๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 24 Eylül 2011, 18:56:19



Konu Başlığı: Ömer Muhtar
Gönderen: Zehibe üzerinde 24 Eylül 2011, 18:56:19
Ay'a Bakış


Eylül 2007 - 105.sayı

Semerkand Dergisi kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

KAHT-I RİCAL


ÖMER MUHTAR (1862-1931)

Libyalı bağımsızlık savaşçısı, Senusî şeyhi.

Defne bölgesinin Batnan kasabasında doğar. 1878 yılında babası hac yolunda vefat eder ve aile dostları Seyyid El-Giryani Ömer’in bakımını ve yetişmesini üstlenir. Cağbub’taki İslâmi Bilimler Akademisi’nde
8 yıl eğitim gören Muhtar, marangozluk, ziraatçılık, demircilik ve duvar ustalığı gibi el becerilerinde kendisini geliştirir.

Kasur ve Ayn Kalak zaviyesi şeyhliğini yürüttüğü sırada Fransız işgalcilerin bölgeye girmesine engel olur.

1911 yılında başlayan İtalyan işgaline Osmanlı askerleri ile birlikte direnen Senusî hareketinin içinde yer alır. Osmanlı güçlerinin Balkan Savaşı nedeniyle Libya’dan çekilmesinden sonra da direniş sürer ve Senusîler, İtalyanları Akdeniz kıyısında sıkıştırırlar.

Ancak bu sırada I. Dünya Savaşı patlak verince, Senusîler Osmanlı halifesinin çağrısına uyarak İngilizlere karşı cihada katılırlar. Oysa İngilizler, sömürgecilikte rekabet ettikleri İtalyanlara karşı o
günlerde Libya’daki direnişçileri desteklemekteydi ve Mısır üzerinden gıda ve silah geçişine göz yummaktaydı.

Ömer Muhtar, İtalyanlara son darbeyi vurmak varken, İngilizleri de karşıya alarak cepheyi genişletmenin yanlış bir strateji olduğunu savunsa da, Seyyid Ahmet Senusî Mısır’daki İngilizlere hücuma geçer. Fakat aynı anda Kanal Cephesi’nden İngilizlere saldıran Cemal Paşa kuvvetleri yenilince, Senusîler zor durumda kalır. Seyyid Ahmet’in, Halife’nin çağrısı üzerine İstanbul’a gitmesiyle önce *eyh İd-ris, ardından Ömer Muhtar hareketin başına geçer.

Teslim olması karşılığında kendisine yapılan, “Bingazi’de ne*s bir köşk, ömür boyu bitiremeyeceği kadar para, atlar, arabalar, uşaklar” teklifine; “Biz asla teslim olmayız. Ya kazanırız, ya ölürüz. Bizden sonraki nesillerle de savaşacaksınız. Bana gelince, ben cellatlarımdan daha uzun yaşayacağım.” cevabını verir.

1923’ten 1931 yılına kadar her yıl 50’den fazla muharebe ve yüzlerce çatışmaya giren Ömer Muhtar’ın mücahitleri yarı aç bir halde ve ellerindeki çakaralmaz tüfeklerle İtalyan uçakları, tankları ve ağır silahlarına karşı sayısız zafer kazanırlar.

1926’dan itibaren 5 yılda 5 vali değiştiren (Bongiovanni, Mombelli, Teruzzi, Sciliani ve Graziani) İtalyanlar sivil katliamlara başlar; hatta 142 bin küçük ve büyük baş hayvana bile acımazlar. Mısır sınırına tel örgüler çekerek bütün Libya’yı toplama kamplarına doldururlar.

11 Eylül 1931’de Muhtar, sahabeden Sidi Rafi hazretlerinin kabrini ziyaret etmeye giderken baskına uğrar ve atının vurulması üzerine esir düşer.

4 gün sonra göstermelik bir mahkemeye çıkarılır; dudağından Fecr Suresi’nin son ayetleri (“Ey huzura ermiş nefs! Rabbini razı etmiş ve ondan razı olmuş halde Rabbine dön!”) dökülürken, halkının gözleri önünde asılarak idam edilir.

Son sözleri: “Hüküm ve karar yalnız Allah’ındır. Onun hükmü yanında sizin bu sahte ve uydurma hükmünüzün hiçbir geçerliliği yoktur. İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn.”




SÖZ OLA


“Kalp birden fazlasıyla muhabbet bağı kuramaz. Bir şeyle kurduğu muhabbet bağı ortadan kalkmadıkça, başka bir şeyle muhabbet bağı kuramaz. Arzuladığı ve muhabbet kurduğu birçok şey, mal, evlat, liderlik, övülme, insanlar arasında üstünlük gibi şeyler, aslında tek şeye duyulan muhabbetin sonucudur. O da insanın kendi nefsidir.”

İmam-ı Rabbânî k.s.


BERCESTE


Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır

Sezai Karakoç

AYIN HADİS-İ ŞERİFİ


“Sizden biri acele etmediği; ‘dua ettim, kabul olmadı’ demediği sürece, duası kabul olur.”



AYIN İKTİBASI


“Talep şan değildir. Razı ol, şan da senin, nam da senin. Varlığını bilinmezlik toprağına göm. Gömülmeyen şey uç verip büyümez.

Dünya suretlerinin bulaştığı ayna nasıl parlar? Huzura girmeden önce tevbe sularında yıkan. Kader teneffüs ettiğin her nefeste seninle.

eylerden ¸eylere seyahat edip durma. Kendine uzaktan bakmayı öğren. Bir dolap beygirine benziyorsun; öyle ahmak, öyle hüzün verici.

Hicret ve niyetin kimin için? Bir gece yarısı uyandığında yatağından kalk, şöyle yıldızlara bir bak. Düşün!

Madem ki içinde bulunduğun yer, konuştuğun kimse sana feyz vermiyor; terke mani olan ne?

Ölüme ağlama, kalbe bak. Hata ve isyan ile pişman, ibadet ve taat ile neşveli değilsen, zaten ölüsün!”


Ataullah İskenderî, Hikem-i Ataiyye, Haz. Mustafa Kara, Dergâh Yayınları, Ekim 1990