๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 10 Temmuz 2011, 07:49:54



Konu Başlığı: Ne Mutlu O Kimseye
Gönderen: Zehibe üzerinde 10 Temmuz 2011, 07:49:54
Ne Mutlu O Kimseye


Aralık 2010 - 144.sayı

Selim GÜNEŞ kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

“Ne mutlu o kimseye ki ilmi ile amel etmiş, malının fazlasını hayra sarfetmiş, sözünün fazlasını tutup boş yere söylememiştir.” (Hadis-i Şerif; Suyûtî, Aclûnî)

Efendimiz s.a.v. mübarek sözleriyle bizlere yol gösterirken çeşitli üsluplara başvurmuştur. Bunlar arasında müjdeleme yahut korkutma hadisleri önemli yer tutar.

Yukarıdaki hadis-i şerifte de Allah Rasulü s.a.v. üç güzel hasleti barındıran mümini müjdelemiştir. Bu üç güzellik:

• İlimle amel etmek,

• Allah’ın verdiği mülkün fazlasını hayra sarf etmek,

• Boş yere konuşmayıp sözü israf etmemek, mâlâyani konuşmamaktır.

Allah Rasulü s.a.v., daha önce ‘Hasedin Böylesi’ yazımızda açıkladığımız şu hadis-i şerifte de ilk iki meziyete farklı bir ifade ile dikkatimizi çekmiştir:

“İki kişiye haset etmek caizdir: Birincisi, Allah’ın Kur’an’ı nasip ettiği ve gece gündüz onunla meşgul olan, diğeri de Allah’ın kendisine mal verdiği ve gece gündüz o malı Allah yolunda infak eden kişi.”

Yine Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Dünya ahiretin tarlasıdır.” (Aclûnî, Münâvî)  O halde bu tarlayı doğru ekip biçmek ve kârlı hasadı elde etmek gerekir. Bu da Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmekle gerçekleşir. İslâm bu emir ve yasakların bütünüdür. Bu bütüne teslim olan, yolun gereklerini yerine getiren kişinin bahtı açık, yüzü aydınlıktır.

Dünyada insana çeşit çeşit nimetler verilmiştir ve hayat boyunca muhatap olduğu her nimetin hesabını verecektir. İşte, Allah Rasulü s.a.v. yukarıdaki hadis-i şerifte bu nimetlerin hakkını veren mümini müjdelemiştir.

Allah Tealâ insanı akıl, hafıza ve zekâ gibi özelliklerle donatmış ve bunları görme, duyma, tatma, dokunma ve koklama gibi duyularla desteklemiştir. Aynı zamanda hayal etme ve düşünme de kişinin söz konusu kabiliyetlerine dahildir. Bütün bunlar kişinin şuur, fikir ve ilim sahibi olmasını sağlayan özelliklerdir.

Kişi öncelikle faydalı ve gerekli bilgilerle donanmalı, cehaletten kurtulmalıdır. İlim mümin için bir hedeftir, ayırt edici bir özelliktir. Cenab-ı Mevlâ Kur’an-ı Kerim’de buyurmuştur:

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 9)

Fakat bilgi, hayırlı amellere, güzel ahlâka yakınlaştırıcı olmalıdır. Amelsiz ilim, sahibine fayda vermez hatta sorumluluğunu artırır.

Ömer Nasuhi Bilmen rh.a. gerçek alimi şöyle tarif etmiştir:

“Gerçek bir alim, kalbini marifetullah ile aydınlatır, ruhunu sahih bir itikad ile yükseltir, Yaratıcımızın varlığına delalet eden şu yaratılmışlara daima tefekkür nazarı ile bakar ve üzerine düşen kulluk vazifelerini güzelce yapar.”

Nitekim şu ayet-i kerimede de bu alimlerden bahsedilmektedir:

“Kulları içinde ancak alimler, Allah’tan (gereğince) korkar.” (Fâtır, 28)

İnsana verilen bir diğer nimet de dünya malıdır. İnsan sahip olduğu servetin ve nimetin değerini bilmeli, kendine ve evlad u iyaline sarfettikten sonra fazlasını da Hak yolunda dağıtıp fakir ve zayıfların imdadına koşmalıdır. Bilindiği gibi bizim Allah Tealâ’ya karşı vazifelerimizin özü, ilâhi emre hürmet etmek ve Cenab-ı Hakk’ın yarattıklarına karşı şefkat göstermekten ibarettir.

Allah’ın emrine hürmet eden kişi, emir ve yasaklara itaat eder. Namaz, oruç, zekât ve hac gibi görevlerini yerine getirir; yasaklanmış olan şeylerden de uzak durur. Kul haklarına dikkat eder, herkese karşı hayırlı olmaya çalışır. Özellikle de din kardeşlerinin menfaatine çalışır. Bunları yapan bir kimse de kulluğun şanına yakışır bir hayata sahip olur.

Olgun, karakter sahibi insan diline de sahip olmalıdır. Kişi bir nice meziyete, salih amele sahip olsa da diline sahip çıkmadıkça selamete eremez. Çünkü insan bir ömür çalışır çabalar fakat bir sözle bütün kazancını kaybedebilir. Bunun için halk arasında, gevezelik yüzünden başa gelen kötü hâle ‘dil belası’ deyimi kullanılır.

Sonuç olarak, ilim öğrenen ve bu ilmin gereğini yerine getiren, Allah Tealâ’nın yarattıklarına karşı şefkat ve merhamet gösteren, yardımda bulunan ve hepsine ilaveten diline hakim olup başkalarının kalbini boş yere kırmaktan kaçınanlar ahiret saadetine erecek kimselerdir.

İşte Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v.  de, yürüyeceğimiz yolu gösterirken bu müjdeyi vermektedir:

“Ne mutlu o kimseye...”