๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 17 Ekim 2011, 20:07:09



Konu Başlığı: Kırık Taşlar
Gönderen: Zehibe üzerinde 17 Ekim 2011, 20:07:09
Kırık Taşlar


Aralık 2006 - 96.sayı

Yunus Emre ÖZSARAY kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.


1334 yılı birçok kişi için bir anlam ifade etmiyor olabilir. Aslında benim içinde... “Hicri 1334, Hacıyahyazâde Ömer” yazıyor eski mezar taşının üzerinde. Onun gibi bir sürü mezar taşı var. Arap harfleri ile işlenmiş mezar taşlarının birçoğunun üzerindeki yazılar silinmiş. Kimi taşlar kırılmış, kimisi yan yatmış ama burada her şeye rağmen bir huzur, bir güven var.

Gece yolculuk yapanların konaklaması için en güvenilir yerlerin mezarlıklar olduğunu duymayanımız yoktur, tabii mezar soyguncuları yok iken. Kimi zaman ürkütücü gelse de, bakmayın siz, aslında huzur veren yerlerdir mezarlıklar. Biraz hava güneşli ise ve bahar meltemi esiyorsa, oturup bir mezar taşının kenarına, doğanın yeniden dirilişini izlemek hiç de fena fikir sayılmaz.

1334’te de durum aynıydı, şimdi de aynı. Güneş hâlâ aynı güneş ve bahar o günden bugüne hiç değişmeden geldi gitti. Mezarın içerisindeki Hacıyahyazâde Ömer 1334 yılından beri farkında değil tüm bu olup bitenlerin, ama onun ismini anıyor olmamın ayrı bir önemi var. İlginç imiş onun yaşamı. Aynı zaman da trajik...

1877 Osmanlı-Rus Savaşı.. Yani Osman Paşa’nın kolunda 5000 topun birden patladığı yıllar. Çöküş yanaşmış koca memalikin yanına. Sınırlarda seferberlik ilan edilmiş. Rusya’ya karşı asker toplanmış. Bilinmez kaçıncı kez, bir daha toplanmış.

Yahyazâde de bunlardan biri imiş. Arkasına kattığı 10-15 kadar köy genciyle, nizam-ı alemin bekası için terk eylemiş vatanı. Savaşa katılmış Tuna boylarında. Şehit olmak istemiş, olamamış. Sonra, tek başına gerisin geriye dönmüş köyüne.

Yitik, perişan bir vaziyet var Yahyazâde’de, götürdüğü gençler de yok etrafında. Bir feryattır kopmuş köyünde. Yitti delikanlılarım, dağ gibi yavrularım Moskof’a kurban gitti diye feryatlar. Yahyazâde susmuş, gözünden bir damla yaş, kolunda asılı tuttuğu yırtık parkaya düşmüş. Sırtına vuran yaşlı bir kadının yumruklarını da hissetmemiş.

Sonra kaybolmuş, bırakmış köyü. Yıllarca gören olmamış. Tâ ki cihan harbi yıllarına kadar... O yıllarda köyün çobanları ölüsünü bulmuşlar. Belli ki köyüne dönüyormuş.

Anlatılanlara göre, Yahyazâde’nin gözleri köyüne bakıyor, sağ işaret parmağı ise Tuna boylarını işaret ediyormuş. Kan sızmış beyaz saçlarının arasından toprağa. Şehit olduğuna karar vermişler, üzerindekilerle birlikte olduğu yere defnetmişler. O gün bugündür de, mezarlığın adı Şehit Yahyazâde Mezarlığı diye anılır olmuş. Zamanla Yahyazâde’nin etrafı mezarla dolmuş.

Yıkılmış mezarının kenarına gelip oturuyorum ara sıra. Burası bana huzur veriyor. Kimbilir, Yahyazâde de belki böyle olmasını ümit etmiştir. Belki de bu yüzden gitmiştir şehit olmaya. Zaten mezar taşına bir el -belki o da şu an aynı mezarlıkta- Osmanlıca “Meyyit deme sebilillahda öldürülene / Haydirler onlar lâkin siz göremezsiniz.” diye kazımış. Bir ayetin meali değil miydi bu?

Mezarın kenarında bir süre oturdum, toprağı karıştırdım, sonra kalktım. Yavaş yavaş yokuş aşağı indim. Dağ sırtında idi mezar. Bir ara ayağım kaydı, tökezledim, sonra toparladım kendimi. Dağ sırtına mezar yeri yapılası mıymış dedim kendi kendime. Sonra aklıma geldi Yahyazâde’nin öldüğü yere gömüldüğü. Ölecek başka yer bulamamış mı, diyecektim, önce tövbe ettim, sonra istediği yerde ölemediğini hatırladım.

Herkes istediği yerde ölemiyordu. Belki istediği şekilde olabilir. Yahyazâde öldüğünde gözleri köyünde, bir eli Tuna’daydı. O da bunu istemiyor muydu zaten.



Konu Başlığı: Ynt: Kırık Taşlar
Gönderen: Ekvan üzerinde 17 Ekim 2011, 21:07:07


    Çok güzel bir paylaşım..Rabbim razı olsun..Ve hepimize böyle şuur ve hayırlı akibet ihsan eylesin..İnşaallah..