> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Diğer Yazılar > Sinekler ve Bataklıklar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sinekler ve Bataklıklar  (Okunma Sayısı 752 defa)
21 Eylül 2011, 19:12:54
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 21 Eylül 2011, 19:12:54 »



Sinekler ve Bataklıklar



Temmuz 2007 - 103.sayı

Ali DEMİRTOPUZ kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Yüzyıllardır bu milletin başına bela açanlar bugün de sahnedeler. Yaşamakta olduğumuz sorunlara ekonomik, sosyal ve siyasi birçok hatamız sebep olarak gösterilse de yeterli değildir. Gerçek sebebin ne olduğu, düşmanın kim olduğu bellidir.

Karşı karşıya bulunduğumuz problemleri çözmenin ilk şartı problemin gerçekten nereden kaynaklandığını, başka bir deyişle sineklerin hangi bataklıkta ürediğini kavrayabilmektir. Fakat bu yalnız başına yeterli değildir. Çünkü problemin nereden kaynaklandığını tesbit etseniz bile, kimi zaman onunla mücadele etmek işimize gelmeyebilir. Baş edemeyeceğimizi düşünürüz.

Bir kez problemin gerçekten ne olduğunu itiraf edersek, çekmemiz gereken bir dolu meşakkati de bile bile çağırmış olacağımızın farkındayızdır. Böyle durumlarda problemin etrafında döner dururuz. Kâh sinekleri düşman ilan eder amansız bir mücadeleye girişiriz, kâh bataklığı azdırmamak için ısırılmaya razı oluruz. İşin en trajik noktası ise, acaba bir şey çıkar mı diye “sinekleri bataklığa şikayet etmeye” kalkışmamızdır.

KARANLIK YÜZLÜ BİR ADAM


Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İstanbul’da bu dediklerimizi doğrulayacak ilginç bir örnek yaşanmıştır. Karanlık bir tip ve onun etrafında gelişen olaylar, tarihimizin bazı sayfalarını ve bugünün bazı tuhaşıklarını anlamada önemli ipuçları taşır.

O sisli yılların İstanbul’unda daha önce adı sanı hiç duyulmamış bir adam ortaya çıkmış, kabadayılık yapıp halkı haraca kesmiş, fakat jandarması polisi ona güç yetirememiştir. Hikâye şöyle:

Osmanlı Devleti’nin artık savaşa devam edemeyeceğini kabullenip İtilaf Devletleri’ne ateşkes için başvurmasıyla Mondros Mütarekesi imzalanıyor. Payitaht İstanbul’da itilaf askerleri Osmanlı tebası gayrimüslimlerin yoğun tezahüratıyla karşılanıyorlar. İstanbul resmen işgal edilmemiştir ama sokaklarında ferman artık müslümanların değil, hıristiyanlarındır.

Şehrin gerçek sahipleri ise “hürriyeti getirdik” diye bir zamanlar kendilerini ölçüsüz bir coşkuyla sokaklara döken İttihatçılara kızgındırlar. Çünkü hürriyetin aslında hiç de o kadar yok olmadığını ama şimdi tamamıyla yok olmak üzere bulunduğunu görmektedirler. Artık hürriyet iddiasını bırakmış şu soruyu sormaktadırlar:

“Bu işgalcilere karşı nasıl davranmalıyız ki hiç olmazsa şerefimiz ayaklar altına alınmasın?”

BÜYÜK HESAPLARIN KÜÇÜK TETİKÇİLERİ


23 Mart 1919’da İstanbul Üsküdar mutasarrışığına bağlı Kartal kazası Maltepe sahilinde bir Rum’un işlettiği içkili gazinodan silah sesleri gelir. Maltepe karakol kumandanı yanında bir miktar jandarma ile olay
yerine koşar. Kimin yaptığını soruşturmaya çalışmaktadırlar. Hoşnutsuz ve umursamaz bakışlar arasında o masadan o masaya koştururlar.

Silahı ateşleyen sarhoş Rum ayağa kalkar: “Sizin hükmünüz geçti, ne istiyorsunuz?” Aynı anda masadaki dört Rum daha ayaklanır ve jandarmanın üzerine yürümeye kalkarlar. Tam o sırada on iki kişilik bir takviye müfreze olay yerine gelir ve Rumlar tutuklanıp karakolun yolu tutulur. Fakat bu o kadar da kolay olmamıştır zira adamlar kapı ve pencerelere yapışıp “Biz Yunanız!” diye feryat edip durmuşlardır.

Sonra yolun karşısından kendilerine doğru yaklaşmakta olan bir gölge belirir. Bu, Kartal’da ikamet eden Osmanlı tebası Ermeni milletinden Tekirdağlı Filipos’tur. Adamın gerçek ismi Filipos değildir ama nedense bunu uygun görmüş ve kendisini böyle tanıtmaya başlamıştır. İtilaf kuvvetleri İstanbul’a adımlarını attığı gün hemen bir fötr şapka bulup kafasına geçirmiş ve gayrimüslimler tarafından tertip edilen coşkulu karşılamaya iştirak etmiştir. Sonrasında da İngiliz askerî birimlerinin kapısını aşındırıp onlardan bir hizmet koparabilmek için didinip durmuştur.

Filipos çok önemli bir adam pozu takınarak kendisinin İngiliz memuru olduğunu söyler ve tutukluların şimdilik serbest bırakılmasını talep eder ve: “Daha sonra ben tutuklar ve teslim ederim.” der. Jandarma karşılarındaki soytarı kılıklı adamın kim olduğunu bilmemektedir. Elinde ne bir evrak ne bir belge vardır. Kimdir, neyin nesidir?

Ama ya dediği gibi İngiliz memuruysa?! Jandarmalar adamları bırakmayı kendilerine yedirememektedirler. Fakat kurt içlerini kemirmeye başlamıştır bir kere. İngilizlerle sorun yaşanacak dönem değildir. Sonunda etraşarını çeviren Rum ahalinin de tezahüratları altında Rumları serbest bırakırlar.

MAHALLEYİ HARACA KESMEK


Bu Filipos’un bir başka vukuatı da şöyledir. Maltepe eşrafından Şevket Bey bir gün mahalleliler ile otururken bu adam çıkagelir. Şevket Bey’i alıp başka bir yere götürür ve kendisine altmış lira vermesini söyler. Şevket Bey korku içinde yanında bu kadar para olmadığını, toparlayıp vereceğini söyler. Ayrılırlar.

Şevket Bey doğruca Maltepe sakinlerinden eski bir binbaşının yanına gidip durumu anlatır. Düşünülür taşınılır ve Bostancı polis merkezine gidilmesine karar verilir. Zira Bostancı’da Fransızca bilen Türk zabitler vardır ve oradaki İngilizlerle konuşup durumu anlatabileceklerdir. Durum İngilizlere güzelce anlatılırsa mutlaka bir şeyler yapacaklardır!..

Bostancı’ya giden Şevket Bey’e verilen cevap İngilizlerin İngilizce’den başka bir dil bilmediği ve kendileriyle anlaşmanın mümkün olmadığıdır. Yine de Şevket Bey’e parayı hazırlayıp numaralarını da kaydetmesi, parayı verirken iki sivil polis memurunun da orada olacağı ve Filipos’un suç üstü yakalanacağı söylenir.

Filipos’la buluşma vakti geldiğinde sivil polisler Şevket Bey’i takiben kararlaştırılan noktaya gitmektedirler. Ama polisler bir anda bu işten vazgeçmişlerdir. Şevket Bey’e Filipos’la başa çıkamama ihtimaline
karşı takviye alıp geleceklerini söyleyerek uzaklaşırlar. Sonra, ne takviyeli ne de takviyesiz, bir daha o civara uğramazlar. Şevket Bey yalnız kalmıştır. Fakat işin iyi tarafı Filipos da parayı almaya gelmemiştir.

Evraklar gidip gelir, yazışmalar yapılır. Filipos İngilizler tarafından görevlendirilmiş midir? Kafalar karışıktır. Bir süre sonra Filipos yanına sekiz İngiliz askerini alarak Şevket Bey’in evine zorla girmiştir. Yatsı namazı vaktidir ve erkekler camidedir. Örtülerine bürünmeye fırsat bulamayıp sinirleri boşalan kadınların ayılıp bayılmaları arasında evi didik didik aramış ve sonra da çekip gitmiştir. İstanbul resmen işgal altında sayılmadığından bu yapılan kanun dışıdır. Fakat Filipos’un kışkırtmasıyla İngilizler bir müslüman evine girip arama yapmışlardır.

Filipos büyümüş büyümüş, herkesin zihnini ve hayalini kaplamıştır. Yedi başlı, ağzından alevler saçan bir canavar olmuştur artık. Fakat gölgeleri bir adamın üstüne vurduğunda o adamı yedi başlı canavar suretine çeviren ise İngilizlerdir. Gerçi Filipos gibi edepsiz ve zorba görünmezler. Ne yapıyorlarsa, hep Filipos’un yanlış bilgilendirmesi ve kışkırtmasıyla yapıyorlardır zaten!

GERÇEK YÜZÜ GÖSTERME ZAMANI GELİNCE


Fakat 16 Mart 1920 günü İngilizler oyundan sıkılıp diğer itilaf güçlerini de ikna ederek onlarla beraber İstanbul’u resmen işgal edeceklerdir. Bakanlıklara girilmiş, direnen askerlerimiz şehit edilmiş ve
şehrin kontrolü tamamen İtilafçıların eline geçmiştir. İngilizler artık onun bunun kışkırtmasına gerek kalmaksızın gönül rahatlığıyla zulmedebileceklerdir. Mart ayının ikinci yarısından itibaren Maltepe açıklarının altı yeni sakini vardır. İngiliz savaş gemileri bu işin artık bittiğini en açık bir şekilde ifade edebilmek için kıyıları savaş gemileri ile doldurmuşlardır.

Artık Filipos’un rolü tamamlanmıştır. Kim olduğu ve akibeti o kadar önemli değildir. Evet, daha sonra onun İngilizler’den resmi tercüman olarak bir memuriyet aldığı öğrenilecektir. Ama Filipos bir simgedir. Bu ülkenin tarihinin ve bugününün çok önemli ve hassas noktalarını ifşa eden bir simge... Çevremizde dolaşıp sürekli bizi ısırmaya kalkan bir sinektir o. Bataklıkla olan ilişkisi iyi kavranamadığı için bir sinekten
daha fazla bir şey olma ihtimali ürkütmüştür insanları. Halbuki bataklığın dahi umursamadığı bir sinektir o.

O günlerde olduğu gibi bugün de, sinekler canımızı sıkıyor. O gün İstanbul’da bir kabadayı peydah edildi, bugün başka kabadayılar var. Gerçek düşmanın kim olduğu konusunda düşüncemiz net olmaz ve büyük
düşünmezsek bu böyle devam edecek.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sinekler ve Bataklıklar
« Posted on: 28 Mart 2024, 14:06:21 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sinekler ve Bataklıklar rüya tabiri,Sinekler ve Bataklıklar mekke canlı, Sinekler ve Bataklıklar kabe canlı yayın, Sinekler ve Bataklıklar Üç boyutlu kuran oku Sinekler ve Bataklıklar kuran ı kerim, Sinekler ve Bataklıklar peygamber kıssaları,Sinekler ve Bataklıklar ilitam ders soruları, Sinekler ve Bataklıklar önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes