek içindir. Mâide Sûresi’nin 60 ilâ 62. âyetlerinde “düz yol”dan sapanlar “Allah’ın lânet ettiği, maymuna ve domuza çevirdiği, şeytana tapan” kimseler olarak nitelenir; bunların “günah işlemede, düşmanlıkta, haram yemede” âdeta “yarıştıkları” ifade buyurulur. Müfessirler, yoldan çıkanların maymuna ve domuza çevrilmelerinin manevî bir memsûhât olduğu hususunda icmâ’ etmişlerdir. Bu, yolsuzluğa meyledenlerin sahtekârlığına, başkalarına benzeme gayretine, zekî gibi görünmelerine rağmen aslında ne yaptıklarını bilmediklerine, çirkinliklerine, her pisliği yemelerine işarettir, derler. Haram’a düşkünlükleri ise ekseri “rüşvet”le misâllendirilir. Öyle ya, “yol”un dışında olduktan sonra, hiçbir ölçü kalmadığına göre “utanmayacak” ve “dilediğini yapacaktır” insan.

Çok zaman nefsin tahakkümü, şeytanın iğvâsı, dünyanın yalancı câzibesi ayağını kaydırır da insanın, yoldan çıkarıverir onu; şeri’at ve tarikatten taşra düşürür. Faydasız ilmi, eğlenceyi, çağdaşlığı, modernliği putlaştırır; savrulduğunun farkına bile varamaz. Ancak dalâletin yahut yolsuzluğun sebebi, icbâr edici bir mahiyet taşısa da kulun mes’ûliyeti vardır. Doğru tercih için her türlü imkâna sahiptir çünkü. Üstelik ne kadar uzağa savrulmuş olursa olsun, bulunduğu yerdeki “tevbe kapısı”ndan yola girme fırsatı bahşedilmiştir.

Fakat bazan gaflet, dalâlet, hatta belki de hıyânet eseri olarak bu “yol”un kapatıldığı, yasaklandığı, unutturulmak istendiği de vâkidir. Böyle bir durumda “yol”a “tehlikeli” yaftasını asan mütegallibe, insanları yolsuzluğa mahkûm etmiş demektir. Elbette Müslüman bu mahkûmiyete rıza göstermeyecek, bunu bahane yapıp mesuliyetini ihmâl etmeyecektir. Tarihin her döneminde insanı hakîkat yolundan alıkoymak isteyenler olmuştur. Bu da imtihanın bir parçasıdır. Ama öte yandan “yol”u kapatanların yahut kapalı tutmaya devam edenlerin yolsuzluklara çare bulma şansları yoktur. Hele yolsuzluklardan şikâyete hiç hakları yoktur.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Yolsuzluk
« Posted on: 19 Nisan 2024, 19:14:56 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Yolsuzluk rüya tabiri,Yolsuzluk mekke canlı, Yolsuzluk kabe canlı yayın, Yolsuzluk Üç boyutlu kuran oku Yolsuzluk kuran ı kerim, Yolsuzluk peygamber kıssaları,Yolsuzluk ilitam ders soruları, Yolsuzlukönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes