> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Diğer Yazılar > Büyülü Hâl Çiçeği Nezaket
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Büyülü Hâl Çiçeği Nezaket  (Okunma Sayısı 1121 defa)
09 Kasım 2011, 21:54:17
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 09 Kasım 2011, 21:54:17 »



Büyülü "Hâl" Çiçeği Nezaket


Ağustos 2005 - 80.sayı

Mehmet Berat IRMAK kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Nezaket yalnız insan-insan ilişkisi bağlamında değerlendirilecek bir kavram değildir. İnsan-eşya, insan-diğer canlılar arasındaki ilişkiler de alabildiğine “nazik” olmayı gerektirir.

    Girizgâh Niyetine

    Diyelim yazarsınız; bir derginin yayın yönetmeni sizi aradı, alabildiğine nazik bir üslupla, size bir köşe versek yazar mısınız efendim, deme nezaketinde bulundu; siz de önce nezaketen, sonra sahiden bu davete icabet ettiniz, tuşları incitmeden narin mi narin bir yazı kaleme aldınız; bu ilk yazıda, merhaba sevgili okuyucu, demeniz mecburiyetin sınırlarından ziyade nezaketin sınırlarına dahildir . Madem nazik bir yazarız, üstelik “nezaket”le başladık yazmaya, o zaman selamlayalım: Merhaba sevgili okuyucu, selam üzerinize olsun, esenlik elbiseniz olsun… Adımlarınız sık ve uzun olsun. Allah sizi yol bilirlerle, hâl bilirlerle karşılaştırsın.

    Okuyucu deyip geçmeyin; ol taifeden olup da yazarını sigaya çeken, nezakete davet eden niceleriyle az karşılaşmamışımdır; ağzınıza sağlık efendim, cümlesi dilimin ucuna hücum etmiştir. İcabında okuyucu olmak da nezaketli olmayı gerektirir. Hoşuna giden satırları tükenmez kalemle işaretleyen, ayraç kullanmayıp o niyetle sayfaların gâh sağ kulağını, gâh sol kulağını büken, sayfa köklerini sökercesine kitaba abanan, okuduğu dergi üzerinde kahvaltı yapan taifenin okuyucu zümresinden sayılsa bile, nezaketli okuyucu sıfatını hak etmediği kesindir. Söz yazarındır madem; nazik olunuz efendim, işbu yazıyı okurken sizi nezakete davet etmek vazifem olmasa bile nezaket gereğidir. Vay, sen bizi nerden biliyorsun, elindeki sopa değil kalem be birader, haddini bil diyecek okuyucularıma meydan vermemek için bu bahsi kapatmakta fayda vardır. Öyle ya, nezaket dersleri vermiyoruz, eni konu nezakete dair bir yazı yazıyoruz…

    ( Nazik olmama hakkınız da vardır elbette. Kabalık yapabilirsiniz; bu da hakkınızdır. Selamı sabahı kesmek elinizdedir. Yüzünüzden gülümsemeyi özenle kaldırabilirsiniz. Bütün sinirlerinizi yirmi dört saat “hazır ol” da bekletebilirsiniz. “Surat asma” hakkınızı surat asılmayacak olanlara da kullanabilirsiniz. Konuşmanızdan nazik, narin, nazenin, zarif, ince sözcükleri ayıklayıp, sesinizi yükseltebilirsiniz. Ne var ki o zaman nazik olmazsınız; kaba olursunuz, kabalaşırsınız. Sıradan olma, kalabalıklar içinde kaybolma tehlikesini atlattınız ne âlâ, yoksa vay halinize… )



-----------------------------------------

Gül yüzlü, güler yüzlü bir dünya

Diyebiliriz ki, şu çiçek çıkarası, güle nergise bürünesi yeryüzünde bütün dinler insanı “nazik”leştirmek, kaba yanlarını inceltmek, yüreğinin kirini pasını, çapağını tortusunu almak için inmiştir. Bütün öğretilerin dergâhı bir incelikler atölyesidir; oradan geçerek kendimize geliriz, kendimiz oluruz…

İslâm Tasavvufu ise başlı başına bir incelikler denizidir; bırakın derinlerden haberdar olanı, kâşifleri, dalgıçları, uzak yol kaptanlarını, o denize bir defacık olsun girenler; o dergâhın kapısından bir kez geçenler bile, nezaket bahsinde diğer insanlardan, merhum İlhami Çiçek'in tabiriyle “halk içinde yüzdeki ben gibi” ayrılırlar; ayrılıkları bildiğiniz ayrılıklardan değildir.

Yeryüzü nasıl güzelleşir diye bir soru sorsanız; cevabın içinde nezaket dediğimiz büyülü hâl çiçeğinin hatırı sayılır bir yeri olacağı kesindir. Yeryüzünü çekilmez kılan yanlarımızdan arınmanın yolu nezaket köprüsünden geçer ki, o yola girmeyenlere, o ırmağı görmeyenlere ve yol adabını bilmeyenlere nezaketin bizim kültürümüzdeki manasıyla nasıl bir şey olduğunu anlatmak; deve ve hendek kelimesini bir nezaket yazısında kullandığım için bağışlayın, deveye hendek atlatmaktan zordur.

Her ne kadar nezaketin alemşümul tarafları bulunsa da, her toplumun nezaket anlayışı, o toplumun değerler bütünüyle yakından alakalıdır. Yalnız ilk şartı hemen söylemekte fayda var; güler yüz dünyanın neresinde olursa olsun güler yüzdür ve “parayla” değildir. Güler yüzü sadaka olarak algılayan bir toplumun bu algısından, bu vasfından vazgeçmesi biraz da değerlerimizle bağımızın “nezaketen” seviyesine düşmesinin sonucudur. Türkiye, içinde yaşadığımız şu günlerde nerdeyse asık yüzlüler ülkesi haline gelmiştir ki, bunun sebeplerinin nezaketsizliğimize mazeret olarak kabul edilmemesi icap eder.

Bir ince damar ki...

Nezaket yalnız insan-insan ilişkisi bağlamında değerlendirilecek bir kavram da değildir. İnsan-eşya, insan-diğer canlılar arasındaki ilişkiler de alabildiğine “nazik” olmayı gerektirir. Azığını atıyla paylaşan yolcudan, aman incinmesin diye dergâhın kapısını kuş tüyü hafifliğinde kapatan dervişe, bahçesindeki çiçeklere selam veren bahçe sahibinden, kedilerle selamlaşan meczuplara kadar, insanımızın eşya ve diğer canlılara yönelik tutum ve davranışlarını da bir ölçüde nezaket dairesinde değerlendirmek gerekir. Bizi diğer toplumlardan ayıran, farklı kılan, kişilik sahibi yapan biraz da bu daireye dahil oluşumuzdur.

Sözümü geri alayım; günden güne yüzü asıklarımızın, askıntılarımızın, aşktan ve anlayıştan yoksunlarımızın sayısı artsa da, televizyon dizileri başta olmak üzere toplumun davranış kalıplarını değiştiren aptal kutusunda yüzlerce nezaketsiz ve münasebetsiz programdan başka hayat tarzları evlerimize, odalarımıza boca edilse de, bizi koruyan, beşeri münasebetlerimizi çekilir ve anlamlı kılan bir damar derinden derine toplumun yüreğine “nezaket” taşımaya devam etmektedir. O damarın tıkanmaması, rengimizin, kimliğimizin, kişiliğimizin sıradanlaşmaması ve elbette küreselleşmemesi için her gün biraz daha “nazik” olmak zorundayız.

Cümleden nezaketin zorunlulukla/mecburiyetle bir akrabalığı olduğu sanılmasın; zorla güzellik olmadığı gibi zorla nezaket de olmaz, sırıtır. Bırakın zoru, nezaketin sonradan edinilmesi, bir tarz-ı hayat değil de, bir tavır olarak duruma göre takınılması da, “kenarın dilberi nazik de olsa nazenin olmaz” cinsindendir. Yine de, her hal ü kârda, nazik olmayan bir tavır yerine, zorla olsa bile nazik bir duruş sergilemek; bu durumu hoş görmek ehven sayılmalıdır.

Her demde, her yerde nezaket

“Din” naziklerin de, kabaların da, şahların da gedaların da, medenilerin de bedevilerin de dinidir lakin, tasavvufu içselleştirmek, varlığın inceliklerini yerine göre hayretle, yerine göre ibretle izlemek insanı zenginleştirir; bu zenginliğin bir tarafı da nezakettir.

Cem olmak, cemaat olmak, cemiyet olmak, omzumuzun başka omuzlara değmesi, yeri yurdu başka kardeşlerimizle aynı çorbayı, aynı ekmeği paylaşmak, aynı acıları çekmek, halkımızın tabiriyle el içine çıkmak… hasılı insan yüreğinin insan yüreğiyle ve evrenle kurduğu ünsiyet bizi nazikleştirir; kenarın dilberi olmaktan çıkarır; yerine göre nazeninleştirir de…

Bir de nezaket bahsindeki kenarın mekân olarak kenardan farklı olduğunu, medeni bir duruşun ‘ medine'de yaşamak anlamına gelmediğini erbabı pekâlâ bilmektedir.

Nezaket şüphesiz insan ilişkilerine taalluk eden bir meziyettir. Ne var ki kişinin kendine nazik olmak gibi bir vecibesi de bulunmaktadır. Bu, kendisine saygısı olmayanın başkasına saygısı olmaz darbı meselinden biraz daha farklıdır. Zira bir insan toplum içindeyken esnediğinde ağzını kapatırken, karanlık bir mekânda tek başına esnerken ağzını kapatmamayı bir nezaketsizlik olarak algılamayabilir. O kişinin karanlıkta ne yaptığını bilmemiz de mümkün değildir. Oysa karanlıkta tek başına kalsak bile, tek başına olmadığımızın bilincine vardığımızda “nezaket”in nazik noktası da ortaya çıkmaktadır. Karanlıkta tek başına esnerken ağzını kapatan adamın nezaketidir asıl olan.

Ali Nazik kebabının “nazikliği” nasıl bir isimden öte anlam taşımıyorsa, nazik bilineyim de gerisi önemli değil diyen yüzlerce insanla karşılaştığınızı, nezaketin onların üzerindeki iğreti duruşunu görüp neuzübillah çektiğinizi biliyorum. Dünya böyledir, harabat ehlini hor görmemek gerekir; kepenek altında er yatar, zahire aldanmamak, nazik olmak gerekir.

Hangi gözle baktığımız, bakışlarımızın ne kadar nazik olduğu meselenin diğer tarafı, sonraya kalmasında fayda vardır…


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Büyülü Hâl Çiçeği Nezaket
« Posted on: 19 Nisan 2024, 23:26:13 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Büyülü Hâl Çiçeği Nezaket rüya tabiri,Büyülü Hâl Çiçeği Nezaket mekke canlı, Büyülü Hâl Çiçeği Nezaket kabe canlı yayın, Büyülü Hâl Çiçeği Nezaket Üç boyutlu kuran oku Büyülü Hâl Çiçeği Nezaket kuran ı kerim, Büyülü Hâl Çiçeği Nezaket peygamber kıssaları,Büyülü Hâl Çiçeği Nezaket ilitam ders soruları, Büyülü Hâl Çiçeği Nezaketönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes