๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 14 Temmuz 2011, 06:00:41



Konu Başlığı: Kuldan Allaha Giden Yol
Gönderen: Zehibe üzerinde 14 Temmuz 2011, 06:00:41
Kuldan Allah’a Giden Yol


Ağustos 2010 - 140.sayı


Mükerrem METE kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

‘Gönül almaya vesile olacak bir hizmet, Allah yolunda zikirden, murakabeden önce gelir. Bazıları nafile ibadetlerle uğraşmanın hizmetten üstün olduğunu zannederler. Halbuki gönüle feyzi temin eden, Allah için başkalarına hizmet etmektir.’

Hizmet, tasavvuf yolunun temel usullerinden ve aynı zamanda hedeflerinden biridir. Sufiler, kişinin sadece kendi selametiyle yetinmemesine, başkalarını da düşünmesine ve onlara yardım etmesine çok önem vermişlerdir. Bu yardımın kapsamı çok geniştir. Birinin gönlünü almak, bir işine yardım etmek, bir müşkülünü çözmek, bir şeyler öğretmek buna dahildir.

Allah ile sohbet edenler


Rasulullah s.a.v. şöyle buyuruyor:

“Allah Tealâ’nın yeryüzünde insanların ihtiyacını gidermek için yarattığı kulları vardır. Allah Tealâ onlara cehennemde azap etmeyeceğine dair kendi zatı üzerine yemin etmiştir. Kıyamet günü onlar için nurdan minberler kurulur. İnsanlar hesap vermekle meşgul iken, onlar Cenab-ı Hak ile söyleşirler.” (Taberânî)

Dünya ahiretin tarlasıdır. Burada ne ekersek orada onu biçeriz. Ömrümüz boyunca insanların hizmetine koşmuş, onların sıkıntısını gidermişsek, Allah da mahşer günü bizim sıkıntımızı giderir. Hüzünlü bir kalbi serinletmişsek, Yüce Rabbimiz de o bütün kalplerin dehşetle titrediği gün bizim kalbimizi ferahlatır.

Yardımın büyüğü küçüğü olmaz. En ufak bir iyiliğimizin bile çok büyük mükafatı vardır. Gün gelir, dünya hayatında tattığımız lezzetler, aldığımız zevkler sona erer. Bugün sıkıntı gibi görünen insanlar için uğraşlarımız, o gün yanımızda azığımız olur.

Önemli olan niyet

Hizmette önemli olan niyettir. Alimler niyet için kalbin kesin kararıdır, demişlerdir. Yani insanın bir işi tam anlamıyla hangi maksatla yaptığını bilmesi ve ona göre yapmasıdır.

Bu hal bir düşünce ve karar aşamasından sonra meydana gelir. Yardım maksadıyla yapılmayan şey, sonuçta insanlara fayda sağlasa da hizmet kapsamına girmez. Çünkü o niyetle yapılmamıştır. Yardım etmek amacıyla yapılan iş de istenen sonucu vermese bile hizmet sayılır. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

“Bir kişi müslüman kardeşinin ihtiyacını gidermek için gayret gösterirse, onun işini görsün veya görmesin, Allah Tealâ kendisinin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar. Kendisi için iki tane kurtuluş belgesi (berat) yazar; birisi cehennemden kurtuluş beratı, diğeri ise münafıklıktan kurtuluş beratıdır.”

Hizmet zor bir iştir. İnsan kendisini sıkıntıya sokmadan kolay kolay başkasına yardım edemez. Sıkıntı da kalbi meşgul eder. İnsanın aklına binbir türlü düşünce gelir. Niyet bir yönüyle böyle durumlara karşı uyanık olmaktır. Kişi, hizmet boyunca niyetini koruyarak karşılaştığı sorunlara, sıkıntılara karşı hazırlıklı olmalıdır.

Hizmette ayrım yoktur

Hizmet ederken din, mezhep, ırk gibi farklılıklar gözetilmez. Allah’ın dışında her varlık ihtiyaç sahibidir. Muhtaçlar ise yardımı hak eder. Küfrün ve günahın cezasını Allah verecektir. Onun hesabını sormak bize düşmez. Müslümanların iyilikseverlikte parmakla gösterilmesi gerekir. Çünkü kimseyi ayırmadan bütün insanlığı hatta bütün varlığı kucaklamak ancak Rahman ismini zikreden bizlere yakışır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

“Bütün dinlerin mensuplarına iyilik yapın.” (İbn Ebu Şeybe)

Hizmet ettiğimiz insanın haliyle, durumuyla ilgilenmenin bize pek çok yönden zararı dokunur. Bir işsize yardım ederken neden çalışmadığını düşünmek, kıyafeti kirli birine yardım ederken neden temizlenmediğini düşünmek yaptığımız iyiliğin faziletini alır, götürür.

Nafile ibadetten üstün

Hz. Enes r.a. anlatıyor:

“Rasulullah ile bir yolculuktaydık. Bazılarımız oruçlu, bazılarımız da oruçsuzdu. Sıcağın şiddetli olduğu bir günde konaklamak için bir yere indik. Bazılarımız eliyle güneşten korunmaya çalışıyordu. En fazla gölgeye sahip olanlar, kendilerini gölgeleyecek elbiseleri olanlardı. Oruçlular uyudular. Oruç tutmayanlarsa kalkıp çadırları kurdular ve hayvanları suladılar. Bunu gören Rasulullah, ‘Bugün oruç tutmayanlar bütün sevabı alıp götürdüler’ buyurdu.” (Buharî)

Nakşibendî yolunun büyüklerinden Hâce Ubeydullah Ahrar k.s. hazretleri de şöyle buyurmuştur:

“Hâcegân yolunda, içinde bulunulan vaktin icabı neyse ona göre davranılır. Şahsî zikir ve murakabe, ancak müslümanlara hizmet edecek bir durum olmadığı zaman yapılır. Gönül almaya vesile olacak bir hizmet, zikir ve murakabeden önce gelir. Bazıları nafile ibadetlerle uğraşmanın hizmetten üstün olduğunu zannederler. Halbuki gönül feyzini temin eden şey, Allah için başkalarına hizmet etmektir.”

Allah’a bizim ibadetimiz lazım değildir. Ama ihtiyaç ehli bizim yardımımıza muhtaçtır. Allah katında bu ihtiyacı gidermek nafile ibadetten daha sevimlidir.

Hizmette Yardımlaşmak

Yardımda da yardımlaşmak gerekir. Herkesin tek başına fakirlere yardım etmesinden, bir yardım derneği kurulması daha iyidir. Böylece hem fakirler daha iyi tespit edilir, hem yardımlar daha kolay toplanır ve daha hızlı ulaştırılır.
Bunun yanında, insanın zaten bir organizasyona yardım ediyorum düşüncesiyle yanı başındaki fakirle ilgilenmemesi de son derece yanlıştır. Hizmeti dernek faaliyetleriyle sınırlamak, bir süre sonra görenlerin, bunlar sadece kendi kuruluşlarıyla ilgileniyor, asıl amaçları iyilik değil, örgütlenmek ve güçlenmek  istiyorlar demesine yol açar. Bir de yardımın en yakından başlaması ilkesine ters düşer. Bu da toplumsal dayanışmaya zarar verir.

Hizmet ehli gönlüyle yaşar. Nerede bir düşkün görse kendi düşmüş gibi hisseder. Kimsenin üzülmesine kalbi el vermez. Tek başına da olsa, topluca da olsa yardım etmeden, iyilik yapmadan duramaz. Dernekte, mahallede, evde, işte ve her yerde ufacık da olsa hizmet edecek yer arar.