๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 17 Eylül 2011, 08:35:45



Konu Başlığı: Nasihat
Gönderen: Zehibe üzerinde 17 Eylül 2011, 08:35:45
Demiştik ki...



Mayıs 2007 - 101.sayı

Semerkand Dergisi kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Nasihat

Ey insanlar! Allah’tan ittika edin. Zira takva ganimettir.

En akıllı kişi, nefsine malik olup nefsini hesaba çeken, ölümden sonrası için amel eden ve kabir karanlığını dağıtmak için Allah Tealâ’nın ihsan buyurduğu nurlardan bir nur edinendir.

Kul, Allah Tealâ’nın kendisini, bu dünyada gözleri görür iken, öte dünyada kör olarak haşretmesinden sakınsın.

Hikmet sahibi olan, cevamiu’l-kelime (az kelime ile çok anlam ifade eden söze) kavuşmuş ve ondan ibret almıştır. Sağır kimse ise kendisine çok uzak bir yerden seslenilen gibidir (duymaz ve ibret almaz).

Bilin ki, Allah Tealâ (rahmet, lütuf ve yardımıyla) kimin yanında ise, o kimse hiçbir şeyden korkmaz. Allah Tealâ’nın rızasından uzaklaşıp  gazabına müstehak olan kimseye gelince, o kimse kimden medet umabilir?..

Hz.Osman R.a Böyle Seslendi• MAYIS 2006 • SAYI 89


Küpün içi-dışı

Doğru söylemişler, küp içindekini sızdırır. İnsan da neyi taşıyorsa, neyi gizliyorsa, neyi koruyorsa, hasılı içinde yaşattığı her neyse dışarıya onun yansımasını taşıyacaktır. Böylece küpün içini görmesek bile, kâh kokusundan, kâh renginden, kâh gözeneklerinden taşanlardan biz içinde neyin bulunduğunu tahmin edebiliriz. İnsanoğlu da böyledir denebilir. Bâtınının zenginliği ya da yoksulluğu, iç dünyasının mamurluğu veya bakımsızlığı bazen muamele olarak, bazen söz olarak, bir bakmışsın sıfat düzeyinde, bir bakmışsın fiil düzeyinde zahirine vurur. Bu yolla insan, sadece başkaları tarafından değil, nefsi hakkında hep haddinden fazla iyimser olan kendisi tarafından da tanınma fırsatı bulur.

Eh, durum böyle olunca, benim dışımda görünenler de içimde taşıdığımın bir aksinden başkası değil. Sirke taşırken bal sızdırmam mümkün olmadığı gibi, bal taşıyormuşum gibi davranmam da nefsim dışında kimsenin hoşuna gitmeyecektir.

Ahmet BİRLER • KASIM 2005 • SAYI 83

Nafi leler ile çokça meşgul olmak sizleri aldatmasın. Çünkü nafi le ibadetler haddizatında güzel olmakla beraber, nefsini hiçe saymayan kişiler için öldürücü zehir gibidir. Görmez misin ki, bazı kişilerde zahirî ibadetlerle meşgul oldukları için bir enaniyet ve hatta zulüm baş göstermi ştir. O kadar ileriye giderler ki, kendilerinin daha fazla takva ehli olduklarını zannederek yoldan ve yolda gidenlerden yüz çevirirler. Halbuki zahir ve batın ehli büyük alimlerin ittifak ettikleri gibi, kişinin kendini başkalarından daha fazla takva sahibi görmesi büyük günahların en büyüklerindendir. (Mevlâna Halid el- Bağdadî k.s.)

Mehmet IŞIK • OCAK 2005 • SAYI 73


Karanlıktan Aydınlığa

İnsan karanlıktan kaçan ve aydınlık arayan bir varlıktır. Çünkü kendisi mutlak aydınlığın yani nurun temsilcisidir. Bu anlamda, Allah’a ve Rasulü’ne inanan, kutlu yoldaki izleri takip edebilen her insan bir lambadır. Allah’ın nurunu örtmeye çalışan, yani küfür içerisinde olan insan ise, evini yani bedenini, ruhunu, kalbini sürekli karanlıkta bırakandır.

Ahmet ALEMDAR • ARALIK 2005 • SAYI 84

Din ve Toplum

Haksızlıklara mani olan, güçlünün zayıfı ezmesini engelleyen, hak ve hukuku hakim kılan, yardımlaşmayı sağlayan gerçek etkili güç, hiç şüphesiz ki, insanı
gönlünden yakalayan “din”dir.

Ne kadar mükemmel bir idari sistem, ne kadar caydırıcı özellikte cezaî düzenlemeler bulunursa bulunsun, insanlar arası münasebetlerde ilâhi vahye dayalı bir ahlâk geçerlilik bulmadıkça, hakiki bir toplum huzurunu tesis etmek mümkün değildir.

Dinin hayatla bağının kopartıldığı veya inceltildiği vakit, hayatı belirleyen temel prensip olarak “menfaat” öne çıkar. Böyle olunca da insanın iç dünyasıyla birlikte medenileşmesi, sadece insana vergi özelliklerin gelişmesi, yekdiğerini gerçekten ve hassasiyetle dikkate alan davranışlar sergilenmesi mümkün olmaz.

Mübarek EROL • MART 2004 • SAYI 63

Üniversitelerden mezun olanlar, işsizlik barajında günden güne çoğalıyor. Bunun sorumluluğu tabii ki onların değil. Avrupa kapılarında hayallere kapılmak yerine daha anlamlı seçenekler var. Bu çoşkulu ırmağı işsizlik barajında hapsetmek, bu engin potansiyeli boş yere harcamak yerine, küçük küçük kanallar açarak farklı sahalara kanalize etmek gerekir.

Suyun olduğu yerde hayat olduğu gibi, gencin olduğu yerde de aktivite, canlılık vardır. Niçin ders çalıştıklarının, ders çalışmakla ne kazanacaklarının anlamını çözebildikleri gün, onların hepsinin başarılı olacaklarına yürekten inanıyorum.

Ayşe İZCİ • ARALIK 2004 • SAYI 72


İnsanlığın Işıkları

Dünya üzerinde öyle mübarek zâtlar var ki, Allah onları insanları karanlıktan aydınlığa çıkarsınlar diye hizmetine almıştır. Onlar insanlığın irşadı için, kurtuluşu için görevlendirilmiş velilerdir. Allah’tan başkası önünde eğilmezler ve O’nun rızasından başka bir şey de talep etmezler.

Onların gayeleri sadece Alemlerin Rabbi Allah’tır. Sözleri O’nu zikirden ibarettir. Güneş gibidirler. İnsanlar için bir ışık, insanlık için bir aydınlık... Yol’dan, Yolumuz’dan haber verirler, rehberlikleri ile önümüzü aydınlatırlar. Hiç bir karşılık talep etmeden, beklemeden...

O aydınlıktan faydalanabilmek için onları bilmek, tanımak, yaptıkları irşadı anlamak gerek. İrşad nedir, mürşid kimdir bilmek gerek.

Ahmet SAFA • NİSAN 2004 • SAYI 64


Gidenler Nerede?

Sonra, sizden önce yaşayıp ölmüş olan insanlar hakkında tefekkürde bulunun! Onlar dün nerede idiler, bugün nerede bulunuyorlar! Yeryüzünde iz bırakan
ve dünyayı imar eden o hükümdarlar nerede? Onlar ki, Allah’ı unuttular ve bu yüzden kendileri de unutuldular. İşte onlar bugün
adeta hiç olmuş durumdalar. “İşte zulmetmeleri sebebiyle çökmüş, ıpıssız kalmış evleri!..” (Neml, 52) Onlar şimdi kabirlerin karanlıkları içindeler. “Onlardan hiçbirini hissediyor yahut gizli bir sesini olsun işitiyor musun?” (Meryem, 98)

Ya tanıyıp bildiğiniz arkadaşlarınız ve kardeşleriniz şimdi nerede? Onlar şimdi, önceden gönderdiklerini elde etmiş; bedbahtlığa ya da saadete gömülmüş durumdalar.

Şüphesiz ki yaratılmışların hiçbirisi için Allah Tealâ ile arasında kendisine hayır getiren ve kendisinden bir kötülüğü savuşturan herhangi bir bağ söz konusu değildir. Kişiye hayır getiren ve kendisinden bir kötülüğü savuşturan tek şey vardır: Allah Tealâ’ya taati ve O’nun emrine ittibası!


HZ. Ebubekir SıddîkR.a’ DAN AĞUSTOS 2003 • SAYI 3



Beyhude İşler

Hz. Mevlâna’nın anlattığı bir hikayeye göre, bir gün bir sultan bir elçisini uzak bir şehre gönderir. Bir emaneti o şehrin valisine ulaştırmasını
ister. Elçi yola çıkar. Meşakkatli bir yolculuktan sonra şehre varır. Şehre geldiğinde valiye emaneti ulaştırmak yerine başka işlerle meşgul olur. İlim meclislerine katılır. Şairleri dinler. Pazara gider, alışveriş yapar. İnsanlarla hasbihal eder. Bu gibi işlerle uğraşırken emaneti valiye ulaştırmayı unutur ve ülkesine geri döner. Sultanın huzuruna çıktığında o şehirde yaptıklarını ve bu gezinin kendisi için ne kadar faydalı olduğunu, ufkunun genişlediğini anlatır. Sultan emanetin yerine ulaşıp ulaşmadığını sorduğunda, elçi o konuyu tamamen unuttuğunu hatırlar. Ve çok mahcup olur, özür diler. Sultanın ona verdiği cevap ise kayda değerdir: “Ben seni o şehre tek bir iş için gönderdim. Sen ise onun dışında on iş yaptın ama asıl maksadına ulaşamadın geri geldin. Var bunun hesabını sen yap.”

Halil Akgün NİSAN 2005 • SAYI 76



Kişisel Gelişim

Kişisel gelişim, en genel ifadeyle, gittikçe vahşileşen bir dünyada ayakta kalabilmenin, maneviyat krizi yaşayan Batı’nın çırpınışını ifade eder. Onca refaha ve imkana rağmen, batılı insan mutlu ve huzurlu değil. Zira medeniyetleri maddi değerler üzerine kurulu. Tarihleri ve kültürleri kalıcı, köklü bir huzur sağlamaya elverişli değil. Sayısız terapi yöntemlerinin ve Uzakdoğu felsefeleri başta olmak üzere farklı yönelişlerin bu kadar yaygınlaşması bu yüzden. Kişisel gelişim de bu yönelişin başka bir yüzü. Kendine güven duygusu edinebilmek, hayatla baş edebilmek için bir yöntem.

Ancak kişisel gelişim programlarının, bu hedefl erinde onlara yardım ettiği söylenemez. Çünkü insanın gerçek saadeti, ruhu itminana erdiren bir iman ve hayat telakkisi ile mümkün. Temelde bu olmayınca, ne kişisel gelişim programları, ne terapi yöntemleri ne de felsefi yönelişler işe yarar.

Mehmet GAYRETLİ • TEMMUZ 2004 • SAYI 67

Bir kimsede on nifak belirtisi, bir tane de iman belirtisi olsa, o şahıs hakkında mümkün olduğunca iyi zan beslemek mecburiyeti vardır. Hem birkaç nifak alametinden dolayı o adamı bütünüyle münafık saymak da insafsızlık olur. Kişi kendi sıfatlarını kontrol edip Allah’tan korkmalı, fakat başkası için kötü zanda bulunmamaya gayret etmelidir. Müminliğin şiarı budur. Şayet şeytan vesvese verirse kişi kendisinin bozuk sıfatlarını düşünmeli, bu haliyle başkasının halini kendi halinden daha ümitli görmelidir.

Ahmet SAFA • HAZİRAN 2005 • SAYI 78



Vakit Varken

Ey oğul! Nefs çok cimridir ve Allah Tealâ’nın hükümlerini yerine getirmekten daima kaçar. Bu yüzden söz kibarca ve yumuşaklıkla sadır oluyor. Yoksa mal-mülk hepsi Allah’ın hakkıdır. Kul hangi hakla bu hakkı bekletir ve erteler? Bilakis onu tam bir minnettarlık ve şükran duygusuyla, zevk alarak edâ etmek icab eder.

Aynı şekilde ibadetlerin edasında nefsin arzularına uyup gevşek davranmamalı ve kul haklarını ödemek için azami çaba sarf edilmelidir ki, boynunda kimsenin hakkı kalmasın. Burada yani dünyada kul hakkını ödemek kolaydır. Şöyle ki yumuşaklıkla ve nezaketle o haktan kurtulmak mümkün olabilir. Ama iş ahirete kalırsa, orada çare bulmak zorlaşır.

İmam-ı Rabbani K.s .’ den • EYLÜL 2005 • SAYI 73


100 BEREKETLİ SOFRAYI BİRLİKTE KURDUĞUMUZ AŞAĞIDA İSİMLERİ YA DA MAHLASLARI YAZILI AZİZ DOSTLARIMIZ;

Abdulkadir Taşpınar
Abdullah Tokatlı
Abdurrahman Bayrakçı
Adem Sertel
Ahmet Alemdar
Ahmet Bektaş
Ahmet Birler
Ahmet Hüseyinoğlu
Ahmet İkbal
Ahmet Kafkas
Ahmet Miroğlu
Ahmet Safa
Ahmet Salih
Ahmet Yatağan
Akif Güler
Ali Demirtopuz
Ali Gökmen
Ali Kaya
Alişan Genç
Ali Yurtgezen
Alper Erzurumlu
Arif Gezer
Aslı Yeşilyurt
Atilla Pamirli
Ayşe İzci
Ayşenur Refi k
Banu Ayaydın
Barbaros Hatipoğlu
Bilal Demirsoy
Bülent Manas
Cavit Altınsaç
Cemil Mollahanoğlu
Cengiz Aydın
Cevdet Bingöllü
Dilaver Selvi
Ebubekir Sifi l
Elif Soytürk
Elvida Ünlü
Erkan Güvercin
Erol Uzun
Faruk Gürbüz
Fatıma Nur Kayrak
Fatma Zeynep Başaran
Ferzan Topatan
Firdevs Şule Kara
Halil Akgün
Halil Bülbül
Hatice Kızaloğlu
Hatice Narin
Haydar Yiğit
Hüseyin Erçelik
Hüseyin Kalfaoğlu
Hüseyin Karaoğlu
Hüseyin Okur
Hüseyin Rahmi Göktaş
İbrahim Kaboğlu
İbrahim Rıdvan
İbrahim Tozlu
İsmail Avcı
Kamil Keçeli
Kemal Reisoğlu
Kemal Süleymanoğlu
Kemal Yıldız
Kürşat Salih Yaman
Mahmut Çetin
Mahmut Öz
Mehmet Ali Çoban
Mehmet Berat Irmak
Mehmet Emir
Mehmet Gayretli
Mehmet Güneş
Mehmet Ildırar
Mehmet Işık
Mehmet Saraç
Merve Akıncılar
M. İsmail Çolak
M. Nezir gül
Muhammed Ekrem Çaylar
Muhammed Emin Gül
Muhsine Akbaş
Murat Aydoğdu
Murat Hafızoğlu
Murat Yılmaz
Mustafa Bahadıroğlu
Mustafa Necm
Muzaff er Taşyürek
Nurullah Toprak
Ömer Faruk Atabek
Ramiz Kayrak
Rasim Özdenören
Recai Güzel
Reha Sümbül
Rûze S. Genç
Sadık Şanlı
Sema Zengin
Serdar Tuncer
Sıla Sırvermez
Suat Demirtaş
Süleyman Gönülal
Süleyman Nazif Turan
Şemsettin Bektaşoğlu
Timuçin Tanarslan
T. Ziya Ergunel
Ulviye İmamoğlu
Ümit Bursalı
Yavuz Cerrah
Yunus Akyol
Yunus Emre Özsaray
Yusuf Özcan
Yusuf Yavuz
Zehra Korkmaz
Zübeyde Günyol
VE
Abdurrahman Doğan
Adem Koç
Ayhan Koçak
Buğra Ünal
Erdinç İçigen
Ersan Güçlü
Gökhan Gülkan
Güliz Turan
İsmet Patir
İsmail Bahat
İsra Ebubekir Nalbant
Korkmaz Kaygusuz
Mehmet Akben
Mehmet Balta
Murat Gürsoy
Mustafa Öztürk
Sevgi İçigen
Vedat Keleş
Volkan Akmeşe
Zümrüt Karaca

AYRICA ÇORBADA TUZU BULUNAN DAHA NİCELERİ... HEPİNİZE DUA VE MİNNET BORCUMUZ VAR...