> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Aile Hayatı > Sizden Gelenler( Aile Hayatı ) > Sevginin bittigi yerde
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sevginin bittigi yerde  (Okunma Sayısı 366 defa)
22 Ağustos 2010, 13:39:28
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 22 Ağustos 2010, 13:39:28 »



Sevgİnİn BİttİĞİ Yerde

Ne hayallerle evleniyor insan  İdeal bir baba, mükemmel bir kadın olacağını, üstün vasıfları sayesinde baş tacı edileceğini umarak, çoğunlukla da severek-anlaşarak yuvalar kuruluyor Kısa sürede nikah masasına oturanlar olduğu gibi, yıllarca karşı arkadaşlık(!) ederek birbirini tanıdıktan sonra da evleniliyor Niyetler güzel, başlangıçlar güzel Peki ya sonra?
Sevginin Bittiği Yerde Mutluluk coşkusu nasıl oluyor da bir huzursuzluk kâbusuna dönüşüyor? Akıl almaz yıpratma senaryoları icad olunuyor, nasıl “aile” olarak adlandırılan ulvi kavram psikolojik bir savaş ortamında katlediliyor?
Eşler birbirine öyle nâhoş muamelede bulunabiliyor ki, yıllarca güzel geçinmiş iki insan günün birinde eşine “seni hiç tanıyamamışım” diyebiliyor Evlilik sürecinde gerçekten de değişime uğruyoruz, yani mecburen değişmek zorunda bırakılıyoruz ! Neden?
Bırakın başkalarını, Allah rızası diyerek, Peygamberimiz'in Sünneti diyerek, ibadet niyetiyle kurulan yuvalardan dahi kara dumanlar tütüyor Umduğunu bulamayanlar, hayal kırıklığına uğrayanlar, sonradan aklı başına gelenler, gözü açılanlar, rahatı sindiremeyenler
Çocuklar ne olacak?
İster kavga-gürültü devam etsin, ister boşanmayla sonuçlansın, nihayetinde olan çocuklara oluyor Bir denge kuralı vardır, çocuk düşünür:
Ben annemi seviyorum (+) Ben babamı seviyorum (+) Devamında, anne ile babanın arasındaki bağın yada ilişkinin de (+) pozitif yani olumlu olması gerekir Sözü edilen ilişkinin yönü olumsuz ise bir tutarsızlık vardır
Anne ile çocuk veya baba ile çocuk arasındaki sorunlar çözülebilir Ancak, bazı anne-babalar bir çocuk kadar da olsa makul düşünemedikleri için sorunlar çığ gibi çoğalır, gider Halbuki çocuklar ne kadar çok seviliyordur! Evde herşey yolunda giderken çocuklar baş tacı, ayrılık söz konusu olunca birer ayak bağıdır
Ayrılık durumunda çocuklar iki şekilde kullanılmaya mahkûmdurlar: Çocuğu hangi taraf aldı ise, en kısa zamanda karşı tarafa nefret duymasını temin etmek İkincisi, yüreği cız etse de çocukları karşı tarafa terkedip , kendi yoksunluğunu hissettirerek kendi kıymetini bildirmeye çalışmak Bu iki tavrın dengeli ve sağlıklı bir orta noktasını uygulayabilmek ne yazık ki pek mümkün olmuyor
Hangisi yetişkin?
Anneler bazen çocuklarına ilişkin sorunları dile getirerek çözüm önerisi bekliyorlar Okula ilgisizlik, söz dinlememe, başarısızlık, şımarıklık, içe kapanıklık, istenmeyen davranışlar ve benzeri Sohbet biraz derinlere indiğinde ise, maalesef şu kanaat hasıl oluyor: “Çocuklar gerçekten dayanıklılar Hatta bazen öyle olgun bir tavır takınabiliyorlar ki, adeta bir psikolog gibi anne ya da babalarını dinleyip, anlayış gösterip, onları yönlendirip yuvanın dağılmasını önlemeye çabalıyorlar”
Aslında durum çok basittir Beş yaşında bir çocuk ne annesinden ayrılmak ister ne de babasından Kime sözünü dinletebilecekse ona boyun eğer “Anneciğim beni seviyorsan ne olur babamdan ayrılma” diye yalvarır
Ergen olmuş bir evlat, her ikisini de karşısına alıp “siz ayrılacaksanız ikinizin de yüzüne bakmam veya beni yok bilin” diye haykırabilir Kendini bilen insanlar için evlatlarından bu tür sözler duymak ne utanç vericidir
Ve şüphesiz, ve mutlaka karşı taraf suçlu, kendisi masumdur Farkına varmadan bir karar verirler: “Boşanmalıyım Anam-babam bana sahip çıkar, çocuklarıma onun yokluğunu da hissettirmem” Erkek ise kısa zaamanda ideal eş ve evlilik hayalleri, kadın da bir iş bulup kendi ayakları üzerinde durma, yani bağımsızlığını kazanma fantezileri kurar durur Süreç artık başlamıştır Adeta bir bilim adamı gibi ev içinde cereyan eden tüm süreçler, bu tür yargıların desteklenmesi için delil olarak hafızalara kazınır
Ayrılık gerçekleşip murad hasıl olduğunda(!) ise, ortaya çıkan tablonun insanı mutsuz etmenin çok ötesinde, ciddi ruhi bunalım ve hastalıklar için çok elverişli bir zemin olduğu ve ikinci evliliklere rağmen birinciye ait sorunların kişileri mutsuz etmeye yetip arttığı da tecrübe edilmiş olur İyi ki “kader” tesellisi var Yoksa insanın başını taştan taşa vurası gelir
Paylaşa paylaşa artan dertler
Tek taraflı da olsa, aile sorunlarına ilişkin görüşmelerde, mesleki manada psikolojik danışma yapılırken şu olgu çok dikkatimi çeker:
Daha ziyade hanımlar, “dertler paylaşa paylaşa azalır” zihniyetiyle, pek çok arkadaşıyla bu özel mevzularını konuşurlar Kendi aile efradı da dahil olmak üzere, bazı kişilere dayanırlar, “doğru” yaptığına dair kuvvetli destek alırlar Hatta “o öyle yapıyorsa sen de böyle yap” diye misilleme tavsiyeleri alınır Yemek tarifi gibi kocaya karşı koyma yöntemleri öğrenilir Karşı taraf birlikte yargılanır, kesin suçluluğu tescil edilir, onaylanır Bu arkadaş/sırdaş danışmanlara göre onun hataları incir çekirdeği kadar önemsizdir Karşıdakinin ise dağlar gibi
Bu arkadaş-sırdaş-danışman konusu bizde gerçekten sosyal bir yaraya dönüşmeye başlamıştır Bir anda onlarca tavsiye sıralayıveren bu insanların çok ama çok büyük çoğunluğu eskilerin bilgelik ve ferasetinden yoksun oldukları için kaş yaparken göz çıkarırlar Dahası, karşısındakinin acısını, dertlerini kendi yarası için pansuman olarak kullanarak rahatlarlar Yüzleri buruk olsa da içten içe haz duyarlar yani Kendi yapmak isteyip yapamadıklarını tavsiye ederler Bu yüzden genellikle sertlik, saldırganlık yanlısıdırlar Ya da kendilerinin hep hayalini kurdukları her şeyi bir anda değiştirecek büyü gibi gayrimeşru yollara yöneltirler
Böyle hanımların karşılarına gerçekten onlara yardımcı olabilecek profesyonel bir danışman ya da feraset ehli biri çıkarsa işi gerçekten zordur Eleştiriye veya hataları ile yüzleştirmeye hafiften başlamalıdır Yoksa yüzü allak-bullak olur, nihayetinde kendinin anlaşılmadığını düşünerek danışmaktan vaz geçebilir! Bu aşamayı başarılı geçirip, hataların farkına vardırıp, ikna edip, sıra eşi ile ilişkisini yeniden düzenleme önerilerine geldiğinde, aslında sonradan kadının teselli bulma maksadıyla anlatıp, farkına varmadan kendini hapsettiği aşılması güç bir duvar karşısına çıkar Bu, “Başkaları ne der?” duvarıdır Şöyle düşünür: “Ben herkese onu öyle kötüledim ki, şimdi geri dönemem Dönersem aptal olduğumu düşünürler veya onların yüzüne bakamam!”
Eşiyle tekrar barışma kararı alan bir hanım şu noktada kilitlenmişti: “Bu kararımı babama nasıl söyleyeceğim?” Oysa bir babanın böyle bir karara kızması değil, destek olması gerekmez mi? Bir kez daha denemekten ne kaybedilir ki Atalar boşuna dememişler: İnsan ne çekerse dilinden çeker
Karşımıza geçimsizlik kaynağı olarak getirilen sebeplerin içeriğine bakıldığında, çoğunun ne vicdana ne de kitaba uymadığını esefle görürüz Anlaşmazlık sebebi olarak gösterilen buzdağının ana maddesi, nefsin bir balon gibi şişirilmiş olmasıdır Enaniyet hissi, benlik duygusu, kendine reva veya layık görülen dünyalık miktarı veya muamele tarzı Sahi, biz tasavvufla ilgilenmiyor muyduk?
Arayana bahane çok
Başkalarıyla kendini mukayese etmek, başkaları üzerinden kendi ilişkilerimizi yorumlamak ciddi bir mutsuzluk kaynağı olabiliyor Üzerinden yıllar geçse bile bu sebepler aile tarihi içerisinde dipdiri ayakta tutuluyor Yeni doğan çocuğa isim verme meselesi - kocanın bir süre işsiz kalması veya çalışma hayatının düzenli olmaması - doğum yaptığında bilezik alınmaması - eltiye daha ihtişamlı bir düğün yapılıp kaliteli eşyalar alınması - emekli olan kocanın evde ona-buna karışarak varlığını hissettirmesi - bazı kocaların ev işlerine yardım etmesi, kendi eşinin kaytarması - çocukların derslerine yardımcı olmama - gezdirmeme - sülaleden herhangi birini eleştirme - tasarrufa zorlama - dilediği eşyaları almasına izin vermeme vs vs
Daha buna benzer birçok konu alt alta toplanıp, çıkan sonuca “şiddetli geçimsizlik” adı veriliyor! Tabii ki çok gezmek, çok tv seyretmek gibi gayrı ciddi olanların yanı sıra, aldatma gibi çok ciddi sebepler de var
İnsan bazı gerekçeleri duyduğunda, içinden “sen tam dayaklıksın!” veya “seni huzur dürtüyor” diye düşünmekten kendini alamıyor
Sevginin çeşitli maddeler ile sembolleştirilme beklentisi evlilikte muhabbet bağını öylesine örseliyor ki, eşler artık sevilmedikleri kanaatine varıyorlar Sevgiyi veya aşkı evlilik için ön şart sayanlar, evlendikten kısa süre sonra sevginin tükendiğini hissediyorlar Neden acaba? Sevenler hep birlikte olmak istemezler mi? İşten izin alıp, okuldan firar edip sevgilisine koşanlar, sevdiğiyle evlenebilmek için ana-babadan geçip ölümü göze alanlar, evlendikten sonra neden geçinemezler? Yoksa sevgi başka bir şey mi? Sevgililer neden “önce canan sonra can” der de, evlenince bu tabir “önce can sonra canan”a döner? İşte asıl huzursuzluk sebebi budur
Sokakta Allah'ın rızası aramak ya da müslüman feminizmi
Temel bir yanlışımız var İyi bir mümin olmanın ve Rabbimiz'in rızasını kazanmanın yegane yolunun çok çok “ibadet” ve “hizmet-hasenat” olduğunu zannediyor ve aile kavramını önemsemiyoruz Kadınlar, “erkekleri abartmanın lüzumu yok, kendilerini ne zannediyorlar?” gibi düşüncelerle, güya “büyük” gayelerin ardına düşüyorlar Allah'ın rızasını aramak üzere kendilerini dışarı koyverip , çoluk-çocuğu da “mallarınız ve evlatlarınız sizleri Allah yolundan alıkoymasın” ayet-i kerimesinin -güya- mucibince başlarından defediyorlar
Nasıl bir dindarlıktır bu? Kocasına, evine, çoluk-çocuğuna hayrı dokunmayan bir kadın kimi kurtaracak? Kocasına itaat etmeyen hanım Allah'a nasıl itaat edecek? “Kulun kula secdesi caiz olsaydı, kadınların kocalarına secde etmesini emrederdim” hadis-i şerifinin yürürlükten kalkmış olabilir mi? Çok tuhaf, herkes dindar ama herkes başka bir alemde
Bazı hanelerde ise farklı bir durum sözkonusudur : Eşler -hâşâ- Kirâmen Kâtibîn meleklerinin işine müdahale edercesine birbirlerinin hata ve günahlarının takipçisi olur, eleştiri bombardımanına tutarlar Bir zaaftır, bir insanlık halidir; önemli bir milli maç günü adam kahveden geç gelmiş, sabah namazına uyanamamış ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sevginin bittigi yerde
« Posted on: 20 Nisan 2024, 00:56:57 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sevginin bittigi yerde rüya tabiri,Sevginin bittigi yerde mekke canlı, Sevginin bittigi yerde kabe canlı yayın, Sevginin bittigi yerde Üç boyutlu kuran oku Sevginin bittigi yerde kuran ı kerim, Sevginin bittigi yerde peygamber kıssaları,Sevginin bittigi yerde ilitam ders soruları, Sevginin bittigi yerdeönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes