๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 10 Kasım 2011, 07:54:43



Konu Başlığı: Sadakaya Dair
Gönderen: Zehibe üzerinde 10 Kasım 2011, 07:54:43
Sadaka'ya Dair



Ocak 1999 - 1.sayı

Muhammed Emin GÜL kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.


Sadaka, talihsiz kavramlardan biri... Diğer birçok kavram gibi... Zaman, yalnızca içini boşaltmakla kalmamış sadaka kavramının, kaldırıp sökmüş temelinden, izbe bir köşeye konduruvermiş.

İslam'ın ana değerlerinden biri iken, şimdilerde tenezzül buyurularak verilen, bir hakarete katlanmak gibi kabullenilen bozuk paradan ibaret oluvermiş.

Sadaka bu değildi aslında. Sadaka müminin her işinde, her adımında Rıza-yı Bari'ye ulaştıran bir köprü gibiydi. Sadaka müminin hayatı idi.

Her iyilik sadakadır

Resulullah (A.S.) Efendimizin emsalsiz ifadeleriyle:

“Her türlü hayır sadakadır. Din kardeşine göstereceğin güler yüz bir sadakadır. Kendi kovandaki suyu kardeşinin kovasına boşaltarak onun işini görmen de bir sadakadır.” (Buharî, Müslim)

“İnsanın her gün bütün âzâları için bir sadaka vermesi gerekir.
İki kişinin arasını düzeltmek bir sadakadır.
Hayvanına binene veya yük yükleyene yardım edip yükünü kaldırmak bir sadakadır.
Yoldaki eziyet veren bir şeyi kaldırıp atmak sadakadır.” (Buharî, Müslim)

“Güzel söz bir sadakadır.
Mescide giderken namaz için atılan her adım bir sadakadır.
Yolunu kaybedene gideceği yeri tarif etmen,
Gözü görmeyene yardımcı olman,
Yoldan geçenlere zarar verecek taşı, dikeni, kemiği (vb.) atman bir sadakadır.” (Tîrmizi, Ahmed b. Hanbel)
“Bir adam yolda giderken bir diken dalına rastladı. Kimseye eziyet vermemesi için onu kenara attı. Bu işi Allah'ın çok hoşuna gitti ve onu affetti.” (Buharî, Tirmizî)

“İmandan başka hiç bir hayırlı ameli olmayan bir adam, yoldaki bir diken dalını kaldırdı. Bunu, yola sarkmış bir diken dalını kesip atarak ya da yola düşmüş bir diken dalını kaldırarak yaptı. Allah Teâlâ onun bu yaptığından hoşnut oldu ve cennetine koydu.” (Ebû Davud)

“Hangi Müslüman elbisesi olmayan birini giydirirse, Allah'da ona cennetin yeşil elbiselerinden giydirir. Kim karnı aç olan birini doyurursa, Allah ona cennetin meyvelerinden ikram eder.
Kim susuz birine su ikram ederse, Allah ona cennetin misk kokulu içeceğinden içirir.” (Ebu Davud, Tirmizî)

Efendimiz (A.S.), “her müslümanın sadaka vermesi vaciptir” buyurdular.
Ashap, “sadaka verecek bir şey bulamazsa ne yapar?” diye sordular.
“Çalışıp kazanır; hem kendisi faydalanır, hem de başkasına sadaka verir.”
“Çalışamazsa ne yapar?”
“Muhtaç olana bedenî gücüyle yardım eder.”
“Yardıma gücü yetmezse ne yapar?”
“İyiliği emreder.”
“Ona da gücü yetmezse?”
“Kimseye kötülük etmesin, bu da kendisi için bir sadakadır.” (Buharî, Müslim)

Görülüyor ki, Allah'ın af ve mağfireti kulda küçük bir vesile arıyor. Ve anlaşılıyor ki, o vesileyi bulduğunda rahmet kapılarını açıveriyor. Bu nedenle bu amellerden hiç birini küçümsememek gerekiyor.

Gücümüz neye ve hangisine yetiyorsa ona talib olmalı, amelin küçüklüğüne değil, onu kim için yaptığımıza bakmalıyız. Allah rızası için yapılan hiç bir amel küçük ve basit değildir. Allah Teâlâ, rızasını taatları içinde saklamıştır. Bazen insanlar tarafından hiç ehemmiyet verilmeyen bir amel, Allah katında insanın affına vesile olabilir. İman dairesine giren herkesin Allah için yaptığı küçük-büyük her hayır, Yüce Rabbimiz tarafından değerlendirilecek ve karşılığında vaad ettiği rahmet verilecektir. İnsan, nefsi adına günahkar da olsa, Rabbi için hayır yapmaktan geri durmamalıdır. Arifler, hayrın da şerrin de küçüğü olmaz demişlerdir.

Aileye yapılan harcamalar

Bir harcamanın sadaka sevabı getirmesi için, malın helal olması, niyetin Allah rızası için kurulması ve fiilin dinin edebine uygun yapılması şarttır. Bu şartlar gözetildiği zaman, insanın evinde çoluk çocuğuna yaptığı bütün masraflar kendisine sevap getirir. Rasûlullah (A.S.) Efendimiz buyurmuştur ki:

“Allah rızasının gözeterek yaptığın her harcamaya karşı sevap alırsın. Hatta hanımının ağzına koyduğun lokmadan bile.” (Buharî)

“Hiç şüphesiz bir müslümanın karşılığını Allah Teâlâ'dan bekleyerek (ve ilâhî bir emir olduğunu düşünerek) ailesine yaptığı her harcama bir sadakadır.” (Buharî)

“İnsanın harcadığı dinarların (malın) en hayırlısı, ailesine harcadığı, Allah yolunda hayvanına harcadığı ve Allah yolunda beraber olduğu arkadaşlarına harcadığı dinardır.” (Buharî, Müslim)

Ve...

Hz Peygamber (A.S.) buyurdu ki:

“Şüphesiz sizin hanımlarınız ile beraber olmanız da bir sadakadır.” Ashap: “Ya Rasûlallah! Bizden birisinin şehvetini teskin için hanımına yaklaşması sadaka mı oluyor?” diye sordular. Efendimiz (A.S.):

“Sizden birisi şehvetini haram yoldan teskin etseydi, bu onun için bir günah olmaz mıydı? Aynı şe-kilde bu ihtiyacını helal dairede giderdiği (ve harama düşmediği) için kendisine bir sevap verilir.” buyurdu. (Müslim, Ebu Davud)
Yoruma ihtiyaç var mı?

Temizlik ve nezâket: Maddede mânâda...

Allah Teâlâ'ya en yakın kullar, O'nun mahlûkâtına da o nisbette yakın ve şefkatli olurlar.

İlâhi rahmetten nasibi çok olanlar, o derece başkalarına fayda verirler. Onlar, haksız yere değil insanlara, hayvanlara bile eziyet etmezler. Bütün yaptıkları ya adalet ya rahmettir. Müttakî mü'minlerde gâlib olan hâl, rahmet ve şefkattir.

Her mü'minden beklenen şey, kimseye bir iyilik yapamıyorsa, en azından kötülük ve eziyetten elini çekmektir. Azıcık imanı olan kimsenin yapacağı edeb budur. Rasûlullah (A.S.) Efendimiz'in beyanlarıyla: “İman yetmiş küsür şûbedir. En üstün kısmı ‘lâ ilâhe illallah' şahâdetini söylemek, en alt derecesi ise yolda insanlara eziyet veren bir şeyi gidermektir. Hayâ da imandan bir şûbedir.” (Buharî, Müslim)

Evinin içini dışını, insanların gelip geçtiği yerleri kirletmemek ve temiz tutmak imanın gereğidir. Mü'min, temiz ve temizleyici duru su gibidir; nereye uğrarsa temizler gider, arkada pislik bırakmaz.

Müslüman, insanların gelip geçtiği yollara tüküremez, sümküremez. Eğer mecbur kalırsa, uygun bir yer bulur ve attığını ayağı ile siler kurutur.

Edebli bir müslüman, yollarda, toplu taşım araçlarında kabuklu yiyeceklerin içini yiyip dışını herkesin ayak altına atamaz. Bir şey yemek zorunda ise, herkesin göz hakkını ve göz zevkini düşünerek, en münâsip yeri seçer. Yediği şeyden hiç bir eser bırakmadan kalkar gider.

Herkesin gözü önünde ağzını şapırtadarak sakız çiğnemek de edebe terstir. Milletin içinde seslice burun silmek, burnundaki kırıntıları temizlemek, yemek borusu görünecek kadar ağzını açıp esnemek, otururken yatıyor gibi gevşemek ve ayakları germek, sebebi ne olursa olsun yüksek sesle katıla katıla gülmek, bakanlara eziyet verecek şeylerdir. Hepsi edebe terstir, terketmek gerekir. Güzel ahlâktan ve insanlara karşı edebli davranmaktan daha güzel hangi sadaka vardır?

Bu edeb öyle bir şereftir ki, sahibini en büyük mutluluğa ulaştırır. Sahâbeden Ebû Berze el-Eslemi (R.A.), Hz. Peygambere, kendisini Cennet'e götürecek bir ameli sorunca, Efendimiz (A.S.): “İnsanlara eziyet veren şeyleri yoldan at.” buyurmuştur.

Cenâb-ı Hakk'a giden yolları temiz tutmak, kalbi küfür, şirk ve günah kirlerinden temizlemek de en büyük sadakalardan birisidir, belki birincisidir.

Kapısının önünü temizleyen bir mü'min, kalbinin içindeki kibir, hased, kin, düşmanlık, benlik, gurur, mal hırsı, cimrilik, keyfine düşkünlük gibi manevi kirlere hiç aldırış etmezse, onun temizlik konusundaki gayreti ve titizliği Allah Teâlâ'dan korktuğundan değil, insanlardan utandığındandır. Bunun Allah katında pek kıymeti yoktur.
Kalbi insanlara karşı kin ve düşmanlıkla dolu ve günah kirleriyle kararmış bir insanın, zahiren efendi gözükmesinin ve kalıbını bembeyaz elbiselerle süslemesinin ne önemi vardır? Büyükler bunu bir çeşit nifak görüyorlar ve ondan Allah Teâlâ'ya sığınıyorlar. Biz de dışı insan, içi şeytan olmaktan Allah Teâlâ'ya sığınırız.

Hayvanlara iyilik de sadakadır

Allah'a ve ahirete iman eden mü'minlerin Allah rızası için yaptıkları bütün hayırlar, en az bire on olarak sevap defterine yazılır. İhlas ve edebine göre bu miktar bire yüz, bire yediyüz ve daha fazlasına kadar çıkar. Bu konudaki edeb ve sonuç şudur:

“Merhamet edenlere, Rahmân olan Allah da rahmet eder.Siz yeryüzündekilere merhamet ediniz ki, gökte olanlar da size merhamet etsin.” (Ebû Davud, Tirmizî)

Rasûlullah (A.S.) Efendimiz buyurmuştur ki:

“Bir adam yolda yürüyordu. Şiddetli bir şekilde susadı, bir kuyuya inerek su içti. Kuyudan çıktığında susuzluktan toprağı yalayan bir köpek gördü. Bu da benim gibi susamış diyerek tekrar kuyuya indi. Mestini su ile doldurdu, ağzı ile mesti tutarak yukarı çıktı ve köpeği suladı. Bu davranışı Allah Teâlâ'nın çok hoşuna gitti ve onu affetti.” Ashâb:
‘Hayvanlara yapacağımız iyiliklerde de bizim için bir sevap var mıdır?' diye sordular. Rasûlullah (A.S.):
“Evet, her canlıya yapacağınız iyilikte sizin için sevap vardır.” buyurdu. (Buharî, Müslim)

“İsrailoğullarından kötü yola düşmüş bir kadın, sıcak bir günde su kuyusunun etrafında dolaşan ve susuzluktan dilini dışarı çıkarmış bir köpek gördü. Ayağından çarığını çıkarıp kuyudan su çekti ve köpeği suladı. Bu yaptığına karşılık olarak Allah onu affetti.” (Müslim)

Ashaptan Sürâka b. Cü'şüm (R.A.) Hz. Peygam-ber'e (A.S.) gelerek:
“Ya Resulallah, yolunu kaybetmiş bir deve benim havuzuma gelse, onu suladığımda bana sevap var mıdır?” diye sordu. Resulullah (A.S.)

“Onu sula. Hiç şüphesiz hayat sahibi her canlıya yapılacak iyilikte sevap vardır.” buyurdu. (İbn-i Mâce)

“Hangi müslüman bir ağaç diker yahut bir ekin eker de ondan insan, hayvan, kuş gibi canlılardan kim yerse, muhakkak kendisine bir sadaka sevabı yazılır. Ondan çalınan ve alınan şeylerden de kendisine sadaka sevabı yazılır.” (Müslim)

“Bir kadın hapsederek ölümüne sebep olduğu bir kedi yüzünden azaba uğradı. Ona bir şey yedirmedi, serbest de bırakmadı ki yeryüzündeki hayvan ve böceklerle karnını doyursun.” (Buharî, Müslim)

Günümüzde insan hakları, hayvan hakları diye meydana çıkan insanlar, insanı ve hayvanı yaratan Cenâb-ı Hakk'ı tanımıyorlar ki, diğer varlıkların kıymetini bilsinler ve haklarını versinler. Onlar bu konuda ne kadar ciddi ve hasbî de olsalar, zulümden ve zâyiattan kurtulamazlar. Birinin hakkını veriyorum derken, diğerinin hakkını yerler. Bazen öyle olur ki, bir kemiğe bin kere razı olacak bir köpeğe verdikleri değeri, insana vermezler. Midelerine düştükleri kadar, kalblerini düşünmezler. Halbuki, kalbin hakkı Rabbini tanımaktır. Kâinâtın hakkı ise, onu yaratana iman ve kulluktur. Nimetler küfre değil, imana vesile edilmelidir. Bu hedefi değiştirenler, dünyayı hevâlarına hebâ etmekten başka bir şey yapmış olamazlar.

Komşuluk... Kaldıysa eğer

Rasûlullah (A.S.) Efendimiz buyurmuştur ki:

“Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa komşuna iyilik ve ihsanda bulunsun. Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa misâfirine ikram etsin. Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa ya hayır söylesin veya sükûtu seçsin.” (Buharî, Müslim)

“Ey müslüman kadınlar! Sizden hiç kimse, bir koyun bacağı da olsa, diğer komşusuna vereceği şeyi küçük görmesin; ikram etsin.” (Buharî, Müslim)

“Yâ Ebâ Zerr! Çorba pişirdiğin zaman suyunu biraz fazla kat. Sonra komşularına bir bak, ihtiyaç içinde olanlara yaptığın yemekten bir miktar ayır.” (Buharî)

Komşusu aç iken onun haliyle hiç ilgilenmeden karnını tıka basa doyurup yatan kimse, henüz Efendimizi (A.S.) tanıyamamış ve gerçek mü'minler dairesine adım atamamıştır. Eğer Onu tanısaydı ve gerçek imanın tadını alsaydı, böyle yapmazdı. Çünkü Efendimiz (A.S.):

“Komşusu aç iken karnı tok olan kimse, kâmil mü'min değildir.” (Buharî) “Cebrail bana komşu hakkında o kadar tavsiyelerde bulundu ki, komşunun komşuya varis olacağını zannettim.” (Buharî, Müslim) buyurmuştur.

Müslüman kimse, yanındaki komşusuna gücü nisbetinde muhakkak bir ikramda bulunmalıdır. Kendisinden herhangi bir ev aleti, araç ve gereç emânet istendiğinde, varsa vermelidir. Bu bir parça tuz olur, çay olur, ekmek olur, ilaç olur, kap-kacak olur. Bu tür şeylerde cimrilik etmek, mü'minlerin sıfatı değildir ve tevbe edilmezse sonu iyi değildir. Beş va-kit namazda okumakta olduğumuz “el-Mâûn” sure-sinin manası biraz düşünülürse; azıcık imanı olan kimse, biraz olsun Allah için cömert davranır.

Fakirlere yardım... Derhal yardım

Ashabdan Ebû Mûsâ el-Eşârî (R.A.) naklediyor: Rasûlullah (A.S.):
“Mü'min diğer mü'min kardeşi için, birbirini kenetleyip destek-leyen binâ gibidir.” buyurdu ve sonra parmaklarını biribirine geçirerek bu kenetleşmenin ve daya-nışmanın nasıl olacağını gösterdi. Allah Rasûlüne (A.S.) bir adam gelip bir şey istediğinde veya kendisinden bir şey taleb edildiğinde bize yöne-lerek:
“Bu işte aracı olun ki ecir alasınız.” buyurdu. (Buharî)

Hz. Muâviye (R.A.) demiştir ki: “Bir mü'minin işini görmek üzere aracı olun ki ecir alasınız. Ben bazı işleri yapmak istiyorum, sonra onu biraz te'hir ediyorum ki siz o işin yapılması için aracı olun ve ecir alın. Çünkü Rasûlullah (A.S.): “Müslümanların bir işini görmek için aracı olun ki ecir alasınız.” buyurdu. (Ebû Davud)

Başka bir teşvik: “Kim bir hayra sebep olursa, o hayrı yapan kimsenin sevabının bir misli de ona veri-lir.” (Müslim)
Cerir b. Abdillah (R.A.) anlatıyor:

“Hz. Peygamber'in (A.S.) yanına bir grup insan geldi. Başları açık, ayakları yalındı. Üzerlerinde yünden mâmul bir elbise vardı. Kılıçları boyunlarına asılıydı. Hemen hepsi Mudar kabilesindendi. Hz. Peygamber (A.S.) onların bu fakirlik halini görünce üzüntüsünden yüzünün rengi değişti. Hane-i saâdetine girip geri çıktı. Hz. Bilal'e ezan okumasını emretti. Kalktı namaz kıldı, hutbeye çıktı. Ashabını Allah yolunda sadaka vermeye teşvik etti. “Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun; şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” âyetini okudu ve:

“İçinizden kimin gücü yetiyorsa elindeki altınından, gümüşünden, elbisesinden, buğdayından, yarım hurma ile de olsa hurmasından sadaka versin” buyurdu. Az sonra bir adam elinde bir kese ile geldi. Getirdiği şey, elinin içini zor dolduruyordu. Peşinden insanlar bir şeyler getirmeye başladılar. Ortada iki yığın yiyecek ve elbise birikti. Hz. Peygamber'e (A.S.) baktım; sevinçten gülüyor, saâdetli yüzü sanki altın gibi parlıyordu. Buyurdu ki:
“Kim İslam'da güzel bir çığır açarsa, kendisinden sonra o güzel şeyle amel edenlerin sevabının bir misli de ona yazılır. Amel edenlerin sevaplarında bir noksanlaşma da olmaz.
Kim de kötü bir işin çığırını açarsa, kendisinden sonra o kötü işi yapanların günahının bir misli de kendisine yazılır. O işi yapanların günahından da bir şey eksilmez.” (Müslim)

Dertten kurtulmak isteyen kimse, Allah için başkalarının derdine düşsün. Çünkü bir kimse, mü'min kardeşinin işleriyle uğraşırken, Allah Teâlâ da onun işlerini üstleniyor. İşe bunun yolu: Rasûlullah (A.S.) Efendimiz buyurmuştur ki:

“Kim bir mü'minin dünya sıkıntılarından birisini giderirse, Allah da onun kıyâmet günündeki sıkıntılarından birisini giderir. Kim mü'min kardeşinin ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve ahirette ayıp-larını örter. Bir kul, din kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da onun yardımında olur.” (Ebû Davud)

Bir insanın işlerini Allah Teâlâ üstlenirse, onun dünya ve ahirette yüzü güler.

İnsanın nefsinden başkasını sevindirmesi öyle faziletli iştir ki, Efendimiz'in (A.S.) şu müjdeleri ona talib olmaya kâfidir:

“Bir mü'min kardeşimin ihtiyacını görmek için yürümem, bana şu mescitte (Mescid-i Nebi'de) oturup bir ay itikâfa girmekten daha sevimlidir.” (Tebaranî)

“Kim, bir müslüman kardeşinin bir iyiliğe ulaşması veya zor bir işini aşması için yetkili şahsa (veya makama) gidip aracı olsa, kıyamet günü sıratı geçerken ayakların kaydığı anda Allah Teâlâ kendisine yardımcı olur.” (Tebaranî)

Kerem sahibi insanlar, bütün maddî-manevî imkanları, her türlü mevki, rütbe, sanat, hüner ve zenginlikleri Allah rızâsı için insanlara hizmet etmek gayesiyle isterler. Çünkü, bir insan ömrü, sırf bir nefsin keyfi için hebâ edilemez.