๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 29 Eylül 2011, 18:31:12



Konu Başlığı: Myanmar
Gönderen: Zehibe üzerinde 29 Eylül 2011, 18:31:12
Myanmar



Aralık 2007 - 108.sayı

Ahmet MİROĞLU kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Adı Karışık Kendi Karışık Bir Ülke Myanmar (Rahma, Burma, Birmanya)


Sabırları Zorlayan Zorbalık


Dinlerinin temel öğretilerinden birisi de şiddete başvurmamak, isyana kalkışmamak ve dünya için mücadele etmemektir. Buna rağmen sokaklara dökülmüşlerdi. Dünya haber ajanslarının ilgi odağı olmuşlar, koyu
turuncu ve kırmızı elbiseleri içinde dazlak kafalarıyla, basit sandaletler geçiriverdikleri çıplak ayaklarıyla televizyon ekranlarını parsellemişlerdi. Üzerlerine önce su, sonra kurşun yağdıran güvenlik güçlerine inat protesto yürüyüşü yapıyorlar, bunu da ilkelerinden taviz vermeden, şiddetten uzak durarak gerçekleştirmeye çalışıyorlardı.

Şiddete, isyana, mücadeleye inançları itibarıyla karşıydılar ama yıllardır milyonlarca müslüman yurdundan edilirken, binlercesi öldürülürken kıllarını kıpırdatmamışlardı. Anlaşılan rahipleri yürütmek için petrol ürünlerine ve tüp gaza zam yapmak lazımmış.

Budist rahipleri görene kadar Myanmar adı dikkatimden kaçmıştı. Myanmar da neresi, nerede yer alıyor, ülkenin tarihi, geçmişi, İslâm’la ilgisi… derken enteresan bilgilere ulaştım.

Meğer burası yaşı elliyi geçmiş olanların Birmanya, otuzlu yıllarını yaşamakta olanlarınsa Burma olarak tanıdıkları yermiş!.. 1989’dan bu yana da Myanmar ismiyle anılıyormuş. Dahası Süleyman et-Tacir, İbnü'l-Fakih ve İbn Hurdazbih; Myanmar’ı Rahma ülkesi olarak adlandırmışlar ve filleri bol bir yer olarak tasvir etmişler. Anlaşılan o ki, eski İslâm coğrafyacı ve seyyahları bizden daha dikkatliymişler.

Müslümanlar bu ülkede tarihi devirler boyunca önce Pathi veya Kala, sonra Zerbadi, daha sonra da özellikle bazı bölgelerde Panthay ve Hui Hui olarak adlandırılmışlar. Dahası, müslümanlar bu topraklarda egemenliğini 350 yıl sürdüren bir sultanlık bile kurmuşlar.

19. yüzyılda toplu kıyım, sindirme, hakaret ve işkenceye maruz kalan müslümanların sayısı günümüzde bile yine milyonlarla ifade edilmektedir. Soykırım, yabancılaştırma ve dışlama politikası acımasız hükmünü hâlâ sürdürmektedir.

Belki de en enteresanı, Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlere esir düşerek Burma’ya (Myanmar) getirilen Osmanlı askerlerinin hikâyesidir.

Eminim siz de kabul edeceksiniz, Myanmar ilginç bir ülke…



Batısında Bengaldeş ve Hindistan, kuzeyinde Çin, doğusunda Laos ve Tayland yer alır. Güneyinde Bengal Körfezi ile Andaman Denizi bulunur. 1989’da İngilizlerce konulmuş olan Burma veya Birmanya ismi, ülkede
Birmanlardan başka halkların da yaşadığını belirtmek gerekçesiyle Myanmar Birliği olarak değiştirilmiştir. Adını yerel Myanma Naingngandaw isminden alır. Hindi Çini yarımadasının batısında yaklaşık Türkiye yüzölçümü büyüklüğünde (678.500 km²), takriben 50 milyon nüfusa sahip bir ülkedir.

Halkının büyük bir çoğunluğu etrafı geçit vermez dağlar ile çevrilmiş üç büyük nehir vadisinde yaşar. Ülkede nehirlere bağlı bir hayat hüküm sürmektedir.

Ülkenin hemen her yerinde binlerce tapınak ve manastır inşa edilmiştir. Festivallerin ve merasimlerin sonu yoktur. Budizm, hayatın bütün alanlarına hâkimdir. Her biri devasa altın kubbeli tapınaklar, Buda heykelleri ve heykellere altın varak yapıştırmak için birbirini ezen insanlar, her yerde karşılaşılan rahipler...

Ülke Tarihi ve Müslümanlar


Myanmar tarihi hakkındaki ilk bilgi milattan önce 700’lere dayanıyor. 11. yüzyıl Anawrahta krallığının hâkimiyeti altında geçer. 13. yüzyılda Kubilay Han önderliğindeki Moğolların yönetimine girer. 17. yüzyılda ise İngilizler gelirler. 1886’da Hindistan’a ilhak edilir. 1937’de ise bağımsız bir sömürge bölgesi yapılır. İkinci Dünya Savaşı’nda Japonlarca işgal edilir. 1948’de bağımsızlığını kazanır. Ne yazık ki 1962’den beri askerî diktatörlükle yönetiliyor. 1990’da yapılan seçimlerde halkın demokrasiye verdiği destek de sonucu değiştirmemiştir. Askerî cunta seçim sonuçlarını tanımamış ve idareyi sivillere teslim etmemiştir.

İslâm’ın ülkeye girişi ilk kez Hicri birinci asırda müslüman tacirler aracılığıyla olmuştur. Vakkas bin Malik r.a.adlı sahabinin bir grup arkadaşıyla bu ülkeye ilk ayak basan müslümanlar oldukları dilden dile anlatılagelen bir bilgi kırıntısı olarak çok değerlidir.

Çin kaynakları müslümanların daha 860’lı yıllarda bölgede yerleşim birimleri kurduklarına değinmektedirler. İlk müslüman yerleşiminden önce ve sonra Arap, İran ve Hint asıllı müslüman tüccarların Basra

Körfezi’nden ve Kızıldeniz’den Uzakdoğu’ya kadar yaptıkları uluslararası deniz ticareti sırasında su almak ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak için Myanmar sahillerine uğradıkları da bilinmektedir.

Hicri ikinci asırda müslüman tacirlere ait bir gemi Arakan’a yakın Bengal Körfez’inde batmış ve gemide bulunan çok sayıdaki müslüman karaya çıktıktan sonra bir daha ülkelerine dönmemişlerdir. Arakan’a
yerleşen bu müslümanların İslâm’ın Burma’da yayılmasına büyük katkısı olmuştur.

Mahalli rivayetlerde, Pagan Kralı Anawrahta döneminden itibaren birçok müslüman muhafız ve saray hizmetlisinin Myanmar hükümdarlarının hizmetinde çalıştığı anlatılır. Kralın müslümanlardan özel birlikler
teşkil ettiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Hatta müslüman bir âlimin Prens Sawlu’ya hocalık yaptığını da biliyoruz. İsmi Ra(h)man Han (Nga Yaman Kan) olan bu zat, daha sonra bir şehrin valiliğine getirilmiştir. Müslümanlar genelde bilgili, becerikli ve donanımlı insanlardan oluşuyorlardı. Bu bakımdan idare ve halk nezdinde etkili olmuşlardır.

Myanmarlı yönetcilerin değişik tarihî dönemlerde, muhafız birliklerindeki müslümanların namazlarını eda etmeleri için saray sınırları dahilinde cami yaptırdıkları, hacda rahat etsinler diye Mekke’de ev donattıkları bile olmuştur.

Müslümanlar ikamet ettikleri yerlerde birçok cami inşa etmişlerdir. Bunlar mahalli dilde “Buddermokan” olarak anılmaktadır. Bir dönem ülkeyi ziyaret eden Bedreddin Evliya adlı müslüman seyyah burada gördüğü
camilere geniş yer vermiştir.

İngiliz İşgali ve Zor Günler


Girişte de değindiğimiz üzere zamanla güçlenen müslümanlar, 1430 yılında Arakan’da bir İslâm devleti kurmayı başarmışlardır. 350 yıl varlığını koruyan bu devlet, İngilizlerce ortadan kaldırılmıştır.

1711’de iktidarda olan Sa Nay Min Gyi’nin (Kral Sane) iki buharlı gemisi vardı: Alarhee ve Selamat. Bunların kaptanları da müslümandı.

İngiliz sömürge yönetimi döneminde Hindistan’dan gelenler sayesinde İslâmî nüfusta nisbî artışlar sağlanmışsa da, müslümanların siyasi iktidarı kaybetmelerinden (1784) sonra budistler, müslümanları ezmeye ve imha etmeye yönelik bir politikalar uygulamaya başlamışlardır. Ülke müslümanları 1938 yılında kısmî bir bağımsızlık elde etmiş olsalar da, bir türlü özledikleri genişlikte imkânlara kavuşamamışlardır.

1942’deki Japon işgalini fırsat bilerek gerçekleştirilen katliam ve sürgün işleminde 200 bin müslüman öldürülmüş, 1.5 milyonu da bölgeden çıkarılarak göç ettirilmiştir.

Askeri cuntanın 1962’den itibaren yürürlüğe koyduğu sosyalist politikadan da en çok zarar görenler ne yazık ki müslümanlar olmuştur. Rejim, müslümanları dinlerinden soğutmak için her türlü baskı unsurunu kullanmıştır. İslâmî eğitim kurumları ve camiler kapatılmış, hacca gitmek, kurban kesmek, cemaatle namaz kılmak ve daha başka ibadetler yasaklanmıştır. Keyfi tutuklamalar ve işkenceler de müslümanlara reva görülen muamelelerdendir. Bu uygulamalara dayanamayan 1 milyondan fazla müslüman ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. İnsan hakları kuruluşlarının raporlarına göre, 1962-1984 yılları arasında 20 bin Arakanlı müslüman katledilmiştir.

Eskisi kadar büyük oranlarda olmasa da katliamlar 1992 ve 1994 yıllarında tekrarlanmış, 90’lı yıllarda zorunlu göçler sürmüştür. Müslümanlar göç etmek için genelde Bengaldeş’i tercih etmektedirler. İktisadi sorunlarla boğuşan Bengaldeş’in kendi yoksulluğuna aldırış etmeden sınırlarını müslüman mültecilere açması gerçekten her türlü takdirin üstünde bir davranıştır. Bu mültecilerden bir kısmı BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin baskısıyla 1992’de ülkeye geri dönmüşse de geri kalan kısım Bengaldeş’teki kamplarda hayat mücadelesi vermektedir.

Ne Kadarı Müslüman?


Budist çoğunluğun yaşadığı Myanmar’da müslümanlar resmi çevrelere göre nüfusun yüzde 4’ünü oluşturmaktadır. Ancak bazı araştırmacılar biraz daha yüksek bir rakam verirken, müslüman temsilciler oranı
yüzde 15’lere kadar çıkartmaktadırlar. Müslüman nüfus hakkındaki farklı rakamlar, bir kısmının vatandaş sayılmamasından ve yaklaşık 1.5 milyonunun Bengaldeş, Pakistan, Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap
Emirlikleri’nde mülteci olarak yaşamasından kaynaklanmaktadır.

Etnik köken bakamından en büyük grubu Hintliler teşkil etmekle birlikte Myanmar müslümanlarının, bu topraklara eski devirlerden bu yana yerleşen ve yerli gruplarla evlenen Arap, İranlı, Türk, Moor, Hintli,
Pakistanlı, Patan, Bengaldeşli, Çinli ve Malay müslümanların torunları olduğunu unutmamak gerekir. Müslümanların yüzde 41’i Arakan bölgesinde yoğunlaşırken, geri kalanı ülkenin sahil kesimlerine ve merkezi
bölgelerine dağılmış durumdadır. Çoğunluk Sünnî ve Hanefîdir.

Müslümanlar arasında bazı görüş ayrılıkları bulunmakta ve özellikle Hint asıllılarla yerliler gerek sosyal yaşantılarında gerekse dinî vecibeleri uygulama hususunda birbirinden farklı görüntüler sergilemektedirler. Siyasi görüşleri, sosyokültürel faaliyetleri de farklıdır ve bu toplumlar yalnız kendilerinin üye olabildikleri ayrı derneklere sahiptirler.

Evet; dünyanın bu ismi karışık kendisi karışık köşesinde yaşayan kardeşlerimiz var. Üstelik hiç de öyle kolay bir hayatları yok. Hiç değilse duada hatırlamak lazım bütün kardeşleri.

Thayet Myo Türk Şehitliği ve Dahası


Birinci Dünya Savaşı sırasında Irak, Suriye ve Filistin cephesinde savaşan 12 bin Osmanlı askeri İngilizlere esir düşer. Askerler o zamanlar İngiltere’nin bir sömürgesi olan Burma askeri kampına gönderilirler.

İngilizler Türk esirlere suni göller, irili-ufaklı köprüler, golf sahaları yaptırırlar. Ama asıl ülkenin en büyük demiryolu hattını inşa etmelerini isterler. Bugün Myanmar’ı baştan başa geçen iki ana hattan biri olan başkent Yangon ile Thayet arasındaki 300 millik demiryolu, işte bu esir Osmanlı askerleri tarafından yapılmıştır.

Esir kaldıkları süre boyunca çalıştırılan Osmanlı askerlerinden 2 binden fazlası bir daha doğduğu toprakları göremeyecektir. Geriye kalanlarsa ancak Mondros Mütarekesi’nden sonra dönebilirler. Fakat askerlerimizin bir kısmının evlenip Myanmar’da kalmayı seçtikleri de söylenmektedir.

Myanmar’daki Türk mezarlıkları ilk defa 1961 yılında “Birmanya”yı ziyaret eden Türkiye’nin Yeni Delhi (Hindistan) Büyükelçisi’nce fark edilerek Ankara’ya bildirilmiştir. Daha sonra ülkede bulunan müslümanların liderleri, Türkiye’nin Dakka Büyükelçiliği’ne sadece Thayet Myo’da 800 kadar Türk şehit mezarının olduğunu iletmişlerdir (1982).

Yeni Delhi Büyükelçiliği daha sonra İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz ve Japon güçleri arasındaki çatışmalarda Türk askerlerine ait mezarların çoğunun tahrip olduğu bilgisine ulaşmıştır.

Myanmar’daki Türk şehitleri kamuoyunun gündemine, en son 2002 yılında emekli Albay Faruk Budak’ın bu ülkeye yaptığı seyahatle geldi. Karşılıklı görüşmeler sonucu önceleri açıktan para isteyen Myanmar hükümeti, sonunda masrafları Türkiye’nin karşılaması şartıyla Thayet Myo Türk Şehitliği Projesi’ne izin verdi.

Ülke genelinde Thayet şehitliği dışında da birçok Türk mezarlığı olduğu biliniyor.