Konu Başlığı: Orucun Ardından Gönderen: Zehibe üzerinde 07 Eylül 2011, 20:35:18 Orucun Ardından Ekim 2008 - 118.sayı Mehmet IŞIK kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı. Yeni uğurladığımız kutlu zamanın ardından küçük bir muhasebe yapmak lazım. Elbette sevap hanemize yazılan büyük artılar var. Fakat bu kutlu zamanın içinde taşıdığı diriliş tohumunu, yeniden doğuşu heba etmiş olabilir miyiz? İnsanız. Unuturuz, hataya düşeriz. Ne kadar dikkat etsek de günah işleriz. İnanıyoruz. Allah’a, ölümden sonraki hayata. Biliyor ve kabul ediyoruz. Bütün günahlarımızdan hatalarımızdan arınmak, temizlenmek istiyoruz. Yüceler yücesi Mevlâmızdan bağışlanmayı ümit ediyoruz. Her halimizi bizden iyi bilen merhametli Rabbimizin affımız için bir sebep ipi uzatacağından da şüphe etmiyoruz. Bir kurtuluş ipi Boğulmak üzere olan, imdat isteyen birini düşünelim. Bir can simidi fırlatılıyor kendisine. Kendisinin tutunması lazım. Tutunmazsa, hemen önünde duran can simidinin ne faydası var. Tutunursa ölümden dönecek, sanki hayatı yeniden başlayacak. Yüce Rabbimiz, dünya hayatının kirli paslı denizinde kâh batıp kâh çıkan bizlere kurtuluş iplerini uzatmış. Bizim onlara tutunmamız gerektiğini ısrarla hatırlatıyor, sürekli uyarıyor. Her şeyden önce ilâhi kudret elinin uzattığı ipin kurtaracağına şeksiz şüphesiz iman etmemiz lazım. Bu iman tam olursa ipi tutacak enerjiyi bulabiliriz. Yoksa insan benliği, nefsimiz denize düştüğünü bile kabul etmiyor. Bir gün nefessiz kaldığında, ancak o zaman ne bulsa sarılıyor. O haldeyken de iple yılan birbirine karışıyor ne yazık ki. Kurtuluşa yani cennete kimlerin ulaşacağını Yüce Rabbimiz şöyle haber veriyor: “Müttaki olanlar cennette ve pınarlardadırlar…” (Zariyat, 15) Takva sahibi olanlara daha doğru bir ifadeyle takva hassasiyetiyle yaşayanlara müttaki deniliyor. Takva ise Yüce Mevlâ’ya karşı insanın kalbindeki derin hassasiyettir. Hareketlerimizi, sözlerimizi, düşüncelerimizi her şeyimizi O’nun razı olacağı çerçevede tutma konusunda uyanık olmak, bunun endişesini taşımak demektir. İşte bu hassasiyetle yaşayanlara müttaki ismi veriliyor ve Rabbimiz onların kurtuluş yeri olan Cennete varacaklarını haber veriyor. Nasıl müttaki olunacağını da Yüce Mevlâ bizlere bildiriyor, oruç ibadetinin önemli bir fırsat olduğuna dikkatlerimizi çekiyor: Büyük fırsat “Ey inananlar! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi takva hassasiyetiyle yaşayasınız diye oruç size de farz kılındı.” (Bakara, 183) Efendimiz s.a.v.’in gösterdiği şekilde ramazanı oruçlu geçirdiğimiz takdirde Yüce Mevlâ takva hassasiyetini kalbimize yerleştirecek, bundan sonra daha hayırlı bir ömür geçirme nimetine ulaşacağız. Bunda hiç şüphe yok. Peki öyle olabildi mi? “Herkes oruç tutuyor, ben de tutuyorum.” şekline gelmiş, adet alışkanlık olmuş, ibadet olma özelliğinden hayli eksilmiş oruçla bu pek mümkün gözükmüyor. Oysa “Yüce Rabbimin bana ihsan ettiği kurtuluş kapısı, hayatımın en önemli fırsatı bu!” diyebilseydik... Bir arınma ve yeniden doğuş olarak oruç tutabilseydik... Hayatımızı değiştirecek oruç işte buydu. Orucumuzu bu bilinçle, bu duygularla tutabilseydik Efendimiz’in müjdesi bizi bekliyordu: “Kim inanarak, karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Buharî, İman 28, Savm 6) Aslında ne yaptık? Hatırlayalım: Yatmadan önce sahura kalkmak için saatleri kuruyorduk ya... Sahura niyetli olduğumuz için uyumamız ibadetti. Sahura kalktık, yedik içtik. İbadetti. Sahurdan akşama kadar yemedik içmedik; her saniyesi bir ibadetti. Akşam besmeleyi çekip iftar ettik. Bu da ibadetti. Akşam namazı, yatsı, teravih... Hep ibadet. Bir ayın her anı, her saniyesi ibadet. Şimdi yeni uğurladığımız böyle kutlu bir zamanın ardından küçük bir muhasebe yapmak lazım. Elbette sevap hanemize yazılan büyük artılar var. Fakat bu kutlu zamanın içinde taşıdığı diriliş tohumunu, yeniden doğuşu heba etmiş olabilir miyiz? Dönüp kendimize baktığımızda sorunun cevabını görürüz aslında. Ahlâkımızda, Allah’a ve yarattıklarına karşı halimizde tavrımızda... Evimize, sokağımıza, eşimize dostumuza hareketimizde daha olumlu haller buluyorsak... Artık hayatı başka bir gözle, başka bir tatla algılayabiliyorsak... O tohum içimize düşmüş demektir. Biz yeniden doğuyoruz demektir. Her şey eski tozu dumanı içinde devam ediyorsa o doğuş başka bahara inşallah. Bir sonraki ramazana... Kısmet olur inşallah. Bütün yıl oruç tutmuş gibi Şevval ayının birinci günü Ramazan bayramıdır. Bayram gününden sonra Şevval ayı bitinceye kadar altı gün oruç tutmak, Rasulullah s.a.v. Efendimiz tarafından tavsiye edilmiş sünnet bir ibadettir. Efendimiz s.a.v. “Kim Ramazan orucunu tutar, sonra Şevval ayından altı gün ona eklerse, bütün yıl oruç tutmuş gibi olur.” (Müslim, Sıyâm 39) Şevval ayında tutulacak altı günlük oruca bayramdan hemen sonra başlayıp ara vermeden tamamlamayı daha faziletli kabul eden âlimlerimiz olduğu gibi, ayın içine yayarak tutmayı daha faziletli bulanlar da vardır. Hangisi istenirse tercih edilebilir. |