> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Diğer Yazılar > Kendini Seven İnsan
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kendini Seven İnsan  (Okunma Sayısı 1182 defa)
09 Kasım 2011, 22:55:40
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 09 Kasım 2011, 22:55:40 »



Kendini Seven İnsan


Ekim 2005 - 82.sayı

Ayşe İZCİ
kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.


İnsanlık hiçbir devirde böyle topyekûn bencilleşmemişti. Kendi benliğini, nefsini bu ölçüde putlaştırmamıştı. Modern Batı kültüründen bütün dünyaya dalga dalga yayılan bu hastalık, ne yazık ki bizi de etkisine almaya başladı. Kanımıza pek çok yoldan girdi, tv'lerde dinî programmış görünümlü masum maskelerin arkasına saklandı.

Her insan bir dünyadır, derler. Yani ruhu ve bedeniyle tek, dünyaya sadece bir kez gelmiş, bunun bilincine varmış bir varlık...

Kendi olmanın bilincine varma serüveni, çıkış noktası ve ulaştığı sonuçlar bakımından farklı olsa da, mutasavvıflara, filozoflara ve psikiatristlere hayli söz söyleme imkanı vermiştir.

Günlük dilde de insanın kendi varlığına dair pek çok ifade ve deyim kullanılır: Kendini aramak, kendi olabilmek, kendi gücünün farkına varmak, kendini savunmak, kendi kendine düşünmek, kendi kararını vermek, kendini kaybetmek, kendine dönmek, kendini bulmak...

Modern kültürün yeni putu: Ben

Çağdaş kültürün, benliği veya dinî tabirle ‘ nefs'i ön planda tutan yaklaşımı da eğitim ve bilim kisvesi altında günlük yaşantımıza, toplumsal hayatımıza öyle derin etkiler yapıyor ki, ‘biz'i biz olmaktan çıkarıp, ‘ben' olmaya yönlendirdi. Varılan nokta artık şudur: Varlığımız sadece kendi saltanatımız içindir.

Bencillik, kendine düşkünlük, enaniyet hissi kapitalist tüketim kültürüyle beslendiğinde, yüceler cüce, cüceler ise dev oluvermiş haberimiz olmadan! Farklılık, kendilik, özgünlük, adeta bir paranoya fırtınası halinde eserek toplumu, insanî değerleri ve bilhassa cemaat olgusunu etkilemeyi başardı. Nihayetinde “sevgi” veya “aşk” olgusunu, bir başkasını sevmeye yöneli şi, aslında kendini sevdirme vasıtasına indirgedi. Çağdaş insan, sevilmek istediği için sever başkasını, Allah rızası için değil...

Böylesi puslu havada, insan, hayatını sağlam bir temele dayandırarak, var ediliş gayesini hatırda tutarak yaşamayı murad ediyor. Lâkin istemek yetmiyor; çaba sarf etmek, mücadele etmek gerekiyor. Mutfağımıza giren gıdadan, izlediğimiz televizyon kanalına kadar titiz bir seçici olmamız gerekiyor.

Naçizâne , böyle davranmaya gayret gösteriyoruz. Ne var ki, margarin paketleri üzerinde “içinde domuz katkısı yoktur” ibaresini arar dururken, başka pek çok tehlikeyi fark edemiyoruz.

Televizyonlarda program yapımcılarının veya danışmanlarının hangi altyapı, kültürel formasyon veya uzmanlık sahasına binaen bu görevlere getirildiklerini anlamakta güçlük çekiyorum. Şayet sadece pasif izleyici değilseniz, size sunulanı izlerken üzerinde düşünebiliyor ve izlediklerinizi temel değerlerinizle kaynaştırmaya çabalıyorsanız, sürekli hayal kırıklığı yaşıyorsunuz demektir. Bu söylediğimiz sadece “malum” kanallar için değil, “hassasiyeti belli” kanallar da bu savrulmadan nasibini almış durumda.

Sap-saman bir arada: TV'de ‘sır' programları

Son yıllarda görsel medyamızın “ islâmî ” cenahında pek revaçta olan, tebliğ gayesi ile “manevi sırlar”ı ifşa eden programlar var. Beni bağışlasınlar, ne zaman rastgeldi de izlediysem, filmin sonunda iyiye kızar, kötülük yapıp sonunda rüsvay olana da acırım.

Genellike isimlerinde “kalp”, “sır” gibi kelimeler bulunan bu “mesaj” yüklü programların, toplumun büyük kısmı ve özellikle çocuklar tarafından ilgiyle izlendiğini bilmekteyim. Sizler nasıl yorumluyorsunuz bilemiyorum, çoğu zaman bu türden sırlı bir şovun bende uyandırdığı rahatsızlık öyle artıyor ki, temel dinî kaynaklarda bu his ve düşüncelerime kaynak aramaya giriştiğim dahi oluyor.

Geçenlerde ailecek izliyorduk: Köylük bir yerde kocası gurbete ekmek parası kazanmaya gitmiş taze bir gelinceğiz, tıpkı Türk filmlerindeki gibi, köyün para babası ve köyde görevli bir memurun işbirliğiyle ağır bir namus iftirasına uğruyor. Haliyle zor durumda kalan gelinceğiz, can havliyle en acı bedduaları peşpeşe bir solukta sıralayıveriyor: “Sizler beni yaktınız, Allah'da sizin ciğerinizi yaksın!..”

Sonra, filmin devamında, nur topu gibi iki erkek yavrucak peydah oluyor. Bu çocuklar, çocukça bir merakla yavru kuşlara musallat oluyorlar. Yani yuvalarına ulaşıp, yavru kuşları ellemek gibi masum bir merak. Bunun için ailelerinden gizlice bir merdiven alarak çatıya tırmanıyorlar. Kuş yuvasına ha ulaştı ha ulaşıyor derken, çocuklardan biri dengesini kaybedip diğerinin üzerine düşüyor, ikisi birden merdivenden yuvarlanıyor, cansız bedenleri kanlar içerisinde yere seriliyor. Meğerse bu cezaya müstehak olan sevimli yumurcaklar, o namuslu geline iftira atan adamların çocuklarıymış !..

Nihayetinde kara haber tez ulaşıyor, çocukların ana-babaları acıyla feryat ederken, o esnada tesadüfen olay mahallinden geçmekte olan namuslu gelin, onların bu haline öyle bir acı tebessümle bakıyor ki, anlayan anlar... Gözlerinde çakmak çakmak kin, dudaklarında alaycı bir gülümseme, kaşlar hafif çatık ama biri kalkık vaziyette, neredeyse çocukların başına gelenlere sevinçten göbek atacak !..

Bir deli kuyuya taş atmış...

Tertemiz, ak-pak dinim adına nasıl da hicap duyulacak bir manzara, düşünebiliyor musunuz? Toplumun din anlayışının da bencilleşmeye bu kadar yenik düştüğüne tanıklık etmek, ne dehşetli bir rahatsızlık! Bir ara çocuklarımın yüz ifadelerine baktım. İnanın hislerini okuyamadım. Çünkü onlar filmi izlerken kendilerini kuş seven çocuklarla özdeşleşmişlerdi. Fakat maalesef bu çocuklar filmin sonunda “kötü” nün tarafında yer alıyordu.

Onların zihinlerinde nasıl bir islâmî mesaj şekillendi, vicdanlarında ne tür dinî hisler filizlendi, tanımlayabilir misiniz? Çocuklara ve hatta kendinize filmde anlatılan bu olaylar zincirini nasıl izah edersiniz? Gelin iftiraya uğradı, Allah onun bedduasını kabul etti, sonra ?.. “Allah neden çocukları cezalandırdı?” sorusuna hangi izahı yapacaksınız? Bir gayri müslim bu filmi anlayarak izleyecek olsa, İslâmiyet'e ısınır mı?

Nihayetinde bir film deyip geçiştirmek istiyoruz, değil mi? Ben de böyle yapmak, üzerinde kafa yormadan bırakmak isterdim. Lâkin bu sırlı diziler izleyicilerin göndermiş olduğu mektuplar senaryolaştırılarak hazırlanıyordu ve gerçek olaylara dayanıyordu.

Bu tür filmlerde neredeyse Hesap Günü'ne bir şey kalmıyor, iyiler mükâfatını, kötüler de cezasını bu dünyada, tez zamanda görüyordu. Küçük bir sadakaya büyük bir servetle verilen ilâhi karşılık, her dua ve bedduaya tam da kulunun istediği tarzda icabet eden bir ilâh... Abarttığımız düşünülmesin, en hafifi, sinelerde gizli kalması gerekenler film olarak tüketiliyor.

Cemiyetin dinî hassasiyetlerinin eksik, yalan-dolan mesajlarla işlenerek ucuz malzeme gibi çar- çur edilmesine dindarlar olarak alkış tutuyoruz vesselam. Etkileyici müzik eşliğinde mezarlıklarda çekilen ürkütücü sahneler, hayvanlara işkence sahneleri, çarpılan insanlar, bulutlar sisler içinde temsil edilen Allah dostları, gaipten gelen sesler ve daha neler neler ... Korku filmi izler gibi insanın tüyleri diken diken oluyor.

Allah aşkına, Kur'an-ı Kerim'in tüm insanlığa şamil mesajı bu mudur: Buram buram nefs, benlik, kendini yüceltme, gücünü ispatlama!..

Seçilmişlik kuruntusu

Bunun insanın kendini sevmesiyle ne alakası var, kendini sevmek kötü bir şey mi, diyeceksiniz. Makul bir dozda olursa tabii ki değil.

Ancak, televizyonlardaki bu türden yapımlar hiçbir sınır tanımıyor. Hatta biraz dikkatle bakınca, birçok kişinin tevekkül ve kader itikadını zorlayıcı nitelikte olduğunu anlarsınız. Sürekli izleyenlerin dinî hislerinin dumura uğramaması mümkün değil. Kısasa kısas! Düşmanımızdan intikam almaya gücümüz yetmediğinde veya vicdanımız buna elvermediğinde, hemen bedduamızı tez zamanda Rabbimiz'e gönderip bekleyişe geçiyoruz. Bakalım hasmımızın başına ne felaketler gelecek! Lâkin bu felaketler kendi başımıza gelse, musibetlerle imtihan edildiğimizi düşünerek kendimizi ferah tutmaya çabalıyoruz!

Sırlı dizilerin, üzerine yangına körükle gittiği bu psikolojinin tabiri şudur: Bakın ben ne mübarek insanım ki, Allah benim hatırımı sayıp intikamımı aldı, bedduama icabet etti!

Hakiki bir müslümanın böyle bir zihniyeti olabilir mi? Hâşâ, biz istiyoruz, Allah yerine getiriyor der gibi...

İşte “kendini seven insan” budur!

Kaş yapayım derken göz çıkarmak diye bu tür izlentiliklere derler işte!

Sihirli dualar, hep çıkan rüyalar

Dua etmek güzel, dua istemek güzel. Biliyor musunuz, müminlerin kardeşliği en yalın haliyle birbirleri için dua ettiği anlarda hissediliyor. Hep bir ağızdan amin deniliyor ya, ne müthiş bir kenetlenme... Ben'in biz olduğu dualar ruh sağlığımıza da şifa şerbeti gibi gelmiyor mu? Umumi olarak hayrı diliyoruz, şerden Rabbimiz'e sığınıyoruz.

Fakat, samimi ve sahih kaynaklara dayalı olanları tenzih ederek söyleyelim, daha güzel dua etme arzusuyla dua kitaplarına yakayı bir kaptırdınız mı, işler deği ş iveriyor . Öyle terkiplerle, iddialı tariflerle karşılaşıyorsunuz ki, uyguladığınızda muratlarınız tez zamanda hasıl olacak! Hastaysanız iyileşecek, fakirlikten kurtulup zenginleşecek, kaybınız varsa bulunacak, velhasıl ne dilerseniz olacak!

Malesef bu tür kitaplara ve bir nevi bu işin ticaretini yapan zatlara gösterilen rağbet, günümüz müslüman toplumunu karakterize ediyor. İsteklerimizi o kadar istiyoruz ki, olması için ne yapağımızı şaşırıyoruz. Bilinçaltımızda diyoruz ki: “Ben bu istediğim şeylere layıkım , benim bunlara sahip olmam lazım, eksik bırakılmayı mahrumiyeti kabullenemem.”

İşte dua, işte formül! İnsanın...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kendini Seven İnsan
« Posted on: 19 Nisan 2024, 13:19:56 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kendini Seven İnsan rüya tabiri,Kendini Seven İnsan mekke canlı, Kendini Seven İnsan kabe canlı yayın, Kendini Seven İnsan Üç boyutlu kuran oku Kendini Seven İnsan kuran ı kerim, Kendini Seven İnsan peygamber kıssaları,Kendini Seven İnsan ilitam ders soruları, Kendini Seven İnsanönlisans arapça,
Logged
09 Kasım 2011, 23:16:34
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« Yanıtla #1 : 09 Kasım 2011, 23:16:34 »

Modern kültürün yeni putu: Ben

“Daha bizimkiler uyurken (mesaj 1: onlar uykucu tembeller.) ben erkenden Kâbe'ye gidip (mesaj 2: ben onlar gibi tembel değilim) tam 57 kez (?!) tavaf ettim... Ay, ay !.. Keşke siz de gidebilseniz! (Mesajlar: İbadetimin sayısını duyun, ben gidebildiğim için maddi ve manevi olarak sizden ayrıcalıklıyım.)

Nefs insanı öyle acı ve komik hallere düşürüyor ki, o sihirli terzi masalındaki çıplak kralın haline benziyoruz. Yani maneviyatla donandım-kuşandım derken, bir bakıyoruz ki hiç...

Halk ozanı ne güzel demiş: “El vurup yaremi incitme tabip, bilsen sıhhat bulmaz bende neler var!” Şükür ki bizim ehil bir tabibimiz var.


Günümüzün Hubel'i, Lat'ı Menat'ı BENLİĞİMİZ, BENCİLLİĞİMİZ..
Rabbim sen koru bizleri BEN'den...



[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes