๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 02 Kasım 2011, 22:26:10



Konu Başlığı: Sığınağımız Olan Ev
Gönderen: Zehibe üzerinde 02 Kasım 2011, 22:26:10
Sığınağımız Olan Ev


Mayıs 2005 - 77.sayı

Ahmet ALEMDAR kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Allah adının aşk ve muhabbetle anıldığı, O'na hürmet ve tazimle ibadet edildiği mekânlar olan evlerimizi Cennet'ten bir köşe olarak düşünemez miyiz?

Evimiz... Dikkat edersek bu kelimenin sonundaki “z” harfi hepimize o kadar sıcak ve sarmalayıcı gelir ki !.. Güven kaynağıdır evimiz. Güvenmeyi öğrendiğimiz yerdir evimiz. Günümüzdeki sokağın ruhumuzu ve kalbimizi yıpratmasına, yormasına karşı ilâhî olana duyduğumuz güveni tazelediğimiz mekândır evimiz.

Evimizde güven sembolü olan büyüklerimiz vardır. Raflarımız, hikmet ve irfan menbaı olan kitaplarımızla doludur. Duvarlarımızda Allah'ı ve Sevgili Rasulü s.a.v.'i hatırlatan yazı ve levhalar vardır. Duvarlar duvar değil, adeta sırtımızı güvenle yaslayabileceğimiz dağlarımızdır. Odalarımızdaki çiçeklerimiz bizlere Cennet bahçelerinden derlenmiş güzellikleri hatırlatır. Cennet, müminler için güven yurdu değil midir? Allah adının aşk ve muhabbetle anıldığı, O'na hürmet ve tazimle ibadet edildiği mekânlar olan evlerimizi Cennet'ten bir köşe olarak düşünemez miyiz?

Evin çatısı çatı değil, adeta gökyüzüdür. Odamızda huzur ve mutlulukla otururken yukarıya doğru baktığımızda güneşi, ayı, yıldızları ve diğer gezegenleri hep birlikte görebiliriz. Çünkü evimizde iken zamanın ötesine geçmemiz ve gece ile gündüzü aynı anda yaşamamız mümkündür. Hasan Aycın Usta'nın muhteşem çizgisinde olduğu gibi, evimizin bacasından gökyüzüne kara dumanlar değil, evdeki sevgi, saygı, huzur ve güvenin tezahürü olan yıldızlar yükselmektedir. İnsan, İslâm diyarında iken gecenin karanlığından ürkebilir mi? Çünkü bu diyarda gökyüzü, her bir müslümanın evinden semaya yükselen binlerce yıldızla nur deryası haline gelmiştir.

Evimiz ne zaman böyle bir ev haline gelebilir? İman edilen evde Allah korkusu hakim olduğu zaman... Bakara Suresi'nin 239. ayetinde işaret edildiği üzere Allah'tan korkarsak, Allah bilmediklerimizi öğretir. Bu evde yaşayanlar için eşyalar bile dile gelir. Artık bu evde her şey canlıdır veya bu ev her şeyin canlı olduğunun idrak edildiği mekândır.

İnsan öncelikle yüreğini işgalden kurtaracak. İnsan, beden ülkesinin başkenti olan yüreğine imanı oturtacak. Çünkü iman, sevginin en büyük yoldaşıdır. İman, sevginin terbiye edicisidir. İman, gürül gürül akan bir ırmağın taşkın sularının önüne çekilmiş bir baraj bendi gibi, sevginin gürül gürül akan sularını enerjiye dönüştürendir. Yoksa sadece sevgi, etrafını yakar ve yıkar.

Allah aşkının yurdu olan bir evde tek sigorta yeterli değildir. Bir zamanlar evde tek sigorta var iken yüklü bir enerji gelince sigorta atmış ve bunun sonucunda elektrik gelmez olmuş olabilir. Şimdi ise ihata etmekte zorlandığımız gücü paylaştırmak için yeni sigortalar eklemeliyiz. Belki de biz hâlâ, sigortanın düğmesini açarsam tekrar atabilir diyerek korkuyoruz. Aşk ocağı haline gelen bu evdeki yeni dayanak noktalarımız Kur'an , Hz. Peygamber sevgisi ve onları sevenlerin sevgisi olmalıdır.

Ahmed Rufaî Hazretleri'nin dergâhının kapısında bazen iki arslan zuhur edermiş. Ziyarete gelenlerden kimileri kaçar, kimileri de korkmadan içeri girermiş. İstifade edenler tabii ki cesaretle içeri girenler olmuştur. Modernizmin avuntularıyla sokakta bunalan, şirk ile iman arasında gerginlikler yaşayan günümüz insanının, kapıda bekleyen arslanlara rağmen cesaretle güven yurtlarını tercih etmesi, kurtuluşu için bir başlangıç olarak düşünülebilir.

Göğsüne başımızı dayayabileceğimiz güveni vermeyen kişinin ahiretinden şüphe edebiliriz. İnsana bu güveni veren kişi ise, kâmil iman abidesidir. Evlerimiz, “ Muhammedü'l -Emin” vasfını taşıyan güven dolu kâmil müminlerin yaşadığı mekânlar haline gelmelidir.

İbn Arabî Hazretleri “ Nasihatler”inde der ki, Allah rızası için her fedakârlığa katlanan, sadık mümindir. Mümin, özellikle Allah haklarında kuvvetli olandır. Allah'ın bir ismi de Mü'min'dir . Senin adın da mümindir. Müminler birbirine bağlıdırlar. Mümin, Halik'a bağlanır ve O'na dayanırsa, O'na güvenirse, onu hiçbir kuvvet yıkamaz.

İnanan kimse, kişiliğiyle ve yaşayışıyla toplumda örnek olarak gösterilen kimsedir. Bir müminde vakarlı olma, iyilikseverlik, elinden-dilinden emin olunma, doğru sözlü olma gibi daha pek çok vasıf tebarüz etmelidir. Ancak unutulmamalıdır ki, mümin vakarlıdır, ama kibirli değildir. Onurludur, ama gururlu değildir. Mütevazidir , ama büyüklenen değildir. Nitekim Rasulullah s.a.v ., kalbinde hardal tanesi kadar kibir olan kişinin cennete giremeyeceğini ifade etmişlerdir. Vakar, onur ve tevazu, müminin ziynetleridir.

Kâmil bir mümin, imanıyla yöneldiği Yüce Varlığa güvenir. İmanın tezahür ettiği kalbi taşıyan kendi zatına güvenir. Çevresinde kendisi gibi olan kişilere güvenir. Muhyiddin -i Arabî Hazretleri'nin Müslümanlara Nasihatleri arasında zikredilen bir hadis-i şerife göre Hz. Peygamberimiz s.a.v. buyurdular ki, “Beş haslet bulunmayınca kişinin imanı kâmil olmaz. Allah'a tevekkül, Allah'a tefviz, Allah'ın emirlerine teslim, Allah'ın kazalarına rıza, Allah'dan gelen felaketlere sabır...” İnsanda bu hasletlerin hepsi, Allah'a güvenin sonucunda ortaya çıkar.

Yine, Peygamberimiz buyurmuşlardır ki: “Kişi, insanlar elinden, dilinden salim olmadıkça müslümanlar sırasına; komşuları şerrinden emin olmadıkça müminler sırasına geçemez. Belki hata ederim diye tamamen fenalıklardan uzak durmadıkça muttakilerden sayılmaz.”

Mevlâna Hazretleri buyururlar ki: “Allah yolundan insanı alıkoyacak iki şey vardır. Mal ve sıhhat. Bu iki şey ile insan acizliğini unutabilir.”

Bir başka ifadeyle, insan bir şeylere dayanmak zorundadır. Malı varsa ona güvenebilir, malı yoksa Allah'a yakın olması daha muhtemeldir. Ancak şu durumu da vurgulamak lazımdır ki, bir insan, malı, sıhhati, şöhreti olduğu halde Allah'a güvenini yitirmemişse, kalb evini manevi mücevherlerle donatabilmiş demektir.

Kalbimiz, evimizdir bizim. Bizler, kalbimizde misafiriz veya misafirimiz kalbimizdedir. Huzeyfe bin Yeman Hazretleri'ne göre kalpler dört çeşittir: Kâfirin kilitli olan kalbi; münafığın iki yüzlü kalbi; içinde hem iman, hem nifak olan kalb ve bu iki unsurdan hangisi galip gelirse ondan yana olan alacalı kalb ; ve müminin nurlu kalbi.

Bâtındaki bu kalbin nuruyla zahirdeki evimiz artık bir güven yurdu olmuştur ve “lâ fâile, lâ mevcûde illâ hû: O'ndan başka hakiki fail, hakiki varlık yoktur”a kilitlenlenmiştir .

Kâbemiz , evimizdir bizim. “Allah Kâbe'yi, o saygıdeğer evi, insanlar için (hayat ve güven) durağı yaptı.” ( Maide , 97) “Biz Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara sevap kazanılacak bir toplantı ve güven yeri yaptık.” (Bakara, 125). Evimizde imanla başlayan aşk, bizi Kâbe'de vahdete götürmüştür. Aşk gönülde doğar, gönülde yaşar ve bütün güvenli yollar Kâbe'ye çıkar.

Aynı evde yaşayan aile efradıyla birlikte güven abidesi olan müttaki ve muhlis müminlere ne mutlu. Bu beldede kime güvenebilirim sorusuna cevap olabilen kişilere ne mutlu. Yüzlerine güvenle bakılabilen Allah dostlarına ne mutlu...