๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 09 Kasım 2011, 20:56:28



Konu Başlığı: Kuzeydeki Mahzun Komşu Gürcistan
Gönderen: Zehibe üzerinde 09 Kasım 2011, 20:56:28
Kuzeydeki Mahzun Komşu Gürcistan


Ağustos 2005 - 80.sayı

Ahmet MİROĞLU kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.


 

    Yakınların Uzaklığı

    Bazen uzaklarla meşguliyeti insanı yakınlarla ilgilenmekten alıkoyar. Bu bakımdan dünyanın uzak bölgelerinde yaşayan ve insanca bir hayat sürebilmenin, İslâm'ı hakkıyla temsil edebilmenin mücadelesini veren müslümanlardan söz ederken, yakınımızdakileri ihmal ettiğimiz duygusuna kapılmamak elde değildir.

    Şimdi Trabzon'u, Rize'yi, Artvin'i… tabii olarak benimseyen ve öz şehrimiz kabul eden bizler için, artık Batum veya Tiflis belki bir şey ifade etmemektedir. Yahut mazinin sisleri arasında varlığı şüpheli birer hayal kentten ibarettir. Fakat bu durum geçmiş dönemde yaşamış bir Trabzonlu, Rizeli, Artvinli için hiç de böyle değildir. Evet, bir zamanlar onlar tıpkı bizim bugün kalkıp Giresun'dan Artvin'e gittiğimiz gibi Batum'a gidebiliyorlardı. Hem de pasaporta, vizeye ihtiyaç duymadan...

    Sınırlar çizilirken Artvin'den berisi içeride, ötesi dışarıda kaldı. Aileler bölündü, akrabalar dağıldı. Üstüne bir de Kızıl Devrim eklenince, pasaportla veya vizeyle de gitmek mümkün olmadı. Kopuş o kopuş… Yıllar yılları kovaladı. Bu defa ayrılık biraz uzun sürdü. Eski nesil hasret yangınlarında birbiri ardınca hayata veda etti. Yerlerini yarım, kopuk, bölük-pörçük hüzünlü hatıralarla büyümüş yeni nesil aldı.

    Her şeyin bir sonu vardır. Nihayet ayrılık da sona erdi. Bazı şeyler güya normale döndü. En azından sınır açıldı. Yakınlar birbirini aramaya, tanımaya koyuldu. Fakat artık ne Kerem eski Kerem'di, ne de Aslı eski Aslı. Zira Keremlerle Aslıların yanı sıra asıllar da bozulmaya yüz tutmuştu.

    Beride aç gözlülük karşıda saflık veya karşıda aç gözlülük beride kural tanımazlık. Lâkin her iki tarafta özünü inkâr, kendisi olamama, insani ve islâmî değerlerden uzaklaşma.

    İşte böyle bir ortamda yeniden tanıştılar. Belki ikisi de birbirinden başka şeyler bekliyordu ama öyle olmadı. Nefis azgın dalgalar gibi köpürdü. İblis, insanların sırtına bindi, kamçıladı. El birlik Cahiliye'yi hortlattılar. Acı bir tecrübeydi. Can yakıcı. Gönül sıkıcı. Hâlbuki daha farklı olabilirdi. Güzel, seviyeli. Geçmişte birlikte inşa ettikleri medeniyeti ihyaya yönelik, akrabalığın hakkını veren. Yılların özlemini dindiren. Yer altındakileri memnun eden. Ve her şeyden önemlisi Yaradanı razı eden… Elbette fırsat kaçmamıştır. Çünkü yanlışları düzeltmek hâlâ mümkündür ve inanın telafi edilmesi gereken çok şey vardır.


--------------------------------------------------

Kadife Devrim'e uğramış ülke

Rusça'da Gruzya , Gürcüce'de Sakartvelo , Batı dillerinde Georgia/ Géorgie olarak anılan Gürcistan, Abhazya ve Acara özerk bölgelerini de kapsar. Acarlar, müslüman Gürcülerdir ve sadece bölgelerinden dolayı bu ismi almışlardır. Abhazya Özerk Cumhuriyeti'nin ise savaş sonrası statüsü netleşmemiştir.

Gürcistan'ın tarihi binlerce yıl geriye uzanmakta ve Gürcüce yaşayan en eski diller arasında sayılmaktadır. Gürcülerin ülkemizde, çoğu Karadeniz kıyılarında yaşayan müslüman akrabaları vardır. Dünyaca ünlü iki Gürcü siyaset adamını da herkes tanır: Stalin ve Şevardnadze .

Gürcistan, Türkiye için Bakü -Tiflis-Ceyhan Boru Hattı geçiş güzergâhında yer alan; Azerbaycan'la bağlantıyı sağlamada, Kuzey Kafkaslar ve Orta Asya'ya açılmada ve Türkmen doğalgazına ulaşmada köprü işlevi görecek olan bir ülkedir.

Fakat öte yandan Kafkasya'ya yerleşmek isteyen küresel güçler, amaçlarına Gürcistan üzerinden ulaşmayı plânlamaktadırlar. Zira petrol ve doğalgaz kaynaklarını kontrol etmek, Rusya ve Çin'i, Türkiye ve İran'ı baskı altında tutmak için, Afganistan ve Irak'ın yanında bir de Kafkasya ayağına ihtiyaç vardır.

Gürcistan jeopolitik, ekonomik ve stratejik açılardan öneme sahip olmasına rağmen, kendi içindeki etnik problemlerle baş edemezken bir de küresel güçlerin ve komşu ülkelerin çatışma alanı haline gelmiştir. Son seçimler ve “Kadife Devrim” bunun göstergesidir.

Hz. Ömer'den itibaren

Ülkede Ortodoks Hıristiyanlık, nüfusun büyük çoğunluğunun dinidir. Gürcistan'a oldukça erken dönemlerde ulaşmış olan İslâmiyet ise özellikle ülkenin güney bölgelerinde yayılmıştır. İslâm ordularının Kafkasya'ya yönelik harekâtı Hz. Ömer r.a. devrinde başlamıştı. Daha sonra Hz. Osman r.a. zamanında müslümanlar , Gürcistan'ın merkezi Tiflis'i fethedip Gürcülerle anlaşmışlardır (25/ 645-6 ). Antlaşmaya göre halkın canına, mabetlerine, kiliselerine ve havralarına dokunulmayacak, aile başına 1 dinar cizye alınacak, halk müslümanlarla dost olacak, Allah ve Rasulü'nün düşmanlarına karşı düşmanlık edecekti ( Belazurî , 289). Komutan Habib b. Mesleme , Abdurrahman b. Cez'i Tiflis halkına İslâmiyet'i tebliğ etmek üzere gönderdi. Onun gayretleriyle çok sayıda Gürcü müslümanlığı kabul etti. Gürcistan, Hz. Osman ve Hz. Ali r.a. zamanında İrmîniye valiliğine bağlandı. Emeviler tarafından da tamamen fethedildi. 689'dan itibaren İslâm ve Bizans orduları Gürcistan için mücadeleye girdiler. Gürcistan'a bir ara Hazarlar hakim oldu. Abbasiler zamanında ise İrmîniye ve Şirvan ayrı vilayetler haline getirildi.

Selçukluların tarih sahnesine çıkmasından önce Türklerden Gürcistan'a yerleşenler olmu ştu. Sultan Alparslan Gürcistan'ın küfür, isyan ve azgınlık içinde olduğunu söyleyen Türkmen beyi Tuğtegin'in teşvikiyle burayı itaat altına almadan Bizanslılar'la savaşmanın tehlikeli olacağını düşünerek, Gürcistan seferine çıktı. Sefer barış antlaşmasıyla tatlıya bağlandı (456/1064). Fakat bazı olaylar üzerine Alparslan ikinci Gürcistan seferine çıkmak zorunda kaldı. Sultan Melikşah döneminde Gürcistan uzun mücadeleler sonucu hakimiyet altına alındı.

10. yüzyılın sonlarında Doğu Gürcistan'da on binlerce Türk yaşamaya başlamıştı. Artık Gürcüler bölgeye Didi Turkoba (Büyük Türkeli) diyorlardı.

Gürcülerle müslümanlar arasındaki mücadeleler, tarihi dönem boyunca inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Gürcistan üzerinde hakimiyet tesis etme mücadelesi, sonraları I. Alâeddin Keykubad , Celâleddin Harizmşah , Moğollar, Batu, Hülâgu ve Berke Hanlar tarafından sürdürülmüştür. İlhanlı hakimiyetindeki Gürcistan'ın refah seviyesi oldukça yüksekti. İlhanlılar Gürcüler'i seferlerde kullanıyor ve müslüman olmaya teşvik ediyorlardı. Moğol hakimiyetine Kral Beşinci Giorgi son verdi. Timur'un ülke içindeki harekâtını ise İslâm âlimleri güçlükle durdurdu. Karakoyunlular, Akkoyunlular , Safevîler ve derken Osmanlılar geldi.

Osmanlılar'ın Gürcistan'la ilgilenmeye başlaması 15. yüzyılın ortalarına rastlar. Acaristan ( Batum ) ve çevresi, Borçka ve Aşağı Acara'yı içine alan Maçahel bölgesi 1479'da Fatih Sultan Mehmed zamanında fethedildi. Yavuz Sultan Selim'in Trabzon valiliği esnasında Osmanlı hakimiyeti , Batı Gürcistan içlerine kadar ulaşmış oldu. Çaldıran zaferi (1514) sonucunda Doğu Gürcistan da Osmanlı idaresine girdi. Kanunî Sultan Süleyman devrinde Osmanlılar Güney ve Güneybatı Gürcistan'ın bazı bölgelerini ele geçirdiler.

Gürcistan'ın, çoğunlukla İran'a bazen de Osmanlılar'a meyletmesi, iki devlet arasında güç durumda kalmasına sebep oluyor, Gürcüler Osmanlı padişahının Avrupa'da seferde bulunduğu sıralarda Osmanlı topraklarına karşı harekete geçiyorlardı. 1549'da Gürcistan'ın yirmi kalesi dahil , Tortum, Ağcakale , Livane deresi, Artvin ve Kamshıs , 1551'de Ardanuç, Şavşat, Göle ve Ardahan Osmanlı idaresine katıldı. 1578'de Osmanlı ordusu Posof, Ahıska , Tümük , Hırtıs , Çıldır, Ahılkelek , Koblıyan ve Azgur'u fethetti. Aynı yıl Tiflis ele geçirildi. Tiflis şehrinde iki kilise camiye çevrilerek 3. Murad adına iki, Lala Mustafa Paşa adına da bir cami yaptırıldı.

1590-1614 yılları arasında Osmanlı idaresinde kalan Gürcistan'da düzenli bir yönetim sistemine geçildi. 17. yüzyıldan itibaren Gürcistan, Osmanlı Devleti ve İran arasında dönem dönem el değiştirdi. Gürcistan'ı ziyaret eden Evliya Çelebi, Tiflis'i camileri ve ulemasıyla bir müslüman şehri olarak tanıtır.

Ruslar devrede

Bölge, zamanla Osmanlı ve İran'ın yanı sıra Rusya'nın da nüfuz mücadelesine sahne olmaya başladı. Nitekim 12 Eylül 1801 tarihinden itibaren bağımsızlığını kaybederek siyasi ve ekonomik yönden Rusya'nın kolonisi haline geldi. Rus İdaresi döneminde, Gürcistan'da uygulanan Ruslaştırma siyasetine ilaveten yerleştirilmek istenen toprak köleliği sistemine ( servaj rejimi) karşı çok büyük tepkiler oldu.

Rusya'daki Şubat 1917 devriminden sonra Gürcistan'ın siyasi hayatında sosyal demokratların Menşevikler kolu, Mart 1917'de Tiflis'te geçici bir hükümet kurdu ve Azerbaycan, Ermenistan ile beraber Seym adı verilen Transkafkasya Parlamentosu'na üye oldu. Fakat 3 Mart 1918 tarihli Brest - Litovsk Antlaşması'na göre Sovyet Rusyası'nın Batum , Ardahan, Artvin ve Kars sancaklarının Osmanlı Devleti'ne iade edilmesine katılmayan ve Transkafkasya Seym'inden de destek görmeyen Gürcistan, Seym'in üyeliğinden çıkarak 26 Mayıs 1918 tarihinde bağımsızlığını ilan etti. Bağımsızlığı Azerbaycan, Ermenistan, Rusya, Osmanlı Devleti ve birçok Avrupa devleti tarafından tanındı. Ancak Azerbaycan ve Ermenistan'ı istila eden Sovyet Rusyası , Şubat 1921'de Gürcistan'ı da işgal ederek burada Sovyet rejimi kurup hakimiyeti Bolşevikler'e verdi. Aralık 1991'de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin dağılması üzerine diğer Sovyet Cumhuriyetleriyle beraber Gürcistan da tekrar bağımsızlığına kavuştu.

Müslümanlar ne halde?

Ülkenin ondokuzuncu yüzyılın başlarından itibaren Rusya'nın hakimiyetine girmesi İslâmiyet'in yayılmasını engellediği gibi, mevcut müslümanların çoğunun Türkiye ile İran'a göç etmelerine sebep olmuştur. Günümüzde bu ülkedeki müslümanların sayısı konusunda kesin bilgi elde etmek mümkün değildir. Çünkü Sovyet dönemi süresince nüfus sayımlarında dinin belirtilmemesi ve müslüman isimlerinin yasaklanmış olması, bu konuda sağlıklı bilgi elde etme imkanını ortadan kaldırmaktadır.

Özellikle Stalin döneminde dinî yapıların yıktırılması, din eğitiminin yasaklanması, çocuklara islâmî isimlerin verilememesi gibi sebeplerle müslümanlık Gürcistan'ın genelinde iyice gerilemiş olup, bugün neredeyse sadece yaşlı kesim arasında yaşanmaktadır. 1878 yılına kadar Osmanlı yönetiminde kalan Acara'da ise halkın çoğu müslümandır ve Abazlarla Osetler gibi Hanefî mezhebine bağlıdır. Fakat bunlar da sistemli bir ortodokslaştırma politikasıyla karşı karşıyadırlar.

Tiflis, Batum ve diğer bazı şehirlerde Osmanlı ve İran hâkimiyeti dönemlerinden kalma 200'ü aşkın cami mevcut iken, Sovyet döneminde bunların çoğu yıktırılmış, kalanları da ya kapatılmış veya başka işlere tahsis edilmi ştir. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra açılmasına müsaade edilen veya yeni yapılan camilerin sayısı bugün 100'ü aşmıştır.

1991'de bağımsızlığın ilan edilmesi ile yürürlüğe giren insan hak ve özgürlükleri kapsamında, Gürcistan'daki müslümanlara da din özgürlüğü tanındı. Ancak Gürcistanlı müslümanlar arasında, İslâm dini konusunda yeterince bilgili kimse yoktu. Kendi dillerinde yazılmış dinî kitaplar da olmadığından, din özgürlüğü, Gürcistan müslümanları için pratik bir anlam ifade etmiyordu.

Bugün Gürcistan'da, müslüman ailelerin çocuklarına din derslerini hıristiyan din adamları vermektedir. Müslümanların dinlerini öğrenebilmeleri için adım atılmamıştır. Ülkede 10 yılı aşkın süredir yaşanmakta olan siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar bu duruma bir gerekçe olarak gösterilse dahi, müslüman halkın en yoğun olduğu Acara'nın Khulo bölgesine Papaz Okulu açmaya kalkan Tiflis yönetiminin, bu konuda da hiç olmazsa yasal düzenlemeler bakımından olumlu adımlar atması beklenir.

Bazı gönüllü gruplarca Acaralı öğrencilere Türkiye'de eğitim imkanı sağlanmış, sınırlı sayıda dinî kitap yazılmış ve Gürcistan'da ücretsiz dağıtılmıştır. Fakat yine de Gürcüce bir Kur'an Meali hazırlanamamıştır.

------------------------------------------------

    Ahıskalılar

    Gürcistan deyince Ahıska'dan söz etmemek olmaz. Türkiye sınırına bitişik olan Ahıska bölgesi, Ruslar tarafından Mesketya adı ile isimlendirildiği için burada yaşayanlar Mesket Türkleri olarak da anılırlar. Şu an Mesheti olarak anılan bölge, Osmanlı idaresine 3. Murat devrinde girmiştir. 1829 Osmanlı-Rus savaşı sonucu yapılan Edirne Antlaşması ile Rusya'nın eline geçmiş olan bölgeden 1877-78 (93 Harbi) yıllarında Osmanlı topraklarına yoğun bir göç yaşanmıştır. 1919'da Gürcistan'ın eline geçen bölge daha sonra Rusya egemenliğine girmiştir. 1921 Kars Antlaşması ile Ahıska'nın bir bölümü Türkiye'de, bir bölümü de Rusya'da kalmıştır. 2. Dünya Savaşı'nda 40 bin Ahıskalı genç Rus ordusuna alınmıştır. Geride kalan ihtiyar, çocuk ve kadınlarsa, demiryolu yapımında çalıştırılmışlardır. 14 Kasım 1944'te 91 bin Ahıska Türkü Stalin'in emriyle Kazakistan'a, Kırgızistan'a ve Özbekistan'ın Fergana Vadisine bu demiryolları vasıtasıyla sürgün edilmiş, sürgüne gönderilenlerin topraklarına da Gürcüler yerleştirilmiştir. Şu an Özbekistan, Türkiye ve diğer ülkelerde yaşayan Ahıska Türkleri, ana yurtlarına dönememektedirler. Türkiye, Gürcüstan'dan bunun çözümünü isterken Rusya'da Gürcüleri köşeye sıkıştırmak için Ahıska meselesini koz olarak kullanmaktadır. Ahıskalılar Türkiye'den yardım bekliyorlar.



-----------------------------------------------------

    Gürcistan İzlenimleri

    “Gürcistan'da Gürcüler her tarafı kilise, manastır, heykel ve haçlarla donatmışlar. Yaşlı müslüman kadınlar örtülü, genç ve orta yaşlılar ise açık.

    Azerîler geleneklerini az çok koruyabilmişler. Evlerin çatılarında hilal motifleri görebiliyorsunuz. Türkiyeli cemaatlerle diyaloğu olanlar ibadet ediyorlar. Azerîlere ulaşılsa hızlı bir öze dönüş olacağı kanısına vardım.

    Bayram namazını Tiflis Cuma Mescidi'nde kıldık. Namaz için 4-5 bayan da gelmiş. Öğrendiğime göre camide SSCB zamanında bazen vakit namazları da eda edilmiş ama cumalar hiç kesintiye uğramamış.

    Gürcü yönetim, Türkiye dışındaki ülkelerden gelen müslümanların tebliğ çalışmalarına izin vermiyor. Zira Kafkasların tamamında Rusya'nın beslediği bir Vahhabîlik korkusu var.

    Azeriler için hıristiyanlaştırma faaliyeti yokken, Acarlar için var. Acara bölgesi misyonerliğin üs edindiği bir yer halini almış. Acarlarda herkesin bir müslüman , bir de resmi Gürcü/ hıristiyan ismi var. Müslüman ismini sadece kendi aralarında kullanıyorlar.

    İslâm'a dair bilgileri doğal olarak sınırlı ve kıt. İbadet yok gibi bir şey. İyi ki mevlit okutma geleneği var. Cehalet sonucu her türlü günaha dalanlar yine de mevlit okutuyor ve kurban kesiyor.

    Cenazeler müzik eşliğinde gasilsiz defnediliyor. Ölen müslümansa (her hangi bir şekilde din değiştirmemişse) önce kefenleniyor, sonra kefen çıkarılıp yeni bir takım elbise giydiriliyor. Cenazenin not defteri, kalemi, kıravat iğnesi, hatta yeni cep telefonu bile var. İlaçlanan mevta 5-6 gün camlı özel imalat tabutta bekletiliyor. Ziyaretçileri son görevlerini ifa etmek için ölüyü bir defa selamlayarak turluyorlar, bu esnada müzik çalınıyor ve içki içiliyor. Defin işlemi mevta son derece şıkken yapılıyor. Daha sonrasında da belirli zamanlar da mezar başında çeşitli içkili ve müzikli törenler düzenleniyor.

    Köylerde camiler küçük mescitler halinde ve ezan dışarıda okunabiliyor. Şehirde ise buna izin yok.

    Müslüman Acara köylerinde misyonerlerin kilise açmasına izin verilmiş.

    Deniliyor ki: Ruslar Acara'yı 70 yılda hıristiyan yapamadı. Fakat bağımsızlıktan sonra hıristiyanlar çok yol aldı. Onların her türlü faaliyetine izin verilirken müslümanlar engellendi. Acara'yı özetle din değiştiren veya dinini bilmeyen müslümanlar diyarı diye tanımlayabiliriz.

    Din değiştirme, müslüman kadınlarda ve özellikle genç kızlarda sıkça rastlanan bir durum. Zina ve içki müslümanlar arasında da yaygın. Fakat domuz eti yememeye özellikle dikkat ediyorlar.

    Misyonerler liselerde altın haç dağıtıyorlar. Kızlar ve erkekler sırf altın olduğu için bunları alıp boyunlarına takıyorlar. Emeklilik maaşının 7 dolar olduğu, çoğu ailenin 4 dolarla geçinmek zorunda kaldığı bir iktisadi ortamda daha ne beklenir ki?

    Bindiğimiz minibüsün dikiz aynasında bir haç sallanıyor. Bir ticari takside ise Meryem ana tasviri yer alıyor.

    Türkiye, Acara Bölgesi'nin garantörüdür. Bu garantörlük bölgenin sınırlarının, siyasi ve dinî-kültürel yapısının değiştirilemeyeceğine dairdir. Sovyetler döneminde garantörlüğün gereğini yerine getiremeyen Türkiye, maalesef şimdi de yeterince etkin hareket etmemektedir. Bölgenin ülkemizle irtibatını sağlamak için başlıca vasıta dinî yapının korunmasıdır.

    Yakın komşumuz Gürcistan'da bize uzak kalmış kardeşlerimize ilgimizi sürekli canlı tutmalıyız. Bu inancımızın, kardeşliğimizin ve tarihimizin beklentisidir.”